Bebek gelişimi konusunda en çok merak edilen konulardan biri de bebeklerin suya ihtiyaç duyup duymadığıdır. İlk 6 ay süreyle sadece anne sütü ile beslenen bebeklere yaz mevsimi de dâhil olmak üzere su verilmez. Ek besinlere başlanılan döneme kadar bu durum devam eder. Bunun sebebi ise anne sütünün bebeğin tüm sıvı ihtiyacını karşılayacak su içeriğine sahip olmasıdır.
Ayrıca bu dönemde bebeklerin bünyesi hassas olduğundan enfenksiyon riski de göz önünde bulundurulur. Yeni doğan bebeğin mide kapasitesi düşüktür ve aynı zamanda hassastır. Anne sütünün haricinde fazladan verilen su mideyi doldurur ve bebeğin anne sütü alımını azaltır.
Formül mama ile beslenilen bebeklerde mama hazırlanırken kullanılan su 10 dk kaynatılır, bu suyun tekrar tekrar kaynatılması mineral içeriğini arttırması itibariyle önerilmez. Bebeğe mama öğününden sonra birkaç çay kaşığı su verilebilir ancak mamanın sıvı içeriği çoğu zaman yeterli olduğu için bebek istemeyebilir.
6. aydan sonra ek gıdalara geçilmesiyle de ek gıdaların birçoğunun sıvı içeriği yüksek olduğu için günlük 30-100 ml su ilavesi yeterlidir. Bebeğe ek gıda öğününün ardından su verilmesi yeterlidir.
Bunun dışında bebeğin su ihtiyacı kimi durumlarda artabilir. Bebeğin su ihtiyacının arttığı bu durumlarda bebeğin beslenme şekli ve yaşına bakılmaksızın su eklenir. İshal, yüksek ateş gibi durumlarda bebeğin sıvı kaybı artacağından mutlaka su verilmelidir. Bebeğin sıvı alımının doğruluğunun en önemli göstergesi bebeğin 4-6 kez bezini kirletmesi yani idrar miktarının yeterli olmasıdır.
Bu konuda yapılan yanlışlardan biri de emzirme sonrası bebeğin ağzında kalan anne sütünün su ile temizlenmesidir. Bebeğin ağzı içinde kalan anne sütü artıklarının enfeksiyonlara karşı koruyucu görev üstlendiği ve dışarıdan zararlı bakterilerin girmesine engel oluşturduğu unutulmamalıdır. Yani bebeğin ağzının su ile temizlenme girişimi bebeği dışarıdan gelecek tehlikelere karşı savunmasız bırakmak anlamına gelmektedir.
Bebek gelişimi konusunda en çok merak edilen konulardan biri de bebeklerin suya ihtiyaç duyup duymadığıdır. İlk 6 ay süreyle sadece anne sütü ile beslenen bebeklere yaz mevsimi de dâhil olmak üzere su verilmez. Ek besinlere başlanılan döneme kadar bu durum devam eder. Bunun sebebi ise anne sütünün bebeğin tüm sıvı ihtiyacını karşılayacak su içeriğine sahip olmasıdır.
Ayrıca bu dönemde bebeklerin bünyesi hassas olduğundan enfenksiyon riski de göz önünde bulundurulur. Yeni doğan bebeğin mide kapasitesi düşüktür ve aynı zamanda hassastır. Anne sütünün haricinde fazladan verilen su mideyi doldurur ve bebeğin anne sütü alımını azaltır.
Formül mama ile beslenilen bebeklerde mama hazırlanırken kullanılan su 10 dk kaynatılır, bu suyun tekrar tekrar kaynatılması mineral içeriğini arttırması itibariyle önerilmez. Bebeğe mama öğününden sonra birkaç çay kaşığı su verilebilir ancak mamanın sıvı içeriği çoğu zaman yeterli olduğu için bebek istemeyebilir.
Suçiçeği, varicella zoster virüsünün etken olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Salgınlar daha çok kış sonu ve bahar aylarında oluşur. Genellikle damlacık yoluyla havadan bulaşır. Aynı ortamı paylaşan çocuklardan bulaşma olasılığı %90’ı bulur. Suçiçeği aşısı, 12-15 ay arasındaki çocuklara uygulanır. Bazı ülkelerin aşı programlarında 4-6 yaş arası tekrar dozu önerilir. Suçiçeği ergenlerde, erişkinlerde, bağışıklığı çeşitli nedenlerle baskılanmış kanser hastaları gibi olgularda çok ağır seyredebilir. Bütün aşı ile önlenebilir hastalıklarda olduğu gibi suçiçeğinde de aşı hastalığın klasik ağır gidişini ve komplikasyonlarını %95 oranında engeller.
