Soner Yalçın

Söz sırası iki tarihçide

9 Ağustos 2009
Sorunlarımızı, görüşleri benzer olan medyatik isimlerle konuşarak çözmeye çalışmamızın son örneği “Kürt çalıştayı” oldu. Gelin isterseniz bugün Türkiye’yi meşgul eden temel sorunlar hakkında iki tarihçinin ne dediğine bakalım. Kürt sorununun temelinde ne var? Ulus-devlet bitti mi? AB’ye girmeli miyiz? Atatürk’ün İslam ile ilişkisi nasıldı? Türk Ordusu ve laikliğe bakışları nasıl? Cumhuriyet mitinglerine kadın katılımı niye çok oldu? Günümüz aydınlarını ve AKP’yi nasıl değerlendiriyorlar? TBMM Onur Ödülü sahibi iki tarihçi; Prof. Halil İnalcık ve Prof. Kemal Karpat, görüşlerini tarihsel süzgeçten geçirerek anlatıyor.

Ahmet Hakan köşesinde hep kendi “mahallesini” anlatacak değil ya, biz de bu yazımıza bizim “mahalleden” bir anekdot ile başlayalım.

Yıl 1987.

Şartlı tahliye sonucu 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yok etmeye çalıştığı solcular cezaevinden çıktı. Kimi kendini rüzgâra kaptırdı kimi inandığı yolda yürüyüşünü sürdürdü.

Yarım bıraktığı işi tamamlamak isteyen birkaçı, o dönemde muhabirliğini yaptığım 2000’e Doğru dergisinde çalışmaya başladılar.

Dönem ANAP’ın hükümet olduğu, sivil toplumculuğun revaçta bulunduğu, dağlardan silah seslerinin duyulduğu bir devirdi.

Haber merkezimizde hararetli tartışmalar yaşanırken, cezaevinden yeni çıkan “rüzgâra karşı yürüyenler” hemen devreye girerdi. “Bırakın bu gazete haberleri, köşe yazarı yorumlarıyla tartışmayı, kitap okuyun kitap” derlerdi. “Kitap bilgisiyle tartışın.”

Bizim “mahallede” kitaba büyük önem verilirdi. Daha bıyıklarımız bile terlememişken “mahallenin ağabeyleri” elimize kitap tutuşturup okumamızı ve özet çıkarmamızı isterlerdi. Sonra sınava çekilirdik.

Yazının Devamını Oku

Solculuktan sufiliğe: Nezihe Araz

2 Ağustos 2009
Geçen hafta toprağa verdiğimiz Nezihe Araz’ı ne kadar tanıyoruz? Ankaralı Bulgurluzadelerin kızıydı.

Babası CHP milletvekiliydi. Solcuydu; TKP’nin dergisinde çalıştı. Kenan Rıfai Dergâhı’na bağlıydı; ancak başı açıktı; oruç tutmaz, beş vakit namaz kılmazdı. Hz. Muhammed ve Atatürk sevdalısıydı. Geliniz Nezihe Araz’ı daha yakından tanıyalım ki, ayakları Anadolu toprağına basan aydınlar hakkında biraz bilgimiz olsun!..

Rıfat Araz (1879-1964) CHP milletvekiliydi. 1927-1943 yılları arasında TBMM’de Ankara milletvekili olarak bulundu.

Hayatının bir bölümünü kaleme aldığı üç defteri çocukları tarafından, 3 Kasım 1983 tarihinde Milli Kütüphane’ye bağışlandı.

Bu defterden öğreniyoruz ki, Ziraat Bankası amirlerinden Rıfat Araz, Fransızların Şam’ı ve İngilizlerin İstanbul’u işgali sırasında Mustafa Kemal’in emriyle bankanın altınlarını bin bir güçlükle Ankara’ya kaçırdı.

Milletvekili olduğu döneme kadar Ziraat Bankası’nda görev yaptı.

Konya Ziraat Bankası Müdürü iken kızı Fatma Nezihe dünyaya geldi.

