Paylaş
EKONOMİK kriz dergi sektörünü çok etkiledi. Kimi dergi kapanıyor, kimi aylık, üç aylığa dönüşüyor. Böyle bir ortamda bir çizgi roman kahramanı “Ben 10” dergisi satış rekorları kırıyor.
Çizgi romanlar ve onların televizyona uyarlanmış çizgi filmleri ya da filme çekilmiş sinemaları her daim çok ilgi gördü. Yapanlarına büyük paralar kazandırdı.
Bunu bilen istihbaratçılar bu sektörden çok yararlandılar.
Bunların içinde en tartışılanı Tenten idi...
Dünyanın en tanınmış çizgi roman kahramanlarından Tenten’in, Kaptan Haddock, Profesör Turnesol ve köpeği Fındık ile girdiği maceraları altmıştan fazla dile çevrildi.
Tenten’i hem yazan hem de çizen Georges Remi (1907-1983), müstear adıyla “Herge” eseri nedeniyle çok eleştirildi. Sosyalizm karşıtıydı ve Sovyetler Birliği’ni sürekli kötü gösterdiği için Tenten bu ülkede resmen yasaklandı.
Herge faşist miydi? Belçika’nın işgali sırasında Naziler ile işbirliği yapmakla suçlanıp tutuklandı. Tenten’e hayran Belçikalılar Remi’yi temize çıkardılar.
Tenten’in siyahları aşağılaması da çok tepki gördü. Herge İngiltere’deki Irk Eşitliği Komisyonu’na şikâyet edildi.
Bir diğer Belçikalı çizgi ustası ise Maurice de Bevere (1923-2001), Herge gibi çok tartışılmadı. O, “Red Kit”in yaratıcısıydı.
Müstear adı “Morris” ile çizdiği Red Kit’in ilk dönemlerde fazla konuşma balonu yoktu. Morris’in yurttaşı Rene Goscinny ile tanışmasıyla Red Kit konuşmaya, espri yapmaya başladı. Goscinny sayesinde hikâyeye Dalton Kardeşler de katıldı.
Red Kit’i esprili hale getiren Fransız Rene Goscinny (1926-1978) aynı şekilde Asteriks’in de yaratıcılarından oldu.
Naziler Tarzan’ı yasakladı
Tarzan’ın yaratıcısı Amerikalıydı.
Edgar Rice Burroughs 1875’te Chicago Illinois’de doğdu.
İç savaşın ağır ekonomik zorluklar getirdiği o günlerde Edgar Rice sığır çobanlığı yaptı. Bu arada bulabildiği her kitabı okudu. Jules Verne’nin deli saçması olarak değerlendirilen “Aya Seyahat” adlı eserini neredeyse ezberledi.
Bu etkiyle yazdığı, Mars’a, Venüs’e seyahatleri anlatan bilimkurgu hikâyelerini hiçbir yerde bastıramadı. Bıktı. Asker olmaya karar verdi. Ancak sağlık sorunları yüzünden ordudan ayrıldı. Evlendi. Parasızlık yüzünden eşi tarafından terk edildi. Tam bir kaybedendi.
1912’de “Mars Prensesi”ni yayıncılara zorla kabul ettirdi. 400 dolar aldı. Rahatladı. Ve birkaç ay sonra “Maymunların Tarzan’ı”nı yazdı.
Ve baş döndürücü yükselişi başladı. Amerikalılar Tarzan’ı çok sevdi.
Dönem Avrupa sömürgeciliğinin doruğa çıktığı yıllardı. İngiliz Jane’in beyaz derili Tarzan’a İngilizce öğretmesi yoksul Amerikalıları çok mutlu ediyordu.
Beyaz ırkın üstünlüğü gibi bir tema Edgar Rice’ın ırkçılıkla suçlanmasına neden oldu.
Bu arada Naziler de Tarzan’dan nefret ettiler. Beyaz ırktan bir kahramanın siyahlarla işbirliği yapıp onların fikirlerini almasını kabul etmediler. “Alman gençliğini soysuzlaştırıyor” diye yasakladılar.
Yine de Tarzan birçok dile çevrildi. En komiği Finlandiya’da oldu. Bu ülkede maymun fazla tanınmadığı için, Tarzan’ı ayılar büyüttü!
