Ünlü politikacıların işte polisteki fişleri

Türkiye ve ABD gündeminde fişleme var. Türkiye’de polisin, Çağdaş Eğitim Vakfı’ndan burs alan kız öğrencileri; ABD’de ise Pentagon’un Afganistan’a giden gazetecileri fişlemesi tartışılıyor. Amerika’yı bilmeyiz ama bizim tarihimizde fişleme, GBT, andıç -adına ne derseniz deyin- hiç eksik olmadı. Öyle ki cumhurbaşkanından başbakanlara, bakanlardan milletvekillerine kadar fişlenmeyen politik isim kalmadı. İşte size birkaç örnek olay...

Haberin Devamı

12 EYLÜL 1980 darbesinden sonra tutuklanan Necmettin Erbakan, 24 Temmuz 1981’de tahliye edildi.

Erbakan tahliye edildikten sonra, “Ne yapıyor”, “Kimlerle görüşüyor” gibi bilgilerini toplamak isteyen istihbaratçılar peşine birini taktılar.

Erbakan nereye gitse bu adamcağız da onu takip ediyordu.

Bunları nereden mi biliyorum?

Çünkü bu adını anımsayamadığım istihbaratçının “raporunu” okudum.

Bir cümlesini hiç unutamıyorum:

“(...) Manava girdi. Bir kilo elma aldı. Yolda elmanın birini paketten çıkarıp ısırıp yiyerek evine gitti...” Şaka yapmıyorum, aynen böyle yazıyordu.

Erbakan’ın fişine bu bilgiler girdi mi bilemem./images/100/0x0/55ea2b67f018fbb8f86f6471

Haberin Devamı

Bildiğim...

Fişleme, bir kimse hakkındaki bilgilerin toplanıp kartekse yazılmasıydı. Eğer “fişlenmiş” iseniz bu sizin Emniyet ya da MİT’te dosyanız var anlamına geliyordu. Ki ne büyük korkuydu bu; “devlet tarafından fişlenmek!”

Kimler fişlenmezdi ki?

En başta solcular tabii.

Aslında iktidara uyum göstermeyen, muhalif olan, potansiyel tehlikeli görülen herkes fişlenirdi.

1980’li yıllara kadar çok kullanılan “fişleme” sözcüğü bugün artık demode.

12 Eylül 1980 darbesi “fişlemeyi” kaldırdı! Fişlemenin adı GBT (Genel Bilgi Toplama) oldu.

1990’lı yıllarda GBT de unutuldu.

Şimdi moda; andıç!

Öyle ya, karton dosyalar yok artık, bilgisayarlar var!

Günümüzde andıç meselesi -sanki ilk kez oluyormuş gibi- çok konuşulup tartışılıyor.

Gelin sizi yıllar öncesine götüreyim...

Menderes-Bayar nasıl fişlendi

 Yıl 1946...

Cumhuriyet Halk Partisi’nden kopan Demokrat Parti kuruluş çalışmalarını yaparken, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile DP’nin önde gelen ismi Celal Bayar sık sık buluştu. Bu buluşmalar gazetelerde, “Demokrat Parti muvazaalı doğuyor” eleştirisine neden oldu.

DP her ne kadar iktidarla anlaşmalı kurulsa da bu yeni parti kurucularının, üyelerinin, taşra teşkilatlarının fişlenmeyeceği anlamına gelmiyordu.

Milli Şef İnönü, DP’nin kuruluşuna izin vermişti ama devlet yine de bildiğini yapacaktı:

Haberin Devamı

Madem ki muhalif bir hareket vardı, fişlenecekti!

Fişlendi de...

Her bir DP’li için renkli kartondan bir karteks açılmıştı.

Yaklaşık 6x7 cm büyüklüğündeki bu kartekslerin en üst bölümünde “Remiz” yazılıydı.

Yani her birine bir sembol/şifre verilmişti.

Celal Bayar’ın remizi C.L.L.

Refik Koraltan’ın, R.F.K.

Fuad Köprülü’nün ise, F.D. idi.

Adnan Menderes’in iki remizi vardı: A.D.N ve M.N.D.

Keza Mükerrem Sarol’un D.K.T ve M.R.; Osman Kapani’nin, O.S.M ve K.P.N. gibi birçok DP’linin iki remizi vardı.

Çözebildiniz mi remizleri/şifreleri?

Popüler kültürden bir örnek vereyim, hemen çözersiniz:

CMYLMZ. Yani Cem Yılmaz!

