Cavanda’yı bir zamanlar Beşiktaş’ta simge olan Ali Eren’e benzetenler var. “Onun siyahi hali bordo mavili formayı giyecek” deniyor. Trabzon taraftarının ise onu çok seveceğinden şüphem yok.
TRABZONSPOR’un Başkanı bir röportajında soru üzerine söylemişti. “Beni Yılmaz Güney’e benzetirler.”
Güney, Türk Sineması’nın Çirkin Kralı’ydı...
Yol ve Sürü filmiyle anılardan hiç çıkmayacak büyük bir sinemacıydı...
Trabzonspor geçtiğimiz yıllarda Avrupa Kupaları’nda rakibi olan Lazio’dan Cavanda’yı aldı. Hani kendilerine karşı rakipten biri o gün çok iyi oynarsa hemen mercek altına alınır ya..
Cavanda da böyle bir anlayışla transfer edildi..
TUTUNANLARIN anlayacağı biri değil Josef de Souza.. Şu ana kadar bütün çabasına rağmen bir takıma tutunamamış bir yıldız adayı.
Brezilya Milli Takımı’na kadar çıkacaksınız ama hiç bir zaman kalıcı olamayacaksınız.. Vardır herhalde bunda bir hikmet.. Ne bileyim.. Bir türlü isteklerine kavuşamamak, mutlu olamamak, gidişatı kabul edememek, inkar ve isyan hâli.. Sanki böyle bir yörüngeden geçiyor, Souza..
Tıpkı Oğuz Atay’ın okumaya başlayınca bitmesini istemeyeceğiniz eseri, “Tutunamayanlar”ın kahramanları gibi.. Elbetteki Atay’ın kahramanları Selim Işık, Turgut Özben, Süleyman Kargı, Metin psikolojik tahlillerle ön planda. Mizah ve başkaldırı neredeyse her bölümde. Sonuçta tutunan ve “Tutunamayanlar”ın öyküsü..
Souza’yı yazarken belirli farklılıkları olmakla birlikte Oğuz Atay’ın dev yapıtına gittim.. Sambacı, elbette ne bir Selim Işık ne de Turgut Özben.. Ama bir ‘tutunamayan’ işte..
PORTO ONU BEĞENDİ VE KAPTI
VASCO Da Gama’da başlıyor futbol yolculuğuna.. İyi de başlangıç yapıyor. Dikkat çekti. Yıldız adaylarını dünyanın dört bir yanında keşfedip onları İber Yarımadası’ndan Avrupa’nın en konforlu takımlarına satan Porto, Souza’yı da merceğine aldı.
Beğendi ve transfer etti. Hatta Souza’nın hocası şimdiki hocası Pereira’ydı.. Olmadı ama.. Bir türlü beklenen patlama olmadı ve tekrar evine döndü..
Geçen sezon Brezilya’nın en iyi stoperi seçildi. Aynı başarıyı 2011’de de göstermişti. Tam bir ana kuzusu ve çok düşkün olduğu ailesinden ilk kez ayrı olacak. Gurbetteki siyah beyazlı günlerinin sonucu şimdiden merakla bekleniyor.
ROBERT De Niro’nun “Misyon” filminde Brezilya’da bir zamanlar uygulanan kölelik sistemi de anlatılır..
1986’da gösterime giren filmde De Niro’ya Jeremy Irons eşlik ediyor. Afrika’dan köle getirmek pahalı olunca sömürgeci Portekiz yönetimi yerlileri ucuz iş gücü için kullanır.. Bir zamanların ayıbı çok güzel bir şekilde işleniyor.
İşte Brezilya’da köleliğin en yaygın görüldüğü yerlerden birisi de Bandeirantes’tir. (Burada şu notu verelim: Samba ilk kölelerin gerçekleştirdiği bir danstır.) Beşiktaş’ın yeni transferlerinden Luiz Rhodolfo’nun doğduğu kent...
MEYDAN OKUMA KARAKTERiNDE VAR
ATALARINI kölelikten çok çekmiş Luiz Rhodolfo’nun.. En ağır işlerde komik ücretlerle çalıştırılmışlar.. Bandeirantes, aynı zamanda köleliğe karşı en kanlı isyanların çıktığı yerdir.. 1570 yılında bu isyan sonuç verdi ve savaş dışında kölelik yasaklandı samba diyarında.
SOSYAL paylaşım sitelerinin birinde rastlamıştım. Fenerbahçeli genç bir kadın, Simón Kjaer’i “prens” olarak tanımlamıştı. Aslında bunu derken, Kjaer’in bebek yüzlü yakışıklılığıyla meşguldü o yorumu yazan taraftar...
Benzetme Hamlet’i aklıma getirdi.. Danimarka, Shakespeare’in ölümsüz eseri “Hamlet”in ülkesi.. Bir intikam trajedisi yaşayan Hamlet, Danimarka prensidir.. Oyunda Prens Hamlet’in, kral olan babasını öldürdükten sonra tahta geçen ve annesi Gertrude ile evlenen amcası Claudius’tan nasıl intikam aldığı anlatılır.