Tarzan çizgi romanları, filmleri, tiyatroları, müzikalleri yapıldı. Edgar Rice zengin oldu. Kaliforniya’daki malikânesinde Sunday Times’ta yayınlanan Tarzan çizgi romanını okurken kalp krizi geçirip öldü.
Yıl 1950 idi.
Michael Jackson’daki Peter Pan sendromu
James Matthew Barrie 1860’ta İskoçya’nın Kirriemuir kasabasında doğdu.
On üç yaşındaki ağabeyi David’in ölümüyle büyük bir yasa giren annesini teselli için ağabeyinin elbiselerini giyip David oldu. Bu büyük travma sonucu tıpta “psikojenik cücelik” diye adlandırılan gelişim bozukluğuna uğradı. Boyu bir metre kırk iki santime kadar uzayabildi. Cinsiyetsizdi. İçekapanıktı. Hep okudu, ne bulduysa okudu.
Edinburgh Üniversitesi’nde okurken muhabirlik yaptı; öyküler yazmaya başladı.
1888’de ilk romanı “Eski Işık İdilleri”ni yazdı. Başarılı bulundu. Tiyatro oyunları yazdı.
Tiyatrocu Mary Ansell’e âşık oldu. Evlendiler. Ancak cinsel ilişkileri olmadı. Karısının kendisini aldatmasını hep görmezlikten geldi. Ancak skandal Londra gazetelerinde yazılmaya başlayınca boşandılar.
O günlerde hep kuş gibi uçmak, hep bir çocuk kalmak istiyordu...
Kendisini dünyaca üne kavuşturacak “Peter Pan”ı o günlerde yarattı.
Peter Pan kanatları olmamasına rağmen bir kuş gibi uçuyor; düş bahçelerine gidiyor; perilerle, kuşlarla arkadaş oluyordu. Tinkerbell adlı periyle maceradan maceraya koşuyordu.
Peter Pan romanının merkezinde çocuklar vardı. Yazar Barrie’nin çocuklara karşı yoğun bir ilgisi vardı. Cinsiyet dışılığı ve çocuklara olan aşırı sevgisi nedeniyle pedofili ile suçlandı.
Bu arada...
Psikolojide bugün; büyüme korkusu olan çocuklar ve olgun yaşta oldukları halde bir çocuk gibi davranmaya devam eden kişiler için “Peter Pan sendromu” tabiri kullanılıyor. Bunun tipik örneği ünlü şarkıcı Michael Jackson’dı.
Bu arada Peter Pan, Kızılderilileri barbar olarak gösterdiği için ırkçılıkla suçlandı. Peri Tinkerbell’in çocukların üzerine
döktüğü ve hepsinin mutlu olmasına yol açan “peri tozu”nun uyuşturucuyu çağrıştırdığı iddia edildi.
Barrie, 1937 yılında öldü. Peter Pan macerası hâlâ sürüyor; 2005’te Johnny Depp, Kate Winslet, Dustin Hoffman gibi isimlerin yer aldığı “Düşler Ülkesi” adıyla bir kez daha sinemaya uyarlandı.
Örümcek Adam Süperman’e rakip oldu
Günümüzde en çok izlenen çizgi roman kahramanlarının yaratıcısı Stan Lieber, Romanyalı Yahudi bir ailenin oğlu olarak 1922’de New York’ta doğdu.
Okul çağında anlaşıldı ki, o bir kitap kurduydu. Mark Twain, Conan Doyle ve William Shakespeare beğendiği yazarlardı. Sinemaya tutkundu. Bunların sebebi kendisine hayal kurdurmasıydı.
Yoksulluk içinde yaşadı. Üniversiteyi okuyamadı. Bulabildiği işlerde çalıştı.
Dayısı sayesinde çizgi roman yayımcısı Timely Comics’te çalışmaya başladı. İlk kahramanı “Destroyer”i burada yarattı. Müstear ad kullandı: Stan Lee.
İkinci Dünya Savaşı’nda orduda görev aldı. Askerde eğitim filmleri için senaryo yazmaya başladı. Zaman zaman çizgi roman denemeleri yaptı.
Savaş sonrasında eski işine döndü, İngiliz şarkıcı ve model Joan Boocock ile evlendi.
Savaş sonrası çizgi roman okuyucusunda azalma vardı; şirketi Stan Lee’den yeni bir kahraman yaratmasını istedi. Yanına da çizer Jack Kirby’yi verdiler.
