Soner Yalçın

Osmanlı Sarayı’nda bir sosyalist ŞEHZADE ABDULKADİR

4 Ekim 2009
Şehzade Osman Ertuğrul’un vefatı ve cenaze töreni Osmanlı tartışmalarını yine gündeme getirdi. Anlamaktan ziyade anlatmayı seven bir toplumuz. Anlatırken de öç alır duygusuyla konuşuyoruz. Tartışmalarda çok gerginiz. Halbuki Osmanlı Sarayı’nda çok renkli olaylar, kişiler vardı. Bunlardan biri de II. Abdulhamid’in oğlu Şehzade Abdulkadir Efendi’ydi...

YILLAR önce yazmayı düşündüğüm bir kitap projesinin adı şuydu:
“Saray’dan Çıkan Sosyalistler.”
Bu kitaptan kastım padişahların, şehzadelerin, sultanların “sosyalist” olanlarını bulup çıkarmak değildi kuşkusuz!
Nâzım Hikmet’ten Abidin Dino’ya kadar tanınmış birçok sosyalistin dedesi-büyükbabası Osmanlı Paşası idi. Onları yazacaktım. Türkiye solunun yaşadığı topraklara “yabancı” oluşuna, “Osmanlı aristokrasisine” bağlı ailelerin çocukları mı neden olmuştu? Bu soruya yanıt arayacaktım.
Dediğim gibi bu yıllar öncesinin projesiydi; köprünün altından çok sular aktı...
Ama bir gün bu sayfada hangi Osmanlı padişahının “solcu” hangisinin “sağcı” olduğunu yazacağım!
Örneğin; Fatih Sultan Mehmed “solcu”ydu; oğlu II. Beyazıd ise kesinlikle “sağcı”!

Yazının Devamını Oku

Başbakan Erdoğan ‘Teksas Açılımı’ konusunda Obama’yı sıkıştırdı mı

27 Eylül 2009
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan G-20 Zirvesi ve BM Toplantıları için ABD’ye giderken “Açılım sürecini oradaki dostlarımıza anlatmakta da yarar görüyorum” dedi. Peki Başbakan, “Teksas Açılımı” konusunda da ABD’lileri uyardı mı? “Amerika’nın Öcalan’ı” ayrılıkçı McLaren’in cezaevi şartlarını gündeme getirdi mi? Siz sanıyor musunuz ki “demokrasi beşiği” ABD’nin “Kürt sorunu” yok!..

TÜRK toplumu olarak neredeyse “paranoya” haline getirdiğimiz bir korkumuz var: Bölünmek. Son 300 yılını sürekli toprak kaybederek geçiren bir toplum için bu korku anlaşılır.

Ancak dikkatinizi çekiyor mu bilmem:

Son 300 yıldır ne zaman ayrılıkçı bir hareketle karşılaşsak; Batılı devletler hemen olaya el koyuyor ve hemen işaretparmaklarını gözümüze uzatarak neler yapmamız gerektiğini bize bir bir söylüyorlar. Biz de hep onların dediğini yapıyoruz ve ne hikmetse hep kaybediyoruz.

Fakat bu yazıda anlatmak istediğim bu değil. Merakım başka...

Batılı büyük devletler hiç ayrılıkçı hareketle karşılaşmazlar mı? Hiç bölünme tehlikesi geçirmezler mi?

Olur mu öyle şey; tabii karşılaşırlar ve bölünme tehlikesi de geçirirler. Ama bunu kimse duymaz! Duyurmazlar. Hiç öyle bildik, “Dünya küreselleşti, bir köy haline geldi, kim neyi nasıl saklar” gibi ezberci laflar söylemeyiniz. Neyi ne kadar bileceğinizi dünya haber ağını elinde tutan iletişim tekelleri belirler. Biz sadece bize gösterilenlerini görürüz! Çünkü bunlar bilir ki; (Macchiavelli’ye göre) en büyük erdem(virtu) kontroldür.

Bu kadar sözden sonra bir örnek vermeliyim...

Yazının Devamını Oku

Fenerbahçeli Alex niye ‘Kürtçe’ bilmiyor

20 Eylül 2009
Fenerbahçe’nin yıldız futbolcusu Alex, Brezilyalıdır, anadili Portekizcedir. Beşiktaş’ın on numarası Delgado, Arjantinlidir, anadili İspanyolcadır. Şilili Tello’nun da anadili İspanyolcadır. Galatasaray’ın büyük transferi Müslüman Keita’nın memleketi Fildişi Sahilleri’dir, anadili Fransızcadır. Bu sezon Trabzonspor’dan Manisa’ya transfer olan İsaac Nijeryalıdır, anadili Pidgin İngilizcesidir. Örnekleri artırmaya gerek yok. Gelelim meselenin bizi ilgilendiren tarafına...