Yazının Devamını Oku

‘Osmanlı’nın Öcalan’ı’ Yane Sandanski

26 Temmuz 2009
Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun barışçıl çözümüne ilişkin ağustos ayında açıklayacağı “yol haritası” yazılıp konuşulmaya başlandı. Bundan tam 100 yıl önce Osmanlı Makedonu Yane Sandanski’nin de Şark Sorunu’nu çözecek bir reçetesi vardı! Sandanski, Osmanlı sosyalistiydi; dağa çıkmıştı. Ancak bağımsızlıktan yana değildi, çözümü dış güçlerde değil Osmanlı yönetimiyle ittifakta aradı. Bir dönem dağlarda çatıştığı İttihatçılarla masaya oturdu. Ve sonra...

Bir dönem Osmanlı’nın da kahramanıydı.

1908 Temmuz Devrimi (II. Meşrutiyet) gerçekleştiğinde sokaklara çıkan Osmanlıların ellerinde hürriyet kahramanları Enver’in, Eyüp’ün, Resneli Niyazi’nin kartpostalları gibi, bir dönem Osmanlı askeriyle çarpışan Yane Sandanski’nin de fotoğrafları vardı!

Peki Osmanlı sosyalisti olan Yane Sandanski kimdi?..

 

Gerilla Sandanski

 

Yazının Devamını Oku

Soner YALÇIN

19 Temmuz 2009
Herkesin dinlenmeye ihtiyacı var. Sizden bir hafta izin istiyorum. Haftaya görüşmek üzere.  
Yazının Devamını Oku

Lenin’in Türk akrabaları!

12 Temmuz 2009
Türk milliyetçiliğinin önde gelen isimlerinden Zeki Velidi Togan, gençliğinde komünistti.

5-9 Aralık 1917’de toplanan VII. Sovyetler Kongresi’nden sonra Bolşeviklerin lideri Vladimir İlyiç Ulyanov (Lenin) tarafından davet edildi. Sohbet sırasında Zeki Velidi, “Ulyanov” isimli Tatarca ve Çuvaşça bilen bir araştırmacının etnik kökenle ilgili kitabını Lenin’e hediye ederken sordu: “Yoldaş siz Tatar Türkü müsünüz?” Bolşevik lider kafasını kitaptan kaldırdı ve şöyle dedi...

 

Sovyetler Birliği Merkez Komitesi Marksizm-Leninizm Enstitüsü tarafından çıkarılan “Lenin Biyografisi” adlı hacimli çalışmada, Lenin’in doğumu ve çocukluğu sadece iki sayfayla sınırlı.

Benzer resmi araştırmalarda da Lenin’in kökü/soyu/ailesi hakkında fazla bir bilgi yok. Kuşkusuz bunun nedeni vardı; Bolşevikler insanların soyları ve kökenleriyle pek ilgilenmediler.

Keza...

O dönemdeki adıyla Zeki Velidov, “Ulyanov” adlı bir araştırmacının 19’uncu yüzyıl ortalarında Kazan vilayetindeki Rus olmayan kavimlerin ve Çuvaşların etnografyasına ait neşrettiği kitabı Lenin’e hediye ederken şöyle dedi:

“Bu esere bakılırsa yazar Tatarca ve Çuvaşça biliyor. Siz de Kazan doğumlusunuz ve soyadınız Ulyanov. Yoldaş aslınızda Tatarlık var mı?”

Zeki Velidi Togan’

Yazının Devamını Oku

Yazın dünyasının ünlü baba-oğulları

5 Temmuz 2009
Türkiye her daim olduğu gibi yine iç politik gerginlikler yaşıyor.

Bu tartışmalarda “taraf” olan bir aile çok öne çıkıyor: Altanlar! Baba Çetin Altan ve oğulları Ahmet ile Mehmet Altan. Aile çok tartışılıp konuşulunca haliyle medyada baba-oğul Altanlar üzerine değerlendirmeler yapılıyor. Daha da yapılacaktır kuşkusuz. Yazın dünyasındaki ünlü baba-oğulların ilişkileri her daim merak edilmiştir çünkü…
 
Türkiye’deki yazın dünyasının ünlü baba-oğulları kimlerdir?
Kuşkusuz bugün ilk akla gelen Çetin Altan ile oğulları Ahmet ile Mehmet Altan’dır.
Peki başka?
Namık Kemal-Ali Ekrem Bolayır…
Recaizade Mahmud Ekrem-Ercüment Ekrem Talu...