İkili, “Fantastik Dörtlü”nün ardından “Hulk”, “X Men”, “Örümcek Adam” gibi süper kahramanlar yarattı.
Nasıl başarmışlardı? Çünkü kahramanlarının insanlara özgü zayıflıkları vardı!
Ancak Süperman’in hakkını yememek lazım:
Timely Comics’in (daha sonraki adıyla Marvel Comics’in) rakibi Action Comics ilk süper kahramanı, hem de ilk sayısında 1938’de ortaya çıkardı: Süperman!
Süperman’i de bir ikili, Jerry Siegel-Joe Shuster yarattı.
Kripton gezegeninden gelerek dünyaya uyum sağlayan Süperman’in çok beğenilmesinin nedeni, Amerika’ya gelerek bu ülkeye uyum sağlayanların kendisiyle özdeşlik kurmasıydı.
Heidi aslında Hanni’ydi
Heidi’nin yaratıcısı Johanna Spyri (1827-1901) eserinde aslında kendini yazmıştı.
İsviçre Alpleri’nin eteklerindeki Hirzel kasabasında doğmuştu. Ona herkes “Hanni” diyordu.
Tıpkı Heidi gibi her sabah sıcak süt ve bir parça siyah ekmekle kahvaltı yapıyordu.
Okulda uyumsuz olunca ailesi tarafından yetiştirilmesi için bir papazın yanına verildi; tıpkı Heidi’nin öksüz kalınca büyükbabasının yanına gönderilmesi gibi.
Heidi’nin tekerlekli sandalyeye mahkûm zengin Clara’ya arkadaşlık etmesi için Frankfurt’a gitmesi gibi, Spyri de iyi eğitim için Zürih’in Fransızca konuşulan bölgesine gitmişti.
Benzerlikler çoktu...
J. Spyri, Heidi’yi 57 yaşında yazdı.
Eşi başarılı bir avukat ve gazeteciydi; zengindiler. Ancak Spyri mutsuzdu. Oğlunun doğumuyla birlikte girdiği depresyondan çıkamadı. Sıkıntılarını yazarak atmaya çalıştı. Heidi böyle doğdu.
Ama Heidi’yi dünyaca ünlü hale getiren, Japon sinemacılar Miyazaki ve Takahata’nın animasyonlarıyla çizgi film haline getirilmesi oldu. Kitap, çizgi filmin başarısından sonra yüzü aşkın dile çevrildi. Heidi, Walt Disney’in sembolü Miki’yi gölgede bırakıvermişti.
Bu nedenle, ölümünün üzerinden 80 yıl geçtikten sonra, İsviçreliler yazarları Johanna Spyri’nin fotoğraflarını pullara ve paraların üstüne bastılar.
“Bambino” Bambi
Onun hikâyesi pek çok Avrupalı Yahudi ailesinden farklı değildi. Faşizm kovaladı, onlar kaçtılar; Budapeşte, Viyana, Zürih...
Adı Siegmund Salzman idi (1869-1945).
Eserlerinde “Felix Salten” adını kullandı. Oyunlar, kısa hikâyeler, seyahat yazıları kaleme aldı. 20’nci yüzyıl başında Alplere yaptığı yolculuk çocuk edebiyatı klasiklerinden birinin doğumuna neden oldu: Bambi!
İri parlak gözleri, uzun kirpikleri, küçük siyah bir noktayı andıran burnu ve incecik bacakları üzerinde koşup oynayan yavru bir ceylanın hikâyesiydi bu.
En yakın arkadaşları, ele avuca sığmayan yaramaz tavşan, utangaç bir kokarca ve çokbilmiş baykuştu.
Felix Salten, İtalyanca “bebek” anlamındaki “bambino” sözcüğünü kısaltıp, “bambi” yapmıştı. Bambi kitabı 1923 yılında çıktı. 10 yıl sonra öykünün film haklarını sattı. Aldığı para sadece bin dolardı! Walt Disney filmi 1942 Ağustosu’nda vizyona soktu. Ancak film savaş yıllarında kimsenin ilgisini çekmedi. Bambi, yıllar sonra ünlendi. Ama Felix Salten bunu göremedi...
Dünyada çizgi roman fırtınası çizgi filmler ve animasyon filmleriyle sürüyor.
Çocuklarına masal anlatmak için hikâyeler yazmaya başladı
Charles Perrault avukattı (1628-1703).