Remizler büyük oranda ad ve soyaddaki sessiz harflere göre düzenlenmişti.

Haberin Devamı

“Büyük oranda” diyoruz çünkü bazen sesli harfler de kullanılmıştı. Osman Kapani de olduğu gibi. Şemi Ergin’in remizi ise E.R.G idi.

Ya da Adnan Menderes’te olduğu gibi; çoğu zaman sessiz harflerin tümü yazılmamıştı.

Durum şunu gösteriyor; emniyet kadrolarındaki polislerin eğitim durumu kodlamanın farklı olmasına yol açmıştı.

Bazı remizlerin içinden çıkmak imkânsızdı.

Örneğin Mükerrem Sarol niye D.K.T ve M.R idi?

Bu arada, Celal Bayar örneğinde olduğu gibi, bazı DP’lilerin soyadına ilişkin karteks yoktu. Belki de kaybolmuştu, bilemiyoruz.

Devam edelim...

Evet karteksin en üstünde “remiz” bölümü vardı.

Onun bir altında ise fişlenen kişinin “adı-sanı” yazılıydı:

Haberin Devamı

“Celal Bayar, Demokrat Parti Başkanı”.

“Lütfü Karaosmanoğlu, Demokrat Parti elemanlarından olan.”

Uzatmayalım:

“Adı-Sanı” bölümünün altında fişlenen kişinin “İşi” yazıyordu:

“Adnan Menderes, Kütahya Milletvekili ve Demokrat Parti kurucularından” gibi.

Karteksin en altında ise “K.N.” ve “D.N.” harfleriyle anlatılan dosya numarası ile hiyerarşi dizisi vardı.

Örneğin, Celal Bayar için “15152/1” yazılıydı.

Polise göre Celal Bayar 1 Numara’ydı.

Refik Koraltan için, “151527/2”; Fuad Köprülü için, “15152/4”; Adnan Menderes için, “15152/5” yazılıydı.

Polise göre, Adnan Menderes o yıllarda ikinci adam değildi.

Dikkatinizden kaçmamıştır; “15152/3” kim?

Yani DP’nin Üçüncü Adamı kimdi?

Haberin Devamı

Bugün nasıl Ergenekon’un 1 Numarası kayıp ise (şaka şaka), fişlerdeki 3 Numara kayıptı!

Kişisel tahminim Tevfik Rüştü Aras olabilir...

Çölaşan’ın dedesi de fişlendi

1885 Midilli doğumlu; Selanik Hukuk Mektebi mezunu; gazeteci Refik Şevket İnce, Emin Çölaşan’ın dedesiydi. 1, 4, 5, 6, 7 ve 9. dönem TBMM’de bulundu.

İzmir işgal edildiğinde aranan Celal Bayar’ı günlerce evinde sakladı. Kurtuluş Savaşı’nın silahsız askerlerinden biriydi.

DP kurucusu olduğu için o da fişlenmekten kurtulamadı.

DP’li İnce hakkında “15111/343” dosya numarası ve dört remiz ile dosya açılmıştı.

Bunlar M.N.S.-M.L.L.-V.K.L. ve Ş.V.K. idi.

İlk remiz; Ş.V.K., Şevket Refik İnce.

İkinci remiz; M.L.L. Milletvekili Manisa Refik İnce.

Üçüncüsü; V.K.L. Vekili Manisa Millet Refik İnce.

Dördüncüsü; M.N.S. Manisa Millet vekili Refik İnce.

Niyeyse, bazı DP’liler adı, soyadı ve mesleğine göre de kartekslere ayrılmıştı.

İlk üç fişte Refik İnce hakkında, “Cumhuriyet Halk Partisi’nden istifa eden” notu vardı.

Birinde ise, “Eski Manisa Milletvekili olup, Halk Partisi’nden istifa eden ve avukatlık yapan” bilgisi bulunuyordu.

Biz okumak, yazmakta, anlamakta zorlanıyoruz; o dönemin polisleri bu kartekslerin altından nasıl kalkıyordu acaba?..

Fişlerde ne yazıyordu

Fişlerde her zaman “masum bilgiler” yoktu.

Adnan Menderes’in doktoru ve yakın arkadaşı DP kurucusu Mükerrem Sarol’un fişinde şu not vardı:

“Demokrat Parti Eminönü ilçesine bağlı Kadırga semt ocağının seneyi devriyesini kutlamak için yapılan toplantıda söz alarak Hükümeti tenkit eden.”

Osman Kapani için:

“İzmir belediyesi önünde seçim günü halkı nümayişe teşvik ettiği için adalete verilen.”