Suçiçeğinin döküntüleri belirmeden 1-2 gün önce hastalığın bulaşıcılığı başlar, döküntü başladıktan sonra son döküntü kabuklanana kadar (yaklaşık 6-7) bulaşıcılığı devam eder. Sağlıklı bir çocuğa suçiçeği virüsü ile karşılaşmasından sonraki ilk 3-5 günde aşı uygulandığında enfeksiyon önlenir. Zona hastalığı geçiren hastalar suçiçeği virüsü bulaştırabilir. Doğuma bir haftadan az kala veya doğumdan sonraki dört gün içinde suçiçeği bulguları başlayan anneden yenidoğan bebek çok ağır suçiçeği enfeksiyonu ile doğabilir. Yine hamileliğin ilk üç ayında annenin suçiçeği geçirmesi bebeğin ciddi anomali ile doğmasına neden olabilir.
Suçiçeği döküntüleri başlamadan 1-2 gün önce çocukta ateş, halsizlik, kas ağrısı, baş ağrısı gibi bulgular olabilir. Döküntüler en çok saçlı deride, yüzde ve gövdede olur. Döküntüler başlangıçta kızarıklık tarzındayken sonrasında içi su dolu bombe alanlara dönüşür, ardından kabuklanarak iyileşir. Aşısız olgularda döküntü sayısı 300’ü bulabilir. Ağız, vajina ve göz içerisinde döküntüler görülebilir. Döküntüler ikincil enfeksiyon kapmadıkça iz bırakmaz.
Deri enfeksiyonu: Çocuğun kaşıyarak döküntüye ikincil bakteriyel enfeksiyon kaptırması ile hafif deri enfeksiyonu olabildiği gibi ileri derecede ağır deri enfeksiyonları da oluşabilir. Ensefalit ve cerebellar ataksi: Yürüme ve konuşma bozukluğu, bilinç kaybı ile seyreder. Ağır gidişli olabilir.
Zatürre: Suçiçeğinin en korkulan komplikasyonlarındandır. Öksürük, nefes darlığı ve göğüs ağrısı ile seyreder. Ölümcül sonuçlanabilir.
Zona: Suçiçeği virüsü enfeksiyonu geçiren çocukların sinir genglionlarında gizlenip yıllar sonra o sinir yolu üzerinde döküntü, kaşıntı ve ağrı oluşturması ile seyreden bir hastalıktır. Suçiçeği geçiren olguların %15’inde ileriki yıllarda zona görülebilir.
Sağlıklı bir çocukta suçiçeği şikayete yönelik basit ilaçlarla tedavi edilir. Ateş yüksek seyrediyorsa ateş düşürücü ilaçlar, kaşıntıyı önlemek için antialerjik şurup ve lokal solüsyonlar kullanılır. Bağışıklığı düşük, kanser tedavisi gören, kortizon tedavisi alan hastalarda beş gün süreyle asiclovir tedavisi uygulanır.
Suçiçeği geçiren hastalara sık banyo yapmaları önerilir ancak döküntülerin üstünün ovulması önerilmez. Ellerin sık yıkanması, tırnakların temiz olması ikincil deri enfeksiyonundan korur. Hasta çocukların güneşlenmesi döküntüleri arttırabilir.
Suçiçeği, varicella zoster virüsünün etken olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Salgınlar daha çok kış sonu ve bahar aylarında oluşur. Genellikle damlacık yoluyla havadan bulaşır. Aynı ortamı paylaşan çocuklardan bulaşma olasılığı %90’ı bulur. Suçiçeği aşısı, 12-15 ay arasındaki çocuklara uygulanır. Bazı ülkelerin aşı programlarında 4-6 yaş arası tekrar dozu önerilir. Suçiçeği ergenlerde, erişkinlerde, bağışıklığı çeşitli nedenlerle baskılanmış kanser hastaları gibi olgularda çok ağır seyredebilir. Bütün aşı ile önlenebilir hastalıklarda olduğu gibi suçiçeğinde de aşı hastalığın klasik ağır gidişini ve komplikasyonlarını %95 oranında engeller.