Yazının Devamını Oku

Solcular & İslamcılar arasına kimler girdi

28 Haziran 2009
Türkiye’de İslamcılar neden sağcıdır? Bu soruyu bugün sormamın nedeni İran’daki gösterilerdir. Komşudaki olaylar Türkiye’deki İslamcı medyanın kafasını karıştırdı. Ancak yavaş yavaş “Batı’nın İran’a müdahale etmek için bu tür olayları çıkardığını-desteklediğini-abarttığını” söylemeye/yazmaya başladılar. O halde artık şu kritik soruyu sorabiliriz: İran’daki gösterilerle Türkiye’deki Ergenekon arasında nasıl bir bağ var? Tüm bunlar size karışık gibi gelebilir ama inanın hiç değil...

Tüm sorunların kaynağı olarak moderniteyi ya da kaba pozitivizmi gören İslamcılar, “düşman belirleme” konusunda -dün olduğu gibi bugün de- hata yaptıklarını hiç düşünüyorlar mı?

Soruyu açmak için siyasal İslamcılığın ortaya çıkış sürecine bakalım...

Siyasal düşünce tarihine İslamcılık -şaşırtıcı gelebilir ama- 1860’ların ikinci yarısından itibaren Jön Türkler ile girdi. Asıl gelişimini 1908 Temmuz Devrimi’nden sonra gösterdi.

Osmanlı’daki üç siyasal tarzdan -Osmanlıcılık,Türkçülük ve İslamcılık- biriydi.

Türkçülerle hiçbir zaman problemleri olmadı. Hep kardeş ilişkisi içinde oldular; tıpkı bugün gibi. Hedeflerinde sadece modernist/pozitivist Batıcılar bulundu.

Parantez açmalıyım: Bu konuda da anlaşılması zor “beğeni tercihleri” var.

Örneğin İslamcı belediyeler bugün Namık Kemal’e mesafelidir; nedense adını bir yere vermezler. Niye? Rakı içtiği için mi!?

Şaka bir yana halbuki Kanun-i Esasi’nin daha katı şeriat hükümleriyle dolu olmasını isteyenlerin başında komisyon üyesi Namık Kemal gelmekteydi. Sorun Namık Kemal’in padişaha başkaldırması mıdır? O halde Mehmet Akif Ersoy’u niye çok seviyorlar? Namık Kemal’den daha ilerici ve modernisttir. Yoksa bu beğeninin altında, “Atatürk’ün şapka devrimine karşı çıkıp Mısır’a gitti” şeklinde uydurulmuş bir yalana inanmaları mı yatmaktadır? Mesele bu kadar yüzeysel mi algılıyorlar? Galiba.

Yazının Devamını Oku

Belge gerçek mi sahte mi

21 Haziran 2009
"İrticayla Mücadele Eylem Planı" bu haftanın bir numaralı gündem maddesiydi. Herkes kendi ideolojik safına göre belgeyle ilgili görüş/yorum ileri sürdü. Medyadaki bu gürültülü ortama son bir-iki yıldır sık rastlamaya başladık. Bir "belge" manşet yapılıyor; sonra birkaç gün tartışılıyor ve sonra hemen bir başka "belge"nin peşine sürükleniyoruz. Ancak belgeler sahte çıkınca, "belgeleri" konuştuğumuz kadar sahtelik üzerinde durmuyoruz. Çünkü arkasından hemen bir "belge" daha çıkarılıveriyor. Bu konuda size iki somut örnek vermek istiyorum. Tarih 11 Mayıs 2008

Taraf Gazetesi manşeti:

"İşte MİT’in Sabancı Cinayeti Raporu"

Sabancı Holding Yönetim Kurulu üyesi Özdemir Sabancı, Toyota-SA Genel Müdürü Haluk Görgün ve sekreter /images/100/0x0/55ea231cf018fbb8f86d7c4aNilgün Hasefe, 9 Ocak 1996 tarihinde Levent’te bulunan Sabancı Center’ın yönetim katı olarak adlandırılan 25’inci katında öldürülmüştü.

