26 Aralık 2005
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamalarla tetiklenen Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın ve Orhan Pamuk hakkındaki davalar ile bu davalarla ilgili yapılan açıklamalar üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı incelemenin TÜSİAD’la hükümet arasında doğurduğu gerginlik siyasi kulisleri etkilemedi değil. Tartışmalar Erdoğan ‘vatan hainliği’ dese de kimi çevrelerce seçim yılı olarak görülen 2006’ya girilirken yaşanınca daha dikkat çekici oldu.
Bu nedenle de tartışmaların AKP içindeki ve dışındaki yansımaları, erken seçim olasılığı üzerinde etki yapıp yapmayacağı merak edilmeye başlandı.
ERDOĞAN’IN SÖYLEM SORUNU
Bu soruların yanıtı için, öncelikle Erdoğan’ın tavrını irdelemek gerekiyor.
Yazılı metin dışında konuştuğu zamanlarda, ciddi tartışmalar yaratan konulara giren Erdoğan’ın bu tutumunu ileride de sürdürmesi güçlü olasılık.
‘Kürt sorunu’, ‘alt-üst kimlik’ örneklerinde görüldüğü gibi Erdoğan’ın bazı söylemleri, bazı AKP’lilerde büyük rahatsızlık doğmasına neden oluyor.
Daha önceki bir yazımda Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun rahatsızlıklarını Bakanlar Kurulu’nda dile getirdiklerine dikkat çekmiştim.
Sonrasında, özellikle Çiçek ve Tüzmen ile onlara bağlı kurumlar etrafında art arda meydana gelen gelişmeleri bu çerçevede anımsatmak isterim.
Ayrıca, istediği bürokratları atayamadığı için ‘Elim kolum bağlı’ diyen Tüzmen’in, gümrüklerdeki son operasyona bakışını ve AKP içinden ‘Başına buyruk davranıyor’ eleştirisi aldığını Ankara’da bilmeyen kalmamıştır.
Bunlara, alt-üst kimlik tartışmasına dışarıda da tepki veren Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun ile terör, asayiş ve ‘Oğul’ tartışması nedeniyle İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun durumunu da ilave etmek ve bu isimlerin Milli Görüş’le mesafeli olduğunu belirtmekle yetineyim.
AKP ile ilgili ‘izlenimlerimi’ şöyle tamamlamak isterim:
AKP’de ciddi bölünmeler olmayacak; ama küçük bazı dalgalanmalar yaşanacak.
Dalgalanmalar ideolojik temelde olacağından daha büyük etki bırakacak.
Çünkü bu gelişmeler, AKP’nin Milli Görüş çizgisini kalınlaştırabilecek.
Bu da AKP’nin asıl büyük oy tabanını oluşturan Milli Görüş dışındaki seçmen üzerinde bazı kuşkulara neden olacak.
MUHALEFETTE SAFLAR SIKLAŞACAK
Muhalefete baktığımızda ise merkez sağda Süleyman Demirel üzerindeki ‘bir bütünleyen ol’ baskısı giderek artırılıyor.
Çünkü, bu tabandan ‘Ehveni şer durumu nedeniyle AKP’ye oy verilecek, boşluk var; doldurun’ sesleri daha gür çıkıyor.
Erkan Mumcu, ANAVATAN’da yeni şeyler yapmaya çalışırken, AKP çevrelerinde, ‘DYP, MHP ile ittifak yaparsa ne olur?’ sorusu soruluyor.
Deniz Baykal, CHP’de çok sesliliğin yok olduğu inancı ile tüm partililerini AKP’yi 2006’da seçime götürmek için motive ediyor.
Baykal’a bakılırsa, seçim sonbahara da kalmamalı, ilkbaharda yapılmalı; çünkü, ‘Sonbahar’a kalırsa 6 ay daha dayanalım, derler’ inancında.
Baykal, bunu, erken seçimin gecikip Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça üzerinde ‘Sine-i millet’ baskısı artar düşüncesiyle yapıyor da olabilir.
Ama, sine-i millet CHP’den çok AKP için sorun oluşturacağından, işte o zor seçim kararını vermek de Erdoğan’a düşecek.
