Vadideki Zambak’ın iflah olmaz Felix’i hayata dair en büyük dersleri sevgilisi Henritte’ten öğrenir..
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur’unda Mümtaz’ın normal seyrinde giden dünyası Nuran’ı tanıdıktan sonra alt-üst olur..
Kızıl ile Kara’nın aykırı çocuğu Julien Sorel’in sevgilisi Madam De Renal sevdiği adamın başı kesilmesin diye nasıl da tehlikeli riskleri göze alır..
Peki Babalar ve Oğulları’n Bazarov’una ne demeli?
Burnundan kıl aldırmayan, aşkı bir safsata olarak gören genç Bazarov, Odinstova’yı tanıdıktan sonra nasıl da savrulur..
Kalbinin atışlarını sekteye uğratan büyük aşkı Odinstova’nın hayaliyle genç yaşta terk-i diyar eder..
BAŞINI SEVDİĞİ KADIN İÇİN GİYOTİNE KOYAN ADAM
ARAŞTIRMA Şili’de yapılmıştı.. “Geçmişinizde size ait olan şeyler satılığa çıkarılsa onlardan neyi geri satın almak istersiniz” sorusuna, yüzde 98 “çocukluğumu” yanıtını vermiş..
İlginç araştırmanın sonuçları Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiirini aklıma getirdi..
Affan Dede’ye para saydım,/Sattı bana çocukluğumu./Artık ne yaşım var, ne adım;/ Bilmiyorum kim olduğumu./Hiçbir şey sorulmasın benden;/Haberim yok olan bitenden./ Bu bahar havası, bu bahçe;/ Havuzda su şırıl şırıldır./Uçurtmam bulutlardan yüce,/ Zıpzıplarım pırıl pırıldır./Ne güzel dönüyor çemberim;/Hiç bitmese horoz şekerim!
Fenerbahçe-Beşiktaş derbisi öncesinde Necip Uysal ile seremonideki Fenerbahçeli çocuğun diyaloğu bir futbolcunun tek bir sözle nasıl devleştiğini ortaya koyuyor..
Necip Uysal’ın önünde duran çocuk, “Ben sana düştüm ama Fenerbahçeliyim... Artık Beşiktaşlı mı oldum?” diye sorar kaygıyla..
Necip, minik çocuğu rahatlatmak için şu cevabı verir: “Hayır, sakın üzülme. Sen hâlâ Fenerbahçelisin. Benim elimi tuttun diye artık ben Fenerliyim.”
Kavga politikti. Nazım sol, Necip Fazıl sağın idolüydü. Her şeye rağmen ikisi birbirini hiç harcamadı.
Bir gün Kısakürek, kendisine soru soran gazetecinin Nazım Hikmet ile ilgili atıp tutması üzerine, sinirlenir ve bakın neler söyler: “Yahu sen ne diyorsun! Ben sağcıymışım da, Nazım solcuymuş da, biz birbimizin düşmanıymışız da, yok daha neler neler... Biz Nazım ile bütün gün siyaset tartışır, akşam olunca da Beyoğlu’nda beraber kız tavlardık... Ne diyorsun sen be...”
Edebiyatta bir çok naif kavga daha vardır: Ece Ayhan-Can Yücel, Aziz Nesin-Tomris Uyar, Edip Cansever-Ümit Yaşar Oğuzcan, Can Yücel-Enis Batur...
TARTIŞMA EDEBİYATSA NAİF OLUR
Elbette ki yörüngesi edebiyat olan atışmalarda seviye olur. Espriler havada uçuşur. Laf sokmalar en güzel kelimelerle gerçekleştirilir. Titiz davranır kavganın tarafları. “Kavga olacaksa böyle olsun” deriz..
Sözü spordaki, özellikle de bizim futbolumuzdaki kavgalara getireceğim ama öncesinde yerli ve yabancı bir kaç heykeli dikilecek sportif adamdan söz etmek istiyorum...
Bir Süleyman Seba geçti bu dünyadan. Beşiktaş başkanı olarak ‘centilmenlik nedir’ dosta düşmana gösterdi.
Bir gün deplasman dönüşü uçakta sevinmek isteyen futbolcularını “Rakip takımdan da bu uçakta olanlar var” diyerek engelledi. Aynı zamanda edebiyat fakültesindendir. Behçet Necatigil romantizmi vardı onda.
Şimdilerde pek yapılmıyor.. Futbol hayatını noktalayan şöhretler görkemli jübilelerle veda ederdi yeşil sahalara.. Gözyaşlarıyla, omuzlarda kopup giderdi bize unutulmaz anlar yaşatan yıldızlar.. Sözgelimi Metin Oktay’ın Can Bartu ile birlikte yaptığı jübile maçı aklıma geliyor.. Her iki efsane ilk yarı kendi takımlarının ikinci yarıda ise rakiplerinin formalarıyla sahada yer almıştı.. Her şey ikisine yakışır olmuştu..
