Ben de senin 16 yıllık asalet dolu başkanlığınla büyüyen kuşaktan geliyorum.. Gidişin, triko çubukluyla taştan kalelerde futbol oynayan bu kuşağın çocukluğuna da nokta koydu..
Masum şampiyonluklar.. Göz yaşları içinde sineye çekilen “şerefli” ikincilikler.. İki odalı evde mütevazı bir hayat ve “dev” bir kişilik.. Hepsi sana nasip oldu.. Futbol, “Fitbol” diye çıkardı ağzından.. Belki de, “Sizin futbol tanımınız kavga ve öfkeden besleniyorsa ben onu redediyorum” diyordun, “Fitbol” lafınla..
Sen bize bir “Metin-Ali-Feyyaz” kültürü yaşattın.. Gerçi o Feyyaz sana biraz “çek”tirdi ama sen onu affettin yine de.. Bak ne güzel yazmış sevgili Feyyaz senin için:
“...Sık değiştirmediği kahverengi ceketinin üst cebindeki mendili hep biz kirletirdik. Ya akan burnumuzu ya da kaçan gollerin ardında döktüğümüz gözyaşlarımızı silerdi o mendil. Çocuktuk işte..
“CAN YÜCEL AHLAKI.. NERUDA CENTİLMENLİĞİ..
BİLİYORUM, bitirmedin ama edebiyat fakültesinde okudun.. Sendeki edebiyatçı kibarlığıydı.. Can Yücel ahlakıydı.. Cemal Süreya romantizmiydi.. Ağırbaşlılığın Franz Kafka, babacanlığın Marquez’den, çelebiliğin ise Sait Faik Abasıyanık’tan geliyordu.. Centilmenliğin Pablo Neruda, beyefendiliğin de Turgenyev tadındaydı.. Sen, bütün bu özelliklerinle kavga ve öfkenin kol gezdiği şu bizim futbol arenasında bir Don Kişot’tun aslında..
Şeref trübününe çok yakışıyordun. Ofsayta hiç yakalanmadın.. Ama kibiri daima ofsayta düşürdün.. Dostluk için ver-kaçlar yaptın.. “FB, GS olmazsa BJK olmaz” sözünü laf olsun diye söylemeyen nev-İ şahsına münhasır bir karizmaydın.. Futbolcun sarı kart gördüğünde senin yüzün sararırdı.. Gerçi rahle-i tedrisinden geçen Rızalar, Ulviler, Kadirler, Gökhanlar seni hiç de mahçup etmedi..
En mim’li teknik adam.. Felipe Scolari.. 7-1’lik Almanya faciasına eğer stadyumda olmasaydım hakikaten inanmazdım.. Scolari, kariyerim mim’lendi demiş.. O hezimetten sonra sanki kariyeri kaldı.
En umursamaz
Federasyon Başkanı..
Angel Villar.. Ispanya Futbol Federasyonu Başkanı takımı gruplardan çıkamayınca hiç oralı olmadı bile.. Sanki, “nasıl olsa 6 yılda 2 Avrupa 1 de dünya şampiyonluğu kazandık. Daima kazanmak şart mı” dercesine gülerek dolaşıyordu.. Ağzından da şu sözler hiç düşmüyordu.. “Oley.. Oley.. Champion next time”
ŞENES ERZİK VE CÜNEYT ÇAKIR GURURLARIMIZ..
Milli Takımımız ne yazık ki yoktu.. Ama iki isim gururumuz oldu.. Şenes Erzik, organizasyondaki vizyonuyla, Cüneyt Çakır da kusursuz yönetimiyle..
En coşkulu tarafTAR..
Blatter, Erzik’i yanından ayırmıyor.. Dev organizasyonda Şenes Erzik hem insan, hem de bir yönetici olarak ayrı bir yerde. Sadece Blatter’in gözünde değil tabii ki.. FIFA’nın önemli delegeleri ve futbol yıldızları CopaCabana Palace Otel’de konaklıyor.. Mehmet Arslan’la sıkça otele gidiyoruz. Kâh Şenes Bey’i ziyaret, kâh da haber kaynaklarına ulaşmak için.. Erzik, son yılların en başarılı başkanı İspanya Futbol Federasyonu Başkanı’ndan, 2 kez dünya şampiyonu olmuş Uruguay Futbol Federasyonu Başkanı’na; Oliver Kahn’dan İbrahimoviç’e kadar herkes için çok saygın bir futbol adamı..
“ERZİK’İN ARKADAŞIYSAN BENİM DE DOSTUMSUN”
Bırakın yabancı, kendi ülkesinin gazetecilerinden bile köşe bucak kaçan İspanya futbolunun patronu Villar’a, “Bizler gazeteciyiz ama Şenes Erzik’in arkadaşıyız” dediğimizde aldığımız cevap “O zaman benim de arkadaşımsınız.. Sizinle saatlerce konuşurum ama haber yapmayın” oldu..