Yazının Devamını Oku 22 Aralık 2005
O fotoğraf yayınlandığı günden beri şunu merak ediyordum.Acaba Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın evde eşiyle ilişkisi nasıldır? Önceki akşam NTV’de, "Basın Odası" programında Murat Birsel ve NTV Ankara Haber Müdürü Ümit Sezgin’le birlikte Binali Yıldırım’ı konuk ettik.
Programdan sonra yaptığımız sohbette ilginç bir ayrıntı öğrendik.
Yıldırım, o gün 52 yaşına basmıştı.
Eşi Semiha Hanım da bu nedenle kendisine bir sürpriz hazırlamış.
Yıldırım, henüz bu sürprizin ne olduğunu bilmiyordu.
"Hayatımda ilk kez doğum günüm kutlanıyor ve hanım sürpriz yapıyor" dedi.
Demek ki o fotoğraf, hayatlarına yeni bir renk getirmiş.
Bunun üzerine sohbet, Semiha Hanım’ın tek başına ayrı bir masada, kendisine sırtı dönük erkeklerin arkasında yemek yediğini gösteren o ünlü fotoğrafa kaydı.
O ADAM, BENİM
Yıldırım, bu görüntü nedeniyle bir hatası olmadığını, kendisinin masaya davet etmesine rağmen eşinin ayrı oturmak istediğini tekrarladı.
Hürriyet’in bunu neden haber yaptığını anlayamadığını söyledi.
Ben, böylesi bir fotoğrafın haber değeri taşıdığı için dünyanın en saygın gazetelerinde de aynı şekilde yer bulacağını söyledim.
Bakan ise hata yapmadığından emindi ve bunu şu örnekle de ortaya koydu:
"Ertesi sabah Ilgaz’da mola verdik. Eşimle birlikte kahvaltı yapıyoruz. Yan masada bir genç Hürriyet okuyor. Bir habere, bir bize bakıyor. Kalktım yanına gittim. ’Arkadaşım, o fotoğraftaki adam benim, hanımefendi de eşim. Bizim yanlışımız da, gocunacak bir şeyimiz de yok’ dedim. Ben olayı böyle görüyorum."
Ardından gülerek, "Sizin niyetiniz ne olursa olsun, o haber sayesinde benim hanımla aram o günden beri çok daha iyi oldu, birbirimize daha çok bağlandık, muhabbetimiz daha çok arttı" dedi.
Demek ki o fotoğrafın böyle bir katkısı da oldu.
SÜRPRİZİ ENGELLEMİŞİZ
Sohbetimiz daha güncel konulara kayınca, AKP’li belediyelerin içkili yerlerle ilgili yasakları konusunda ilginç bir ayrıntı ortaya çıkıyor.
Bakanlar Kurulu’nun iki önceki toplantısında bu konunun ele alındığını öğreniyoruz.
Yıldırım, detaya girmiyor, "Konuyla ilgili genelgede amaç, eğlence yeri olarak nitelenen pavyon, gazino gibi yerlerin belli merkezlerde toplanması. İçki servisi de yapılan lokantalarla ilgili yeni bir durum yok. Ama genelge iyi yazılmadığı için yanlış yorumlamalar olmuş" diyor.
Bunu anlatamadıkları için de kendilerini eleştiren Yıldırım, "Yoksa bizim böylesi yasaklarla uğraşacak vaktimiz de, niyetimiz de yok. Biz Türk insanının ortalamasıyız. Ortalama neyi gerektirirse onu yaparız" diyor.
Bakan Yıldırım’ı dün de sürprizin ne olduğunu öğrenmek için aradık.
Gülerek bize sitemde bulundu, "Sizinle sohbeti fazla uzun tutunca, randevuları aksattım. O yüzden eve geç gittim. Sürpriz tam gerçekleşemedi" dedi.
Yıldırım, "Sürpriz dışarıda bir akşam yemeğiymiş. Geç gidince, oturup evde güzel bir yemek yedik" dedi.
Yazının Devamını Oku 19 Aralık 2005
ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu’nun Erzurum’a yaptığı gezi partinin tepesindeki heyecanın henüz seçmen tabanına yansımadığını ortaya koyuyor. Ancak ANAP’ın, eski kadrolarını toparlamaya başladığı gözleniyor.
