Özellikle infantil kolik ( gaz sancısı) olan bebeklerde sakinleştirme ve uykuya geçişi kolaylaştırma etkisi saptanmıştır. Aşı gibi ağrılı uygulamalar sırasında beyaz gürültünün kullanımı ile bebeğin ağrı şiddeti ve ağlama süresinin azaldığı çalışmalarla gösterilmiştir. Beyaz gürültünün bebeklerde olduğu gibi erişkinlerde de sakinleştirici özelliği bulunmaktadır.
Bu konuda iki ayrı kuram bulunmakta:
İlk kuram beyaz gürültünün baskın özelliği sayesinde çevredeki diğer seslere bağlı olan uyaranları engellemesidir. Özellikle infantil kolikli bebeklerde etraftaki uyaranın artışıyla oluşan huzursuzluk ve ağlama krizleri beyaz gürültünün ses hakimiyetiyle rahatlayabilmektedir.
İkinci kuram beyaz gürültünün anne karnındaki seslere benzemesi nedeniyle bebeği sakinleştirdiği ve hayata adaptasyonunu kolaylaştırdığıdır.
Fareler üzerinde yapılan çalışmalarda, beyaz gürültünün beyinde bulunan duyma merkezinin geç gelişmesine neden olduğu gözlenilmiştir.. 85 desibelin üzerindeki beyaz gürültünün çocuklarda işitme ve konuşma ile ilgili kalıcı sorunlara yol açabileceği belirtilmektedir. Beyaz gürültü etkenlerinin ses seviyesinin 50 desibelin altında olması önerilmektedir. Bu yüzden beyaz gürültü kaynakları bebeklerde kontrolsüz ses seviyelerinde ve uzun süreli kullanılmamalıdır. Yine uykuya geçişlerde kullanılan beyaz gürültünün bebekte çok uzun yıllar bu sese bağımlılık oluşturmaması için en geç 1 yaşa doğru azaltılarak kesilmesi önerilmektedir.
Bebeklerin yürümeye başlaması aileleri için çok heyecan verici bir adımdır. Bebeklerin yürümeye başlamadan önceki öncül hareketi bir mobilyaya tutunup ayağa kalkmalarıdır, ardından sıralamaya, bir süre sonra ellerini bırakıp ayakta durmaya başlarlar. İlerleyen dönemde bebeğin kas gücünün artışı ve cesaretini toplaması ile bebek yürümeye başlar. İlk yürüme adımlarında kollarından güç almak için kollarını iki yana açarlar, ardından hızlı yürüme başlar.
Yürümenin başlangıcı bebekten bebeğe değişir, 9-18 ay arası beklenilen yürüme süresidir. Bebekler en sık 12-15 ay arasında yürümeye başlar. Bebeklerin yürümeye başlamasında cesaret çok önemli bir faktördür, bebekten bebeğe değişir.
Hızlı emekleyen bebekler ihtiyaç duymadıkları için daha geç yürüyebilirler. Bebek yürüme aşamasında ciddi bir hastalık geçirirse yürümesi gecikir. Çok korumacı büyütülen, yere bırakılmayan bebekler geç yürüyebilir.
18 ayı geçip yürüyemeyen bebeklerin aileleri mutlaka bir hekime başvurmalıdır. Geç yürümenin çoğu zaman bir nedeni saptanamaz. Ama bebeğin başını tutma, desteksiz oturma vb. nörolojik basamaklarda gerilik yaşanmışsa altında ciddi bir nörolojik sorun saptanabilir.
Bebeklerde yürüteç kullanmayı önerilmez. Yürüteç kullanan bebeklerde her türlü ev kazası sıklığı daha fazladır. Bebeğin normalde ulaşamayacağı bir yere uzanıp yanması veya merdivenden yuvarlanması yürüteçle sık yaşanılan kazalardır. Ayrıca parmak ucunda yürüme yürüteç kullanan bebeklerde daha sıktır.Yürüme başlangıcındaki bebeklere ev ayakkabısı kullanımı yanlış bir uygulamadır, bebeğin çıplak ayak veya çorapla yere basması ayaklarını daha iyi hissetmesini sağlayarak yürümeyi kolaylaştırır. Bebek ancak dışarıda yürümeye başladığında rahat, çok sert olmayan önünde boşluk olan ayakkabı giyindirilir.
