Paylaş
Kavga politikti. Nazım sol, Necip Fazıl sağın idolüydü. Her şeye rağmen ikisi birbirini hiç harcamadı.
Bir gün Kısakürek, kendisine soru soran gazetecinin Nazım Hikmet ile ilgili atıp tutması üzerine, sinirlenir ve bakın neler söyler: “Yahu sen ne diyorsun! Ben sağcıymışım da, Nazım solcuymuş da, biz birbimizin düşmanıymışız da, yok daha neler neler... Biz Nazım ile bütün gün siyaset tartışır, akşam olunca da Beyoğlu’nda beraber kız tavlardık... Ne diyorsun sen be...”
Edebiyatta bir çok naif kavga daha vardır: Ece Ayhan-Can Yücel, Aziz Nesin-Tomris Uyar, Edip Cansever-Ümit Yaşar Oğuzcan, Can Yücel-Enis Batur...
TARTIŞMA EDEBİYATSA NAİF OLUR
Elbette ki yörüngesi edebiyat olan atışmalarda seviye olur. Espriler havada uçuşur. Laf sokmalar en güzel kelimelerle gerçekleştirilir. Titiz davranır kavganın tarafları. “Kavga olacaksa böyle olsun” deriz..
Sözü spordaki, özellikle de bizim futbolumuzdaki kavgalara getireceğim ama öncesinde yerli ve yabancı bir kaç heykeli dikilecek sportif adamdan söz etmek istiyorum...
Bir Süleyman Seba geçti bu dünyadan. Beşiktaş başkanı olarak ‘centilmenlik nedir’ dosta düşmana gösterdi.
Bir gün deplasman dönüşü uçakta sevinmek isteyen futbolcularını “Rakip takımdan da bu uçakta olanlar var” diyerek engelledi. Aynı zamanda edebiyat fakültesindendir. Behçet Necatigil romantizmi vardı onda.
Hani diyor ya Necatigil, “Sevgileri yarınlara bıraktınız/Çekingen, tutuk, saygılı./Bütün yakınlarınız/Sizi yanlış tanıdı.” Seba da hep saygılı ve yarına bırakmazdı sevgilerini...
METİN OKTAY: ASALET
Metin Oktay... Üzerinde sevgi ve saygı konusunda bir ülkenin uzlaştığı ender insanlardan biri. Rakip takımın kendi oyuncusunu trübüne çağırırken onu da çağırmak için kendisini zor tuttuğunu söyleyebilirim.
Asalet sözcüğünün karşısına koymak için Türk Dil Kurumu tartışmıştır diye rivayetler boşuna değil. Onun şiirsel duruşunu Metin Altıok çok güzel anlatıyor: (Belki de şairin adı Oktay’ın ismidir) “... /Kiminin dikenleri vardır,/Katlanmaz üstüne/hep dikine durur/Delmemek için gövdesini/..ben eğilmem gündüz ama/geceleri kanatırım kendimi...”
Lefter Küçükandonyadis... Fenerbahçe’nin belki de gerçek ruhunu temsil ediyor. Kavgadan soyutlanmış, zarif bir duruştu insanlığı, futbolunun yüceliği gibi. Bir Orhan Veli havası vardı. Gülümseyen bir yüzdü. Onun şu şiirindeki satırlar sanki Lefter’e.. “sokakta giderken,kendi kendime/gülümsediğimin farkına vardığım anlarda/ insanların beni deli zannedeceğini düşünüp/gülümsüyorum...
Özhan Canaydın... Çok yakışıyordu spora. Rakibini alkışlayabilmenin bir erdem olduğunu gözümüze soktu ama biz onu anlayamadık. Erken gitti aramızdan. Aslında gitmemek için çok çabaladı. Aragon’un unutulmaz dizeleri gelir aklıma, Canaydın’ın ölüme direnişinde: “...Ölmek sevmekten daha kolaydır/Bundandır yaşamanın sancılarına yönelmem...”
İNSAN SCHUMACHER, FİLOZOF SOKRATES
Bir Schumacher tanıdım.. F1 efsanesi.. Pistte rakiplerine sportmenlik ölçüsünde öyle bilenirdi ki gözü dönerdi. Ama bir tsunami felaketi için muhasebecisine bir çırpıda “15 milyon dolar transfer edelim” talimatı da veren adamdır..
Ailesine olağanüstü bir gelecek bıraktı ama kendisi şu anda yaşamla ölüm çizgisi arasında... Ahmet Erhan’ın oğlu Deniz’e yazdığı dizelerde Schumacher’e rastlıyorum.. “Ben bütün yenilgileri yaşadım kalmadı sana hiçbir şey/uzun bir sözcükse ömrüm/oğlum, son iki hecesin sen..”
Yine bir Sokrates vardı.. Brezilya’nın filozof futbolcusu. Ölmeden bir yıl önce konuşmuştum. Bana Tolstoy’u, Karamazov Kardeşleri sordu. “Rus klasiklerini okumadıysan sana konuşmam” demişti..
Futbola bakışını “Futbol benim için insanların ve ezilenlerin yüreğine dokunmak için kullandığım bir araçtır” diye özetlemişti.. Baudelaire’in şu dizleri de sanki Sokrates’e söylenmemiş mi?
“Sen, hür adam, seveceksin denizi her zaman;/Deniz aynandır senin, kendini seyredersin...”
NEFRETSİZ ÇOĞALSAK
İşte bizdeki yönetici veya futbolcuların çılgın tutumlarını görünce aklıma hep bu örnekler geliyor. Adlarının karşılığına hep bir şiir koyabileceğimiz zarif insanlar. Ah bizde de hep böyle olsa...
Tartışma, iddia, yine olsun ama zeytin dalları da havada uçuşsun. Adımızı karşılayan bir şiir olsun. Nefretsiz çoğalsak.
Diyor ki Gabriel Garcia Marquez, “Benden nefret edenlere nefret edecek vaktim yok.
Çünkü ben, beni sevenleri sevmekle meşgulüm.
”Onu da geçtim. Çocukluk, gençlik, hatta en olgun dönemdeki aşklarımızda duygu dolu şarkılarına sığındığımız Kayahan vardı.. Kah ‘Allah’ım neydi günahım’ dedi, kâh ‘Emrin olur gülüm’... Dün bizi odalarda ışıksız bırakıp esmer günlere terketti. Nur içinde yatsın. Büyük ustanın tam da futbolu, sporu anlatan türübünlerin dilinde bir şarkısı vardı: “Bizimkisi bir aşk hikayesi/Siyah beyaz film gibi biraz/Ateşle su; dikenle Gül gibi/Bizimkisi roman gibi biraz...”
Paylaş