Ayrıca Mumcu’nun, dinleyenlerini etkilediğini, halk diliyle konuşmaya başladığını, sokakta ilgi gördüğünü, kolay diyalog kurduğunu da söylemeli.
Mumcu, bunu káh hükümete ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik sivri uçlu eleştirilerle, káh yöresel söylemle, káh esprileriyle yapıyor.
MUMCU’NUN SIKINTILARI
Mumcu’nun kişisel yetileri bir kenara ANAP, yenilenmesini vatandaşa anlatma sorunu devam ediyor; çünkü partinin eskiye dayalı imaj sorunu var.
Buna parti organizasyonunu verimli hale getirme sorununu eklemeli.
Belki bu iki sorundan daha önemlisi Mumcu’nun, kabinede geçen iki buçuk yıldan sonra AKP’ye muhalefet etmek durumunda kalması.
Mumcu da bu durumunun çok iyi farkında ve şöyle konuşuyor:
‘Sonuçta yanlış bir iş var, muhalefet etmek de göreviniz. Yoksa görevinizi yapmamış olursunuz. Öte yandan, bazı kişiler kamp mantığında düşündüğü için anlaşılmam zaman alacak. Ama o süre açığa çıktıkça iyi anlaşılacağım.’
Sürecin kendisi tarafından açığa çıkarılmasının sıkıntısına da işaret eden Mumcu, ‘Çünkü, sen de o kabinedeydin eleştirisi yapılıyor. Oysa söz sahibi değilim, sadece yanlışa karşı çıkmışım. Bu noktada ciddi bir iletişim sorunu var; ama üstesinden gelmek durumundayım’ diyor.
Mumcu, bu konuda Başbakan’ı da kamp mantığı içinde düşünmekle, Kasımpaşa fedaisi gibi davranmakla suçluyor.
O nedenle de söylemlerinde, Erdoğan’a karşı, ‘korkacak hiçbir şeyi olmayan Anadolu çocuğu olarak çıkmaktan’ söz ediyor.
GARİBANİZMİN SONUCU
Mumcu’nun gezisi nedeniyle Erzurum’dan aldığımız ilginç mesajlar da var.
Bunların başında ‘Garibanizmin’ ülkeye verdiği zarar geliyor.
Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası’ndaki(ETSO) toplantıda, ziraat odası temsilcisi Yeşil Kart ile Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Fonu’nun köylülüğü bitirdiğini söylediğinde şaşırdık; ama şu sözleri manzarayı netleştirdi:
‘Köyümde Bağ-Kur üyesi iki kişi var; benle oğlum. Yeşil Kart ve Sosyal Yardımlaşma Fonu’ndan destek almayan köylüm yok. Utanmasak biz de alacağız. Bu besiciliği öldürdü. Çünkü köylü, ya yeşil kartın alınmaması için belli sayıda hayvan besliyor, ya da üstüne çıkmışsa gizlemek zorunda kalıyor.’
Muhtarların temsilcisi de bu politika nedeniyle 3 yıl önce Erzurum’da, Fon’dan 3 bin kişi maaş alırken sayının bugün 10 binleri bulduğunu söyledi.
Temsilcilerin mesajları netti; ETSO Başkanı Muharrem Cıngırlı’nın ‘örtülü teşvikle’ ilgili yakınmasında verdiği iki örnek de çarpıcıydı.
Van’da bir yılda 4 bin 800 kamyon satılmasına karşın Erzurum ve 4 çevre ilde rakamın 286’da kaldığını söyleyen Cıngırlı, bunun kaçak akaryakıttan kaynaklandığını, bu yolla Van’a örtülü teşvik yapıldığını söyledi.
Başkanın bu sözleri Doğu illeri arasında bir çekişmenin, olası tatsız gelişmelerin habercisi gibi olduğunu hükümetin bilmesi gerekiyor.
Cıngırlı’nın, Nahçıvan’a ‘örtülü teşvikle’ ilgili sözleri de hükümete mesaj.
Bu teşvikte de yanlış yapıldığını savunan Cıngırlı, ‘Nahçıvan’da mazot yok; ama iyi üzüm bağları var. Bu nedenle Iğdır’da bir şarap fabrikası kurulsa teşvik örtülü değil gerçek olurdu, bundan Iğdır da yararlanırdı’ dedi.