Sıtkı Yırcalı için:

“Dini telkinat yoluyla yaptığı menfi propagandadan dolayı durumu incelenen.”

Kemal Özçoban için:

“Afyon Demokrat Millet Vekili olup, kanunu vazifesini yapan Talat Demirel’e hakaret ederek dövmek isteyen.”

Sıddık Kip için:

“Çorum’da oturan eski arzuhalcilerden olup avukat Hüsnü hakkında ihbarda bulunan.”

Hüseyin Balık için:

“Bartın Demokrat Parti Başkanı olup Demokrat Parti lehine faaliyet sarf eden.”(!)

En şaşırdığım bilgi notu buydu; polis Demokrat Partili adamın hangi parti için çalışmasını bekliyordu ki? Bu durum çok partili hayatın ne olduğunun bilinmemesinin sonucu muydu? Çünkü benzer bilgi notundan çok vardı:

Adnan Karaosmanoğlu için:

“Akhisar ilçesi Demokrat Parti Başkanı olup Partisinin toplantısında konuşan.”(!)

Şükrü Uluçay için:

“Vezirköprü Demokrat Parti Başkanı olup köylerde gezi yapıp hükümetin icraatı hakkında tenkit edici söz sarf ettiğinden adalete verilen.”

Liste böyle uzayıp gidiyor.

Tabii bu kartekslerdeki Türkçe yanlışlıklarına hiç girmeyelim.

Çoğu yerde Demokrat Parti, “demograt” olarak yazılıydı. Avukat ise “avkat” diye yazılmıştı.

İsimlerin çoğu yanlıştı.

Başharflerin büyüklüğüne küçüklüğüne hiç dikkat edilmemişti.

Aslında bu polis kartekslerini müzeye koymak lazım...

Sanki Ergenekon İddianamesi

Zanlı” bazı Demokrat Partililerin dosyalarında “neden fişlendikleri” bilgisi de vardı.

Örneğin...

12273/3035 dosya numaralı Şuhut ilçesi Belediye Başkanı Bekir Aynağanlı’nın fişlenme gerekçesi şöyleydi:

“21/6/949 günü halka ve belediye meclis üyelerine hitaben, ‘Arkadaşlar ben Ankara’ya gidiyorum. Oradan kanun ve adalet getireceğim’ diye uygunsuz sözler sarf ettiğinden Adalete verildiğini Afyon Valisi 24/6/949 gün ve 318 sayı ile bildirdi.”

Valilerin Emniyet’e bilgi vermesine bir örnek daha verelim.

12273/3029 dosya numaralı Muammer Alakant hakkında şu bilgi notu vardı:

“2/5/949 günü Kilimli’ye Zonguldak’tan otomobille gelen Demokrat partililer Celal Bayar ve arkadaşları Zonguldak milletvekili Rıza İnce Alemdaroğlu. Kayseri milletvekili Kamil Günder, milletvekili Muammer Alakant, Suat Başol tarafından orada bulunanlara hitaben bulunmuş ve Muammer Alakant’ın kısa ve nazikane konuştuğunu Zonguldak Valiliği’nin 4/5/949 gün ve E.M.Ş.I, 1328 sayılı yazısından anlaşılmıştır.”

Görüldüğü gibi “tehlikeli” DP’liler hakkında ayrıntılı bilgiler de verilmekteydi.

Örneğin...

Karteks No: 83638 Dosya No: 12273/2896

Adı-Sanı: Kemal Demiralay.

Dosyanın Özü: 1329 Isparta doğumludur. Babasının adı eski Isparta Millet Vekili Hafız İbrahim’dir. Esaslı bir mesleği yoktur. Babasının bıraktığı malla geçinir. Son zamanlarda Sümerbank fabrikası halı imalciliği işine başlamıştır. DP il idare kurulu ikinci başkanıdır. DP mensuplarının 21/10/948 tarihinde Isparta’da tertip ettiği mitingde verdiği söylevinde, iktidarı daha fazla kabiliyetsiz ellerde bırakmayacaklarını, bunun devamının milleti uçuruma sürüklediğini, milletin iktidara itimadı olmadığını, milletin sinesini kemiren bu zihniyete tahammül edemeyeceklerini, bu uğurda her şeyi yapmaya muktedir olduklarını beyan ve sözleriyle halkı hükümet aleyhine tahrik edici mahiyette görüldüğünden Cumhuriyet Savcılarının haberdar edildiği Isparta valiliğinin 28/10/948 gün ve 983 sayılı yazısında bildirilmiştir. Takip edilmektedir...

