Yaşamın içinde ne varsa, gündem neyse bu köşede o olacak. Bir gazetenin birinci sayfasında terör de cinayet de magazin de olduğu gibi. Neyse uzatmayayım. Cumartesi günü Kent Hastanesinde Prof. Dr. Namık Demir Hoca ile randevum var. Dünyanın sayılı jinekologlarından. İki ayda zor sıra geliyor. Koşturuyorum. Yolumu 20-21 yaşlarında bir delikanlı kesti. Günlerdir benimle görüşmek için Kıbrıs Şehitler Caddesi’nde turluyormuş. Acil randevum olduğunu söyledim. Ama dinleyen kim? Hastanenin karşısındaki Nişantaşılım Cafe’ de beklemesini rica ettim. 1.5 saat sonra çıktım. İnanın olayı unuttum. Yürürken baktım aynı delikanlı “Sizi bekliyorum” diyerek karşıma dikildi. Bu tarz durumlardan hiç tırsmam. Üstelik 1996’da ölümden döndüm. Evim kurşunlandı. Arabam parçalandı. Tehditler aldım. Yine 2007’de aynı durumlar. Ama biraz da karşımda temiz yüzlü delikanlıya güvendim. “Anlat bakalım” deyip oturdum.
Şırnak’tan, Yeşilyurt’a
Adı Yaşar. 2002 yılında tanışmışız. Seçimler öncesi. O tarihlerde Posta Gazetesi’nde Magazin yazarıyım. Milliyet İnternet ve Hürriyet Avrupa’da da yazıyorum. Çok sık da ekranlardayım. Seçim öncesi benim de, kankam Yazgülü Aldoğan, Füsun Özbilgen, İdris Akyüz, Güler Kazmacı, gibi siyaset yazan meslektaşlarımla tüm Türkiye’yi dolaşmam istenildi. Bir de foto muhabiri olarak sevgili Ahmet Cumalı vardı. Üç ay dolaştık. Bunun 1.5 ayı Güney Doğu’da geçti. Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Hatay, Urfa, Şırnak, Gaziantep... Mayın tarlalarından jandarma korumasında geçtik. Yüksek tansiyon hastası olan annem dil altı hapı kullanmaya başladı. Şehirlerin, ilçelerin arka sokaklarında sefalet bir hayat vardı. Tuvaleti olmayan evler, 11-12 yaşında sarma sigara içen kız çocukları, kocasından yediği dayaklar yüzü, gözü tanınmayan kadınlar, günlerce kuru ekmek bulamayan bir halk... Uçuşan sinekler, lağım kokuları. Akşamları Yazgülü ile gözümüzün yaşı dinmiyordu. Canımız yemek istemiyordu.. Bu evlerin birinde Yaşar’ı gördüm. Harika, sürmeli yeşil gözlerinden hatırladım.
O da ağlıyor
O tarihlerde 11-12 yaşındaydı. Okumak, doktor olmak istiyordu. Ama amcasının, halasının oğullarının parasızlıktan, yokluktan, çaresizlikten dağa çıktığını söyledi. Yanımda Ahmet Cumalı vardı. Gözlerinin dolduğunu hatırladım... İkimiz de ona, “Kaç kurtar kendini” deyip, cebine para koymuşuz. Yaşar kaçmış. Yeşilyurt’da hastanede hademelik yapan dayısına sığınmış. Şimdi 9 Eylül Üniversitesi’nde okuyor. Doktor çıkacak. İstanbul’a parasızlıktan beni görmeye gelememiş. İzmir’de yazılarımdan bulmuş “Abla ben kaçtım. Ama ya kaçamayanlar, kurtulamayanlar, dağa çıkanlar?, Annem veremden öldü. İki kız kardeşimi babam sattı. 2002’den, 2010’a ne değişti? Hâlâ kardeş, kardeşe düşman. Belki ben askerlik yaparken, kardeşim terörist olarak karşıma çıkacak” dedi. Evet hiçbir şey değişmedi. Ahmet şehit olan yaşıtlarına, analarına ağlıyor. O bir kürt. Ama Türk kardeşleri için ağlıyor. Defalarca Mardin, Diyarbakır, Urfa, Tunceli’ye gittim. Doğuda yatırım olmazsa terör bitmez. Doğulu iş adamları Antalya’ya, Bodrum’a, Çeşme ve İstanbul’a otel, motel açacaklarına doğdukları yöreyi geliştirsinler.