Şenes Erzik de geçtiğimiz günlerde 33 yıllık UEFA görevine noktayı koydu. Tören, Erzik’e yakışır türdendi.. Birinci sınıf uğurlamayı bizzat UEFA Başkanı Michael Platini yönetti.
Şenes Bey’i iyi tanırım. Duygusal bir adam. Hislerine her an yenik düşer. İçin için ağlamıştır, hissettirmeden.. Törendeki hali bunları çok net şekilde ortaya koyuyordu zaten...
FUTBOLUN PATRONLARI ERZiK HAYRANI
Biz pek değerini bilmiyoruz ama ben Şenes Erzik’in uluslararası futbol arenasında ne kadar önemli ve itibarlı birisi olduğunu yaşayarak gördüm. Futbolun zirvesi Dünya Kupası. Son Kupayı Mehmet Arslan’la birlikte olarak Brezilya’da izledik.
Onlar Afrika’nın en büyük ekonomisi.. 510 milyar dolarlık milli gelire sahipler.. Petrol üretiminde dünya yedincisi, doğalgazda ise beşinci.. 176 milyon nüfusuyla kıtanın en kalabalık ülkesi.. Ancak tüm bunlara rağmen bütün Afrika’da olduğu gibi Nijerya da aynı kaderi paylaşıyor.. Onlar da varlık içinde yokluğa mahkum edilmiş. Çünkü sömürülüyorlar..
Nijerya, Afrika’da terörden de en çok çeken ülke.. Başlarında bir Boko Haram belası var.. Binlerce kız çocuğunu rehin alıp öldürüyorlar, kent ortasında büyük bombalı eylemlerle ülkeye korku salıyorlar.. Böylesine bir coğrafyadan macera dolu bir serüvenden sonra değeri şimdilerde 15 milyon doları geçen bir yıldız doğdu.. İşte o maceralı yaşam devam ediyor..
iLK HARÇLIĞIYLA KONTÖR ALDI
ÖNCE Karabük’e geldi.. Komik bir paraya.. Aldığı ilk harçlığıyla telefonuna kontör yükledi. Önce aylardır konuşamadığı, canından çok sevdiği annesini aradı.. Ağlıyordu..
Futboluyla parmak ısırttı.. Fenerbahçe kaptı onu.. O günlerin meşhur şike skandalına adı karıştı.. Öyle olunca apar topar Rusya’ya transfer oldu.. Moskova’da oynarken bir maçını izledim ve maçtan sonra buluştuk. Korkuyordu. “Beni hapse atacaklar” diyordu..
Gelişmeler onun lehine oldu ve geri döndü, gecikmeli de olsa sarı-lacivert formasını sırtına geçirdi.. Ancak şimdilerde taraftarıyla arası yok..
Çocukluğu Kuzey Denizi’nde balık avlayan babasının yolunu gözlemekle geçen F.Bahçeli oyuncu, benzer bir özlemi çocuklarına yaşatmamak için her şeyi yapıyor. Pazar akşamı G.Saray’a attığı gol, kendisine, “Denizler benim, sen karada kal, iyi futbolcu ol” diyen babasına çaktığı bir selamdı aslında.
BAZAROV, Anna ile karşılaşınca bütün dengesi alt-üst olur.. Sıkı sıkıya sarıldığı düşüncelerin esaretiyle burnundan kıl aldırmayan Bazarov, mütevazi tavırlarıyla dikkat çeken Anna karşısında adeta bir muma döner.. Onun bu beklenmedik dönüşümünü sağlayan ise ‘insani ilişkiler’dir..
Hafta sonu oynanan Fenerbahçe-Galatasaray maçının bitiş düdüğünden hemen sonra sahadaki babalarına koşan çocukları görünce Bazarov geldi aklıma.. Şu anda okumakta olduğum İvan Turgenyev’in Babalar ve Oğullar romanında sevgi, bir bedel olarak insani duygulara feda ediliyor..
Yeşil sahalarda yıllardır hasretini çektiğimiz insani duyguları hem de bir yabancı gözümüzün içine sokarak öyle güzel anlattı ki.. Aslında bu Kuyt’ın gözümüze soktuğu ilk insani manzara da değildi.. O, her maçtan sonra ailesiyle Fırat ile Harran’ın kucaklaşmasını yaşıyor..