Gazetenin haberine göre MİT’in, 1996/114 hazırlık, 1997/443 esas belgesi bu suikastı ortaya çıkarıyordu.

Haber şöyleydi:

"Özdemir Sabancı suikastıyla ilgili ortaya çıkan bir Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) belgesinde, DHKP-C’nin cinayeti para karşılığı üslendiği, organizasyonun ise Abdullah Çatlı, Hüseyin Kocadağ ve o dönemde kıdemli piyade yüzbaşı rütbesindeki Hüseyin Pepekal tarafından yapıldığı saptanıyor. MİT belgesinde ayrıca cinayeti işleyen Mustafa Duyar, Fehriye Erdal ve İsmail Akkol’un devlet tarafından kullanıldığı; olay sırasında Piyade Yüzbaşı Hüseyin Pepekal’ın da cinayet mahalli olan 25. katta bulunduğu belirtiliyor.

MİT raporunda başka tespitler de var. Belgede, İstanbul Büyükçekmece’deki Akçimento fabrikasında, Emniyet’in kaçakçılardan ele geçirdiği uyuşturucuların yakıldığı, ancak bir süre sonra bunların Akçimento ocaklarında imha edilmek yerine Avrupa’ya satıldığının öğrenildiği anlatılıyor. Özdemir Sabancı’nın uyarılmasına rağmen işleyişin sürdüğü bilgisi de belgede yer alıyor."

Bırakın gazeteci olmayı, bir vatandaş olarak böyle bir belgeye ulaşsanız ne yaparsınız? Tabii ki öncelikle doğrulatmaya çalışırsınız.

Hayır bu yapılmadı; haber manşetten bu deli saçması iddialarla yayınlandı.

Tabii medyada yer yerinden oynadı; kimi köşe yazarları "Kanım dondu" diye makale yazdı.

Bu haberden sonra odatv.com adlı haber sitemizde Ahmet Altan’a bir mektup yazdık:

"Sayın Altan,

Gerçeğe sadık olmayan ne Türkiye’yi ne dünyayı analiz edemez.

Taraf Gazetesi bazen siyasal görüşlerine ve dolayısıyla gazetenin çizgisine uygun gördüğü haber ya da belgeyi gözü kapalı sayfalarına taşıyor.

Ve ne yazık ki en az bir-iki kaynaktan ’çek edilmeyen’ bu haberler sonuçta fiyaskoyla sonuçlanıyor.

Sayın Altan,

Birçok gazeteci bilir ki, bu tür sözde MİT belgeleri gerçek değildir.

Ve tüm yayın organlarına sızdırılır.

Bu belgeye inanan yayın organları ya da son dönemlerin, internetten bulduklarıyla kitap yazan kişiler bu oyunun bir parçası oluyorlar.

Telefon açıp Ankara’daki deneyimli gazeteci temsilcinize ve meslektaşlarınıza bu durumu sorabilirsiniz. Eminiz ki onlar da size ’evet bizde de buna benzer onlarca belge var’ diyeceklerdir.

Sayın Altan,

Böylesine büyük bir iddiayı ne kadar kolay manşete taşıyorsunuz?

En azından açıp bu deli saçması haberi Güler Sabancı’ya sorabilirdiniz.

Ve bir uyarı:

Taraf Gazetesi şimdiden yorulmaya başladı; bu tür editoryal hatalar bunun sonucudur.

Ve karanlık güçler bunu bildikleri için bu tür belgeler / bilgiler sızdırıyorlar.