Duyarlılık ve yatırım şart
Amerika çölden Las Vegas gibi bir rüya kent yarattı. Ülkenin toprakları ve orada yaşayanların, ihmal değil iş, sevgi ve duyarlılığa ihtiyacı var. Kimileri “yılanın başı erken ezilmeliydi” diyor. Kimileri “Açılım insanları ne yazık ki böldü” diyor. Hayalle, tehdit edilerek, kandırılarak dağa çıkarılan çocuklar Yaşar gibi şanslı olamadılar. PKK’nın başındakilerin, kendilerini bilerek ölüme yolladıklarını farkında değiller. Yerden yere vurduğumuz Halis Toprak Lice’de, yakından tanıdığım dostum Sebahattin Evrensel Mardin-Midyat’ta, Evinde ağırlandığımız SANKO Holding’in patronu Abdülkadir Konukoğlu Gaziantep’de yatırımlarını yaptılar hep. Yüz binlerce insana ekmek verdiler. Doğu ve Güneydoğu kökenli tüm iş adamları ve bu yörelerde yetişen, star olan, ünlü sanatçılar, analar ağlarken sizin yüreklerinizi merak ediyorum? Devletin yapamadığını siz yapın.
Biraz da magazin
Fakat sizlerin bilmediği ve medyanın da ne yazık ki farkına varıp, sormadığı bir gerçeği her zaman olduğu gibi benden öğreneceksiniz. Bilindiği üzere 1-6 Haziran tarihleri arasında Kuşadası Altın Güvercin Müzik Yarışması düzenlendi. Bu yarışmada da Emir Batkan ve Ömür Başara’nın aranjörlüğünü yaptığı, Cem Doğangil’in seslendirdiği Caner Yemez’e ait ‘Dön’ adlı beste kazandı. İşte bu yılkı 21. Uluslararası Çeşme Müzik Yarışması’nda ülkemizi Aydilge değil Cem Doğangil temsil edecekti. Çünkü Altın Güvercin bitiminde, festivalin mimarı Ali Rıza Türker ile Çeşme Festivali’nin mimarı Erol Yaraş konuşurken, ben de yanlarındaydım. Zaten gazetelerde de Uluslararası Çeşme Müzik Yarışması’nda Türkiye’yi Doğangil’in temsil edeceği haberleri yayınlandı.
Olan Ali Rıza ile Erol’a oldu
Fakat daha sonra Doğangil’in, Altın Güvercin jürisinde bulunan Figen Çakmak tarafından yurt dışında yapılacak Uluslararası bir festivale gönderilmesinin daha uygun olacağı söylendi. Böylelikle Kuşadası daha çok tanınacaktı. Figen’in (FİDOF-Uluslararası Festivaller Birliği Türkiye As Başkanı) teklifi üzerine karar değişti. Erol Yaraş’a Çeşme’de, Türkiye’yi Altın Güvercin 2010’da üçüncü olan Eda Pala’nın temsil edebileceği söylendi. Devreye Çeşme Belediye Başkanı Faik Tütüncüoğlu girdi. Sonuç değişmedi. Büyük gerginlikler ve kırgınlıklar yaşandı. Ali Rıza ve Erol zorda kaldı. Sonuçta genç yaşına iki roman ve iki albüm sığdıran Aydilge, 3 Temmuz tarihinde, yani dün gerçekleşen yarışmada, sözleri kendisine, bestesi kendisine ve Cem Sarıoğlu’na ait olan ‘Takıntı’ adlı parçası ile katıldı. Niye böyle olduğunu dürüst bir gazeteci olarak önce Ali Rıza’ya sordum. Sonucu benden öğrendiğini ve bu konuda sessiz kalmak istediğini söyledi. Erol ise yarışmaya gölge düşmemesi açısından daha sonra konuşacağını belirtti. Kuşadası Kültür Komisyonu ve Başkan Danışmanı olan Murat Saraç’ı bu kez aradım.
Anlaşmaya uygun davranış
Sağolsun bir dost olarak hemen telefonda açıklama yaptı. Ardından da mail gönderdi. Kuşadası Belediyesi’ni temsilen e-postasını aynen yayınlıyorum;
“Altın Güvercin’in ne kadar özlendiğini ve yalnızca Kuşadası için değil Türkiye müzik piyasası için de ne kadar büyük bir marka değeri taşıdığını hep birlikte gözlemledik.