HER ÇOCUĞUNA 90 DAKiKA
Lili Marlen’in kökeni 1.Dünya Savaşı’na dayanır... Şarkı, Rus Cephesi’nde Alman askeri Hans Leib’in, kışla önünde lambanın altında nöbet tutarken, sevgilisiyle buluşmalarını ve sonrasındaki hüzünlü vedalarını anlatır. Nazi Askerleri gökyüzündeki yıldızların salınımını izleyerek bu şarkıyla 5 dakikalığına sevdiklerini anımsar. Ve asıl ilginç olanı ise aynı anda karşı cephedekiler de siperlerinde o melodilerle kendinden geçer. Hatta siperlerinde başlarını usulca göstererek, Almanlar’a, “Radyonuzun sesini biraz daha açar mısınız” diye seslenirler... Lili Marlen şarkısı belki de hiçbir komutanın emri olmadan savaş durduran tek şarkıdır. Aşkın savaşa, bombaya, tanka rağmen siperdeki askerin yüreğine usulca sokulmasının ağıtıdır Lili Marlen Türküsü...
“... Sefer için emirler geldi / orada bir yerlerde / herkes kulübelere hapsoldu / bu kadarına tahammül edemezdim / caddede beni beklediğini biliyordum...”
Bu şarkı Atilla İlhan’ın bir şiirine de konu olur.. Şiiri Ahmet Kaya şarkı yapar... “Akşam olur mektuplar hasretlik söyler / Zagreb radyosunda Lili Marlen Türküsü...”
RiO’DA TANGOCULARIN SUSMAYAN MARŞI
EVET, her şarkının bir öyküsü vardır... Kimisi bir savaştan çıkar kimisi de büyük bir futbol organizasyonundan... Geçtiğimiz Dünya Kupası’nda bir şarkı vardı. Arjantinliler söylüyordu. Mehmet Arslan’la Rio sokaklarında büyük bir keyifle izleyip dinliyorduk... Tangocular, Samba diyarında tango nasıl yapılırı çılgınca gösteriyordu. Davullar eşliğinde tempoyla söyledikleri şarkı hala kulaklarımızda... “Brasil decime se siente / Tener en casa a tu papa / Te juro que en los...“
Şarkı, 1990 Dünya Kupası’nda çeyrek finalde Arjantin’in Brezilya’yı 1-0 yendiği maçı hicivli bir şekilde öykülendiriyor. Şarkıda Maradona, Brezilya’nın “babası” olarak anlatılıyor. Canigga’nın golü ve Maradona’nın ara pasına atıfta bulunan Tangocular, Sambacılara hem de kendi ülkelerinde “Baba’nın eve gelişinin mutluluğunu yaşayın” diyor...
Lili Marlen'in kökeni 1.Dünya Savaşı'na dayanır.. Şarkı, Rus Cephesi'nde Alman askeri Hans Leib'in, kışla önünde lambanın altında nöbet tutarken, sevgilisiyle buluşmalarını ve sonrasındaki hüzünlü vedalarını anlatır. Nazi Askerleri gökyüzündeki yıldızların salınımını izleyerek bu şarkıyla 5 dakikalığına sevdiklerini anımsar. Ve asıl ilginç olanı ise aynı anda karşı cephedekiler de siperlerinde o melodilerle kendinden geçer. Hatta siperlerinde başlarını usulca göstererek, Almanlar'a, "Radyonuzun sesini biraz daha açar mısınız?" diye seslenirler.. Lili Marlen şarkısı belki de hiçbir Komutanın emri olmadan savaş durduran tek şarkıdır.. Aşkın savaşa , bombaya, tanka rağmen siperdeki askerin yüreğine usulca sokulmasının ağıtıdır Lili Marlen Türküsü..
... sefer için emirler geldi/orada bir yerlerde/herkes klübelere hapsoldu/bu kadarına tahammül edemezdim/caddede beni beklediğini biliyordum..."
Bu şarkı Atilla İlhan'ın bir şiirine de konu olur.. Şiiri Ahmet Kaya şarkı yapar.. "Akşam olur mektuplar hasretlik söyler/Zagreb radyosunda Lili Marlen Türküsü.."
RİO'DA TANGOCULARIN SUSMAYAN MARŞI
Evet her şarkının bir öyküsü vardır.. Kimisi bir savaştan çıkar kimisi de büyük bir futbol organizasyonundan..
Geçtiğimiz Dünya Kupası'nda bir şarkı vardı.. Arjantinliler söylüyordu.. Mehmet Arslan'la Rio sokaklarında büyük bir keyifle izleyip dinliyorduk.. Tangocular, Samba diyarında Tango nasıl yapılırı çılgınca gösteriyordu.. Davullar eşliğinde tempoyla söyledikleri şarkı hala kulaklarımızda..
"Brasil decime se siente/Tener en casa a tu papa/Te juro que en los ... "
Şarkı, 1990 Dünya Kupası'nda çeyrek finalde Arjantin'in Brezilya'yı 1-0 yendiği maçı hicivli bir şekilde öykülendiriyor. Şarkıda Maradona, Brezilya'nın "babası" olarak anlatılıyor.. Canigga'nın golü ve Maradona'nın ara pasına atıfta bulunan Tangocular, Sambacılara hem de kendi ülkelerinde "Baba'nın eve gelişinin mutluluğunu yaşayın" diyor..