Suçiçeğinin döküntüleri belirmeden 1-2 gün önce hastalığın bulaşıcılığı başlar, döküntü başladıktan sonra son döküntü kabuklanana kadar (yaklaşık 6-7) bulaşıcılığı devam eder. Sağlıklı bir çocuğa suçiçeği virüsü ile karşılaşmasından sonraki ilk 3-5 günde aşı uygulandığında enfeksiyon önlenir. Zona hastalığı geçiren hastalar suçiçeği virüsü bulaştırabilir. Doğuma bir haftadan az kala veya doğumdan sonraki dört gün içinde suçiçeği bulguları başlayan anneden yenidoğan bebek çok ağır suçiçeği enfeksiyonu ile doğabilir. Yine hamileliğin ilk üç ayında annenin suçiçeği geçirmesi bebeğin ciddi anomali ile doğmasına neden olabilir.
Suçiçeği döküntüleri başlamadan 1-2 gün önce çocukta ateş, halsizlik, kas ağrısı, baş ağrısı gibi bulgular olabilir. Döküntüler en çok saçlı deride, yüzde ve gövdede olur. Döküntüler başlangıçta kızarıklık tarzındayken sonrasında içi su dolu bombe alanlara dönüşür, ardından kabuklanarak iyileşir. Aşısız olgularda döküntü sayısı 300’ü bulabilir. Ağız, vajina ve göz içerisinde döküntüler görülebilir. Döküntüler ikincil enfeksiyon kapmadıkça iz bırakmaz.
Yaz aylarının gelmesi ve güneşin yüzünü tam olarak göstermesiyle birlikte tatil mevsimi başlamış oldu. Tatil planları yapılırken bebekli ailelerin bebeklerini denize veya havuza sokmakla ilgili çekinceleri olduğunu görmekteyiz. Bebeğim havuz suyundan mikrop kapar mı? Kaç saat güneş altında kalmalı? Kaç aylıkken suyla tanışmalı? Bu gibi sorularla sıkça karşılaşmaktayız.
İşte bu konuda dikkat edilmesi gerekenler...
Bir bebeğin denize veya havuza girebilmesi için başını tam olarak dik tutabildiği bir dönemde olması gerekir. Bebekler başını 2. ayda dik tutmaya başlar ancak uzun süreli dik tutması genel olarak 3-5 ay arasında olur.
Bebeklerin havuza veya denize girme durumunun oluşması için ilk doz aşılarının tamamlanmış olması gerekmektedir. Havuz veya deniz arasında bir tercih yapılması gerektiğinde ise temiz bir deniz her zaman ilk seçenek olmalıdır.
Temiz bir denizin olduğu ortamda bebeği yüzdürmek havuza nazaran daha doğru bir tercih olacaktır. Bunun sebebi ise havuzlarda uygulanan klorlama ve ozon ile sterilizasyon işlemleridir. Yapılan bu işlemlerin doğru şekilde yapılıp yapılmadığı bu konuda belirleyici faktörlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu işlemin doğru şekilde yapılmaması bebekte dış kulak yolu enfeksiyonu, mide-barsak enfeksiyonu, idrar yolu enfeksiyonu etkenlerinden birinin oluşmasına sebep olabilir.
Bunların dışında bebeğin havuz suyunu yutmamasına dikkat edilmesi gerekir. Havuzlarda kullanılabilecek çeşitli kimyasallar bebeği olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Eğer bebeğin klor ile alerjik cilt hassasiyeti oluşuyorsa bu durumda ciddi egzema gibi oluşabilecek faktörler düşünülerek bebek havuza sokulmamalıdır.
Bebek ve su ilişkisinde bir diğer önemli hususta su sıcaklığıdır. Bebekler 29-30 derece sıcaklıktaki bir suda 30 dakika kadar tutulabilir. Bu süre zarfında bebekler vücut ısılarını koruyabilmektedirler.
Bebekleri güneş yanıklarından da korumak gerekir. Bu amaçla havanın çok sıcak olduğu günlerde güneş ışınlarının dik geldiği 11-16 saatleri arasında deniz ve havuza gidilmemelidir. Ayrıca seçilecek plajların ve havuzların hijyen seviyesine dikkat edilmeli ve serinlemek adına bebekler sağlıksız ortamlara sokulmamalıdır.