Kjaer, Horsens’da doğdu. Horsens, Odensa’ya çok yakın. Odensa, sadece Horsens’a yakınlığıyla önemli değil tabii ki..
ANDERSEN HEYKELiNiN ANLAMI
AKILLARDA kalan ilk Fransız transfer Didier Six’ti. 1987’de alındı. 1984 Avrupa Şampiyonu olmuş Platinili, Tiganalı Fransa Milli Takımı’nın yıldızlarındandı. Türk yapıldı. “Dündar Siz” adını aldı. Oynadığı ilk maç Beşiktaş maçıydı ve golle başladı. Hatırlayanlar bilir, yağmurlu bir günde yılan gibi kıvrılıp, kafayla uçarak atmıştı o golü... Tecrübesiyle, Galatasaray’a çok katkısı oldu. Galatasaray o yıl şampiyon oldu ve sezon sonunda Six, ülkesine döndü.. Lucescu döneminde Galatasaray’a bir Sebastian Perez geldi Fransa’dan.. Tribünler çok sevdi onu. “Mösyö Perez” derlerdi ona.. 1 sezon oynadı ve Galatasaray şampiyon oldu o sezon. Sağ kanatta takıma özel bir katkısı oldu. Franck Ribery... Yarım sezonda döktürdü. Ama elden kayıp giden sabun gibi oldu. Gidişine fiyasko deyin, beceriksizlik deyin ne derseniz deyin gerçek olan şu... Ribery dünya yıldızı oldu.
U20-21’İN BANKOSU
Elde tutulsaydı kimbilir belki de centilmen başkan Özhan Canaydın’ın ömrü kısalmazdı...
Hep renkli futbolcular geldi Fransa’dan Galatasaray’a.. Şimdi de Lionel Carole sarı kırmızılı Fransız.. Önceki Fransızlar’ın ömrü kısa oldu İstanbul’da. Carole’ın imzası 4 yıllık.
TROYES’UN CAN SİMİDİ
CAROLE en son oynadığı takımı ipten alan biri. 2. Lig’den 1. Lig’e çıkan takımı Troyes’un imdadına yetişmiş. Vergi borçlarıyla boğuşan takım Carole’ın bonservisinden gelen parayla rahat bir nefes almış.. Fransa U20 ve U21 takımlarında 11 kez forma giymiş olan Carole’ın en büyük hedefi 2016’ta ülkesinde yapılacak Avrupa Şampiyonası’nda Fransa Milli Takım forması giymek.. O ayrıca scout ekibinin takibindeki 6900 kişiden biriydi. Görüntülerden çıktı ve geldi.
SONRADAN MÜSLÜMANLIĞI SEÇTİ...
BİR Enis Batur şiiridir..“...ayırtılmış biletler, hazırlanmış bavullar, sol üst çekmeceye kaldırdığım eprimiş harita - insan bilmeli hangi halı uçar, dokunulduğunda.” Nereden çıktı bu şiir demeyin.. Hayatını bir halıcının yanında çalışarak geçirmekte olan 18 yaşındaki bir gencin yaşamının bir anda nasıl değiştiğini anlatacağım.. Öykü samba diyarından..
Bir genç Rio de Janeiro’da halıcıda çıraklık yapar. Yaşı 18.. Hafta sonu ya da akşamları buluştuğu bütün arkadaşları topla birer sevdalı gibi. O ise kendi halinde. Topa, futbola uzak..
Bir gün boyu posu yerinde olan bu genci Amerika-RJ Genç Takımı’nda oynayan arkadaşı, antrenmanını izlemeye çağırır.. O da antrenman bitiminde arkadaşından plaja gitme sözünü alarak idmana gider.
Ekibin eksik olması üzerine takımın hocası trübündeki o genci sahaya çağırır. Hayatında hiç topla oynamamış biri olduğu aklının ucundan bile geçmiyor.. Haklı olarak. Brezilya.. Erkek çocuğu.. Topla mutlaka oynamıştır. Başkası düşünülemez..
İşte o gün Amerika-RJ Genç Takımı hocasının çağrısı o gencin yıldızının parladığı andır. Stefan Zweig’ın, “İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar”da anlattığı gibi.. Bir anda insanın hayatının akışı değişebilir.. İşte o genç adım attığı sahadan bir daha çıkmıyor.. 40 yıllık futbolcu gibi.. Şutlarıyla, gücüyle parmak ısırtır.
Bir kaç kez daha aynı yerde izleyenlerin takdirini alıyor ve artık futbolcu.. Patronuna uğrayıp vedalaşan ve yeşil sahalara koşan genç, Fenerbahçe’nin yeni yıldızı Fernandao..
CHRISTOPH DAUM’UNDOSTU ÖNERİR...