Organizasyon komitesinin çalışmaları esnasında birinci gelecek eserin ve sanatçıların, Türkiye’yi temsilen Yurtdışındaki uluslararası bir yarışmaya katılması konusunda tüm taraflarla mutabık kalınarak bu yönde görüşmeler sürdürülmeye başlanmıştı.
Eskiden cazibe merkezi olan Bodrum’un yerini gönlümde biliyorsunuz Çeşme Alaçatı almıştı. Hoş şimdi buradan da sıkıldım. Daha doğrusu ben öyle günlerce aynı yerde kalamıyorum. Tabi yaşadığım yer İzmir hariç. Ailem burada çünkü. Neyse gitmemin nedeni kardeşim gibi gördüğüm Cenk Eren’in İstanbul’daki ünlü My Pavyon’un Bodrum’da açılmasıydı. Bir de ortağı sevgili Alim’in (Sayar) Türbükü’nde neredeyse denizin içinde yer alan ‘Beş Oda’ adlı otelinde, bir gün de olsa kafa dinlemekti. Sayılı dostlarım arasında olan Tansel ve İsmail Akkaya kardeşleri, canım Kenan ve Gül Erçetingöz’ü bile göremedim. Bir de yeni tanıştığım Avukat Özer Baysaling’e çok istediğim halde uğrayamadım. Ama ileride kendisinden çoook söz edeceğim. Bu sene Bodrum hayli hareketli olacak. Fakat ramazanın erken gelmesi ve eğlence yerlerinde uygulanmaya başlayan saat kısıtlaması pek çok işletmeciyi kara kara düşündürüyor...
Tarkan Bianca’da çıkacak
My Pavyon sevgili Emre Ergani’nin yeni oteli Clup Virgin’in içinde. Değirmen-burnu’nda. Otelin plajı ise artık Emre ile özleşmiş bir marka Bianca olmuş. İşte burada müthiş konserler gerçekleşecek. İlk Kenan Doğulu ile 17 Temmuz açılış. Ardından tarihleri kesinleşmedi ama Süper Star Ajda Pekkan, Serdar Ortaç var. Büyük bomba 7 Ağustos Tarkan.
Kimi ararsanız orada
Türkbükü’ne gelince aynı. Ship a hoy rakipsiz. Kimi ararsanız orada. Bu arada bir zamanların hızlı çapkını Erdal Acar, tekstilden sonra otel işine de soyundu. Ship a hoy’un yanında Mavi Oteli aldı. Bodrum’un merkezinde olan Yağhane ise Beşiktaş’ın eski yöneticilerinden Bahattin Demir tarafından çok şık bir cafe haline getirilmiş. Yine İstanbul’un rakipsiz mekanlarından Süleyman Köse ve ortaklarının yeri chocolette 24 saat açık olduğundan sabaha kadar herkesin buluşma yeri. Eski mankenlerden ve dizi oyuncusu sevgili Mine Baysan’da Emre ile birlikte çalışıyor. Bir terslik olmazsa Perşembe geceleri Nilgün Belgün-Ferdi Özbeğen My Pavyon’da kabare yapacaklar. Telefon: 0.252.316.60.93
Süslü Celal’in Dodo Beach’i
İstanbul’un belki de en yakışıklı iş adamlarından Süslü Celal (Altınel), ki bu lakabı ben 1983 yılında kendisine takmıştım. Şıklığı, titizliği nedeniyle. Celal bir süredir Bodrum’da meyhane işletiyordu. Şimdi 2002-2003 yıllarının zirvedeki plajı Dodo Beach’in işletmesini almış.DODOBEACH PLUS.
Fakat gerçeklerden kaçmak bana göre en büyük korkaklık. Biliyorsunuz cumartesi ve pazar Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aziz Kocaoğlu ile yaptığım sohbeti sizlere aktardım. Gelen olumlu ya da olumsuz meillerinize çok teşekkürler. Okuyucu velinimetimdir.