Yaz aylarının gelmesi ve güneşin yüzünü tam olarak göstermesiyle birlikte tatil mevsimi başlamış oldu. Tatil planları yapılırken bebekli ailelerin bebeklerini denize veya havuza sokmakla ilgili çekinceleri olduğunu görmekteyiz. Bebeğim havuz suyundan mikrop kapar mı? Kaç saat güneş altında kalmalı? Kaç aylıkken suyla tanışmalı? Bu gibi sorularla sıkça karşılaşmaktayız.
İşte bu konuda dikkat edilmesi gerekenler...
Bir bebeğin denize veya havuza girebilmesi için başını tam olarak dik tutabildiği bir dönemde olması gerekir. Bebekler başını 2. ayda dik tutmaya başlar ancak uzun süreli dik tutması genel olarak 3-5 ay arasında olur.
Bebeklerin havuza veya denize girme durumunun oluşması için ilk doz aşılarının tamamlanmış olması gerekmektedir. Havuz veya deniz arasında bir tercih yapılması gerektiğinde ise temiz bir deniz her zaman ilk seçenek olmalıdır.
Bebekler deniz suyuyla barışık olması için sağlık açısından en uygun zamanda denizle tanıştırılır. Bağışıklık sisteminin gelişmesi, başta polio ve rotavirus aşıları olmak üzere aşıların tekrar dozlarının yapılması, baş ve gövdenin daha dik hale gelmesi itibariyle altı ay sonrasının uygun dönem olduğu düşünülür. Bebeklerin girdiği deniz suyu sıcaklığının 29-30 santigrat derece civarında olması bebeğin üşümesini engeller. Bebekler denize girerken gözlerine deniz suyu kaçmamasına dikkat edilmeli, bebek denizden korkutulmamalıdır. Güneş ışınlarının keskin olduğu saatler bebeklerin denize girmesi için uygun olmayan saatlerdir. Bebeklerin denize girme esnasında güneşten korunmasına özen gösterilmelidir.
Bebeklerin havuza girmeleri çok önerilmez. Havuzlar başta ishal olmak üzere, dış kulak yolu iltihabı, mantar infeksiyonları açısından bulaşma kaynağı olabilirler. Havuzların bebekler için uygun olmama nedenlerinden diğeri mikroorganizma bulaştırıcılığını engellemek için havuz suyuna atılan kimyasallardır. Havuz dezenfektanı olarak kullanılan klorun bebeklerde cilt, göz ve solunum yolu alerjilerini tetiklediği ispatlanmıştır. Özellikle kapalı havuzlarda kullanılan klorun astım etkeni olabileceği konusunda çalışmalar bulunur. Havuz dezenfektanı olarak ozonun kullanımı daha sağlıklıdır.
İlk altı ayda bebeklerin cilt yapısı ileri hassas olduğu için güneş ışınlarına doğrudan maruz bırakılması önerilmez. Eğer bebek zorunlu olarak kısa süreli güneş ışınlarına maruz kalacaksa kolları ve bacakları kapatan ince bir kıyafet ve boynu kapatan bir şapkayla güneş yanığından korunmaya çalışılır. Altı aydan sonraki bebeklerde bebeğin sabah 10’dan önce ve öğleden sonra 4 ten sonra kısa süreli olarak güneşe çıkarılması önerilir.
Bebek güneşe çıkarılmadan önce kıyafetlerin altına denk gelen vücut alanları da dahil olmak üzere bütün vücuduna güneş koruyucu krem sürülmesi önerilir. Bebeklerde kullanılan güneş koruyucuların yüksek koruma faktörlü ve allerjenik özelliği az olan kremler olmasına dikkat edilmelidir. Güneş koruyucu kremin her iki saatte bir yinelenmesi gerekir, eğer bebek denize girip çıkmışsa bebeğe tekrar krem sürülmelidir. Bebeklerin güneş ışınlarının yoğun olduğu ortamlarda güneş gözlüğü kullanması gözlerinin ultraviyole ışınlarından korunmasını sağlar. Bebeklerin güneşe çıkarıldığı zaman dilimleri haricinde gölgede tutulması, onları güneş çarpması ve güneş yanığı olasılığından korur. Bebeğin güneşli bir havada kaybettiği sıvı miktarı düşünülerek verilecek su miktarı arttırılır.