Erzurum’un, 8 milletvekilliğini de AKP’ye verdiğini anımsayınca bu sözleri yorumlamaya bile gerek kalmıyor.
Yazının Devamını Oku 15 Aralık 2005
BÜTÇE görüşmeleri, AKP iktidarına kapıyı aralayan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘yenme’ sözü verdiği 2Y’nin, yani yolsuzluk ve yoksulluğun bu partinin en büyük düşmanı haline gelmekte olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Partileri adına birer saati aşan konuşmalar yapan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile Anavatan Genel Başkanı Erkan Mumcu ve kişisel söz hakkı kullanan DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, eleştirilerini daha çok 2Y üzerinde topladılar.
Aslında muhalefet liderlerinin sözlerine de gerek yok; AKP grubunda 2Y’den kaynaklanan rahatsızlığı, ancak kafayı kuma gömenler göremez.
Çünkü biz gazeteciler, Ankara kulislerinde sık sık ‘oğullar’, ‘yakın çevre’ laflarını duyuyoruz; ama AKP kulisinde kulağa ‘laflardan’ öte şeyler geliyor.
AKP yönetimi, hükümet üyeleri bu tür söylentileri ne kadar duymazlıktan gelseler de dünkü görüşmelerde AKP milletvekillerinin, en çok muhalefetin bu yöndeki eleştirilerini can kulağıyla dinlediğini izledik.
MUMCU İÇERİDEN VURUR GİBİYDİ
Bu tabloyu iyi okumuş olan Erkan Mumcu, dün AKP’yi içten vurur gibiydi.
‘Allah korkusundan’, ‘Beytülmala sahip çıkmaktan’, ‘Fırat kıyısında kaybolan kuzunun Hazreti Ömer’den sorulduğundan’ söz ederek, yolsuzluklarla ilgili somut olaylara atıf yaparak büyük bölümünün dürüstlüğünden kuşku duymadığını söylediği AKP Grubu’nu hedef aldı.
Mumcu, bu nedenle olsa gerek dış politika, eğitim, sağlık, güvenlik, asayiş gibi konulara değinmemeyi bile göze alabildi.
Daha önce de yazdım gibi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Mumcu’yu muhatap almama politikasını dün de TBMM’ye Baykal konuştuğunda gelerek sergiledi.
Başbakan’ın bu tutumuna rağmen, bazı laf atanlar dışında AKP Grubu’nun Mumcu’ya dikkatsiz kaldığını söylemek olası değil.
Laf atanları, oturumu yöneten Bülent Arınç’ın, Mumcu’ya, ‘Laf atmaların ne kadar işinize yaradığını görüyorum’ diyerek uyarması dikkat çekiciydi. Ancak Mumcu, ‘Sizin de bundan kaygı duymanız ne kadar tarafsız olduğunuzu gösteriyor’ yanıtını verince Arınç rahatsız olmadı değil.
Arınç, faturayı da Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’a kesti.
Mumcu’nun ardından sataşma nedeniyle söz isteğinde bulunan Yıldırım’a, sıcağı sıcağına ‘Ret’ yanıtı verip Baykal’dan sonra kürsüye çağırmanın yorumu bu olsa gerek.
BAYKAL YÜREK SIZLATTI
Baykal da AKP’yi aynı 2Y ile vurdu. En çok da ‘Liberal hırsızları gördük, dindarlık taslayan hırsızları da görüyoruz’ diyerek çoğu AKP milletvekilinin yüreğini sızlattı.
Baykal, bununla yetinmedi; AKP ve Erdoğan hakkında halkta kafa karışıklığı doğurduğuna inandığı alt kimlik-üst kimlik konusunu da öne çıkardı. Bununla AKP’nin milliyetçi kanadında tahribat yaratmayı hedefler gibiydi.
Bir konuda daha var ki Mumcu da değindi; ama Baykal daha ileri gitti.
Baykal, amiyane tabirle Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’a çok yüklendi.
Baykal’ın, ‘Bir ülkenin maliye bakanı ahlakına en güvenilir, en namuslu insanı olması gerekmez mi?’ sözlerini dikkatle not etmeli.
