Elastikiyet kaybı ve yer çekiminin etkisiyle yaşlanmanın belirtileri ortaya çıkar. Kaşların düşmesi, göz altında torbalanmanın artması, yanaklarda hacim ve elastikiyet kaybına bağlı olarak sarkmaların artması, çene hattının silinmesi ve çene altında doku birikiminin artması en sık karşılaştığımız durumlardır.Yaşlanma ve kırışıklık tedavilerinde kullanılan yeni nesil dolgularla ilgili Mayasante Klinik doktorlarından Dr. Şirin Ender’den bilgi aldık. Ender konuyla ilgili şu bilgileri bizlerle paylaştı:
“Medikal estetik uygulamalarının amacı, cilt elastikiyet kaybının azaltılması, cildin yeniden yapılanmasını ve yenilenmesini desteklemek, varsa kaybedilen hacmin yerine konulması, sarkmalara bağlı ters üçgen şeklini alan yüz hatlarını yeniden ‘V’ şeklinin kazandırılmasını sağlamak ve varsa anatomik bozukluklarının cerrahi dışı düzeltilmesi.Cilt gençleştirmesinde en önemli noktaların başında kolajen üretimini artırmaktır. Yeni nesil kolajen stimülatörü olan ‘akıllı dolgu’ uygulamaları ile daha genç dinamik ve parlak bir çilde sahip olmak mümkündür.
CİLDE AYDINLIK KAZANDIRIR
Akıllı dermal dolgular biyo uyumludur. Yeni-kolajen oluşumunu tetikleyerek biyolojik uyarım gerçekleştirir. Uygulama sonrasında cilt altında kolajen üretimi ve güçlü lifting etkisi devam eder. Cilde aydınlık kazandırır. Akıllı dolgular hacim kayıpları veya yaşlanma ile derideki incelme ve kırışıklıkları gidermede kullanılır. Uygulama sonrası ilk değerlendirme 10-12 hafta sonra yapılır. Gerekirse düzeltme için ikincil uygulama 12 haftadan önce yapılmaz. Genelde uygulanan madde miktarının yüzde 30 kadar fazlası bir hacim elde etmeyi sağlar. Bu sayede daha az madde ile daha fazla düzelme sağlama şansı elde edilmiş olur.Seçilebilir kalıcılık etkisine sahiptir, istenilen kalıcılıkta dolgu seçimine olanak sağlar (1-2-3-4 yıl). Özellikle hacim kaybını restore etmek ve cilt kalitesini artırmak için tasarlanmıştır. Böylelikle doku onarımı ve cilt dolgunluğunu aynı anda sağlamak mümkündür.HANGİ BÖLGELERE UYGULANIR - Şakaklar ve kaş altına- Alın ilerletme ve yükseltme- Elmacık kemiği büyütme ve yükseltme- Yanak- Ağız çevresindeki (nazolabial) çizgiler- Çene hattı ve çene ucu yükseltilmesi- Burun konturu düzeltilmesi- Ağız kenarındaki dikey mutsuzluk çizgileri- Alt çene kemiği kenarı konturunun düzeltilmesi- El sırtındaki zayıflık ya da yaşlanmaya bağlı çökmelerin doldurulması.
Global Estetik İyileştirme Oranı’nın (GAİS) 12 aylık değerlendirme sonucuna bakıldığında akıllı dolgu uygulama sonrası hasta memnuniyeti yüzde 90, hekim memnuniyeti ise yüzde 92 olarak kaydedilmiş.
ÖĞRENMEDEN GEÇMEYİN
UYKUSUZLUK HASTALIK MIDIR?