Hayırlı olsun Sayın Güngör
Bu arada 25 yıllık arkadaşım Konak Belediye Başkanı Sayın Hakan Tartan ve diğer ilçe Belediye Başkanlarına da bu köşe açık. Ama ben şimdi İzmirli hemşerilerimi, gerçek İzmirlileri bir birine şikayet etmek istiyorum. Öncelikle Konak Belediye Başkan Yardımcısı Temizlik İşleri Müdürü Serpil Güngör hoşgeldiniz. Bu işi ancak siz başarırsınız. Fakat işiniz çok ama çok zor. Allah yardımcınız olsun. Kadınlardan kurduğunuz süpürge ve temizlik işlerine bakan personel sokakları temizliyor. Çöp kamyonları özellikle turistin yoğun olduğu bölgelerde, üç vardiya gereğini de yapıyor. Yalnızca sigara toplamaya yarayan o aletler bir işe yaramıyor. Ama onun dışında sorun sizlerde de değil bizde. Niye mi? Yaşadığımız bu cennet şehri sevmiyoruz. Zamanında çöpleri çıkarmıyoruz. İnşaatçı, molozlarını naylon torbalara koyup teslim etmiyor. Apartman kapıcıları görevlerini yerine getirmiyor. Ben belki de İzmir’in en lüks semtinde, en lüks binasında yaşıyorum. Daire sahiplerine çöplerini kapı önlerine değil, yangın merdiven çıkışlarına konulması söylendi. Nerde? Çoğu kültürlü, yurt dışında eğitim görmüş insanlar üstelik. Gerisini düşünün. Mavi cennet Göcek ölüyor. İzmir’de elden gidiyor.
Kordon-Üçkuyular arası köpek pislikleri dolu
Her gün yürüyorum. Dolaşıyorum. Birinci Kordon’daki tartan pisten tutun, Mithatpaşa, Yalı ve Üçkuyular’a kadar olan sahil şeridi köpek pislikleri dolu. Bunları kim yapıyor. Bizler. O görgüsüz, evinde köpek olsun diye özenti düşkünü kadınlar veriyorlar zavallı hayvancıkları yardımcı kadınlara, onların umurları mı? Ya da pala bıyıklı kapıcılara. Hayvan nereye pislerse pislesin. Karıştığınız an dayak yemeye hazır olun. Hafta sonları yine o piknik yapanlar. Ellerinde tüpler, torbalar dolusu Ayçiçeği, poşetlerde börek, çörek. Aynen çimlerde ya da ağaç diplerine bütün pislikler. Pazartesi sabahı felaket ortalık. Bir de kafayı çekip çimlere işeyenler. Yalnız Kordon’da mı? Allah için gidin İzmir Kız Lisesi’nin duvarından minik bir havuza akan birikintiye bakın. Her türlü pislik, lağım kokusu. Ya Sevgi Yolu? Burası da öyle. Tamam işler kötü. Ama o yol boyunca üç minik havuz içi yosun tutmuş. Her türlü pislik ve koku var. Hiç mi rahatsız değilsiniz burada satış yapan esnaf arkadaş? Binalarda sigara içilmiyor ya. Bankaların, iş yerlerinin, dev Holding önleri izmarit yığınları içinde. Herkes binasının önüne sigara izmaritlerini atacak şık çöp kutuları koyacak. Koymayana okkalı cezalar.
İnekler tamam, iki ayaklı öküzler ne olacak?
Dünyanın pek çok kentinde gördüğüm Cowparade İnek Heykelleri Açıkhava Sergisi şimdi de İzmir’de. Dünyada 15 milyon dolar toplandı. Hiçbir Sosyal Sorumluluk Projesi’ne karşı olamam. Bir de bu proje ile pek çok öğrenciye burs verilecek. Yeri geldiği için yazıyorum. Ben de 12 çocuk okutuyorum. Amma bu çocuklar sonra ne olacak? İzmir’den göç edecek. Benim, yeğenlerimiz, arkadaşlarımızın çocuklarının yaptığı gibi. Beyin göçünün en yoğun olduğu yer İzmir. İstanbul ve Ankara İzmirli gazeteci, sanatçı, yazar-çizer, ünlü isimlerle, iş adamlarıyla dolu...