Bu noktada, Başbakan Erdoğan’ın, güçlü desteğini çekmesi halinde, ‘Kemal Abi’nin AKP Grubu’ndan darbe yemekte gecikmeyeceğini söyleyebiliriz.
Çünkü, sadece muhalefette değil AKP Grubu’nda da Unakıtan’la ilgili bir imaj sorunu var.
Yazının Devamını Oku 12 Aralık 2005
DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar’ın mitingini izlemek üzere gittiğimiz Antakya’da kış ortası olsa da hava sıcaklığı yazı aratmıyor. Miting öncesi yarım günlük boşluğu değerlendirmemiz için DYP tarafından organize edilen tarihi ve turistik yerlere tur yapıyoruz.
Antakya’nın ne kadar önemli bir medeniyetler kenti olduğunu yaşayarak yeniden hissediyoruz.
Turumuzun sonuna doğru DYP yetkilileri, miting meydanına doğru büyük araç konvoylarının yol almakta olduğunu söylüyorlar.
Türkiye’nin seçim havasını solumadığı şu günlerde bu bilgi bizde beklenen ilgiyi yaratmıyor; ama meydanı görünce halkın alanlara kaymaya başladığını ve kadınların da dikkate değer grup oluşturduğunu düşünmeye başlıyoruz.
‘MEYDANLARDA TEK PARTİ’ PROPAGANDASI
Son dönemde mitinglerle meydanlara inen tek parti olan DYP’nin son bir ayda dün ikinci mitingini izlemiş oldum.
Görünen o ki, ayakta güçlü bir örgütü bulunan DYP, örgütünü ve bir ölçüde de halkı harekete geçirme gücüne sahip.
Bu nedenle Ağar, ‘Meydanlardaki tek parti’ söylemini propagandaya dönüştürürken, ‘En güçlü halk hareketi’ diye nitelediği kalabalıkla örgütüne de moral veriyor.
Ağar’ın meydandaki söylemine ve halkın bu söyleme tepkisine gelince, yolsuzluk konusu önümüzdeki dönemin ana siyasi konusu haline dönüşüyor.
AKP anketlerine yansıyan ve AKP grup toplantılarında milletvekillerince eleştiri konusu olan yolsuzlukla mücadelede hükümetin yetersiz kaldığı inancı halk arasında kabul görmeye başlamış.
Hükümetin konuya yaklaşımı, ciddi olarak eyleme geçmek yerine kendi devri iktidarlarında bunun mümkün olmayacağını söylemekle yetinmesi, AKP’nin zayıf karnı haline geliyor.
Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın her gün yeni bir alt-üst kimlik tanımlaması yapması da halkta kafa karışıklığı doğmasına neden oluyor; Ağar da bu fırsatı iyi kullanıyor, ‘Kimlik bunalımı Başbakan’ın kafasında’ diyerek alkış topluyor.
MEYDANA BAKIP SEÇİMİ TAHMİN ETMEK
Ağar’ın ‘Ben belimde silahla dağda terörle mücadele ederken, siz evinizden çıkmıyordunuz’ biçimindeki sözleri ne kadar etkili oluyor bilemiyoruz; ama anlaşılan emniyet kökenli olduğunu her fırsatta ima etmekten vazgeçmeyecek gibi.
Terör ve kapkaç olaylarındaki yüksek oran da Ağar’a bu fırsatı veriyor olabilir; ama Türkiye’ye daha geniş bir perspektiften bakması, ülkenin diğer sorunlarına da en az bu seviyelerde yoğunlaşması kendisinden beklenen bir tutum.
DYP’nin Antakya mitingine bakınca iktidar partisi ne kadar, ‘Seçim 2007’de olacak; erken seçim ihanettir’ dese de işi o kadar kolay görünmüyor.
Diğer partilerin de meydanlara inmesi, iktidar döneminin sonuna gelinmekte olunmasına rağmen işsizlik sorununun etkisini sürdürmesi, esnafın şikayetlerinin dinmek bilmemesi, iktidarın kendi içindeki kaynaşmalar seçimi 2007’den çok 2006’ya doğru çekiyor.
Daha önce de belirttiğim gibi, AKP’nin yeni cumhurbaşkanını CHP ile uzlaşma yoluna gitmeden, yasama süresinin bitimine bir ay kalan bir Meclis’e seçtirmekte ısrar etmesi halinde bu süreç daha da hızlanacaktır.