Bir gün CopaCabana’da yürürken birisi yaklaştı. Şenes Bey’e “Mr. Erzik merhaba.. Ben 2002 Dünya Kupası’nda hakem olarak görev yaptım.. Siz o zaman FIFA Hakem Komitesi’nin başındaydınız. Ben de büyük emeğiniz var. Elinizi sıkmak istiyorum” dedi. Söz bir hakemden açılmışken, vurgulamalıyım. Cüneyt Çakır’a yarı finalde görev verilmesi Şenes Erzik’in büyük çaba harcadığına bizzat tanığım.
Şenes Bey’le bir akşam da Rio’da Satyricon’da yemekte birlikte olduk. Tam bir ünlüler geçidiydi. Masamıza önce İngiliz Milli Takımının hocası Roy Hodgson geldi. Ardından da Arsenal Başkanı ve hocası Arsene Wenger.. Erzik, hepsi için çok özel bir yönetici..
Aslında ben Brezilya’daki Erzik portresine şaşırmadım. Önce Euro 2012 için sonra da 2014 Dünya Kupası için 50’ye yakın ülkeye gittim. Ve hepsinde gördüm ki Erzik çok güçlü bir adam. Nijerya’dan, Avustralya futbolunun patronuna kadar herkes çalıştığım kurum TRT’ye kapılarını Şenes Erzik’in referansıyla açtı..
Hatta Davor Şuker’in “Mr. Erzik’e seninle çok ilgilendiğimi lütfen ilet” şeklindeki sözleri hala hafızamda..
İlk izlediğim 1978’in Kempes’i geliyor aklıma.. 4 yıl önce Almanya’ya kaybeden Cruyff’un bir kez daha hüzünlü hali hâlâ anılarımda.. 82’nin Dino Zoff’u, Sokrates’i.. 86’nın Maradona’sı.. 90’ın ağlayan Maradona’sı ve Almanların Matthaus’u.. 94’ün Romario’su.. Fransa 98’in Zinedine Zidane’ı.. 2002’nin Ronaldo’su.. Ve 2006’nın Totti’si..
Ben bu kupada şimdiye kadar böyle hatıralara kazınacak bir yıldız görmedim.. Ancak biri var ki bu yakıştırmaya çok yakın.. Lionel Messi.. Sanki şeytanın bacağını bu kez kıracak gibi.. Ülkesinin bütün yükünü sırtlamış durumda.. Maradona’nın 26 yaşındayken Meksika’da kaldırdığı kupaya Messi aynı yaşta çok yakın..
DÜNYA CENTİLMENLİK KUPASI..
32 ülke taraftarı iç içe bir kupaya tanıklık ediyor.. Herkes güle oynaya eğleniyor. Güzel oyunun tadını çıkarıyor.. Sadece milli takımlarının formalarıyla boy gösteren onbinlerce insan takımları yenilse de yense de aynı noktada.. Değişik kentlerde oynanan birçok maçı yerinde izledim. En küçük bir olaya dahi rastlamadım.. En fanatik Brezilyalı ve Arjantinli yanyana maç izliyor. Daha ne olsun. Biz de ise ne yazık ki basketbol finali sebebi ne olursa olsun oynanamadı.. Hiç umudum yok ama yine de Brezilya’daki centilmenlik manifestosunun bize ders olmasını diliyorum..
DÜNYA BREZİLYA-ARJANTİN İSTİYOR
YARI finale Brezilya, Arjantin, Hollanda ve Almanya kaldı.. Mesela bana kalsa ben Şili ve Kosta Rica’nın da buralara gelmesini isterdim.. Hele de bizi gördükleri her yerde “Grande Atatürk” diyen ve Türk bayrağıyla poz veren Şililileri.. Ancak kupanın marka değeri ve yayın gelirleri açısından olabilecek en iyi sonuçlar çıktı.. Tabii ki bu sonuca en çok sevinen FIFA başkanı Sepp Blatter oldu.. Ve de bana göre yeryüzünde herkesin istediği Arjantin-Brezilya finali için de çok istekli.. O finale çok yakınız sanki.
Şili ve Kosta Rika’nın da buralara gelmesini isterdim.. Hele de bizi gördükleri her yerde “Grande Atatürk” diyen ve Türk bayrağıyla poz veren Şilileri. Ve de yeryüzünde herkesin istediği Arjantin-Brezilya finaline çok yakınız sanki...