Lütfen biraz daha dikkat ediniz."

MİT açıklaması

Taraf Gazetesi’nin haberinin ardından sonra ne oldu?

MİT belgenin sahte olduğunu açıkladı.

Peki bu sahte belgenin hikayesi neydi?..

MİT’in Silivri’deki "Ergenekon Mahkemesi"ne gönderdiği açıklaması şöyleydi:

"Ergenekon Soruşturması kapsamında tutuklu bulunan Doğu Perinçek’in ikametgáhında yapılan aramada, Tuncay Güney İpek’ten elde edildiği öğrenilen dokümanlar arasında ayrıca benzer içerikli, MİT antetli. Mart 1996 tarih ve 11.07.14 (okunmuyor) sayılı yazının da bulunduğu belirlenmiştir.

Her iki dokümanın incelenmesi neticesinde;

MİT Müsteşarlığı olarak yasal görevimiz gereği çeşitli Bakanlık/ kuruluşlarla bu tür antetli kağıtlar kullanılarak yazışma yapıldığı, bu itibarla Müsteşarlığımıza ait antetli kağıtların Müsteşarlık dışından da temin edilerek fotokopi ile boş kağıt haline getirilip kullanılmasının mümkün olduğu,

Belge olduğu öne sürülen yazılardaki sayıların Müsteşarlığımızca kullanılan sistem ile ilgisinin bulunmadığı, makama hitap tarzının Teşkilatımızın yazışma kurallarına uymadığı,

Sabancı Center başlıklı yazının sonunda yer alan 413-914 Dinçer Bozak (Kd.Bnb.) ve 210-719 Yusuf Balbay (İstihda Yrd.) ibarelerinin Teşkilatımızla ilgisinin bulunmadığı, hususları belirlenmiş olup, söz konusu dokümanların dezenformasyon çalışması olduğu izlenimi edinilmiştir."

Ne sözüm ona MİT belgesi ne de MİT’in benzer açıklamaları yeniydi.

Son yıllarda gazeteciler benzer olaylarla sık karşılaşır oldu.

Taraf’ın manşeti yalandı.

Peki sonra ne oldu dersiniz?

Bu kez şöyle bir iddia ortaya attılar...

"Ergenekoncuların işi bu"

Tarih 25 Temmuz 2008.

Haber şöyle:

"’Gizli’ kaşeli MİT belgesinin Ergenekon soruşturması kapsamında örgütün üst düzey yöneticisi olduğu iddiasıyla tutuklanan İşçi Partisi (İP) lideri Doğu Perinçek’in evinden çıktığı öğrenildi. Soruşturmayı yürüten savcılığın Sabancı suikastını anlatan belgenin doğru olup olmadığını MİT’e sorduğu ancak olumsuz cevap aldığı kaydedildi. Savcılığın, iddianamede, Ergenekon terör örgütünün suikastlar sonrası sahte belgelerle kamuoyunu manipüle etmeyi amaçladığı tespitine yer verildiği ileri sürüldü."

Ne kolay değil mi?

MİT belgesi yalan çıktı.

O halde bu sahte belgeyi de Ergenekoncular hazırladı!

Gördünüz mü şu Ergenekoncuları, sahte belgelerle gözüpek/cesur süper gazetecileri nasıl ellerinde oyuncak yapıyorlardı. Manşet bile atmalarına neden oluyorlardı! Şaka gibi...

Bitmedi.

Bir de bu sahte MİT belgesi üzerine "Kod Adı Darbe" adında kitap yazan Zihni Çakır gibi gazeteciler vardı.

Kooperatif yolsuzluğu suçlamasıyla tutuklanan Çakır, yine sahte bir MİT belgesine göre Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden’in CIA ajanı olduğunu da yazdı! Güya bu MİT belgesine göre Özden, 1994 yılı başlarında CIA Türkiye masası eski şeflerinden Direktör Albay W. Bob tarafından CIA ile irtibatlandırılıp, ’güvenilir ajanlar’ statüsünde alıyordu. Kod numarası ise, EC-7-97 idi!