Kemal Demiralay’ın masumane bu sözleri nedeniyle fişlenmesi bana günümüzden bir iddianameyi hatırlattı; ama bu konuya hiç girmeyelim şimdi. Görünen o ki, muhalif hareketleri bir umacı olarak gören bazı kafalar yarım asırdır hiç değişmedi!

Neyse “tehlikeli sulara” girmeyip, fişleri ortaya çıkaran Zafer Toprak’a teşekkür edip yazımıza noktayı koyalım.

Bu arada; sanmayınız ki, DP’liler 1950’de iktidara gelince fişleme uygulamasını kaldırdı.

Hayır! Onlar da bu kez CHP’lileri fişlemeye başladı!

Sonuç?

Demokrasi, salt seçim sandıklarıyla ifade edilemez.

Demokrasi, bir kültür/yaşam biçimidir.

 

İstanbul'un adı tartışılıyor

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Güroymak’a “Norşin” deyip; MHP lideri Devlet Bahçeli de buna kızıp, “O halde İstanbul’a da Konstantinopolis deyin” diye sert çıkınca, medyada İstanbul’un adı üzerine bir tartışma başladı.

Bizim medyada “uzman” çok olduğu için her kafadan bir ses çıktı. Kimse meseleyi konunun gerçek uzmanlarına sormadı.

İstanbul hakkında en bilgili isim Semavi Eyice bakın ne diyor:

İstanbul’un eski adı olarak Byzantion (Latincesi, Byzantuim) adı bilinir ki, dilimizde kullanılan Bizans’ın da esası budur. Byzantion adının nereden geldiği kesin olarak anlaşılamamıştır.

Byzantion adının kökü olan Byzant kökünün sonundaki ‘ion’ ekinin Ege göçleriyle gelen Frikler ile ilgili olduğunun kabul edilmesine karşılık, Byzant kökünün sonundaki ‘nt’, eski yerli Anadolu dillerinde vardır.

Bütün ilkçağ boyunca Byzantion adı şimdiki İstanbul’un çekirdeğini teşkil eden şehrin adı olarak kullanılmıştır.

Şehir Roma İmparatorluğu’nun son zamanlarında I. Constantin (Konstantinos) tarafından 330’da yeniden kurulduktan sonra, buraya “İkinci Roma” anlamına gelen Detera Rome veya Yeni Roma anlamına gelen Nea Rome denilmiş ise de, şehrin adı kurucusunun adına izafeten Konstantinoupolis olarak yerleşmiş ve Batı dillerinin hepsi de bu esastan geçmiştir.

Nitekim İstanbul’a; Almanlar, Konstantinopel; Fransızlar ve İngilizler, Constantinople; İtalyanlar, Constantinopoli derler.

İstanbul adının ise nereden geldiği tam olarak aydınlanmış değildir. Eskiden yerleşmiş bir kanaate göre, Bizanslılar İstanbul’u adı ile değil, fakat büyüklüğünden dolayı sadece Şehir yani Polis olarak ifade ettiklerinden “şehre” demek istediklerinde “eis ten polin” (is-tin-polin) diyorlardı ki, bu terim İstanbul adının esası olmuştur.

Son araştırmalar şunu göstermiştir ki, İstanbul adı daha Bizans devrinde hiç değilse 11’inci yüzyılda yerleşmişti ve Türkler burayı bu adla tanıyorlardı.

İstanbul’un bunlardan başka zaman zaman ortaya atılmış, fakat tutunmamış bazı isimleri daha vardır. Türk döneminde buraya, daha çok sıfat olmak üzere Dersaadet, Deraliye gibi isimler de verilmiş ve resmi işlemler ile paraların üstünde Konstantinopolis’in Türkçeleştirilmiş şekli olan Konstantiniyye kullanılmıştır. (Halil İnalcık’ın İslam Ansiklopedisi’nde yazdığına göre, Fatih Sultan Mehmed İstanbul’a, “Boğaz-kesen”, “El-basan”, “Böğür-delen” adını verdi. sy)

Konstantiniyye adı, Osmanlı döneminde Sultan III. Mustafa tarafından 1761’de yasak edilmesine ve yerine İstambol adının kullanılmasının ferman edilmesine rağmen yine kullanılmaya devam edilmiş; ancak Cumhuriyet döneminde kalkmıştır.

(İstanbul, Kültür Bak. Yay. Ankara 1993, s. 27)

Yazarın Tüm Yazıları