Yazının Devamını Oku 8 Aralık 2005
KÜLTÜR ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ahmet Kara, pazartesi günkü kendisiyle ilgili yazımızın ardından arayarak açıklamalarda bulundu. Kara, kendisine Fazilet Partisi Sakarya İl Örgütü Deprem Koordinasyon Kurulu tarafından verilen teşekkürnamenin, bakanlık resmi internet sitesinde yayınlanan CV’sinde yer almasının kendi iradesinin dışında gerçekleştiğini söyledi.
Kara, ‘Kendimle ilgili bilgileri bilgi işlem birimindeki arkadaşlara vermiştim; onlar bu teşekkür belgesini de koymuşlar, ben de fark etmedim’ dedi.
Kara, teşekkürnameyi, Ankara Büyükşehir Belediye görevlisi olarak aldığını; ancak tarihin Mülkiye Başmüfettişliği dönemine denk düştüğünü söyledi.
SİTEDEN KALDIRILDI
Kara, bu bilgileri verdikten sonra, teşekkürnamenin listeye konmasının yanlışlığını kabul ederek, ‘Bunu hatırlattığınız için teşekkür ederim’ dedi.
Ardından, ‘Benim için ayıp, hemen siteden kaldırtıyorum’ ilavesini yapan Kara’nın, böylece göreve gelmesinden bu yana 8 ay geçmiş olmasına rağmen, siteye hiç bakmadığını öğrenmiş olduk.
Sümer Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı bıraktığını; ancak bunun da internet sitesinde kalmaya yanlışlıkla devam ettiğini söyleyen Kara, buna rağmen bu kurum lojmanında oturmaya devam ediyor.
Kendisini ‘Süper Bürokrat’ diye nitelememize ise biraz da sitem ederek, bizim yazdığımız görevlerin dışında da yönetim kurulu üyeliklerinde bulunduğunu aktaran Kara, bakanlık döner sermayesine bağlı kuruluşların ikisinden 750’şer YTL huzur hakkı aldığını, bunda hukuka aykırılık olmadığını savundu.
Böylece bizdeki, ‘bağlı üç kuruluştan maaş aldığı’ yönündeki bilgiyi doğrulamayan Kara’nın, yine de 5 Haziran 2005 günü Resmi Gazete’de yayınlanan tebliğin, kamu görevlilerinin, bağlı kuruluşların yönetim kurulu üyeliği nedeniyle aylık 1200 YTL’den fazla gelir elde edemeyecekleri yönündeki hükmünü aştığını söylemek mümkün.
AKP KADROLARININ MÜTEVAZILIĞI
Zaman zaman AKP hükümeti döneminde göreve gelen bürokratlarla ilgili yazılar kaleme alan bir gazeteci olarak, bazı bürokratların AKP’nin çok savunduğu mütevazılık kavramını zorladığını söyleyebiliyoruz.
AKP ideolojisiyle açık bağı ortaya koymak bir kenara, göreve geldiği kurumu çiftlik gibi kullanan bürokratların varlığı dikkat çekiyor.
Kara’nın yanlıştan dönmesi bu çerçevede iyi bir örnek; ancak bürokratların dikkat etmesi gereken başka hassasiyetler olduğunu da belirtmeli.
İlk etapta da makam odalarını genişletmeyi, toplantı salonlarını şahsa özel yemek odasına dönüştürmeyi, kendine özel tuvalet-banyo oluşturmayı, 3-4 sekreter kullanmayı, bağlı kuruluşlardan güvenlik görevlisi gibi algılanan personeli kapılarda bekletmeyi, birden fazla lüks makam aracı sahibi olmak amacıyla bağlı kuruluşlara yeni arabalar aldırmayı, yurtiçi ve yurtdışı gezilerden hem asli görevli olunan kurumdan hem de yönetim kurulunda bulunulan kurumdan harcırah almayı sayabiliriz.
Çünkü AKP, bu anlayışa karşı olduğunu iddia eden bir partidir.
Bu nedenle bürokratlar yanlış yapsa bile bakanları kaçırmaz herhalde.