Gülmeyin, bunları yazanlar tv tv dolaştırılıp, ekranlara "uzman" diye çıkarılıyor... Neyse.

Sabancı cinayetiyle ilgili sahte MİT belgesi dava konusu da oldu. Sahte MİT belgesinde adı geçen Albay Hüseyin Pepekal Taraf Gazetesi’ne dava açtı. Dava Kadıköy 2’nci Asliye Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor.

Bir not ile bu bölümü noktalayayım.

21 Şubat 2009 tarihinde yapılan bu duruşmadan başka, aynı gün Taraf Gazetesi’nin 20 duruşması daha vardı!..

İnanması zor ama, mesleğin duayeni olarak bildiğimiz bazı gazeteci ağabeyler Taraf’ın bu tür sansasyonel haberciliğine övgü düzüyor.

Öyle ya haberin gerçek/doğru olup olmaması önemli değildi; yeter ki ses çıkarsındı!

Mumcu’yu MOSSAD öldürmüş

Tarih 11 Nisan 2008

Vakit Gazetesi’nin 1. sayfasındaki haber:

"Mumcu’yu MOSSAD öldürmüş"

Gazeteye göre bakalım Uğur Mumcu’nun katilleri kimdi?/images/100/0x0/55ea231cf018fbb8f86d7c4c

"2 Şubat 1993 tarihli ve MİT tarafından Başbakanlık’a hitaben yazılmış MİT Müsteşarı Sönmez Köksal imzalı ’çok gizli ibareli’ Uğur Mumcu cinayeti konulu belgenin içeriği şöyle:

ABD’nin, güvenliğini ve hayat çıkarlarını yakından ilgilendiren Türkiye’nin, gerekli yerlerinde kuvvet bulundurmak ve bu maksatla Orta Doğu’yu kontrol altına alıp, Türkiye’nin dine dayalı bir yönetim altına girmesini önlemek maksadıyla; ABD Haberalma Servisi CIA denetiminde, İsrail kabine görevlisi Haim Bar-Lev kontrolünde, İsrail GANDA birliklerinde eğitim gören altı kişilik özel TİM Hayf Deniz Üssü’nden botla Türkiye’ye giriş yapmışlardır. Mezkur timin ülkemizdeki görevleri, Teşkilatımızın değerli haber kaynaklarından Gazeteci Uğur Mumcu ve Mehmet Ali Birand’ı öldürmektir.

Gazeteci Uğur Mumcu’yu öldüren tim elemanları, ikinci görevleri olan Mehmet Ali Birand’ı öldürmek için ülkemizden çıkış yapmamışlardır. TİM elemanlarının yaptığımız istihbarat neticesinde İsrail Hükümeti’nin Ankara Temsilciliği’nde kaldıkları tesbit edilmiştir."

Benzer olaylar çok


Bu haberden sonra hemen aynı gün odatv.com’da şunu yazdık:

"Karanlık odaklı merkezlerin en çok sevdiği yayın organları el altından sızdırdığı bilgi/belgeleri hiçbir süzgeçten geçirmeden yayınlayan yayın organlarıdır.

Son dönemlerde özellikle Ergenekon soruşturması nedeniyle bunun medyada sıkça örneğini görüyoruz.

Bu gazetelerin başında ne yazık ki Vakit Gazetesi geliyor. Bugün yaptıkları habere göre: Ergenekon terör örgütüne yönelik düzenlenen operasyon kapsamında Veli Küçük’ün evinde çıkan ’çok gizli’ kaşeli eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal imzalı bir belgeye göre, Uğur Mumcu ve M. Ali Birand MİT’e haber kaynaklığı yapmış.

Yine aynı belgede Uğur Mumcu’nun MOSSAD tarafından öldürüldüğü dile getiriliyor."

Haber bu.