Faytonculara dikkat
En büyük kaçış noktası, bisikletine binip soluğu Sasalı Doğal Yaşam Parkı ve Kuş Cenneti’nde alıyor. Kurultaydan sonra hiç konuşmadığı eski Genel Başkanı Deniz Baykal’dan helallik alacak…
Evet dünden devam sevgili okurlar. Ben sordukça Başkan açılıyor. Sağ olsun ne sorarsam da yanıtlıyor. Pek koruma ile dolaşmasını sevmiyor. Kaderci. Ama yine de aslan gibi yakışıklı iki koruma bizle birlikte. Kökten CHP’li. Dede aşılamış. Babası Tokat’da Belediye Başkanlığı yapmış. Atatürk hayranı. Sohbetimiz yine spor yapan bir vatandaş tarafından kesiliyor. Belli ki Buca Sporlu. Çünkü Başkana, hemen Buca Spor’un Birinci Lig’deki geleceğini soruyor. Ben ise genelleştirip İzmir takımları hakkındaki düşünceleriniz? diyorum.
Kaçış noktası Kuş Cenneti
“Aslında sporla ilgim yalnızca yüzeysel. Gazetelerin spor sayfalarına bakmaya, zamanım yok ki? Fakat Buca Sporu iyi takip ediyorum ve de başarılı buluyorum. Kent de sahip çıkacaktır. Ama İzmir’le ilgili diğer takımlar konusundaki eleştirilerime gelince başarısızlıkları tamamen yönetim hatalarıdır. Buca Spor’un başarısı ise eski başkanların da yönetimde oluşları ve yeni başkandır. Ne Altay ne de Karşıyaka bu başarıyı yakalayamıyor. Çünkü yönetim sorunu var. Oradaki oynayan çocukların ya da antrenörün başarısızlığı değil” diyor.
Bu kadar ağır stres karşısında bunalınca bir kaçış noktası var mı? diye soruyorum. Gülerek, “Olmaz olur mu? Ama şimdi söylersem kendimi ele vermiş olurum” diyor.
Üç sevdası var başkanın; ailesi, iki oğlu ve İzmir... Diyor ki, “Biz şerefiyle pisliğe bulaşmadan İzmir’i kasaba olmaktan kurtaracağız.” İşte bilinmeyen yönleriyle Başkan Aziz Kocaoğlu...
İzmir’i bir metropol yapmayı kafasına koymuş. Bunun için de çok çalıştığına inanıyor. Bugüne değin ticaretin her dalıyla uğraşmış. Hepsinden de yüzünün akı ile çıkmış. Vergi rekortmeni olmuş. Yani paraya, pula ihtiyacı yok. Bazıları “Fazla mal göz çıkartmaz” derler. Ama o bu görüşte değil. Bir gün her şeyi bırakıp büyük aşkıyla mütevazi bir yaşamı hayal ediyor hep. Borçlu bir belediye almış. Yine de bu konuda geçmiş belediye başkanlarını suçlamıyor. Şu an borçsuz bir belediyenin başkanı olarak halkın parasını çok iyi tasarruf ettiğine inanıyor. Çevremdeki hemen herkes onun dürüstlüğünden ve namusundan söz ediyor. Buluşmaya giderken aileme, oturduğum plazada görev yapan pek çok insana, yakınlarıma, taksi şoförü olan arkadaşlara, pilates hocam Derya Acar’a sordum. Aralarında büyük çoğunluk da zaten ona oy vermiş. “Siz olsaydınız halktan birileri olarak sayın Aziz Koca-oğlu’na ne sorular yöneltirdiniz” dedim. Evet, iki gün sürecek bu röportajın kahramanı Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu. İki suçsuz insanın ölümüne neden olan o maganda şoförü işe alan yöneticileri ne zaman işten el çektireceğini soranlar ağırlıktaydı. Babası İnönü Caddesi’nde tuhafiyecilik yapan ama metro çalışmaları nedeniyle iflas ettiği için felç geçiren bir arkadaşım, göz yaşları içinde “Biz İzmirliler bütün bunları hak ediyoruz. Takım gibi parti tutup, koyun gibi oy veriyoruz. Ne soracağım ki?” dedi.
