YIL: 1895...
Yer: Makedonya/Köprülü...
Camileri, kiliseleri ve havraları olan bir Osmanlı şehri...
Vardar Nehri’ne bakan üç katlı bir konakta dünyaya geldi Müveddet.
Konak kalabalıktı, halası Yıldız hanımlarla aynı evi paylaşıyorlardı.
Eniştesi İsmail Nazmi de, babası Recep de subaydı. Ailede neredeyse herkes askerdi.
Müveddet’in babasının tayininin İştip’e çıkmasına en çok Yıldız Hanım’ın oğlu Kazım Fikri üzüldü. Müveddet’e ayrı bir düşkündü.
MÜZİK tarihçisi Amerikalı yazar Sidney Finkelstein, Chopin hakkında şunu söylüyor:
“Müziğinin kaynaklarından yararlanışı, onun vatanseverliğini açıkça haykırışına ve ulusal özgürlük çağrısına bağlıdır. Pek çok yapıtında var olan keder duygusu bile, salt kişisel bir keder değil, bir ulusun çektiği acının bilincidir. Chopin ile müzik, ilk kez, özgürlüğü uğrunda savaşım veren, ezilen bir ulusun anlatımı haline gelir.”
Sempatizan Chopin
Yıl: 1827. Yer: Polonya/Varşova.
Fryderyk Chopin on yedi yaşında konservatuvar öğrencisiydi.
Okul arkadaşı Y. Fontana ve şair arkadaşı S. Vitvitski ile sık sık “Delik” adlı kahveye gidiyordu. Burası, ülkelerini Rus işgalinden kurtarmak isteyen “Yurtseverler Derneği” ve “Özgür Polonyalılar Birliği” adlı örgüt sempatizanlarının buluştuğu bir yerdi.
Chopin bu sohbetlerde, bir süre hapis yatmış ama özgürlük düşüncesinden vazgeçmemiş gazeteci M. Mohnatski’nin sözlerinden çok etkileniyordu.
Birini belki tanıyorsunuzdur: Gazeteci Sabiha Sertel. Diğer ikisini tanımıyorsunuzdur: Biri öğretmen Macide Müstecaplıoğlu, diğeri ise ev kadını Naima Dursun. Kalemlerini işaretparmağı gibi kullanıp hedef gösterenlerin, insanların hayatlarını nasıl yok ettiğini bu üç kadının acı hikâyesiyle anlatmak istiyorum...
SABİHA Sertel, gazeteciliği meslek olarak seçmiş ilk Türk kadınıydı.
1895 Selanik doğumluydu. Terakki Mektebi’nde okudu.
İlk makalesini 17 yaşında “Sabiha Nazmi” adıyla “Genç Kalemler” ve “Yeni Felsefe” dergilerinde yazdı.
Selanik’in Yunanlılara düşmesi sonucu İstanbul’a geldiler.
Üç yıl sonra Gazeteci Zekeriya Sertel’le dünya evine girdi.
İşgal yıllarında Zekeriya Sertel tutuklanıp Bekirağa Bölüğü’ne tıkıldı.
Saatlerce süren aramaların emrini kim vermişti? Onlarca polis neyin peşindeydi? Aramanın duyulması üzerine siyasetçiler neden büyük tepki göstermişti? Ve işte başlıktaki tarihe geçen o sözleri İsmet İnönü kimin için söylemişti?..
TARİH: 7 Mayıs 1966
Saat gece 02.00...
TBMM önünde olağanüstü bir hareketlilik vardı.
Onlarca resmi ve sivil polis TBMM’den içeri girdi.
Polislere iki Meclis İdare Amiri eşlik etti: Zühtü Pehlivanlı ve Hilmi Onat.
Meclis İdare Amiri Pehlivanlı ve Senato İdare Amiri Onat şaşkınlık içindeydi; ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Her ikisini de bir saat önce İçişleri Bakanı Faruk Sükan telefonla aramış ve Meclis’te olmalarını istemişti.
BU hafta bu sayfada, liberallerin çok sevdiği, feyz aldığı senarist-yazar Ayn Rand hakkında bir yazı kaleme alacaktım.
Tam yazıya oturacaktım ki, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül telefonla aradı.
Arama sebebi, “Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor” kitabımdaki bir yorumumla ilgiliydi.
12 Eylül 1980 darbesinin, emniyet teşkilatındaki solcu personeli emekli ettiğini, meslekten el çektirdiğini yazmıştım. Sonra eklemiştim, solcu polisler teşkilattan atılırken, sağcı polisler önemli koltuklara oturtuldu.
Bu iddiamı 12 Eylül’den önce hazırlanan İçişleri Bakanlığı personelini fişleyen/andıçlayan bir rapora dayandırmıştım.