İlk altı aydaki bebeklerde şişme havuz veya kovayı çeşme suyuyla doldurarak bebeği gövdesi o suya girecek kadar tutarak serinletmek uygun olur.
Toplumumuzdaki genel algı, bebeklerin yetişkinlere göre çok daha fazla üşüdüğü ve bu nedenle erişkinlere göre birkaç kat fazla giydirilmesi gerektiğidir. Oysa bebekler yenidoğan dönemi (ilk bir ay) dışında erişkinler kadar üşür. Bir bebeği kat kat giyindirmek hastalıklardan korumaz. Fazla giyindirilen bebek huzursuz olur.Yenidoğan döneminde olan bebeklere çok sıcak havalar dışında yumuşak pamuklu kumaştan, alttan çıtçıtlı bir atlet üzerine tek tulum giydirilmesi yeterlidir. Daha büyük bebeklerde pamuk üzerine yapışmayan, çok düğmeli olmayan, kısa kollu tişört ve şort veya tek parça kol ve bacakları açıkta bırakan kıyafet, kısa penye, çorap giyindirilmesi yeterlidir. Dışarıdayken ise bebeklerin şapka takılması ihmal edilmemelidir.
Bebeklerin ciltleri erişkinlere göre çok daha hassas ve incedir. Bu yüzden bebekler allerjen maddelerden, bakteriler ve kimyasallardan daha kolay etkilenirler. Yazın çok daha fazla terleyen bebekler her gün yıkanmalıdır. Banyodan sonra bebeğe nemlendirici kremler sürmek bebeğin cildini korur. Bebeği az yıkayıp çok kalın giydirmek isiliğe davetiye çıkarır. İsilik en sık olarak boyun, yüz ve kıvrım bölgelerinde görülür.
Bebeğin bezinin sık değiştirilmesi bebek pişiğini engeller. Bebeğin altı değiştirilirken genital alanı pamuk veya su bazlı pamuk ürünlerle temizlenmelidir. Bebek pişiğinde hekimden yardım alınmalıdır. Pişiğe eğilimli olan bebeklerde düzenli olarak koruyucu pişik kremleri kullanılmalıdır.
Bebeklerde kullanılan sabun, şampuan ve kremlerin allerjik özelliği az olan ürünlerden seçilmesi doğru olur. Bebeklerin çamaşırları ayrı olarak, bebekler için özel hazırlanmış sabun tozları ile yıkanılmalıdır.
Yaz aylarında bebeklerde sinek ısırıkları sık görülür. Haşerelerin çok bulunduğu ortamlarda bebekler için özel hazırlanmış haşere ısırığını engelleyen ürünlerin göz, ağız ve eller dışında kalan alanlara sürülmesi uygun olur.
Yaz mevsiminde dünyaya gelmeye hazırlanan bebeğinizi karşılamak için sizin tüm hazırlıklarınız tamam mı? Belki doğumunuza sayılı günler kaldı, belki de birkaç haftanız daha var ama siz siz olun hastane çantanızı her an hazır bulundurun. İşte doğum çantanızda olması gerekenler…
Hastanede gerekli malzemelerin dışında eve dönerken gerekli olan ana kucağı ya da araba koltuğunu sakın unutmayın.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları UzmanıDr. Semra Akkuş Akman
Bebekler deniz suyuyla barışık olması için sağlık açısından en uygun zamanda denizle tanıştırılır. Bağışıklık sisteminin gelişmesi, başta polio ve rotavirus aşıları olmak üzere aşıların tekrar dozlarının yapılması, baş ve gövdenin daha dik hale gelmesi itibariyle altı ay sonrasının uygun dönem olduğu düşünülür. Bebeklerin girdiği deniz suyu sıcaklığının 29-30 santigrat derece civarında olması bebeğin üşümesini engeller. Bebekler denize girerken gözlerine deniz suyu kaçmamasına dikkat edilmeli, bebek denizden korkutulmamalıdır. Güneş ışınlarının keskin olduğu saatler bebeklerin denize girmesi için uygun olmayan saatlerdir. Bebeklerin denize girme esnasında güneşten korunmasına özen gösterilmelidir.