Paris Louvre Sarayı’nda başkâtip olarak çalışıyordu.
Mutlaka aksatmadan her gün yaptığı, biri kız dört çocuğuna masal anlatmaktı.
Ancak anlattığı masalları pek sevmiyordu. Çocuklarının yüzündeki korku ve endişeden rahatsız oluyordu. Hele hele masalların mutsuz sonlarını hiç sevmiyordu.
Karar verdi, çocuklarını mutlu edecek, onlara umut aşılayacak ve mutlaka iyiliğin kötülüğü yeneceği masallar yazacaktı.
Kalemi eline alıp hemen yazmaya başlamadı. Fransızca tüm masalları okudu. Masalları inceledi; kaynaklarını araştırdı.
Sonra yazmaya başladı. Ortaya çocuk klasikleri şaheserleri çıktı: Uyuyan Güzel, Kırmızı Şapkalı Kız, Külkedisi Sinderella, Çizmeli Kedi, Parmak Çocuk ve Mavi Sakal.
Sanmayın ki masallarını kolay bastırdı.
İlk kitabını ancak ölümünden altı yıl önce bastırabildi. Yazar adı olarak oğlu Pierre’nin adını kullandı.
Uyuyan Güzel masalı çok beğenildi. Halk beğenince ne olur; din adamları hemen saraya koşup, Charles Perrault’yu Kral’a şikâyet ettiler: “Halk masal dinliyor, kiliseye gelmiyor!” Kral XIV. Louis başkâtibinin yanında yer aldı. Böylece günümüzde tüm dünya dillerine çevrilen bu masallar yayınlanabildi...
Satış pazarlaması mı bilemem; Harry Potter’in yazarı J. K. Rowling de çocuklarına masal anlatırken bu hikâyeleri yaratmıştı.
Sektör çok büyük olunca benzer imaj çalışmaları kaçınılmazdı. Ama masal dünyası deyince Grimm Kardeşler’i mutlaka bilmeniz gerekir...
Grimm Kardeşler’den Pertev Boratav’a
İki kardeştiler:
Jacop Ludwig Grimm 1785’te doğdu.
Wilhelm Karl Grimm 1786’da dünyaya geldi.
Almanya’nın Hessen eyaletine bağlı Hanau’da yaşadılar. Sonra Steinau’ya taşındılar.
Babalarını küçük yaşta kaybettiler.
Kassel’e teyzelerinin yanına gönderildiler. Ancak teyzenin de maddi durumu iyi değildi; zengin bir aileye verildiler.
Kendilerine verilen küçük odada birbirlerine hikâye anlatırlar.
Marburg Üniversitesi hukuk bölümünde öğrenciyken okulun kütüphanesinde Goethe ve Schiller okumaya başlarlar. Çok etkilenirler.
Alman masal ve efsanelerini incelerler. Masal derlemeye karar verirler. “Çocuk ve Ev Yaşamı Öyküleri”ni iki cilt olarak çıkarırlar.
1830’da Almanya’nın üniversiteler kenti Göttingen’de öğretim üyesi olarak görev aldılar. Aynı zamanda Göttingen Üniversitesi’nin kütüphanesinin sorumluluğu üstlendiler. Ancak üniversiteyle anlaşmazlıklar yaşadılar; teyzelerinin yaşadığı Kassel’e döndüler. Burada Almanya tarihinin ilk Almanca sözlük kitabını yazdılar.
Bazı sözcüklerin kaybolması gibi Alman hikâyelerinin unutuluyor olması üzerine masallara sahip çıkmak amacıyla kolları sıvarlar.
Alman halk masalları ve efsanelerini kendi üsluplarıyla yeniden yazarlar.
Ortaya bugün hepimizin bildiği masallar çıkar:
Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Hansel’le Gretel, Bremen Mızıkacıları, Parmak Çocuk, Fareli Köyün Kavalcısı...
Alman dilbiliminin önemli kaynakları olarak gösterilen bu masalları yazan Grimm Kardeşler, Alman filolojisinin kurucularından kabul edilir. Alman 1000 Mark’ının üzerinde fotoğrafları basılıydı.
Bizde benzer çalışmaları yapan Prof. Pertev Naili Boratav’ı komünist diye yurtdışına sürgüne gönderdik. Değerini Fransızlar bildi!..
Paylaş