ÖNCE tavrımı belli edeyim:
Kürtçe Anadolu’nun zenginliğidir. Bizim kültürümüzdür.
Batı’nın dünyayı tek tip kültür haline getirmesine ne derece karşı çıkıyorsak, dünyanın her tarafındaki etnik dillerin/kültürlerin yaşamasını da hararetle savunmalıyız.
Yani, Kürtçeye sahip çıkmalıyız.
Ülkemizde ne kadar farklı dil varsa hepsini koruma altına almalıyız.
Bu girişten sonra kışkırtıcı bir soru sorabilirim:
Basketbol Milli Takımı’nın teknik direktörü Sırp Bogdan Tanjeviç niye Türkçe bilmiyor?

Yazının Devamını Oku

Yer adlarının değiştirilmesiyle Ergenekon’un ne ilgisi var

13 Eylül 2009
Kürt Açılımı’nın önemli ayaklarından biri de yerleşim/coğrafi isimlerinin eski adlarına döndürülmesi. Bitlis Güroymak İlçesi’nin eski adı Norşin, Ermenice çıktı. Peki değiştirilmesi istenen diğer yer adları hangi dilden? Yer isimlerinin Kürtçe olduğu için mi değiştirildiği sanılıyor? Diğer yandan yer adlarıyla ilgilenenler Ergenekon Soruşturması kapsamına alınabilir mi? Ne ilgisi mi var? Sanıyorum siz Ergenekon 3’üncü İddianamesi’ni okumadınız? Gelin, bu karışık gibi gözüken olayları bir yazıda toplamaya çalışalım...

ÖNCELİKLE iki olgudan bahsetmeme izin veriniz:

Tarih çalışmalarının olmazsa olmazlarından biridir; dilbilim.

Dilbilimin olmazsa olmazı İsimbilim’dir. (Onomastics, Onomastique, Onomasiologie, Onomasiology...).

İsimbilim’in olmazsa olmazı ise Yeradıbilim’dir. (Toponymie, Toponymy, Toponomastique...)

Kökenbilim’e (etimoloji) filan girerek konuyu dağıtıp kafaları karıştırmayalım.

Hemen ikinci olgumuza geçelim:

Ergenekon 3’üncü İddianamesi diyor ki:

Yazının Devamını Oku

Ünlü politikacıların işte polisteki fişleri

6 Eylül 2009
Türkiye ve ABD gündeminde fişleme var. Türkiye’de polisin, Çağdaş Eğitim Vakfı’ndan burs alan kız öğrencileri; ABD’de ise Pentagon’un Afganistan’a giden gazetecileri fişlemesi tartışılıyor. Amerika’yı bilmeyiz ama bizim tarihimizde fişleme, GBT, andıç -adına ne derseniz deyin- hiç eksik olmadı. Öyle ki cumhurbaşkanından başbakanlara, bakanlardan milletvekillerine kadar fişlenmeyen politik isim kalmadı. İşte size birkaç örnek olay...

12 EYLÜL 1980 darbesinden sonra tutuklanan Necmettin Erbakan, 24 Temmuz 1981’de tahliye edildi.

Erbakan tahliye edildikten sonra, “Ne yapıyor”, “Kimlerle görüşüyor” gibi bilgilerini toplamak isteyen istihbaratçılar peşine birini taktılar.

Erbakan nereye gitse bu adamcağız da onu takip ediyordu.

Bunları nereden mi biliyorum?

Çünkü bu adını anımsayamadığım istihbaratçının “raporunu” okudum.

Bir cümlesini hiç unutamıyorum:

“(...) Manava girdi. Bir kilo elma aldı. Yolda elmanın birini paketten çıkarıp ısırıp yiyerek evine gitti...” Şaka yapmıyorum, aynen böyle yazıyordu.

Erbakan’

Yazının Devamını Oku

Boğaz’a köprü yapanlar Kürt açılımı yapamaz

30 Ağustos 2009
Başlığı okuyup diyeceksiniz ki, <br><br>“Ne alakası var?” O kadar çok ilgisi var ki!

Öncelikle şuradan başlayalım: “Solcular

Boğaziçi’ne köprü yapılmasına niye karşı çıktı?” Ve 68 Kuşağı neden Boğaziçi Köprüsü prototipini Hakkâri Zap Suyu üzerine inşa etti?

“Devrimci Gençlik Köprüsü” aslında Türkiye’nin ilk Kürt açılımıydı. Sonra ne oldu?

Gençlerin başına neler geldiğini biliyorsunuz. Peki bu köprüye ne oldu? Gelin, iki farklı olay gibi durmasına rağmen aralarında neden-sonuç ilişkisi olan Boğaziçi’ne 3’üncü köprü ve Kürt açılımı meselesine bir başka açıdan bakalım...

