Paylaş
En büyük kaçış noktası, bisikletine binip soluğu Sasalı Doğal Yaşam Parkı ve Kuş Cenneti’nde alıyor. Kurultaydan sonra hiç konuşmadığı eski Genel Başkanı Deniz Baykal’dan helallik alacak…
Evet dünden devam sevgili okurlar. Ben sordukça Başkan açılıyor. Sağ olsun ne sorarsam da yanıtlıyor. Pek koruma ile dolaşmasını sevmiyor. Kaderci. Ama yine de aslan gibi yakışıklı iki koruma bizle birlikte. Kökten CHP’li. Dede aşılamış. Babası Tokat’da Belediye Başkanlığı yapmış. Atatürk hayranı. Sohbetimiz yine spor yapan bir vatandaş tarafından kesiliyor. Belli ki Buca Sporlu. Çünkü Başkana, hemen Buca Spor’un Birinci Lig’deki geleceğini soruyor. Ben ise genelleştirip İzmir takımları hakkındaki düşünceleriniz? diyorum.
Kaçış noktası Kuş Cenneti
“Aslında sporla ilgim yalnızca yüzeysel. Gazetelerin spor sayfalarına bakmaya, zamanım yok ki? Fakat Buca Sporu iyi takip ediyorum ve de başarılı buluyorum. Kent de sahip çıkacaktır. Ama İzmir’le ilgili diğer takımlar konusundaki eleştirilerime gelince başarısızlıkları tamamen yönetim hatalarıdır. Buca Spor’un başarısı ise eski başkanların da yönetimde oluşları ve yeni başkandır. Ne Altay ne de Karşıyaka bu başarıyı yakalayamıyor. Çünkü yönetim sorunu var. Oradaki oynayan çocukların ya da antrenörün başarısızlığı değil” diyor.
Bu kadar ağır stres karşısında bunalınca bir kaçış noktası var mı? diye soruyorum. Gülerek, “Olmaz olur mu? Ama şimdi söylersem kendimi ele vermiş olurum” diyor.
Ben de “Başken her soruya yanıt verecektiniz” deyince.
Her zaman gurur duyduğu Kuş Cenneti ile dünyaca ünlü Sasalı Doğal Yaşam Parkı’ndan söz ediyor. Çocukluğundan beri iyi bisiklete binermiş. Kafasının tası attığı, çok daraldığı an korumasız, bir tek Basın Koordinatörü Reşat Yörük’e haber verip soluğu bisikletiyle Sasalı ve Kuş Cenneti’nde alırmış. En büyük hayali de İzmir Limanı’na gelen Kruvaziyer turistleri buraya çekmek.
Körfez nasıl kurtulacak?
Damdan düşer gibi bu kez iyi dans eder misiniz? diyorum. Tek ve en büyük aşkı olarak söz ettiği eşi Türkegül Hanım ile birlik vals ve tango yapmaktan hoşlandığını söylüyor.
O arada Reşat, “Başkan biliyorsun Tokatlı. Ama öğrencilik hayatıyla birlikte İzmir kendilerinin sevdası. Harika da Zeybek oynar” diyor. Bir de tavlada rakip hiç tanımıyor. Genelde Urla’da Mythos gidip rakı ve meze eşliğinde yakın dostlarıyla tavla atıyor. Bunu çalışanlardan da duymuştum. Bir de çok mütevaziymiş. Başında garson bekletmez. Servisini kendisi yaparmış. Başkan dönüp, dolaşıp sözü 3,5 kilometre tutan bu sahil şeridini nasıl Cannes yapacağına getiriyor. Körfezden, buradaki plajlardan denize girileceğini tekrarlıyor. Aslında hedef şahane de . Ama ben de bu kez açık ve net sormak istiyorum.
“Başkanım Kordon’da oturuyorum. Yalı’dan, Kordon’dan pek çok yakınma, şikayet geliyor. Aslında siyaset ve İzmir sorunlardan sizi sıyırıp daha yumuşak, rahatlatan bir sohbet ve röportaj yapmak istiyordum. Ama siz, İzmir ortasında bunu hayal ederken. Sormazlar mı?
