YILLAR önce yazmayı düşündüğüm bir kitap projesinin adı şuydu:
“Saray’dan Çıkan Sosyalistler.”
Bu kitaptan kastım padişahların, şehzadelerin, sultanların “sosyalist” olanlarını bulup çıkarmak değildi kuşkusuz!
Nâzım Hikmet’ten Abidin Dino’ya kadar tanınmış birçok sosyalistin dedesi-büyükbabası Osmanlı Paşası idi. Onları yazacaktım. Türkiye solunun yaşadığı topraklara “yabancı” oluşuna, “Osmanlı aristokrasisine” bağlı ailelerin çocukları mı neden olmuştu? Bu soruya yanıt arayacaktım.
Dediğim gibi bu yıllar öncesinin projesiydi; köprünün altından çok sular aktı...
Ama bir gün bu sayfada hangi Osmanlı padişahının “solcu” hangisinin “sağcı” olduğunu yazacağım!
Örneğin; Fatih Sultan Mehmed “solcu”ydu; oğlu II. Beyazıd ise kesinlikle “sağcı”!
TÜRK toplumu olarak neredeyse “paranoya” haline getirdiğimiz bir korkumuz var: Bölünmek. Son 300 yılını sürekli toprak kaybederek geçiren bir toplum için bu korku anlaşılır.
Ancak dikkatinizi çekiyor mu bilmem:
Son 300 yıldır ne zaman ayrılıkçı bir hareketle karşılaşsak; Batılı devletler hemen olaya el koyuyor ve hemen işaretparmaklarını gözümüze uzatarak neler yapmamız gerektiğini bize bir bir söylüyorlar. Biz de hep onların dediğini yapıyoruz ve ne hikmetse hep kaybediyoruz.
Fakat bu yazıda anlatmak istediğim bu değil. Merakım başka...
Batılı büyük devletler hiç ayrılıkçı hareketle karşılaşmazlar mı? Hiç bölünme tehlikesi geçirmezler mi?
Olur mu öyle şey; tabii karşılaşırlar ve bölünme tehlikesi de geçirirler. Ama bunu kimse duymaz! Duyurmazlar. Hiç öyle bildik, “Dünya küreselleşti, bir köy haline geldi, kim neyi nasıl saklar” gibi ezberci laflar söylemeyiniz. Neyi ne kadar bileceğinizi dünya haber ağını elinde tutan iletişim tekelleri belirler. Biz sadece bize gösterilenlerini görürüz! Çünkü bunlar bilir ki; (Macchiavelli’ye göre) en büyük erdem(virtu) kontroldür.
Bu kadar sözden sonra bir örnek vermeliyim...
ÖNCE tavrımı belli edeyim:
Kürtçe Anadolu’nun zenginliğidir. Bizim kültürümüzdür.
Batı’nın dünyayı tek tip kültür haline getirmesine ne derece karşı çıkıyorsak, dünyanın her tarafındaki etnik dillerin/kültürlerin yaşamasını da hararetle savunmalıyız.
Yani, Kürtçeye sahip çıkmalıyız.
Ülkemizde ne kadar farklı dil varsa hepsini koruma altına almalıyız.
Bu girişten sonra kışkırtıcı bir soru sorabilirim:
Basketbol Milli Takımı’nın teknik direktörü Sırp Bogdan Tanjeviç niye Türkçe bilmiyor?
ÖNCELİKLE iki olgudan bahsetmeme izin veriniz:
Tarih çalışmalarının olmazsa olmazlarından biridir; dilbilim.
Dilbilimin olmazsa olmazı İsimbilim’dir. (Onomastics, Onomastique, Onomasiologie, Onomasiology...).
İsimbilim’in olmazsa olmazı ise Yeradıbilim’dir. (Toponymie, Toponymy, Toponomastique...)
Kökenbilim’e (etimoloji) filan girerek konuyu dağıtıp kafaları karıştırmayalım.
Hemen ikinci olgumuza geçelim:
Ergenekon 3’üncü İddianamesi diyor ki:
12 EYLÜL 1980 darbesinden sonra tutuklanan Necmettin Erbakan, 24 Temmuz 1981’de tahliye edildi.
Erbakan tahliye edildikten sonra, “Ne yapıyor”, “Kimlerle görüşüyor” gibi bilgilerini toplamak isteyen istihbaratçılar peşine birini taktılar.
Erbakan nereye gitse bu adamcağız da onu takip ediyordu.
Bunları nereden mi biliyorum?