 

Birden dikkatimizi hararetli şekilde tartışan 60 yaşlarında iki erkek çekiyor. Onların biraz uzağındaki aynı yaşlarda bir hanımefendi, -tartışan erkeklerden birinin eşi- bize durumu izah etmek zorunda hissetti kendini. “68 Kuşağı Türkiye’ye zarar mı verdi, faydalı mı oldu, bunu tartışıyorlar” dedi.

Oray Eğin, “Siz niye tartışmıyorsunuz” diye sordu. Hanımefendi “Benim odamda Deniz Gezmiş’in fotoğrafı var, bu tartışmalara girmem bile” dedi.

Yüzerek “olay yerinden” uzaklaştık; başka sohbetlere daldık.

Yazının Devamını Oku

Hz. Muhammed’in istihbarat savaşı

23 Ağustos 2009
Ergenekon soruşturmasıyla Emniyet istihbaratı aylardır Türkiye’nin gündeminde. Sadece Türkiye’de değil dünyada da istihbarat kurumları, hukuk dışı faaliyetleri yüzünden hep tartışma konusu oldu. Bugün bu sıkıcı konuya girmeyeceğim. Madem maneviyatı yüksek kutsal bir aya girdik; o halde, gündemden düşmeyen istihbarat meselesine bambaşka bir açıdan bakalım. Hz. Muhammed’in ilk istihbaratçıları kimlerdi? Amcası nasıl casusluk yaptı? İlk şehit istihbaratçı kimdi?...


Hz. Muhammed’in Asr-ı Saadet’te düşmanla yaptığı savaş olarak biz sadece, Bedir, Uhud, Hendek, Hayber savaşını biliyoruz. Halbuki o devirde yapılan savaş sayısı bunlarla sınırlı değildi. Hz. Muhammed hayatı boyunca yirmiden fazla savaşa katıldı.
En fazla şehit verilen savaş Uhud Savaşı idi; 70 şehit verildi. Bu savaşta düşman sayısı 3 bin, Müslüman asker sayısı ise 700’dü. Düşmanın kaybı ise 22 idi.
Bir başka savaş; Bedir Savaşı’nda düşman gücü 950, Müslüman mücahitlerin sayısı ise 313. Savaşta 14 şehit verildi. Düşman güçleri 70 kayıp verdi.
Hendek Savaşı’nda düşman ordusu 12 bin; İslam gücü ise sadece 3 bindi. Altı şehit verildi.
Müslüman askeri gücü Huneyn ve Taif Muhasarası’nda 12 bine yükseldi. Savaşanların sayısı artmış ama şehit sayısı ise epey düşmüştü: toplam yedi şehit.
Bu örnekleri vermemizin nedeni var…

Yazının Devamını Oku

Çizgi romanların gerçek kahramanları

16 Ağustos 2009
Türkiye’de bugünlerde bir dergi satış rekorları kırıyor: Ben 10! Her sayısı 200 bin satıyor. Çizgi romanlar deyip geçmeyiniz. Sovyetler Birliği Tenten’in ülkeye girişini yasakladı. Naziler, Tarzan’dan nefret etti. Peter Pan ırkçılıkla suçlandı. Amerikalılar Kripton gezegeninden gelen Süperman’i niye çok sevdi? Dünyaca ünlü çizgi romanları, masalları, kimlerin, hangi koşullarda yazdığını hiç düşündünüz mü?..

EKONOMİK kriz dergi sektörünü çok etkiledi. Kimi dergi kapanıyor, kimi aylık, üç aylığa dönüşüyor. Böyle bir ortamda bir çizgi roman kahramanı “Ben 10” dergisi satış rekorları kırıyor.

Çizgi romanlar ve onların televizyona uyarlanmış çizgi filmleri ya da filme çekilmiş sinemaları her daim çok ilgi gördü. Yapanlarına büyük paralar kazandırdı.

Bunu bilen istihbaratçılar bu sektörden çok yararlandılar.

Bunların içinde en tartışılanı Tenten idi...

Dünyanın en tanınmış çizgi roman kahramanlarından Tenten’in, Kaptan Haddock, Profesör Turnesol ve köpeği Fındık ile girdiği maceraları altmıştan fazla dile çevrildi.

Tenten’i hem yazan hem de çizen Georges Remi (1907-1983), müstear adıyla “Herge” eseri nedeniyle çok eleştirildi. Sosyalizm karşıtıydı ve Sovyetler Birliği’ni sürekli kötü gösterdiği için Tenten bu ülkede resmen yasaklandı.

Herge faşist miydi? Belçika’nın işgali sırasında Naziler ile işbirliği yapmakla suçlanıp tutuklandı. Tenten’e hayran Belçikalılar Remi’yi temize çıkardılar.

Tenten’in siyahları aşağılaması da çok tepki gördü. Herge İngiltere’deki Irk Eşitliği Komisyonu’na şikâyet edildi.

Yazının Devamını Oku