“Peki körfezden gelen çiş, b.. kokuları ile, binlerce sineğin hala Kordonu basmasına ne dersiniz?” diye ” … Bam teline basıyorum tabi. Ama yine yumuşak, sinirlenmeden, heyecanla başlıyor anlatmaya;
“Körfezle ilgili hedefimiz yüzülebilen bir körfez. Büyük kanal projesi bitti. Ama burada kaçak olmayacak, kırılmayacak, bir yerlerde defo çıkarmayacak diye bir garanti olamaz. Nasıl bizler yaşlanıyor, hastalanıyor, ayağımızı, kolumuzu kırıyorsak (Gülüşmeler. Çünkü Başkan biliyorsunuz geçtiğimiz yıl ayağını kırdı. Ben de 2007 14 Temmuz’da ölümden döndüm. Kolum ve omurilikte 17 platin ve plaka ile yaşıyorum) Başkan devam ediyor ama, biraz ötemizde Feyzi Çakmak İlkokulu’nun pikniği var. Bırakmıyorlar. Aziz Başkan, sigarayı bıraktığı için iştahı artmış. Beş dakika da iki kıymalı üç mercimek köfteyi mideye indiriyor yine. Arada yaprak sarmayı da bir peçeteye sarıyor. Halkapınar Su Fabrikası’na giren kanalda bir tıkanıklık oldu. 20 metrede bir. Sonuna geldik. Büyük bir hattı temizledik. O tıkanıklıktan dolayı belli yerlerde emniyet kafalarında çanaklardan kirli su takviyesi oldu. Gümrük depomuz var bizim. Basmahaneye basıyoruz. Tazyikle, bombayla bastığımız için yeterli görüldüğünden iki hat yerine tek hat yapılmış. İki senedir bu sıkıntılar yaşandı. Ama projesi bitti, ihaleye çıkardık. Okullar kapanınca Gazi Bulvarı’ndan üçüncü hattı döşüyoruz. Açılıncaya kadar tamamlayıp sorunu ortadan kaldıracağız.”
Derelere çöp boşaltılıyor
Lafa limon sıkıyorum ama bana sonuç gerek
“Başkanım pardon bana İzmir b.., ve çiş kokusundan, sinek istilasından şu yıl kurtulacak? Der misiniz?” diyorum.
“Bakıyoruz. Bir sorun daha var. Bizim Çiğli arıtmamız üç faz. Dördüncü faz yapmamız lazım Ayrıca Çiğli arıtmamızdan 600 ton çamur çıkıyor. Atık. Bunda proje ihalesi çıktı. Bütün cevre arıtmaları bitti. Bizim derelerimiz var bir de körfeze akan. Yeşildere yeni Melez, Arap Deresi, Menderes çayı, Bostanlı deresi, Alaybey tersanesine akan ufak bir deremiz var. Çiğli, Organize Sanayi Deresi var. Artık körfeze kimyasal atık ve kanalizasyon gelmiyor. Ama vatandaşlarımız bu derelere çöplerini boşaltıyorlar. Özellikle Melezdeki koku bu Vatandaşlarımızın attığı çöplerin, yazın güneş ile birlikte metal gazı çıkarmasından oluşan koku. Eskiden kirlilikti. Ama şimdi insan sağlığına zararlı değil. Vatandaşlarımız çöplerini bu derelere atmamaları gerekiyor.”
Yani özetle SEVGİLİ İZMİRLİLER biraz da suç sizlerde. Çünkü İzmir’e sahip çıkmıyorsunuz. Fakat Başkan yine de insaflı, vatandaşına söz söyletmiyor. Bu pislikleri dere dibinden vakumla alacak son teknoloji ile çalışan aletler getiriyor.
Ailesi onun için siyasetin üstünde
Başkana son günlerin gündemdeki dizisi Aşk-ı Memnu’yu soruyorum.
“Vallahi nerede? Bizim hanım belki takip ediyordur” diyor.
Haberlerin dışında izlediği bir dizi yok. Fırsatı da yok. Ama Aşk-ı Memnu’nun kitabını yıllarca önce okumuş. Zaten fırsat buldukça da bol kitap okuyor. Eskiden yakın tarih, ekonomi, biyografi tarzında kitaplar okuyormuş.
Önerisi ‘Yedi Taşlı Yüzük’
Şimdi ise İzmirli yazarların kitapları gözdesi.Şu an Agora’da geçen “Yedi Taşlı Yüzük” adlı bir romanı okuyor ve öneriyor.
“Aşk ve sevgi” diyorum.
İkisine de inanıyor. Ama aile Başkan için çok önemli.