Uykusuzluk farklı şekillerde karşımıza çıkabilir. Bunlar; sık sık uyanma, yorgunluk hissi veren gece uykusu, uykuya dalmakta zorluk ve sabahın çok erken saatlerinde uyanma olabilir. Türk Uyku Tıbbi Derneği’nin araştırmalarına göre, ülkemizdeki her 100 kişiden 20’si uykusuzluk problemi yaşıyor. Uykusuzluk, yaşı ilerleyen kişilerde daha çok kendini gösteriyor. Uykusuzluk tek başına bir hastalık da olabilir, başka bir hastalığın belirtisi de. Bu duruma çözüm bulunabilmesi adına, bu ayrımın doğru bir şekilde yapılması gerekiyor. Eğer uykusuzluğu, hastalık olarak kabul ediyorsak, bu durumda mutlaka bir ay boyunca gündüz belirtilerinin devam etmesi gerekiyor. Bahsedilen gündüz belirtileri; sürekli uyuklama ihtiyacı hissetme, motive olamama, enerjik olmama, uykuyla alakalı yoğun bir endişeye kapılma, günlük hayatta yapılan ihmal hatalarının fazlalığı, gerginlik, baş ağrıları, mide problemleri ve bunların benzerleri olarak karşımıza çıkar.
Geçmiş yıllarda birçok hasta daha teşhisi konulmadan yaygın hastalık nedeniyle kaybedilirken, ölüm sebebi kalp krizi olarak ülke istatistiklerine kaydedilmekteydi. Günümüzde gerek KETEM gibi erken teşhise yönelik merkezlerin artması, gerekse halkımızın bilinçlenmesiyle birlikte erken teşhise yönelik gelişmiş yöntemlerin ülkemizde kullanımı sayesinde artık bir çok kanser vakası daha erken yakalanmakta ve tamamen iyileşme şansını yakalamaktadırlar. Kanser teşhis ve tedavisinde Türkiye’nin durumuyla ilgili Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Uğur Coşkun şu bilgileri verdi:
AKILLI MOLEKÜLLERİN YAN ETKİLERİ DAHA AZ
“Kemoterapi tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kanser hastalarının tedavisinin önemli bir parçası olmaya devam etmektedir. Mevcut kemoterapi yöntemleri ile testis tümörü gibi bazı kanser türleri hariç bir kısım hastada istenildiği kadar iyi sonuçlar alınamamaktadır. Bu nedenle son dönemde araştırmalar kemoterapiden farklı olarak, kanser gelişim sürecinin belli safhalarına etki eden veya kanser hücrelerinin üzerindeki reseptörleri hedef alan tedavi yöntemlerine kaymıştır.
Yoğun araştırmalar sonunda ilk olarak daha önceden kemoterapi ile yanıt alınamayan böbrek kanseri, gastrointestinal stromal tümör ve cilt melanoma hastalıklarında bu akıllı moleküller sayesinde yaşam süreleri oldukça uzamıştır. Daha sonra diğer kanser türlerinde de çok iyi neticeler alınmaya başlanılmıştır. Bu tedavilerin genel olarak en önemli özellikleri kemoterapi gibi normal sağlıklı hücrelere etkilerinin daha az olmasına bağlı olarak yan etkilerinin daha az olmasıdır. Bu özellikleri sayesinde bu tedavilere kemoterapiye kıyasla çok daha uzun süreler devam edilebilmektedir. Meme, barsak, akciğer, mide ve lenf kanserlerinin aralarında bulunduğu bir çok kanser türünde yaygın hastalık durumunda bile çok iyi sonuçlar alınabilmektedir.
ALT GRUP ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR
Akciğer kanseri, eskiden çok yüz güldüren bir hastalık değil iken günümüzde özellikle kanserdeki genetik bozuklukları hedef alan tedavilerle bir kısım yaygın hastalıkta bile tam şifaya varan çok iyi sonuçlar alınabilmektedir. Bu tedavilerin uygulanabilmesi için kanserli dokuda ALK, ROS, EGFR gibi genetik bozukluklar araştırılmakta, uygun olan hastalarda bu ‘akıllı’ diye tabir ettiğimiz ilaçlar uygulanmaktadır. Ülkemizde de bu tedavi yöntemlerinin çoğu mevcut olup bir çok hastamızda tıbbi onkoloji hekimleri tarafından uygulanmaktadır ve 2 yılın üzerinde sağkalım elde edilebilmektedir.