Gizli rapordaki “menfiler” tasfiye edilmiş, “müspetler” yükseltilmişti.
Menfiler solcuydu.
Bakan Vecdi Gönül’ün buna itirazı vardı.
Albert Einstein’ın sözünü bilirsiniz:“Önyargıları parçalamak atomu parçalamaktan daha zordur.”Ama bu baş belası tabuları yıkmak zorundayız.Çünkü…Hacı Bektaşi Veli’nin söylediği gibi, “ilimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.”Bu arada şu görüşümü tekrarlayayım:Kişi kendini hangi kimlikte görüyorsa, hissediyorsa öyledir. Ve saygındır. Ayrıca, kimileri gibi “alternatif tarih” adına inkarcılık yapacak da değilim.O halde…Gelelim Dersim derslerine… Madde 1) Dersim’in kökü nereye dayanıyor? Anadolu kavimler kapısıdır…Dersim bölgesine ilk yerleşimin M.Ö 6 binlere kadar uzandığı biliniyor.Subarlar, Hurriler, Asurlular, Hititler, Akadlar, Frigyalılar, Urartular, Medler, Persler, Makedonyalılar, Kapadokyalılar, Romalılar, Sasaniler, Araplar, Bizanslılar, Selçuklular, Moğollar, Akkoyunlular, Osmanlılar gibi kimler gelip kimler geçti.Dersim bölgesine kimi “İşuva” adını verdi: kimi “Supani”…Yaşayanlara kimi “Muştular” dedi; kimi “ Müşkiler”…Ne diyordu koca Ahmet Arif:“Beşikler vermişim Nuh'aSalıncaklar, hamaklar,Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,Anadoluyum ben,Tanıyor musun ?..” Madde 2) Dersim’in adı nereden geliyor? Dersim; Farsça, “der” (kapı), “sim” (gümüş) sözcüklerinden oluşan bir isim tamlamasıdır. Türkçe’ye “Gümüşkapı” olarak çevirebiliriz.Güney ağızlarında Dersim, “Darsim” diye telaffuz ediliyor. Kimi tarihçi bunun sadece söyleniş olmadığını belirtiyor. Onlara göre “Darsım” Zazaca bir sözcük; ‘dar” (ağaç) ve “sim” (gümüş) idi; ve Darsım aslında “Gümüşağaç” demekti.Bu teze göre, Dersimliler “ağaca tapınmaları” nedeniyle bu ismi kullanıyorlardı!Ancak yazdığımız gibi bölgeye birçok uygarlıklar geldi. Ve bunların çoğu isim değiştirdiler.Örneğin Çemişkezek bölgesine; Hititler “Zuhma”; Urartular “ Tamişkiş”; Romalılar “Hieroplis”; Bizanslılar “Tsimisca” dediler…Dersim’in adı uzun yıllar “Daranalis” olarak kaldı. Bu ismin, M.Ö 519’da Doğu Anadolu’yu fetheden Pers Kralı Dara’nın adından kaynaklandığı ileri sürülüyor.Bu noktada “Daranalis” ve Persler’in adını geçirmemizin özel bir nedeni var. Çünkü Dersimlilerin asıl yurtları Anadolu değil; İran. Madde 3) Dersimliler aslında nerelidir? Horasanlıdırlar.Hazar Denizi’nin güney batısında (Tahran’ın kuzeyinde) Deylem/Daylam bölgesinde, Pers öncesi halklardan bir topluluk yaşardı: Deylemliler/Daylamlılar!İran’daki Büveyhoğulları Devleti’ni (932-1056) bunların kurduğu biliniyor.Bu halk 13’üncü yüzyılda Moğol istilasından kaçarak Anadolu’ya geldiler. Anadolu’da yaşadıkları bu bölgeye kendi adlarını verdiler. Madde 4 ) Dersimlilerin akrabaları kimler? Günümüz İran’ın Kuzey Horasan Eyaleti’nde Deylaman bölgesi vardır. Lahican, Siya, Kal, Koh, Mazendaran, Rast, Gibal, Pir Pulur, Fumen, Gerekerd, Gilan, Teberistan, Chalus, Kalar, Enzeli, Varemin, Bar, Tufem, Rudsa, Muvaz, Kohaman, Hasan Rud, Emurluh gibi yerlerde yaşayanlar Dersimlilerin akrabalarıdır.Konuştukları dil ise Zazacadır.“Dersim’de Kökler” adlı kitabından yararlandığımız Ali Kara, İran’daki “Dersimliler” konusunda araştırma yaptı. Anadolu’daki Dersimlilerle konuşma, türkü söyleme, inanç, yaşam tarzı konusunda aynı olduklarını yazdı. Kadın-erkek eşitliğini; kadınların başlarını kapatmadığını, isimlerin doğa adları olduğunu gözlemledi. “Cem”lerine katıldı. Aslında Şamanizm’in, Zerdüştlüğün hala yaşatıldığını fark etti.