Bebeklerin yürümeye başlaması aileleri için çok heyecan verici bir adımdır. Bebeklerin yürümeye başlamadan önceki öncül hareketi bir mobilyaya tutunup ayağa kalkmalarıdır, ardından sıralamaya, bir süre sonra ellerini bırakıp ayakta durmaya başlarlar. İlerleyen dönemde bebeğin kas gücünün artışı ve cesaretini toplaması ile bebek yürümeye başlar. İlk yürüme adımlarında kollarından güç almak için kollarını iki yana açarlar, ardından hızlı yürüme başlar.
Yürümenin başlangıcı bebekten bebeğe değişir, 9-18 ay arası beklenilen yürüme süresidir. Bebekler en sık 12-15 ay arasında yürümeye başlar. Bebeklerin yürümeye başlamasında cesaret çok önemli bir faktördür, bebekten bebeğe değişir.
Hızlı emekleyen bebekler ihtiyaç duymadıkları için daha geç yürüyebilirler. Bebek yürüme aşamasında ciddi bir hastalık geçirirse yürümesi gecikir. Çok korumacı büyütülen, yere bırakılmayan bebekler geç yürüyebilir.
18 ayı geçip yürüyemeyen bebeklerin aileleri mutlaka bir hekime başvurmalıdır. Geç yürümenin çoğu zaman bir nedeni saptanamaz. Ama bebeğin başını tutma, desteksiz oturma vb. nörolojik basamaklarda gerilik yaşanmışsa altında ciddi bir nörolojik sorun saptanabilir.
Bebeklerde yürüteç kullanmayı önerilmez. Yürüteç kullanan bebeklerde her türlü ev kazası sıklığı daha fazladır. Bebeğin normalde ulaşamayacağı bir yere uzanıp yanması veya merdivenden yuvarlanması yürüteçle sık yaşanılan kazalardır. Ayrıca parmak ucunda yürüme yürüteç kullanan bebeklerde daha sıktır.
Yürüme başlangıcındaki bebeklere ev ayakkabısı kullanımı yanlış bir uygulamadır, bebeğin çıplak ayak veya çorapla yere basması ayaklarını daha iyi hissetmesini sağlayarak yürümeyi kolaylaştırır. Bebek ancak dışarıda yürümeye başladığında rahat, çok sert olmayan önünde boşluk olan ayakkabı giyindirilir.
Bebeklerin emeklemeye başlaması motor fonksiyonların olgunlaşması sonucu gerçekleşir. Emekleme için ilk adım bebeğin desteksiz oturmaya başlaması ile olur. Bu yüzden emekleme genellikle 7. aydan itibaren başlar, bazı bebekler uzun süre desteksiz oturduktan sonra emeklemeleri 10. ayı bulabilir.
Bebeğin emekleyebilmesi için öncellikle yere bırakılması gerekir. Temiz bir çarşaf serip bebeğin yanında oturarak bebek yüzüstü bırakılır. Bebek önce karnının üzerinde durup elleri üzerinde yükselmeye çalışır, ardından kol ve bacak kaslarının koordinasyonunun gelişimi ile genellikle ters kol ve bacağını aynı anda hareket ettirmesini öğrenerek emeklemeye başlar.
Bebeğin emeklemesine yardımcı olmak için yanında otururken biraz ilerisine sevdiği bir oyuncağı bırakmak onu teşvik edebilir. Bebekler emeklemeleri için yere bırakıldıklarında yüz üstü pozisyonda daha fazla görülen ani bebek ölümü sendromu açısından asla yalnız bırakılmamalıdır.
Bebekler genelde ileri doğru emekler, bazen ters emekleme, kollarını ilerleterek karnının üzerinde komando gibi emeklemeyle de karşılaşabiliriz. Emekleme nörolojik gelişim basamaklarının zorunlu olan bir eylemi değildir, birçok çocuk emeklemeden sıralar ve yürür.