Lenfödem (fil hastalığı) lenf sıvısının dolaşımındaki yetersizlik yüzünden dokular arasında proteinden zengin sıvı birikimine bağlı olarak şişlik ve ilerleyen dönemlerde etkilenen dokularda kronik yangı, dokularda sertleşme ile cilt üzerinde değişikliklerin görüldüğü bir durumdur. Lenfödem hastalığı ülkemizde en çok kanser cerrahilerine veya radyoterapiler sonrasında görülmektedir. Hastaların bu konuda eğitimli fizik tedavi ve rehabilitasyon hekimlerine başvurmaları ve her hastanın durumuna göre en yeni, en pratik ve en etkin yöntemlerle multidisipliner olarak tedavi edilmeleri önemlidir. Ayrıca lenfödem hastalarının taramaları Hacettepe Üniversitesi Lenfödem Merkezi’nde de ücretsiz yapılmakta ve erken tanılar dakikalar içinde konabilmektedir.
Lenfödem tedavisinde yeniliklerle ilgili, Anadolu Lenfödem Derneği Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Lenfödem Uygulama Araştırma Merkezi Müdürü Prof Dr. Pınar Borman şunları söyledi:
“Lenfödem, ilerlerse dokularda sertleşmelere, cilt ve cilt altında kalınlaşmalara, şişliklerin artmasına ve ciltte siğilimsi deri değişikliklerine yol açmaktadır. Yine tedavi edilmeyen lenfödem, ağır enfeksiyonlara yol açıp hastaneye yatmayı gerektiren tıbbi acil durum oluşturabilmektedir. Tüm bu durumlar yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen fiziksel ve psikolojik sonuçlar doğurur. Bu yüzden tanı ve özellikle de tedavisi çok önemlidir.
2 TABAKALI VE FONKSİYONEL
Hastalarda uygulanan konvansiyonel bandajlarla, şiş olan uzvunun çapı bu bandajlarla daha da artmakta, aktif tedavi döneminde sarılan ekstremitenin fonksiyonel olarak kullanımında zorluklar yaşanmaktadır. Bacaklarında veya kollarında şişliği olan hastalar tedavi sırasındaki bandajlama sonrası ayakkabı veya kıyafet giymekte zorlanmaktadır. Son yıllarda çok tabakalı bandajlarla aynı etkinliği gösteren ve sadece 2 tabakadan oluşan lenfödem uzmanları tarafından uygulanan bandaj sistemleri hastalara daha konforlu, daha fonksiyonel bir tedavi imkânı sunmaktadır. Yine hastanede aktif dönemde yapılabilen çok tabakalı bandajlamaya gelemeyen veya bunu tolere edemeyen hastalarda bandaj etkisini gösteren her ölçüye göre ayarlanabilen hastanın kendisinin rahatlıkla giyebildiği velkrolu özel bası giysiler de önemli yenilikler arasında sayılabilir. Bu bası giysileri, tedavi bitiminden sonra öz bakım döneminde de oldukça önemlidir.
POMPA SİSTEMİYLE EK FAYDA
Lenfödem tedavisinde diğer bir yenilik de özellikle bacaklarda görülen ve varislerle beraber olan lenfödemde kullanılan gelişmiş kompresyon pompalarıdır. Eskiden az kanallı ve gövde aparatı olmayan pnömatik kompresyon pompaları, sıvının genital bölgelere veya gövdede birikmesine neden olmaktaydı ve yan etkilere yol açmaktaydı. Son yıllarda kompüterize kalibreli bölme basınçlarının hastaya göre ayarlanabildiği ve özel bölmelerle sıvının yönlendirilebildiği ve lenf damarlarının gelişimi konusunda olumlu etkiler sağlayan özel sistemler geliştirilmiştir. Hasta ve ailesine özel eğitimle evde de uygulanabilen bu pompa sistemleri tedavilere ek fayda sağlamaktadır.”
ÖĞRENMEDEN GEÇMEYİN
Özellikle genç erkekler, meme büyüklüğünden oldukça rahatsız olurlar. Dar ve ince kıyafetler giyince belirgin olan meme görünümü nedeniyle, istedikleri kıyafetleri giyememek, denize-havuza rahatça girememek bu kişileri sosyal ve psikolojik olarak oldukça kötü etkiliyor. Jinekomasti tedavisinde kullanılan yöntemleri konunun uzmanı Ankara Acıbadem Hastanesi doktorlarından Plastik Cerrahi Uzmanı Dr. Çiğdem Demiroğlu Yakut’la konuştuk.