Madde 5) Dersim dilinin kökeni nedir? Persler’in “Bisitun Kitabeleri”nde Deylemlilerin konuştukları dile “Zuzu” deniyor. “Zuzu” bugünün anlamıyla Zaza!Kimi dilbilimcilerine göre bu dilin adı, Deylem’den türeyen “Dımılıce”dir.Bu nedenle bilimsel sınıflandırmada bu dil ailesinin "Kuzeybatı İranî diller" grubunda yer aldığı belirtilmektedir.Dil bilimcileri ve Zazalar, Zazaca/Dımılıce’yi bir dil olarak kabul eder.Keza İranoloji dilbilimine göre de, Zazaca başlıbaşına bir dildir.Kürdolojinin babası sayılan V. Minorsky; ve David Mc Kenze, Prof, Goiche Kojima, Susani, Oskar Mann ile Karl Hadank gibi bilim adamları Zazaca'nın bir Kürt lehçesi olmadığını kanıtlamışlardır.Zazaca; eski dillerden Partça’nın devamı olarak kabul edilirFakat bazı Kürdologlar bu durumu kabul etmezler; Zazaca'yı Kürtçe'nin dört lehçesi arasında sayarlar.Bütün Kürtler meseleye “milliyetçilik penceresinden” bakmazlar; “Kürdistan Milliyetçilik ve Dil” kitabının yazarı Amir Hassanpour gibi kimi Kürt dilbilimciler, Zazaca’nın Kürt lehçelerinden yapısal olarak farklı olduğunu yazar.Yine de bazı Kürt “aydınlar”, Zazalar’ın Kürt olmadığını iddia edenlere ateş püskürürler. Ebubekir Pamukçu, Ali Kaya veya Kürt M Şerif Fırat gibi yazarları “inkarcılıkla” suçlarlar!Şurası bir gerçektir ki, Zazalar’ın önemli bir bölümü günümüzde Kürt kimliğini benimsemişlerdir.Bu arada…Bazı Türkologlar da, Zazaca'yı Türkçe'nin bir lehçesi varsayar ve; Zazaların Horasan'dan gelen Türk boyu olduğunu iddia ederler. Bunlara göre Zazalar, Dersim’e gidince Kürtleşmişlerdir!Devletin resmi tarih tezi de böyledir.Kuşkusuz bu “resmi tarihtir ve mutlaka yanlıştır” anlayışı doğru değildir. Madde 6 ) Zazaca konuşulan iller hangisi? Tunceli(bütün ilçeler);
Bingöl (bütün ilçeler);
Elazığ (Batı bölgesi hariç);
Diyarbakır (Ergani, Çermik, Dicle, Lice, Çüngüş, Hani, Kulp, Eğil, Hazro); Urfa (Siverek, Bucak);
Muş (Varto);
Sünni Kürtleri, Alevi Türkmen Safevilerin kılıcından Osmanlı’yla ittifak yaparak kurtaran İdris-i Bitlisi gerçekte kimdi? Türkleri nasıl Kürtleştirdi? DTP’nin kapatılmasıyla ne ilgisi vardı?
ÇOK gerilere gitmeyelim.
Selçuklular-Kürtler ilişkisi inişli çıkışlı oldu. Taraflar birbirinden pek hazzetmedi.
Kürtler, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Dulkadiroğlu gibi Türk beylikleri himayesinde de pek mutlu olmadılar.
Kürtler, en çok Osmanlılar döneminde rahat ettiler.
Bunu sağlayan kişi ise İdris-i Bitlisi idi...
Gelin 500 yıl önceye gidelim.
1958-1963 yılları arasında Vatikan’ın Papalık makamında oturan Papa Roncalli, hayatının 10 yılını Türkiye’de geçirdi. 1935 yılı Noel ayininde tüm Hıristiyanları şaşırtan bir ilke imza attı: İncil’i Türkçe okudu. 23’üncü Johannes kimine göre tarihteki ilk Türk Papa’ydı!..
Tarih: 10 Aralık 2000.
Şişli Belediye Meclisi oybirliğiyle Harbiye’deki Ölçek Sokağı’nın adını “Papa Roncalli Sokağı” olarak değiştirdi.
Yapılan törene Ermeni Patriği Mutafyan, Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos, Kardinal Paul Poupard gibi dini liderler katıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı bu törene bir temsilci bile göndermedi.
Aynı yılın 3 Eylül günü Vatikan, Papa Angelo Giuseppe Roncalli’yi aziz ilan etti. Türkiye kilisesi tarihinde ilk kez Evrensel Kilise’ye sadece bir Papa değil aynı zamanda bir aziz armağan etmişti.
Türkçe aşkı
Papa Roncalli,