Kaypak değil, samimi
Hakkında bu güne değin çıkan tüm yazıları okudum. Onların sormak istedikleri sorular zaten hep sorulmuş. O nedenle ben sorulmayanları sormak istedim. Önce biraz mesafeliydim kendisine karşı. Ama tam beş saat, hiç sıkılmadan konuştuk. “Ne istersen sor” dedi. Harika keyif aldım. Sevecen, sıcak, samimi, içten. Kaypak değil, Yüreği ne diyorsa, dili onu söylüyor. Şovu sevmiyor. Ben kendisini sevdim. Şerefiyle, pisliğe bulaşmadan, alnının akı ile İzmir’i 27. şehir, kasaba olmaktan kurtarmak istiyor. Eskişehir, Kayseri ve Muğla Belediye Başkanları’nı beğeniyor. Ama bana göre yalnız. Çevresinde bile, Basın ve Medya Direktörü Reşat Yörük ve birkaç kişi dışında, yaptığım araştırmaya göre işe yarar pek kimse de yok. Bunların arasında ilçe Belediye Başkanları da var. Zaten İzmirli iş adamlarının durumu ortada. Pek ellerini taşın altına koymayı sevmiyorlar. Dilerim başarırsın Sayın Başkan.
Sanattan, kültürden, müzikten, aşktan, tabi İzmir ve de biraz siyasetten konuştuk kendisiyle. İşte çok farklı bir Aziz Kocaoğlu karşınızda. Buyurun;
Sigarayı bırakmış
Harika bir yerde buluştuk. İstanbul’daki Belgrat Ormanı gibi. Bir kısım halk piknik yapıyor. Bir kısmı bisiklet ile, bazıları koşarak, kimileri de aletler de sporda. Yaklaşık 3,5 kilometrelik bir sahil şeridi. Marina’nın bitişiğinde, Engelliler Spor Eğitim Merkezi’nden başlıyor. Crow Plaza ve bana göre İzmir’in en eğlenceli ve kaliteli işletmesi Turkuaz’a kadar uzanıyor. Hem yürüyoruz, hem de sohbet ediyoruz. Sporla aranız nasıl? Yapar mısınız? diyorum.
Yaklaşık 30 yıllık bir arkadaşlığımız var. İlk günden bu güne değin Erol hep vizyonu olan, o geniş hayallerini gerçekleştiren, hatta gelecekte Belediye Başkanı olabilecek bir kültür ve birikime sahip.
Hafta sonu ofisinde buluştuk. ‘21.Çeşme Deniz Şenlikleri ve Uluslar arası Şarkı Yarışması’ nedeniyle müthiş heyecanlı. Her şeyin kusursuz olması için büyük düşünüyor. O gün festivalin son bombalarını sohbet sırasında ağzından kaçırdı. Ben de atladım tabi.
30 Haziran Çarşamba Akşamı Aya Yorgi Babylon’ da gerçekleşecek 21. Çeşme Deniz Şenlikleri ve Uluslararası Şarkı Yarışması açılış kokteylinde bir birbirinden ünlü mankenler boy gösterecek. Şebnem Schefer, Özge Ulusoy, Ahu Yağtu, Fatma Yaman, Burcu Kutluk,,Bilge Kara bunlar arasında . Sevgili Uğurhan Akdeniz koreografisinde Fidan Abiye ve YMZ Fashion’ un ilk bahar yaz kreasyonlarını tanıtacaklar.
Hepsi mi? Olialia mı?
Aynı gece Litvanya’lı gurup Olialia sahne alacak. Asıl bomba bu. Gurup, ülkelerinde bizdeki Hepsi kadar ünlü. Özellikle de gençlerin gözdesi. Laf aramızda Hepsi’den de güzel kızlar. O gece muhteşem performanslarıyla hem gözlere hem de kulaklara hitap edecekler. Bu kızlar güzellikleriyle Çeşme’yi yakıp kavuracaklar. Benden söylemesi. Zaten görünen köy kılavuz istemez.
2007 yılında kurulan şov gurubu “Olialia”, Litvanya’nın ruhu. Oksana, Skaiste ve Marina ülkelerinde yetenekleri, güzellikleri ve şovlarıyla kısa sürede şöhreti yakalamışlar. Ülkelerinde popüler TV programlarının aranılan bir gurup. ‘Olialia’ Litvanyalı ve yabancı şarkı yazarlarının desteği ile ilk çıkış albümü olan, “Olialia Pupytes” (Fulfil my desires) geçen yaz Litvanya’da parlamış. Albüm, Rusça, İngilizce, Litvanyaca ve İtalyanca 17 şarkıdan oluşuyor. Albümlerinden çıkan ilk video klip “Olialia Pupytes“ (Olilalia Babes) sadece 2 haftada, Litvanya gibi küçük bir ülkede 100.000 kişi tarafından izlenmiş. Letonya’da verdikleri başarılı konserlerle pek çok yapımcıyı etkilemişler. Ukraynalı, Rus ve İtalyan gruplarla birlikte performans sergileyen gurubun repertuarlarında uluslar arası ‘hit’ olmuş şarkılar da var. Bakalım Çeşme’de ne sürprizleri olacak.