ULTRASON ENERJİSİ İLE ERİTİLİYOR
“Jinekomasti ameliyatlarında kapalı ve açık olarak tanımlanan teknikler bulunmaktadır. Yapılacak ameliyat tekniğine, memenin büyüklüğüne, kıvamına ve deri sarkması olup olmamasına göre karar verilir. Kapalı teknik dediğimiz liposuction, yağ doku içeriği daha fazla olan memelerde daha uygun olmakla birlikte günümüzde liposuction cihazlarındaki gelişmelerle beraber bir miktar meme bezi de bu teknikle alınabilmektedir. Ultrason yardımlı liposuction dediğimiz vaser liposuction tekniği, jinekomasti ameliyatında bize büyük kolaylık ve fayda sağlamaktadır. Jinekomasti ameliyatlarının çok büyük bir kısmını, hiçbir kesi olmadan sadece küçük deliklerden özel kanüllerle girerek yağ dokusu ve meme dokusunu ultrason enerjisi ile eritip sonra negatif basınçla çekerek gerçekleştirebilmekteyiz.
AYNI GÜN TABURCU OLUYOR
Tedavisi oldukça uzun zaman alan skolyoz için yeni geliştirilen iple tedaviyle daha iyi sonuçlar elde edilebiliyor. Skolyoz, farklı nedenlerle vertebraların yani omurga kemiklerinin sağa sola eğrilmesi veya kendi etrafında dönmesiyle gelişen bir hastalık. En basit tabirle c veya s şeklinde oluşabilen bu eğrilikler, derece durumlarına göre farklı şekillerde tedavi edilebiliyor. Çoğu skolyozun sebebi bilinmiyor. Ancak doğuştan olan gelişimsel problemleri, sinir-kas hastalıkları, travmalar, omurga tümörleri ve duruş bozuklukları da skolyoza sebep olabiliyor. Sağlıklı bir insan omurga kemikleri düz bir şekilde dizilirken skolyozda özellikle hastalar öne eğildiği takdirde rahatlıkla gözlemlenebilen kaymalar oluşuyor. Tedavi aşaması için öncelikle bu eğriliklerin çekilen röntgen filmleriyle eğrilik derecesi belirleniyor. Eğer açı küçükse fizik tedavi veya korse ile bu eğrilik düzeltilebiliyor. Eğer bu açı 50’den fazlaysa cerrahi müdahale gerekebiliyor.
HASTALARDA TAMA YAKIN DÜZELME SAĞLANDI
Özelikle küçük yaşlarda fark edilmesi ve tedaviye başlanması skolyoz için oldukça önemli. Boy uzamasının ve vücut gelişiminin devam etmesi hastalığın ilerlemesine sebep olabiliyor. Bu sebeple ne kadar erken tedaviye başlanırsa geri dönüşlerini almak bir o kadar kolay oluyor. İlerleyen yaşlarda kemikler de oturduğu için düzeltilmesi oldukça düşük ihtimallerde kalıyor. Bununla ilgili çalışmaları uzun süredir yürüten uzmanlar iple tedavi yöntemi, açılan küçük deliklerden omurların kamera eşliğinde vidalanması ve bu vidalara gerdirilebilen bir ipin geçirilmesi ile yapılıyor. Ameliyattan hemen sonrasında dahi yüzde 60-70’lere varan düzelme gözlemlenebiliyor. Eğriliğin olduğu omurlara yerleştirilen vidalar ile kemiklerin istenilen tarafa doğru büyümesi sağlanmış oluyor. Boy uzaması devam ettikçe eğrilik yönlendirilmiş olduğundan başka müdahaleye gerek kalmadan düzeliyor.
Bir süredir ülkemizde de uygulanan tedavi yönteminin en büyük avantajlarından biri, hareket kısıtlılığına sebep olmaması. Vidaları tutan yapının diğer ameliyatlardaki gibi platinden değil de ipten olması hastalar için büyük avantaj sağlıyor. Küçük yaşlarda başlandığında daha iyi sonuçlar alınabilen tedavi, uygulanan hastalarda çok büyük başarılara ulaştı.