Bebeklerin havuza girmeleri çok önerilmez. Havuzlar başta ishal olmak üzere, dış kulak yolu iltihabı, mantar infeksiyonları açısından bulaşma kaynağı olabilirler. Havuzların bebekler için uygun olmama nedenlerinden diğeri mikroorganizma bulaştırıcılığını engellemek için havuz suyuna atılan kimyasallardır. Havuz dezenfektanı olarak kullanılan klorun bebeklerde cilt, göz ve solunum yolu alerjilerini tetiklediği ispatlanmıştır. Özellikle kapalı havuzlarda kullanılan klorun astım etkeni olabileceği konusunda çalışmalar bulunur. Havuz dezenfektanı olarak ozonun kullanımı daha sağlıklıdır.
İlk altı ayda bebeklerin cilt yapısı ileri hassas olduğu için güneş ışınlarına doğrudan maruz bırakılması önerilmez. Eğer bebek zorunlu olarak kısa süreli güneş ışınlarına maruz kalacaksa kolları ve bacakları kapatan ince bir kıyafet ve boynu kapatan bir şapkayla güneş yanığından korunmaya çalışılır. Altı aydan sonraki bebeklerde bebeğin sabah 10’dan önce ve öğleden sonra 4 ten sonra kısa süreli olarak güneşe çıkarılması önerilir.
Bebek güneşe çıkarılmadan önce kıyafetlerin altına denk gelen vücut alanları da dahil olmak üzere bütün vücuduna güneş koruyucu krem sürülmesi önerilir. Bebeklerde kullanılan güneş koruyucuların yüksek koruma faktörlü ve allerjenik özelliği az olan kremler olmasına dikkat edilmelidir. Güneş koruyucu kremin her iki saatte bir yinelenmesi gerekir, eğer bebek denize girip çıkmışsa bebeğe tekrar krem sürülmelidir. Bebeklerin güneş ışınlarının yoğun olduğu ortamlarda güneş gözlüğü kullanması gözlerinin ultraviyole ışınlarından korunmasını sağlar. Bebeklerin güneşe çıkarıldığı zaman dilimleri haricinde gölgede tutulması, onları güneş çarpması ve güneş yanığı olasılığından korur. Bebeğin güneşli bir havada kaybettiği sıvı miktarı düşünülerek verilecek su miktarı arttırılır.
İlk altı aydaki bebeklerde şişme havuz veya kovayı çeşme suyuyla doldurarak bebeği gövdesi o suya girecek kadar tutarak serinletmek uygun olur.
Toplumumuzdaki genel algı, bebeklerin yetişkinlere göre çok daha fazla üşüdüğü ve bu nedenle erişkinlere göre birkaç kat fazla giydirilmesi gerektiğidir. Oysa bebekler yenidoğan dönemi (ilk bir ay) dışında erişkinler kadar üşür. Bir bebeği kat kat giyindirmek hastalıklardan korumaz. Fazla giyindirilen bebek huzursuz olur.
Şişmanlık, çocukluk çağında gün geçtikçe artan bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Şişmanlık hemen her yaşta alınan enerji miktarının harcanan enerji miktarından fazla olması sonucu oluşur. Son yıllarda değişen yaşam koşulları ile çocuklarda kilo fazlalığı ve obezite sorununa daha sık rastlamaktayız. Türk çocukları için oluşturulan vücut kitle indeksi eğrileri ile çocuğun yaşına uyan persantil değerinin 84-95 persantil arasında oluşu kilo fazlalığı, 95 persantil üzerinde oluşu obezite olarak adlandırılır.
Ailesel faktörler: Çocuğun aile bireylerinin özellikle annenin şişman oluşu çocuğun şişman olma olasılığını arttırır. Genetik faktörlerin kilo alımına etkisi olmakla birlikte obeziteye yol açmadığı ispatlanılmıştır. Ailenin yeme alışkanlıklarının yanlışlığının, fizik aktivite azlığı konusunda rol model oluşturmasının en önemli nedenler olduğunu düşünülmektedir.
Diyet: Bebeklik dönemindeki beslenmenin gereksinimden fazla olması sonucu yağ hücrelerinin gelişimi, gelecekte şişmanlığa zemin hazırlayabilir. İlk 6 ay sadece anne sütü ile beslenilen bebeklerde ileri çocukluk döneminde şişmanlık oranları formül mama ile beslenilen çocuklara göre daha düşüktür. Çocukluk döneminde fast food tarzı kalorisi yüksek besin değeri düşük gıdaların günlük diyette sık yer alması, şişmanlığın en önemli nedenlerinden biridir. Kola, hazır meyve suları, çikolata ,cips gibi yüksek şeker ve tuz içeren gıdaların alışkanlık halinde tüketilmesi şişmanlığa davetiye çıkarır. Yemeğin bilgisayar, televizyon vb ekran karşısında yenilmesi yemeğin bilinçsizce fazla miktarda alımıyla sonuçlanır.