QUARESMA, Beşiktaş aşkı 2007 yılında İstanbul’da oynanan Porto maçıyla başladı.. Muhteşem bir futbol oynayan Quaresma, İnönü’de tam bir futbol resitali verdi. Gol de attı. Taraftarı kendisine hayran bıraktı.. Maç bitti ayakta alkışlandı.. Siyah beyaz bir sevda oldu o gün Quaresma, Beşiktaşlılar için.. Yol gözledi taraftar.. Dilinden düşürmedi.. Onunla yatıp onunla kalktı. Ve o platonik aşk 2011’de son buldu ve gerçek bir Aşka dönüştü.. İmza töreninde 30 bin taraftar onu bağrına bastı.
DÖNÜP, DOLAŞAN DERVİŞ
ACISIYLA tatlısıyla geçen 3 yıldan sonra tatsız bir ayrılık yaşandı.. Bu Quaresma’nın ne ilk ne de son yolculuğuydu.. Lizbon, Barcelona, Porto, İnter, Chelsea.. Gezginlik onun atalarından kalma. Onun dedeleri ünlü kaşifler Magellan, Vasgo De Gama.. Beşiktaş’tan sonra Porto’ya gitti.. Ne de olsa doğduğu yıldızlaştığı yerdi orası.. Dönüp dolaşan bir derviş gibi ilk dergahındaydı.. Sahi bu Porto yıldızlar için sanki bir terapi merkezi.. Real Madrid efsanesi İker Casillas bile efsanesi olduğu takımdan ayrıldı ve tercihi Porto oldu..
HADİ YİNE YENİ YENİDEN
QUARESMA, Beşiktaşlılar için yarım kalan bir şarkı. Hani Edip Cansever diyor ya.. “Bir şarkı ne zaman güzel değildir?” Sonu olduğu zaman... Sonu yoktur çünkü güzel şarkıların. Q7’ye böyle de diyebiliriz.. Sezen Aksu’nun şarkısındaki gibi de..
“Yüreğimdeki fırtına dinmedi hala / Beni yine yeni yeni, yine yeni yeniden sev..” Her ne ise.. O, Kartal için bitmeyen bir şarkı..
SON NOT Q7’YE
Telefonla AŞK-I Memnu.. Türk edebiyatının ölümsüz eserlerinden.. Halit Ziya Uşaklıgil henüz 31 yaşındayken kaleme aldı. Romanın iki kez de dizisi çekildi. Birincisi yıllar önce 1975’te TRT’de yayınlandı. Çok izlendi.. Geçtiğimiz yıllarda Kanal D’de yayınlanınca da izlenme rekorları kırdı.. Romanda birçok önemli karakter var. Adnan, Bihter, Behlül.. Fakat birisi var ki hikayenin en kilit ismi.. Yeğen Behlül’ün dayısı Adnan’ın eşi Bihter’le yaşadığı aşkı gözleriyle gören tek kişi.. Kendisi de Adnan’ın kızı Nihal’e umutsuz bir şekilde aşık.. TV’ye uyarlanan dizinin birincisinde Beşir karakterini siyahi bir oyuncu oynadı.. İşte ben Fenerbahçe’nin yeni yıldızı Nani’yi Türk edebiyatının bu önemli karakterine benzetiyorum.. İkisinin de yanyana olan fotoğraflarına bakınca bana hak vereceksiniz..
KİZOMBO DİNLER
BİR kaşifler ülkesi olan Portekiz’in en yaygın müzik türü fadodur.. Aşk, ayrılık, hasret, hüzün.. Hepsi fado sözlerinde işlenir.. İçli içli.. Anlamasanız da dinlerken hüzün kaplar içinizi.. Denizcilerini, aylarca rıhtımlarda bekleyen Portekiz halkının sığındığı melodilerin dilidir fado.. Nani’nin en sevdiği müzik türü kizomboymuş.. Ritmik müziğiyle tangonun daha hareketli türü.. Nani’nin kulağında kulaklık görürseniz bilin ki kizomba dinliyordur. Kizombadaki favorisi ise Isabelle & Felician ikilisiymiş..
FADO NEDİR?
PORTEKİZ’in en yaygın müzik türüdür fado. Ülke halkının sığındığı ve zaman zaman hüzünlendiği melodilerin dili olarak da adlandırılır fado.
VE MEŞHUR TAKLALARI
GEÇMİŞTE Alex Ferguson’un sakatlanma riskine karşılık Luis Nani’ye attığı gollerden sonra takla atma yasağı getirdiği söyleniyordu. Böyle bir şey yokmuş. O Manchester United’da oynarken sahadaki şovuna devam ediyordu. Sporting Lizbon’da da bu devam etti.. Sevgili Nani.. Şimdi Fenerbahçe taraftarı bu takla şovunu merakla bekliyor. O taklaların yanına çok sevdiğin kizomba dansını da eklersen Saracoğlu çıldırır..