ÖĞRENMEDEN GEÇMEYİN
KIŞ SPORLARININ BAŞ BELASI: HİPOTERMİ
Kayak mevsiminin halen devam ettiği ve havaların hala ısınmadığı şu günlerde yeterince önlem almadıysanız hipotermiye yakalanabilirsiniz.
Kan grupları en basit haliyle kanın kırmızı kan hücrelerinde bulunan antijenlere göre sınıflandırılması. Bunlar içinde en eski olanı ve en çok bulunanı da 0 grubu. Nüfusun artması ve göçün hızlanmasıyla insanların hayatları, soludukları hava ve vücuda aldıkları mikroorganizmalar değişti. Bu sebeple kana farklı antijenler bağlandı ve farklı kan grupları ortaya çıktı. 0 grubu bunların içinde antijensiz olan grup olduğundan genel verici olarak kabul edilir. Çünkü vücut bu kana tepki göstermez. Ancak A, B ve AB gruplarındaki antijenler birbirlerine tepki gösterir. Bu sebeple içinde aynı antijen bulunmayan kan grubuna kan verilmez. A kan grubuna sahip biri B’den alamadığı gibi kan da veremez gibi örneklendirebiliriz.
Teknolojiyle iç içe olduğumuz bu dönemde kazalarda da belirgin bir artış gözlenmekte. Bu sebeple hastanelerde kan ihtiyacı devamlı hale geliyor. Ancak özelikle ameliyat sırasında ve acil durumlarda istenilen kadar ve istenilen grupta kana ulaşılamaması kan kaybından ölümün yüksek oranlara ulaşmasına sebep olmakta. 0 grubunun da yetersiz kaldığı veya fazla miktarda 0 grubu kan gerektiği durumlarda hastaneler ve doktorlar çıkmaza girebiliyor.
KAN KAYBINDAN ÖLÜMLERİN ÖNÜNE GEÇİLEBİLİR
Bunların önüne geçebilmek için uzun süredir araştırma yapan ekip, A ve B grubundaki antijenleri arındırarak 0 grubuna dönüştürdü. Bu antijenleri kaldırabilmek için insan bağırsağındaki bakterilerden elde edilen enzimler kullanıldı. Bağırsaktaki mikropların buradaki proteinlerde bulunan şekerleri parçalamakta çok iyi olduğunu gözlemleyen bilim adamları, aynı yöntemi antijenlere uyarladı. Bu sayede A ve B gruplarındaki antijenler arındırılarak genel verici grup olan 0’a dönüştürebildi.
Bu gelişmeyle birlikte kan bulunamaması sebebiyle yaşanan ölümlerin büyük oranda önüne geçilecek gibi duruyor.
ÖĞRENMEDEN GEÇMEYİN
Bu araştırmaların hedefindeki Mesajcı RNA (mRNA) ile özellikle kistik fibrozis gibi akciğer hastalıklarının tedavisi sağlanabilir. mRNA’ların asıl görevi hücre içi protein sentezinde yer almak. mRNA aslen DNA baz sırasını takip ederek protein talimatlarının kopyasını oluşturur. Daha sonra proteinin kodlanacağı sitoplazmaya geçer. İyileştirici proteinler de aynı süreçlerde mRNA’ya ihtiyaç duyar. Bunlar hastalandığımızda ya dışarıda sentezlenerek vücudumuza verilir ya da bazı etken maddeli ilaçlarla mRNA sentezi dolayısıyla protein sentezi de hızlandırılmaya çalışılır. Vücudumuzun böylesine bir kendi kendini iyileştirme sistemi varken karşılaşılan problem ise mRNA’ların doğru bölgeye ve tam verimlilikle sentezleme yaptığından emin olunamaması.
SOLUNUMLA AKCİĞERLERE GÖNDERİLİYOR
Bu sistemden yola çıkarak hedef organa iletim sağlamayı amaçlayan araştırmacılar solunum yoluyla akciğerlere gönderilebilen mRNA formu üretmeyi başardı. Yapılan araştırmalarda solunabilir mRNA’lar kullanılarak akciğer hücrelerinin protein sentezi için uyarıldığı gözlendi.