Bebek emekledikten sonra evi bebeğin gözüyle gezip bebek için tehlike oluşturabilecek unsurlar için önlem alınmalıdır. Yerde bulunun bozuk para, leblebi, fındı kabuğu vb cisimleri bebeğin ağzına atması ciddi boğulma riski oluşturur. Yere sarkan tüller boynuna dolanarak tehlike oluşturabilir. Orta sehpası gibi kenarları keskin eşyalar bebeğin başında ciddi kesilere neden olabilir.
Yaz aylarında çocuklarda sinek ve böcek ısırıklarına sık rastlanılır. En sık olarak sivrisinek ısırıkları görülür. Gün batımından gün doğumuna kadar olan süre sivrisineklerin en aktif olduğu saatlerdir.
Sivrisinekler ısırdığı bölgeye bazı kimyasal salgılarını bırakır, bu durum bağışıklık sistemimizin verdiği bir tepki ile histamin salınımına neden olur.
Bunun sonucunda çocuğu sivrisineğin ısırdığı bölge kabarır, kızarır, kaşınır ve bazen ağrır. Eğer çocuğun alerjik bir tepkisi varsa bu kızarıklık ve şişlik aşırı miktarda olabilir, özellikle kulak ve göz çevresindeki ısırıklarda bu reaksiyonlara sık rastlanılır.
Sivrisinek ısırıkları genellikle bir tedavi gerekmeksizin kendiliğinden düzelir. Eğer ısırık yeni olmuşsa soğuk uygulama çocuğu rahatlatabilir. Eğer kaşıntı çok yoğunsa kaşıntıyı azaltan kremler kullanılabilir. Kızarıklık ve kabarıklığın aşırı olduğu durumlarda doktor kontrolünde hidrokortizon içeren kremler ve antihistaminik şuruplar kullanılabilir.
Sivrisineklerin yoğun olduğu yerlerde çocukları uzun kollu ve bacakları kapalı olacak şekilde ince kıyafetler giyindirmek ısırık ihtimalini azaltır. DEET ve picaridin içeren sinek ısırığını önleyen bileşikler 2. ayından itibaren bebeklerin eller harici vücut bölgelerine sürülebilir.
Bebeklerde kaka rengi çeşitli hastalıkların habercisi olabileceği gibi dönemsel olarak da farklılık gösterebilir. Örneğin; bebeklerde kaka sindirim sıvıları besin içeriği, bağırsak florası gibi faktörlere bağlı olarak dönemsel değişkenlik gösterebilir. Bunun yanı sıra bebeğin ilk 24 saatte yaptığı ve mekonyum olarak adlandırılan kaka içinde; amnios sıvısı, dökülen barsak hücreleri ve barsak salgıları barındırır. Bu sebeple mekonyumun rengi diğer kaka renklerinden farklı olarak yeşil ve siyah renktedir.
Yukarıda bahsettiğimiz dönemsel farklılıklara bir örnekte 3-8. günde görülmektedir. Bebeklerin 3-8. günde yaptığı kakaların rengi genelde sarı-yeşildir ve bu kakalar geçiş kakaları olarak adlandırılmaktadır. 8. Günden sonra sadece anne sütü alarak beslenen bebeklerdeki kaka rengi sarıdır ve çoğu zaman ileri seviyede yumuşak kıvamdadır. Formül mama ile beslenen bebeklerde ise kaka rengi sarı, kahve ve daha koyu kıvamda seyreder.
İlk 6 ayda anne sütüyle beslenen bebeğe 6 ayın sonunda ek gıda verilmesinin başlamasıyla birlikte kakada sindirilmemiş besin artıklarına rastlamak mümkündür. Bu durum normaldir. Bunun yanı sıra alınan gıdalara göre çeşitli değişiklikler de gözlenebilir. Örneğin; havuç yemiş bebeğin kakasında turuncu alanlara rastlanabilir.