ÜNLÜ şair Pablo Neruda eşi Irrutia ile Gabriel Garcia Marquez’in Barcelona’daki evinde misafirdir. Marquez’in eşi Mercedes, Neruda’nın şiirlerine hayrandır.. Mercedes, Neruda’dan imzalı kitap ister. Neruda da kitabı imzalar ve Mercedes’e verir. Bu sırada orada olmayan Marquez içeri girer. Durumu farkeder.
“Herkes benden imzalı kitap almaya çalışırken benim karım Neruda’dan imzalı kitap alıyor”
Neruda bu sırada espriyi patlatır.“Benden aldığın imzalı kitapları kütüphanenden çıkarırsam şaşar kalırsın” Evdeki herkes kahkahaya tutulur..
NERUDA, SAHİP ÇIKTI
Onlar Latin Amerika’nın büyük kalemleri. Neruda Şilili, Marquez de Kolombiyalı.. Her ikisi de edebiyatta birer dev.. Şöhreti önce Neruda yakaladı. İnsanı büyüleyen dizeleriyle.. Neruda’nın nam saldığı dönemlerde ise Marquez de yazdıklarıyla kendisini okurlara kabul ettirmeye çalışıyordu. Bu süreçte Marquez’e en büyük destek Neruda’dan geldi..
İlk 4 kitabı hiç satmayan Marquez’i Neruda pes etmemesi konusunda hep uyardı.. Yıllar sonra Kolombiyalı yazar da şöhreti yakalayınca, “Birbirlerini çekemiyorlar lafları” ortalığa yayılmaya başladı. Ancak gerçek öyle değildi ve onlar kimselere ispatlamak zorunda olmadıkları dostluklarını ölene kadar ailece sürdürdü..
Bunları neden anlatıyorum?..
Herkes bu sorunun cevabına kilitlenmişken, takımlar kıran kırana bir mücadelenin içindeyken ben de oturup kupaya katılan ülkelerin edebiyattaki performansına kafa yordum..
Dünya Kupası dört yılda bir, Edebiyatın dünya kupası ise her yıl yapılıyor..
Bu alanda dünya şampiyonluğu Fransızlara ait.. Futbolda 1 kez yüzü gülen Fransa, sözcüklerin kullanımında rakiplerine tam 14 kez üstünlük sağlamış., Fransa adına kürsünün en tepesine çıkanlar arasında Albert Camus ve Jean Paul Sartre gibi devler var..
BAŞKANLARI NOBELLi iNGiLiZLER
Fransa’yı İngilizler takip ediyor.. Çoğunluğu İrlanda asıllı yazarlarıyla Fransızlara ciddi bir rakip olan İngilizler 11 kez zirveye çıktı.. 1966’daki şampiyonlukla avunan İngilizler, edebiyattaki başarılarıyla az övünmüyorlar.. Nasıl övünmesinler ki, aykırı adam George Bernard Shaw, Harold Pinter.. Başkanları Churchill’in bile Nobel Edebiyat Ödülü var.
ABD.. FUTBOLDA YOK AMA EDEBIYATTA BIR DEV
Futbolda yıllardır bir arayışta olan Amerika Birleşik Devletleri edebiyattaki devleriyle bu alanda Dünya üçüncüsü.. Kelimelerin büyüsüyle 10 kez birinci seçildiler..
ÜMİT Yaşar Oğuzcan’ın şiiridir. Bir dizesinde der ki, “Her şey o saatlerde merhametsiz ve soğuk”... Evet hepimizin hayatında soğuk ve merhametsiz anlar vardır. Vurur bizi. Gözümüzden çıkarır hıncını, o zalim anlar.
Sinirlerimiz yıpranır. Göz pınarımız durmaz yerinde. Hüngür hüngür ağlarız. Birer futbol yıldızı olasak bile...
Elbette onlar da insan. Onlar da kalplerinin sesiyle meşgul. Yeri gelir en coşkulu sevinçlerin içinde olurlar. Yeri gelir şen şakrak halleriyle karşımıza çıkarlar. Öfkeli anlarında ortalığı yıktıklarına da tanığız tabii ki. Ama yeri geliyor onlar da ağlıyor işte! O ‘modern gladyatörler’ göz yaşlarıyla da huzurumuza çıkıyor işte. Ekran başında kendilerini izleyen hayranlarını yerle bir ederek...
Ah Suarez ah! En son sen bize bu duyguyu yaşattın. Tam da ben 1999 yılında seninle aynı dramı yaşamış olan Samuel Kuffour ile birlikteyken. Gana’da Kuffour’dan o trajediyi dinlerken, senin süzülen göz yaşlarının görüntüsü dünyanın gündemine oturdu...
Kuffour, “Suarez’i ancak ben anlarım” dedi.
İlk değilsin Suarez. Bak kimler içine atmadan dünyanın önünde gözyaşlarını akıttı ortalık yere...
MARADONA’NIN GÖZ YAŞLARI
MARADONA