Yazının Devamını Oku 5 Aralık 2005
ATİLLA Koç, idari tüm görevlerinde yanında bulundurmayı ihmal etmediği yakın arkadaşı Ahmet Kara’yı, Kültür ve Turizm Bakanı olunca da unutmadı. Bakanlığa atanır atanmaz Koç’un Müsteşar Yardımcılığı’na vekaleten atadığı Kara, kelimenin tam anlamı ile süper bir bürokrat.
Kara, by-pass ameliyatı geçirmiş olmasına rağmen birçok görevi bir arada sürdürme başarısı gösteren bir bürokrat.
Böyle olunca da bazı spekülasyonlar gündeme gelebilir; ama Kara’nın bakanlık resmi internet sitesindeki özgeçmişine bakınca Türk bürokrasi hayatının ilginç bir ilki ile karşılaşıyoruz.
FP TEŞEKKÜRNAMESİ
Kültür Bakanlığı internet sitesinde Kara’nın uzun bir CV’si yer alıyor.
CV’de Kara’nın, 1977’den beri yaptığı tüm görevleri, bu sürede aldığı takdirname ve teşekkürnameleri görmek mümkün.
Bizim ilgimizi en çok bir teşekkürname çekti.
Kara, listenin 8’inci sırasına, ‘Fazilet Partisi Sakarya Teşkilatı Deprem Koordinasyon Komitesi’nce verilmiş teşekkürnameyi’ yerleştirmiş.
Bu teşekkürnameyi acaba Ankara Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Atilla Koç’a yardımcılık yaptığı dönemde mi aldı diye baktık.
Hayır; teşekkürname kendisine İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Mülkiye Başmüfettişi olduğu dönemde veriliyor.
Bunda ne var, diye geçiştirmek mümkün mü?
Araştırdık, bir bürokratın, bir siyasi partiden böylesi bir belge almasının doğru olmadığı; bunun da ötesinde böyle bir belgenin bir övünç unsuru olarak bakanlık resmi sitesine konmasının vahim olduğu, böyle bir örneğe daha önce hiç rastlanmadığı belirtildi.
BOL HUZUR HAKKI
FP’den teşekkürnameli Kara’nın süper bürokratlığına gelince.
Bakanlığın en önemli birimi olan ve tahsisleri de yapan Yatırımlar Genel Müdürlüğü’nden sorumlu Kara, internet sitesindeki bilgilere göre Sümer Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı ile Kamu İşveren Sendikaları Yönetim Kurulu Başkanvekilliği görevlerini de sürdürüyor.
Kara’nın, nedense internet sitesine koymadığı, başka görevleri de var:
Bakanlık döner sermayesine bağlı, Uluslararası Kongre ve Turizm A.Ş. (UKDAŞ), Turizm Altyapı A.Ş. (TURAŞ), Otel İşletmesi (OTİEM) A.Ş. yönetim kurulu başkanlıkları.
Kara, bakanlığa bağlı ODİTORYUM Yönetim Kurulu Başkanlığı’ndan ise Feshane İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredilince ayrıldı.
Bu kadar çok görevi bir arada götürmesi normal karşılanabilir; ama bilenlerden edindiğimiz bilgiye göre Kara, bu görevleri sürdürürken mütevazı olmayan bir tutumu sergiliyor.
O da şu: Bürokratlar asli görevlerinin dışında kamuda yönetim kurulu üyelikleri için sadece bir yerden huzur hakkı alabiliyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda da uygulama hep böyle oldu.
Kara ise tüm bu görevlerden, hem de en üst sınırdan (Bizim bilgimize göre 750 YTL) ‘huzur hakkı’ alıyor.
Alt kadrolara sert davrandığı, sinirli bir kişilik sergilediği söylenen Kara, ‘huzur hakkı’ ile aylık kazancı en yüksek bürokratlar arasına giriyor.
Bizdeki bu bilgileri ‘süper bürokrat’ Kara’ya da sormak isterdik; ama son 20 günde kendisini iki kez aradığımız halde ulaşamadık.
Bu da işlerin yoğunluğundan kaynaklanıyor olsa gerek.
Yazının Devamını Oku 1 Aralık 2005
SALI günü AKP grup toplantısı öncesinde karşılaştığımız Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, pazartesi günkü, Dubai izlenimlerimizi aktardığımız yazıya atıfla, ‘Dubai’den çok etkilenmişsin’ dedi. Dubai’nin gösterdiği ekonomik gelişmeyi çarpıcı bulduğumuzu söyledik.