Vakit Gazetesi’nin bilmediği gerçek ise şu:

Bu tür uydurma sahte belgeler Ankara’da her medya kuruluşuna gönderilir. Hangi gazeteye gitseniz bir torba dolusu böyle akla ziyan belgelerin bulunduğu dosya görürsünüz.

Ve işin daha garip yanı:

Vakit’in haber yaptığı bu belge zamanında medyada tartışma konusu oldu. Uğur Mumcu cinayetinden hemen sonra basın toplantısı düzenleyen RP Genel başkan Yardımcısı Şevket Kazan’ın dağıttığı belgenin aynısıydı.

Ancak kısa bir zaman sonra bu belgenin sahte olduğu ortaya çıktı."

MİT "Yalan " dedi

Vakit’in manşetinden verdiği MİT belgesi sahteydi.

MİT yıllar önce yalanladığı belgeyi bir kez daha yalanladı. Bakın nasıl bir açıklama yaptılar? Ancak MİT’in açıklamasını dikkatli okumanız gerekiyor. Bakın sahte belgeciler neler yapabiliyor:

"Uğur Mumcu suikastı ile ilgili basında yer alan sahte MİT belgesi hakkında; 16/05/2000 tarih ve 10.2.001.01.000.440.35-610/14026 sayılı yazı ile Adalet Bakanlığı’na yapılan suç duyurusu. (Listede yer aldığı sıra no: 35, 92, 103, 259)

Uğur Mumcu suikastını konu alan ve MİT tarafından yazıldığı izlenimi yaratılmak istenen her iki dokümanla ilgili olarak yapılan incelemelerde;

İlk belgede (02/02/1993 gün ve 01.786/0875/433 sayılı yazı) geçen imzanın doğru olduğu ancak, başka bir belgeden alınarak bu yazının altına monte edildiği,

MİT Müsteşarlığı olarak yasal görevimiz gereği çeşitli Bakanlık/ kuruluşlarla bu tür antetli kağıtlar kullanılarak yazışma yapıldığı, bu itibarla Müsteşarlığımıza ait antetli kağıtların Müsteşarlık dışından da temin edilerek fotokopi ile boş kağıt haline getirilip kullanılmasının mümkün olduğu,

Belge olduğu öne sürülen yazıdaki sayılarında Müsteşarlığımızca kullanılan sistem ile ilgisinin bulunmadığı, makama hitap tarzının Teşkilatımızın yazışma kurallarına uymadığı, hususları belirlenmiş olup, dezenformasyon olduğu anlaşılmış ve Adalet Bakanlığı’na suç duyurusunda bulunulmuştur. Anılan dezenformasyon çalışmasının Uğur Mumcu suikastının gerçekleştirildiği tarih itibariyle, faillerin tespitine ilişkin hedef saptırmak amacıyla ortaya çıkartıldığı izlenimi edinilmiştir."

Vakit Gazetesi, Ergenekon sanığı Veli Küçük’ün evinde bulunan MİT belgesini hiç doğrulatma gereği duymadan manşetine taşımıştı.

Herhalde belgeyi aldığı kaynağına çok güveniyordu!

Haberi doğrulatma ihtiyacı duymamıştı.

Durun ilgili haberle ilgili gelişmeler bitmedi.

Ah Ergenekoncular!

Tarih 13 Ağustos 2008

Aynı Sabancı suikastıyla ilgili sahte belge olayında olduğu gibi yandaş medyada yine benzer manşeti yaptılar:

"Ergenekoncular suikastlardan sonra sahte MİT raporu düzenlemişler."

Peki bu önemli iddiaya ilişkin elde hiç somut bir delil var mıydı?

Vardı! Çünkü bu sahte MİT belgeleri Ergenekon sanıklarının evlerinde ele geçirilmişti!

Siz hálá, "İrticayla Mücadele Eylem Planı"nı gerçek mi sahte mi olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Bu sözde belgenin sahte olduğu ortaya çıkarsa ne yazacakları da şimdiden belli değil mi?

Türkiye tarihinin gördüğü en büyük psikolojik savaşa sahne olmaktadır.
Yazının Devamını Oku