Uzun süredir vücudun kendini iyileştirmesi içim mRNA kullanılmaya çalışılıyordu. Ancak mRNA çok kolay kırılabilen bir yapıya sahip olduğu için istenilen organ içine yerleşmesi sağlanamıyordu. Bu sebeple mRNA’yı sprey yolculuğu sırasında koruyacak bir madde eklendi. PEI olarak bilinen bu madde kolay parçalanmayan bir polimer olduğundan mRNA iletimi rahatlıkla sağlanabildi. Ancak bu maddenin de tekrarlanan dozlarda birikmesi yan etkilere sebep olacağından beta amino esterlere yani biyolojik olarak yıkılabilen koruyucu maddelere başvuruldu.
MOLEKÜL PARTİKÜLLERİ İLE TEDAVİ
150 nanometre çapındaki bu molekül partikülleri sprey aracılığıyla hastanın solunum yollarına giriyor. Bu sayede akciğerde mRNA sentezinin artması ile protein sentezi de artıyor ve tedavi süreci başlamış oluyor. mRNA düştükçe protein miktarı da azaldığından tekrarlanan dozlarda uygulanması öngörülüyor. MIT’li araştırmacılar bu spreyi daha da geliştirerek akciğerlerdeki iyileştirici protein sentezini de arttırmayı hedefliyor. Bu sayede akciğer hastalıklarının tedavisinde yeni bir çığır açılmış olacak
ÖĞRENMEDEN GEÇMEYİN SAĞLIĞINIZ SİGARA DUMANIYLA YANMASIN
Sigara bağımlısıysanız veya yoğun şekilde sigara dumanına maruz kalıyorsanız buerger hastalığına yakalanma ihtimaliniz olabilir.
Bilindiği gibi klasik yaklaşım cerrahlar tarafından yapılan yüz germe ameliyatıdır ancak son yıllarda özellikle ameliyat olmak istemeyen bireyler için cerrahisiz yüz germe işlemi olarak birçok yöntem kullanım alanına girdi. Bu yöntemlerden ‘Altın İğne Frekansı’ olarak bilinen ‘Scarlet S’ uygulaması ile ilgili Doç. Dr. Gülay Özgehan ile konuştuk.
Altın İğne Frekansı nedir?
Aslında bildiğimiz altından bahsediyoruz gerçekten. Uygulama esnasında kişiye özel mikro iğnelerin bulunduğu başlıklar kullanılıyor ve iletkenliğinden faydalanmak amacıyla bu iğneler üretilirken altın ile kaplanıyor. Bu iğnelerden radyo frekans enerjisi kontrollü olarak cildin üst tabakasından başlayarak istediğimiz derinliğe kadar iğne boyunca iletiliyor ve aslında bilinçli bir kontrollü travma yaratılıyor. Nasıl ki bir yerimizi kestiğimizde vücudumuz o bölgeyi onarmak için hemen harekete geçer ve orayı yeniler; bizde aynı etkiyi iğneleme yöntemiyle alıyoruz.
Cildin epidermis yani üst tabakasından başlayıp dermis dediğimiz alt tabakasına kadar etki ettiği için Altın İğne Frekansı uygulaması ameliyatsız cilt gençleştirme yöntemleri arasında en iyi sonuçları aldığım uygulamalardan birisi. Cildin alt tabakasında bulunan kolajen, elastin ve hyalüronik asit bileşenlerini uyararak yeniden sentezlenmesini sağlar ve cildin gençleşmesine katkıda bulunur.
Sizce Scarlet S uygulamasının en büyük avantajı nedir?
Bir doktor olarak benim için avantajı; cinsiyet ve yaş fark etmeksizin tüm hastalarıma uygulayabiliyor olmam. Hastalarım için ise en büyük avantajı; birçok cilt sorununa aynı uygulamada müdahale edilebiliyor olması. Mesela cilt gerginliğini artırmak için gelen bir hastanın uygulama esnasında kılcal damarları da koagüle edilmiş olduğu için kızarıklık problemi de çözülmüş oluyor. Uygulamanın ağrısız olması, sonrasında morarma ve kanamanın olmaması, günlük hayata hemen devam edebilmek ise diğer avantajları arasında.
Ne kadar sürer ve ne sıklıkta uygulama yapılmalıdır?