Çünkü bu adını anımsayamadığım istihbaratçının “raporunu” okudum.
Bir cümlesini hiç unutamıyorum:
“(...) Manava girdi. Bir kilo elma aldı. Yolda elmanın birini paketten çıkarıp ısırıp yiyerek evine gitti...” Şaka yapmıyorum, aynen böyle yazıyordu.
Erbakan’
Öncelikle şuradan başlayalım: “Solcular
Boğaziçi’ne köprü yapılmasına niye karşı çıktı?” Ve 68 Kuşağı neden Boğaziçi Köprüsü prototipini Hakkâri Zap Suyu üzerine inşa etti?
“Devrimci Gençlik Köprüsü” aslında Türkiye’nin ilk Kürt açılımıydı. Sonra ne oldu?
Gençlerin başına neler geldiğini biliyorsunuz. Peki bu köprüye ne oldu? Gelin, iki farklı olay gibi durmasına rağmen aralarında neden-sonuç ilişkisi olan Boğaziçi’ne 3’üncü köprü ve Kürt açılımı meselesine bir başka açıdan bakalım...
Birden dikkatimizi hararetli şekilde tartışan 60 yaşlarında iki erkek çekiyor. Onların biraz uzağındaki aynı yaşlarda bir hanımefendi, -tartışan erkeklerden birinin eşi- bize durumu izah etmek zorunda hissetti kendini. “68 Kuşağı Türkiye’ye zarar mı verdi, faydalı mı oldu, bunu tartışıyorlar” dedi.
Oray Eğin, “Siz niye tartışmıyorsunuz” diye sordu. Hanımefendi “Benim odamda Deniz Gezmiş’in fotoğrafı var, bu tartışmalara girmem bile” dedi.
Yüzerek “olay yerinden” uzaklaştık; başka sohbetlere daldık.
Hz. Muhammed’in Asr-ı Saadet’te düşmanla yaptığı savaş olarak biz sadece, Bedir, Uhud, Hendek, Hayber savaşını biliyoruz. Halbuki o devirde yapılan savaş sayısı bunlarla sınırlı değildi. Hz. Muhammed hayatı boyunca yirmiden fazla savaşa katıldı.
En fazla şehit verilen savaş Uhud Savaşı idi; 70 şehit verildi. Bu savaşta düşman sayısı 3 bin, Müslüman asker sayısı ise 700’dü. Düşmanın kaybı ise 22 idi.
Bir başka savaş; Bedir Savaşı’nda düşman gücü 950, Müslüman mücahitlerin sayısı ise 313. Savaşta 14 şehit verildi. Düşman güçleri 70 kayıp verdi.
Hendek Savaşı’nda düşman ordusu 12 bin; İslam gücü ise sadece 3 bindi. Altı şehit verildi.
Müslüman askeri gücü Huneyn ve Taif Muhasarası’nda 12 bine yükseldi. Savaşanların sayısı artmış ama şehit sayısı ise epey düşmüştü: toplam yedi şehit.
Bu örnekleri vermemizin nedeni var…
EKONOMİK kriz dergi sektörünü çok etkiledi. Kimi dergi kapanıyor, kimi aylık, üç aylığa dönüşüyor. Böyle bir ortamda bir çizgi roman kahramanı “Ben 10” dergisi satış rekorları kırıyor.
Çizgi romanlar ve onların televizyona uyarlanmış çizgi filmleri ya da filme çekilmiş sinemaları her daim çok ilgi gördü. Yapanlarına büyük paralar kazandırdı.
Bunu bilen istihbaratçılar bu sektörden çok yararlandılar.
Bunların içinde en tartışılanı Tenten idi...
Dünyanın en tanınmış çizgi roman kahramanlarından Tenten’in, Kaptan Haddock, Profesör Turnesol ve köpeği Fındık ile girdiği maceraları altmıştan fazla dile çevrildi.
Tenten’i hem yazan hem de çizen Georges Remi (1907-1983), müstear adıyla “Herge” eseri nedeniyle çok eleştirildi. Sosyalizm karşıtıydı ve Sovyetler Birliği’ni sürekli kötü gösterdiği için Tenten bu ülkede resmen yasaklandı.
Herge faşist miydi? Belçika’nın işgali sırasında Naziler ile işbirliği yapmakla suçlanıp tutuklandı. Tenten’e hayran Belçikalılar Remi’yi temize çıkardılar.
Tenten’in siyahları aşağılaması da çok tepki gördü. Herge İngiltere’deki Irk Eşitliği Komisyonu’na şikâyet edildi.