Egzersiz eksikliği: Değişen yaşam koşulları ile beraber okula servisle gitme, asansöre binme, bahçesi olmayan apartmanlarda yaşama vb etkenlerle çocukların günlük aktiviteleri kısıtlanılmaktadır. Eğer çocuk bir spor dalıyla ilgilenmiyorsa özellikle kış aylarında aldığı enerji miktarlarının büyük kısmını harcayamamaktadır. Ekran karşısında geçirilen zamanın 2 saati aşması obeziteye davet çıkarmaktadır.
Psikolojik faktörler: Psikolojik sorunlar çocuğun yediği yemek miktarını arttırabilir. Yemeğin ödül veya ceza olarak sunulması çocuğun kilosunu etkileyen faktörlerden birisidir.
Bebeklerde kaka rengi sindirim sıvıları, bağırsak florası, besin içeriği gibi faktörlerle dönemsel olarak değişir.
Bebeğin ilk 24 saatte yaptığı mekonyum adı verilen kaka amnios sıvısı, dökülen barsak hücreleri ve barsak salgıları içerir. Bu yüzden mekonyum rengi diğer kakalardan farklı olarak yeşil siyah renktedir.
Bebeklerin 3‐8. günde yaptığı kakaların rengi çoğunlukla sarı- yeşil renktedir. Bu kakalara geçiş kakaları denir.
8. Günden sonra sadece anne sütüyle beslenen bebeklerde bebeğin kaka rengi sarıdır ve çoğu zaman ileri derecede yumuşak kıvamlıdır. Formül mama ile beslenen bebeklerde ise kaka rengi sarı- kahve ve daha koyu kıvamlıdır.
Bebek beslenmesine altıncı aydan sonra ek gıdaların eklenilmesiyle sindirilmemiş besin artıklarının kakada görülmesi normaldir. Ayrıca alınan birtakım gıdaların alımıyla lokal renk değişikliği görülebilir. Örneğin havuç yemiş bebeğin kakasında turuncu alanlar görülebilir.
Bebek sağlıklı ve huzurlu bir bebek ise bu durum normal kabul edilebilir. Ancak sürekli ağlayan, huzursuz olan bir bebekte yeşil mukuslu kaka yapma besin alerjisi bulgusu olabilir. Ayrıca bebeklerde barsak enfeksiyonları sırasında da yeşil kaka görülebilir.
Bebeğin kakasında görülen kırmızı alanlar çoğu zaman aktif kan gelmesinin sonucudur. En sık olarak inek sütü alerjisinde görülür. Ayrıca anüste kaka yapmakta zorlanmaya bağlı oluşan anüs çatlağı ve enfeksiyonlar sırasında da kaka da kanlı alanlar görülebilir.
Bebeğin ilk günlerindeki sarılıkla beraber olan beyaz‐ gri kaka safra yolu tıkanıklığı bulgusu olabilir. Erken tedavi ile bebeğin tüm hayatı değişeceğinden acil hekim başvurusu gerektirir.
Bebeklerde demir kullanımı bebeğin kakasının siyah görünümlü olmasına yol açar. Demir tedavisi almayan bir bebekte huzursuzlukla beraber olan siyah kaka bağırsaklardan gizli kanama olasılığını akla getirmelidir.Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr.Semra Akkuş Akman
Bebeklerde kaka rengi sindirim sıvıları, bağırsak florası, besin içeriği gibi faktörlerle dönemsel olarak değişir.
Bebeğin ilk 24 saatte yaptığı mekonyum adı verilen kaka amnios sıvısı, dökülen barsak hücreleri ve barsak salgıları içerir. Bu yüzden mekonyum rengi diğer kakalardan farklı olarak yeşil siyah renktedir.
Bebeklerin 3‐8. günde yaptığı kakaların rengi çoğunlukla sarı- yeşil renktedir. Bu kakalara geçiş kakaları denir.