Gecelerin yeni yıldızı NOCHE’de boş yer yok
İzmir’in yeni eğlence bölgesi Bayraklı Turan’da Vefa Erol’un işletmeciliğini yaptığı görkemli açılışı ile dikkatleri üzerine çeken Noche Club, yaza şimdiden damgasını vurdu. Haftanın altı günü restoranları ve club ile hizmet veren Noche Club, özellikle gençlerin son gözdesi. Pazartesi ve salı “Tropicano bar geceleri”, çarşamba “ Tillate partiler”, perşembe
Sonunda Yeniasır Medya Gurup Başkanı, kardeşim gibi gördüğüm Şebnem Bursalı dışında gurup bir araya geldi. Sevgili dostum gazeteci -yazar Gülengül Uslu, Ayşe Özgener, Müjde Çolakoğlu ve Nil Blanche İzmir’e 27 kilometre uzaklıkta bir cennet de bulduk kendimizi. Güler yüzlü bir melek karşıladı bizi. Adı Neşe Arıcan. Zaten geldiğimiz yer de ‘Su Perisi’ adlı bir butik otel-restoran. Eski bir konakmış burası. Neşe Hanım kocası Hayri Bey ile buranın sahipleri. Konak 2007 yılında Arıcan çifti tarafından satın alınmış. Öyküsü hayli de ilginç. Eski Çağlardan beri Kralların yazlık mekanlarının bulunduğu yer olarak bilinen Kemalpaşa, aynı zamanda Efes’te Meryem Ana’yı ziyaret etmek için kullanılan Kral Yolunun güzergahında olması nedeniyle önemli bir uğrak yeri olmuş.
İçinden çay akıyor
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk burayı ziyarete gelmiş. Hayran kalmış. Muhteşem doğası ve temiz havasından etkilenerek burada bir süre konaklamış. Halkın Atatürk’e göstermiş olduğu yakın ilgi neticesinde yerleşim Kemalpaşa adını almış. Antik çağlardaki adı Nymphaıon (NİF) olan bölge, Nif Dağı ve içinden akan Nif Çayının varlığıyla birlikte yoğun ormanlık alanlarının etkisiyle “mavi oksijen” bakımından da eşsiz bir dokuya sahip.
Organik sebze ve meyveler
Otelin arazisi 1928 yılından beri Tatari Ailesi tarafından kullanılmış. 1938-2001 yılında ise Mehmet Yahya Tatari tarafından bu araziye muhteşem bir konak yaptırılmış. İzmirli ünlü iş adamı Mehmet Yahya Tatari bu konağı eşi Kevser Tatari’ye 25. evlilik yıldönümü hediyesi olarak vermiş. 2007’de bu konağı ve araziyi satın alan Arıcan çifti de burasını muhteşem bir butik otele dönüştürmüş.
Bir ana bina, 8 adet dağ evinden oluşan otelde bir kral ve de üç süit olmak üzere toplam 24 oda var. Odalar orman manzarası ile iç içe. SPA, Sağlık merkezi, yüzme havuzu ve de yemekleri harika olan bir restoranı da var. Nazar köyünden gelen taze tereyağı, zeytin, yumurta, peynir çeşitleri mis. Güneşte kurutularak yapılan ev reçelleri, bahçede yetişen taze biber, domates ve sebzelerle pişen zeytinyağlı yemekler süper lezzetli. Çocuklar için yapılmış özel oyun alanı ise aileler için de ideal. Neşe Arıcan, “2009 yılında almış olduğumuz yılın Turizm ödülü yaşam anlayışımızın yansıması olan işletmemizin haklı bir gururunu oluşturuyor” diyor övünerek. Bence haksız da değil. Gidin görün. Kalamazsanız bile kahvaltı ya da yemek için şansınızı deneyin. Telefon: +90.232.8784404 www.butiksuperisiotel.com
Swiss’den Haziran keyfi
Babalar Günü Brunch’ı