Ardından, ‘Ancak, o yazımızla asıl kadının örtünmesi ve içki konusundaki liberal değişime dikkat çekmek istedik’ dediğimizde Gül, şunu söyledi:
‘Onlar bizi örnek alıyorlar.’
‘Bizse hálá bu iki konuyu tartışmaya devam ediyoruz’ dediğimizde Gül, herhangi bir yorum yapmayınca sohbeti ekonomik boyuta kaydırdık.
Dubaili bazı işadamlarının Türkiye’de yatırım planlarından haberdar olduğunu anlatan Gül, ‘Kendileriyle de tanıştım. Oraya hepsi çok başarılı geçen 5-6 road show (tanıtım turu) yaptık’ diyerek katkılarına atıfta bulundu.
LOZAN-AB KARŞITLIĞI
Sohbetimizde Gül’e, Genişlemeden Sorumlu AB Komiseri Oli Rehn ile AB Komisyonu Türkiye Temsilcisi Hansjörg Kretzchmer’in son günlerdeki eleştirilerini anımsatma fırsatı da bulduk. Açıklamaları normal bulduğunu belirten Gül, ‘Bizim neyi öne çıkardığımız, nereden baktığımız önemli. Burada da bizi üzen şeyler var’ dedi.
‘Adam PKK terörünü en sert şekilde kınıyor. Açıklamadaki en önemli şey bu’ diyen Gül, medyanın bu sözleri yeterince görmediği kanısında.
Gül, Lozan Antlaşması ile ilgili tartışmalara da aynı şekilde bakıyor.
Bazılarının Lozan’ı AB karşıtı misyonları için yeni bir araç yaptıklarını söyleyen Gül, müzakere için çekirdek bir kadro oluşturulmaması konusundaki eleştirileri ise, ‘Bu da anlayamadığımız bir konu. Daha bir ay önce büyükelçilere öğlen yemeği verdim. Bütün detayları anlattık. Gayet iyi buldular. Neyi tartışıyoruz ki?’ sözleriyle karşıladı.
SEÇİM DEĞİŞİMİ
Sohbetimiz Gül’ün AKP grup toplantısına katılmasıyla sona erince, dikkatimiz önümüzdeki süreçle ilgili bazı ipuçları veren bu toplantıya yöneldi.
AKP’nin milliyetçi kanadında yer alan Hatay Milletvekili Fuat Geçen’in Şemdinli olaylarını gündeme getireceğini bildiğimiz için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın nasıl bir tepki vereceğini merak ediyorduk.
Çünkü, Geçen’in aralarında olduğu on bir milletvekili, cezaevinden çıkan Leyla Zana ve arkadaşlarının Abdullah Gül’le görüşmesini eleştiren sert bir bildiri yayınladığında Erdoğan, sonraki AKP grup toplantısında onları oldukça sert bir dille eleştirmişti.
Geçen, konuşmasında zaman zaman o bildiriden daha sert anlam içeren sözler söyledi; ama sözlerini diplomatik bir üslubun içine sokmuştu.
Erdoğan, Geçen’i dikkatle dinleyip her eleştirisini de not aldı.
Daha ilginci, küçük sitemde bulunsa da 17 noktada toplanan eleştirilerin neredeyse tamamını, kendisini iyi tanıyanların ifadesi ile, ‘Oldukça yumuşak’ bir tonda yanıtladı.
Bunu; 1- Erdoğan, partinin milliyetçi kanadını göz ardı etmek istemiyor, 2- ‘Giden gider’ tavrını geride bıraktı, diye yorumlamak mümkün.
Ancak unutmamak gerekir ki Erdoğan, aynı grup toplantısında etkisini 2006’dan itibaren gösterecek olan yeni vergi oranlarını da açıkladı.
Bu çakışma karşısında, ‘Erdoğan ne kadar karşı çıksa da 2006’nın seçim yılı olacağını görüyor; ona göre tutum alıyor’ değerlendirmesini yabana atmamak gerektiğini anımsatmak istiyoruz.
Yazının Devamını Oku