8. Günden sonra sadece anne sütüyle beslenen bebeklerde bebeğin kaka rengi sarıdır ve çoğu zaman ileri derecede yumuşak kıvamlıdır. Formül mama ile beslenen bebeklerde ise kaka rengi sarı- kahve ve daha koyu kıvamlıdır.
Bebek beslenmesine altıncı aydan sonra ek gıdaların eklenilmesiyle sindirilmemiş besin artıklarının kakada görülmesi normaldir. Ayrıca alınan birtakım gıdaların alımıyla lokal renk değişikliği görülebilir. Örneğin havuç yemiş bebeğin kakasında turuncu alanlar görülebilir.
Bebek sağlıklı ve huzurlu bir bebek ise bu durum normal kabul edilebilir. Ancak sürekli ağlayan, huzursuz olan bir bebekte yeşil mukuslu kaka yapma besin alerjisi bulgusu olabilir. Ayrıca bebeklerde barsak enfeksiyonları sırasında da yeşil kaka görülebilir.
Ülkemizde de dondurma ile ilgili yerleşik olan kanı dondurmanın sadece yaz aylarında tüketilebileceği düşüncesidir. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzm. Dr. Semra Akkuş Akman’ın da belirttiği gibi dondurma yaz-kış tüketilebilecek bir besindir çünkü inanılanın aksine soğuk sıvı veya yiyecek tüketiminin boğaz infeksiyonuna yol açması ile ilgili ispatlanmış bilimsel veri yoktur.
Doğru saklama koşullarında muhafaza edilmeyen dondurmalar süt ürünleri gurubundan olduğu için mide- barsak infeksiyonu etkeni olabilir. Çocuklar çok küçük yaşlardan itibaren soğuk gıdalara alıştırılmalıdır. Çocukların bu kadar sevdikleri bir besinden 9 ay süreyle mahrum bırakılması yanlıştır. Yurt dışında gelişmiş ülkelerde dondurma tüketiminin ülkemize göre çok daha büyük miktarlarda olmasında bütün yıl dondurma tüketilmesinin etkisi mutlaktır.
Çocuklar dondurmayı yavaş yavaş ve tadını çıkararak yemeliler. Ayrıca Dondurmayı ısırmak yerine yalayarak ya da minik bir kaşıkla kaseden yemeleri daha doğru olur. Dondurmayı bitirdikten sonra ağız ve boğaz bölgesinden kalıntıları temizlemek için ılık su içilebilir.
Ülkemizde de dondurma ile ilgili yerleşik olan kanı dondurmanın sadece yaz aylarında tüketilebileceği düşüncesidir. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzm. Dr. Semra Akkuş Akman’ın da belirttiği gibi dondurma yaz-kış tüketilebilecek bir besindir çünkü inanılanın aksine soğuk sıvı veya yiyecek tüketiminin boğaz infeksiyonuna yol açması ile ilgili ispatlanmış bilimsel veri yoktur.
Doğru saklama koşullarında muhafaza edilmeyen dondurmalar süt ürünleri gurubundan olduğu için mide- barsak infeksiyonu etkeni olabilir. Çocuklar çok küçük yaşlardan itibaren soğuk gıdalara alıştırılmalıdır. Çocukların bu kadar sevdikleri bir besinden 9 ay süreyle mahrum bırakılması yanlıştır. Yurt dışında gelişmiş ülkelerde dondurma tüketiminin ülkemize göre çok daha büyük miktarlarda olmasında bütün yıl dondurma tüketilmesinin etkisi mutlaktır.
Çocuklar dondurmayı yavaş yavaş ve tadını çıkararak yemeliler. Ayrıca Dondurmayı ısırmak yerine yalayarak ya da minik bir kaşıkla kaseden yemeleri daha doğru olur. Dondurmayı bitirdikten sonra ağız ve boğaz bölgesinden kalıntıları temizlemek için ılık su içilebilir.
Çocuk Sağlığı ve HastalıklarıUzm. Dr. Semra Akkuş Akman
ilk1000adim.com uzman görüşleri, tarifler, fırsatlar ve ipuçlarıyla annelerin yanında.
Çocuk Sağlığı ve HastalıklarıUzm. Dr. Semra Akkuş Akman
ilk1000adim.com uzman görüşleri, tarifler, fırsatlar ve ipuçlarıyla annelerin yanında.