Kaka renginin yeşil olması bebeğin sağlıklı ve huzurlu bir bebek olması durumlarında normal olarak kabul edilir. Ancak sürekli ağlayan ve huzursuz olan bir bebekte yeşil mukuslu kaka durumu besin alerjisinin habercisi olabilir. Bunun yanında yeşil kaka barsak enfeksiyonları sırasında da görülebilir.
Bebek kakasında görülen kırmızılık ise genellikle aktif kan gelmesinin sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durumun en sık olarak görüldüğü alerji tipi ise inek sütü alerjisidir. Ayrıca anüste kaka yapmakta zorlanmaya bağlı olan anüs çatlağı ve enfeksiyonları durumlarında da kakada kanlı alanlara rastlanabilir.
Bebeğin ilk günlerindeki sarılıkla beraber seyreden beyaz- gri kaka ise safra tıkanıklığına işaret olabilir. Erken tedavinin önemi göz ününde bulundurularak bu durumda acilen hekime başvurmak gerekmektedir.
Son olarak bebeklerde siyah kaka görülmesi durumlarında ise demir kullanımı konusu karşımıza çıkmaktadır. Demir tedavisi bir bebekte huzursuzlukla beraber olan siyah kaka bağırsaklarda gizli kanama olasılığını çağrıştırmalıdır.
Bebeklerde kaka rengi çeşitli hastalıkların habercisi olabileceği gibi dönemsel olarak da farklılık gösterebilir. Örneğin; bebeklerde kaka sindirim sıvıları besin içeriği, bağırsak florası gibi faktörlere bağlı olarak dönemsel değişkenlik gösterebilir. Bunun yanı sıra bebeğin ilk 24 saatte yaptığı ve mekonyum olarak adlandırılan kaka içinde; amnios sıvısı, dökülen barsak hücreleri ve barsak salgıları barındırır. Bu sebeple mekonyumun rengi diğer kaka renklerinden farklı olarak yeşil ve siyah renktedir.
Yukarıda bahsettiğimiz dönemsel farklılıklara bir örnekte 3-8. günde görülmektedir. Bebeklerin 3-8. günde yaptığı kakaların rengi genelde sarı-yeşildir ve bu kakalar geçiş kakaları olarak adlandırılmaktadır. 8. Günden sonra sadece anne sütü alarak beslenen bebeklerdeki kaka rengi sarıdır ve çoğu zaman ileri seviyede yumuşak kıvamdadır. Formül mama ile beslenen bebeklerde ise kaka rengi sarı, kahve ve daha koyu kıvamda seyreder.
İlk 6 ayda anne sütüyle beslenen bebeğe 6 ayın sonunda ek gıda verilmesinin başlamasıyla birlikte kakada sindirilmemiş besin artıklarına rastlamak mümkündür. Bu durum normaldir. Bunun yanı sıra alınan gıdalara göre çeşitli değişiklikler de gözlenebilir. Örneğin; havuç yemiş bebeğin kakasında turuncu alanlara rastlanabilir.
Çocukluk çağı enfeksiyon hastalıklarına bağlı ölüm oranlarının geçmiş yıllara göre bu kadar azalmasında aşılar ve antibiyotikler hayat kurtarıcı rol oynamıştır. Ciddi bir bakteriyel zatürrenin, idrar yolu enfeksiyonun tedavisinde antibiyotik kullanılmazsa bu hastalıkların kendiliğinden düzelme olasılığı son derece düşüktür ve bu enfeksiyonlar ilerleyerek ileri organ hasarı ile hayati sonuçlar ortaya çıkarabilir.
Enfeksiyon etkeninin viral mi, bakteriyel mi olduğunun ayırımını yapabilecek tek kişi çocuğu takip eden hekimdir. Diğer yandan hafif burun akıntısı ile seyreden tüm viral enfeksiyonlarda antibiyotik başlamaya çalışmak veya her yüksek ateşin antibiyotiksiz düzelmeyeceği konusunda hekime baskı yapmak da ciddi bir yanılgıdır.