Peki, ailenizden baskı görseniz, “Ya siyaset ya da biz?” deseler…
Sözümü bitirmeme fırsat vermeden, “Ailem” diyor hiç düşünmeden.
CHP tek başına iktidar olacak
Sanat, kültür, müzik, yaşama dair pek çok soru sordum Aziz Başkana. “Biraz da siyaset” diyorum. Eski Genel Başkanı Deniz Baykal’la en son ne zaman görüştüklerini soruyorum?
Çok samimi, bütün içtenlik ve dürüstlüğüyle; “Sayın Genel Başkanla kurultayın son gününden beri görüşmedim. Ortalık yatışsın, biraz soğusun, sohbet edeceğim, hatırını soracağım, helallik alacağım” diyor gülerek.
Peki Sayın Kılıçdaroğlu ile ilgili fikirleriniz? diyorum.
“Bir değişim gerekliydi. Özellikle AK Parti’ye tek rakip CHP’dir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye çok iyi bir başkan olacağına inanıyorum. Önümüzdeki dönemde de CHP’nin tek başına iktidar olacağı kesin. Bu hava ve istek de ülkemizin insanında var. Ama çok çalışıp çok da doğru işler yapmamız şart” diyor…
Kocaoğlu’nun en sevdikleri
Aziz Başkan’ın bir sırrını samimiyetine güvenerek itiraf ettiriyorum. Büyük Şehir Belediye Başkanı olmadan önce Başkan mutfağa girermiş. Eşine yardım ettiği gibi bilmediği, yapamadığı yemek de yok. Evdekiler onun elinin lezzetine de hayranlarmış. Özellikle gençlikte ve ticaret yaptığı yıllarda mükemmel bir aşçıymış Aziz Kocaoğlu. “Emekliye ayrılayım. Yine mutfağa geçerim. Ortalığı dağıtmadan sarma hariç her yemeği yaparım. Özellikle kuru fasulye, nohut ve pilav. Tane ve diri olur. Hanım da bizim oğlanlar da bayılır” diyor.
Nostalji fuarları bir türlü tutmadı
“İzmir Fuarı’nda çocukluğumuzun, gençliğimizin o ışıl ışıl yanan neonları niye yok? İzmir esnafına, ekonomisine büyük katkısı olan İzmir Enternasyonal Fuarı’nın niye bitti? Şimdi Akasyalar ya da Göl Gazinosu olsa. Gitsek. Rakımızı içip bir Muazzez Abacı, ya da Bülent Ersoy’u, Sibel Can’ı izlesek fena mı olur?” dediğim de Başkan öyle bir yanıt veriyor ve fuarın bitimiyle ilgili o kadar çok gerçekleri sıralıyor ki hak vermemek elde değil.
“Bir kere en büyük neden televizyonlar. Artık her sanatçıyı ekranda gazinoda izler gibi izliyorsunuz. Sanatçıların kendilerini gösterdikleri tek yer Kübana, Göl, Lunapark, Akasyalar, Manolya... Bak nasıl hepsini saydım. Çünkü o yıllarda ben de üniversitede okuyordum. Harçlığımızı arttırıp bir gazinoya gitme hayalini kuruyorduk. Ege ve çevresinden milyonlarca insan geliyordu. Burası eğlence yeri, panayır, o yıllarda çok tutmuş bir konsepti. Ama artık değil. Expo, Ülkelerin, bizlerin mallarının tanıtımlarını yaptığı sektör fuarlarına dönüştü. Hangi aile gelip de bu gün, bir gazinoda kişi başı 200.00 TL verip kimi izler. Zaten böyle ekonomi gücü olan kaç aile kaldı ? Üç-dört yıldır yine 20 Ağustos-20 Eylül arası Nostalji fuarları yaptık. Muazzez Abacı, Neşe Karaböçek, Ümit Besen, Nurhan Damcıoğlu gibi değerli sanatçıları da koyduk. Biletleri 20.00-10.00 TL yaptık gelen olmadı. Davetiyelerle doldurduk sanatçıya ayıp olmasın diye. Ama bir Mermer Fuarı’nda daha fazla ziyaretçi geldiği gibi büyük paralar kazanıldı. Aynı şekilde “Gelin ve Damat Fuarı”da tekstil ve hazır giyim sektöründe büyük canlandırma yaşandı. Organizasyonları daha da büyüteceğiz.
Paylaş