Antibiyotikler ateş düşürücü değildir, ancak bakteriyel enfeksiyonların varlığında belirli bir süre sonunda etki eder, viral enfeksiyonlarda hiç bir etkinliği yoktur. Antibiyotiklerin hatalı kullanımı nedeniyle gelişen antibiyotik direnci son yıllarda ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Antibiyotiklerin reçetesiz alınamaması kuralının getirilmesi, antibiyotiklerin bilinçsiz kullanımını caydırıcı olması açısından doğru bir yaklaşım olmuştur.
Herhangi bir antibiyotik kullanımına bağlı bağırsaklarda oluşan mikrobiyata değişikliği yaklaşık 100 gün sürer. Sık antibiyotik kullanımına bağlı olarak mikrobiyatanın bozulması ile seyreden disbiyozis durumunda enfeksiyon atakları sıklığının artışı ve kronik hastalıklara yatkınlık oluşumu son yıllarda üzerinde çalışılan konulardır. Sonuç olarak antibiyotiklerin gerekli endikasyonda hayat kurtarıcı olduğu ama hekime danışılmaksızın sıkça kullanımının bağışıklık sorunları oluşturabileceği unutulmamalıdır.
Bebek bakımı ileride oluşabilecek sıkıntılı durumları önlemede önemli bir süreçtir. Bu dönemde vücuttaki belli bölgeler henüz gelişmemiş olduğundan ebeveyn gözlemi ve yönlendirmesi önemli yer tutacaktır. Bu konuda kulaktan dolma bilgileri kullanmak yerini uzman görüşüne başvurmak her zaman öncelikli tercih olmalıdır. Bu noktada en önemli konulardan biri de bebeklerin uyku ortamıdır. Uyku ortamına gerekli dikkatin gösterilmesi hayati önem taşımaktadır. Yeni doğan bebeğin yaşamında uykunun önemli bir yer tuttuğu gerçeği unutulmamalı ve uyku ortamı gerekli fiziksel koşullar sağlanarak kaliteli hale getirilmelidir.
Bebeklerin uyuduğu zeminin düz olması ve etrafında tehlike oluşturabilecek materyallerin yer almaması yine dikkat edilmesi gereken noktalardan biridir. Belli durumlarda ise bebeğin başının yükseltilmesine gerek duyulabilir. Örneğin mide reflüsü olan bebeklerde yatarken reflü durumunu engellemek için yatağın baş kısmının yükseltilmesi gerekir; bu durumda yastık kullanmak yerine yatağın baş kısmının altına yükseltecek bir obje konulur.
Bu noktada dikkat edilmesi gereken bir takım hususlar söz konusudur. Örneğin; ani bebek ölümleri tehlikesine karşı bebekler sırt üstü yatırılmalıdır. Bunun yanısıra boğulma tehlikesi göz önünde bulundurularak bebeklerde iki yaşına kadar yastık kullanılmamalıdır. Bebeklerin boyun kısımlarının daha kısa olması bu gereksinimi engeller. Ayrıca bebeğin omurilik ve boyun kaslarının gelişimi açısından da yastık kullanımı tercih edilmemelidir.
Özellikle ilk bir yaşta rastlanılan ani bebek ölümü sendromu riskini arttıran faktörlerden birisi yatakta yastık, büyük oyuncak gibi cisimlerin varlığıdır. Bebeğin yastığın altına girerek ağzının ve burnunun kapanması boğulmaya neden olabilir.
Bu konuda geleneksel yöntemleri takip edip alışılagelmiş yanlışları sürdürmek yerine bir Çocuk Hastalıkları Uzman’ına danışmak her zaman iyi bir tercih olacaktır.
[fotogaleri=2129,1460,1231]
Bebek bakımı ileride oluşabilecek sıkıntılı durumları önlemede önemli bir süreçtir. Bu dönemde vücuttaki belli bölgeler henüz gelişmemiş olduğundan ebeveyn gözlemi ve yönlendirmesi önemli yer tutacaktır. Bu konuda kulaktan dolma bilgileri kullanmak yerini uzman görüşüne başvurmak her zaman öncelikli tercih olmalıdır. Bu noktada en önemli konulardan biri de bebeklerin uyku ortamıdır. Uyku ortamına gerekli dikkatin gösterilmesi hayati önem taşımaktadır. Yeni doğan bebeğin yaşamında uykunun önemli bir yer tuttuğu gerçeği unutulmamalı ve uyku ortamı gerekli fiziksel koşullar sağlanarak kaliteli hale getirilmelidir.
Bebeklerin uyuduğu zeminin düz olması ve etrafında tehlike oluşturabilecek materyallerin yer almaması yine dikkat edilmesi gereken noktalardan biridir. Belli durumlarda ise bebeğin başının yükseltilmesine gerek duyulabilir. Örneğin mide reflüsü olan bebeklerde yatarken reflü durumunu engellemek için yatağın baş kısmının yükseltilmesi gerekir; bu durumda yastık kullanmak yerine yatağın baş kısmının altına yükseltecek bir obje konulur.
Bu noktada dikkat edilmesi gereken bir takım hususlar söz konusudur. Örneğin; ani bebek ölümleri tehlikesine karşı bebekler sırt üstü yatırılmalıdır. Bunun yanısıra boğulma tehlikesi göz önünde bulundurularak bebeklerde iki yaşına kadar yastık kullanılmamalıdır. Bebeklerin boyun kısımlarının daha kısa olması bu gereksinimi engeller. Ayrıca bebeğin omurilik ve boyun kaslarının gelişimi açısından da yastık kullanımı tercih edilmemelidir.
Yine ateşle beraber eklemlerde şişlik, kızarıklığın olduğu ve bu durumun birçok eklemde gezinerek seyrettiği; akut kalp romatizması hastalığı da son yıllarda azalma göstermekle birlikte streptekok enfeksiyonları sonrasında karşılaşılabilen bir durumdur.
Birçok viral enfeksiyonun seyrinde ve sonrasında eklem ağrıları görülebilir. Ancak ağır bakteriyel eklem iltihabı çok şiddetli ağrı ile beraberdir ve tanı konulduğunda hasarsız iyileşme sağlanabilmesi için çok hızlı davranılması gerekir.
Viral enfeksiyonlar seyrinde oluşan eklem içi reaksiyon sonucu gelişen geçici snovit de sık rastlanılan hastalıktır, çocuk ağrı ve yürüyememe ile karşımıza gelebilir.
Kol ve bacak ağrılarının çok sık rastlanılan nedeni büyüme ağrılarıdır. Genellikle çocuğun aşırı hareket ettiği günün akşamında veya gecesinde görülür. Uyluk ve baldır en sık ağrıyan bölgelerdir. Genellikle basit bir ağrı kesici ilaç veya masaj ağrıyı gidermek için yeterlidir. Yalnız bu tanıyı koymadan önce romatizmal ve onkolojik hastalıklar açısından tam kan sayımı, sedimentasyon, tam idrar tahlili, periferik yayma gibi basit tetkikler yapılmalıdır.
Hipermobilite eklem hareket açıklığının ileri derecede artmış olduğu durumdur. Eklem normalde yapması mümkün olan hareketten daha fazlasını yaptığı için eklem ağrısına sık rastlanılır. Bu hastalarda çocuk bir elin dört parmağı ile ile diğer elin dört parmağını el bileğine doğru ittiğinde çocuğun parmakları el bileğine değer. Sağlıklı çocuklarda hipermobilite oranı %15 olduğu için kol ve bacak ağrılarında önemli bir yüzdeyi oluşturur. Sık olarak travmaya maruz kalabilirler. Tedavide kas güçlendirici sporlar yapılması önerilir.
Kalsiyum eksikliği ile seyreden raşitizm olguları da karşımıza kol ve bacak ağrıları ile gelebilir.
Lösemi, kemik tümörü gibi onkolojik olguların da ilk bulgusu kol ve bacak ağrıları olabilir. Bu ağrıların kilo kaybı, halsizlik, soluklukla birlikte seyrettiği durumlarda hızlıca tetkik etmek gereklidir.
Türkiye ailesel Akdeniz ateşinin( FMF)sık görüldüğü bir ülke olması nedeniyle ateş karın ağrısı ataklarıyla birlikte giden eklem şişliği ve kızarıklığı olguları mutlaka FMF açısından sorgulanılmalıdır.