İlk altı ayda bebeklerin cilt yapısı çok hassas olduğu için ciltlerinin güneş ışınlarına doğrudan maruz bırakılması önerilmez. Eğer bebek zorunlu olarak kısa süreli güneş ışınlarına maruz kalacaksa kolları ve bacakları kapatan ince bir kıyafet ve boynu kapatan bir şapkayla güneş yanığından korunmaya çalışılmalıdır. Altı aydan sonraki bebeklerde bebeğin sabah 10.00’dan önce ve öğleden sonra 16.00 civarı kısa süreli olarak güneşe çıkarılması önerilir.
Bebek güneşe çıkarılmadan önce kıyafetlerin altına denk gelen vücut alanları da dahil olmak üzere bütün vücuduna güneş koruyucu krem sürülmesi önerilir. Bebeklerde kullanılan güneş koruyucuların yüksek koruma faktörlü ve alerjenik özelliği az olan kremler olmasına dikkat edilmelidir. Güneş koruyucu kremin her iki saatte bir yinelenmesi gerekir, eğer bebek denize girip çıkmışsa bebeğe tekrar krem sürülmelidir. Bebeklerin güneş ışınlarının yoğun olduğu ortamlarda güneş gözlüğü kullanması gözlerinin ultraviyole ışınlarından korunmasını sağlar. Bebeklerin güneşe çıkarıldığı zaman dilimleri haricinde gölgede tutulmaları onları güneş çarpması ve güneş yanığı olasılığından korur. Bebeğin güneşli bir havada kaybettiği sıvı miktarı düşünülerek verilecek su miktarı da artırılmalıdır.İlk altı ayın içindeki bebekler için şişme havuz veya kovayı çeşme suyuyla doldurarak bebeği gövdesi o suya girecek kadar tutarak serinletmek uygun olur.
Toplumumuzdaki genel algı bebeklerin yetişkinlere göre çok daha fazla üşüdüğü ve bu nedenle erişkinlere göre birkaç kat fazla giyindirilmesi gerektiğidir. Oysa bebekler yenidoğan dönemi (ilk bir ay) dışında erişkinler kadar üşür. Bir bebeği kat kat giyindirmek onu hastalıklardan korumaz. Fazla giyindirilen bebek huzursuz olur.
Yenidoğan döneminde olan bebeklere çok sıcak havalar dışında yumuşak, pamuklu kumaştan alttan çıtçıtlı bir atlet üzerine tek tulum giydirilmesi yeterlidir. Daha büyük bebeklere üzerine yapışmayan, çok düğmeli olmayan kısa kollu tişört, şort veya tek parça kol ve bacakları açıkta bırakan kıyafet giydirilmesi yeterli olacaktır. Bebekler dışarıdayken şapka takılması ihmal edilmemelidir.
YAS İSHALLERİ: Yaz aylarında en sık görülen hastalık yaz ishalleridir. Yaz ishallerinin en sık etkeni virüslerdir. Virüsler genellikle enfekte gıdalardan, havuz suyundan, hasta kişiyle el ve tükürük temasından geçer. İshallere karın ağrısı, kusma, ateş eşlik edebilir. İshal olan çocuğun sıvı alımı artırılmalıdır.
GÖZDE ÇAPAKLANMA: Yaz aylarında gözde çapaklanma, kızarıklık ve ağrıyla seyreden konjuktivit sık görülür. Konjuktivit virüs ve bakterilerle oluşabileceği gibi yaz aylarında güneş, klor allerjisi nedeniyle de görülebilir. Göz damlaları ile tedavi edilir.
DIŞ KULAK YOLU İLİTİHABI: Yaz aylarının sık rastlanılan diğer sorunudur. Özellikle kirli havuz suyunun dış kulak yoluna kaçması sonucu oluşur. Çocuk ileri derecede ağrılıdır ve dış kulak yolundan iltihaplı sıvı akar. Antibiyotikli kulak damlaları ile tedavi edilir.
YANIK: Güneş yanıklarına çocuklarda sık rastlanılır. Yanık olan bölge kızarık ve ağrılıdır. Cilt gerginliğini azaltıcı kremler kullanılır. Eğer cilt ödemli ise bir hekime danışılması gerekir.
İSİLİK: Ter bezlerinin tıkanmasıyla ortaya çıkan isilik, çocuğun vücudunda yer yer olan kırmızı döküntülerle karekterizedir. İsiliğe bazen kaşıntı eşlik edebilir. Çocuğu sık sık yıkamak, fazla giydirmemek isiliği engeller.
SİNEK ISIRIKLARI: Özellikle bebeklerde sinek ısırıklarına sık rastlanılır. Bebekler için özel hazırlanmış bitkisel solüsyonlar bebeklerin eli ve yüzü dışındaki alanlara sürülebilir. Sinek ısırığı olan alanlara kaşıntıyı azaltan kremler kullanılabilir.
Yaz aylarında çocukların bulunduğu alanlarda klima kullanılabilir ancak dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Kullanılan klimanın bakteri filtresi olması, yıllık bakımının yapılmış olması zatürreye bağlı hayatı tehdit eden hastalıklara varabilecek sonuçları engeller. Klimanın çocuğun yüzüne doğru fazla miktarda kuru hava üflemesi üst solunum yolu hastalıklarına davetiye çıkarır, bu konuda dikkatli olunmalıdır.
Çocuk Sağlığı ve HastalıklarıUzm. Dr. Semra Akkuş Akman
İlk altı ayda bebeklerin cilt yapısı çok hassas olduğu için ciltlerinin güneş ışınlarına doğrudan maruz bırakılması önerilmez. Eğer bebek zorunlu olarak kısa süreli güneş ışınlarına maruz kalacaksa kolları ve bacakları kapatan ince bir kıyafet ve boynu kapatan bir şapkayla güneş yanığından korunmaya çalışılmalıdır. Altı aydan sonraki bebeklerde bebeğin sabah 10.00’dan önce ve öğleden sonra 16.00 civarı kısa süreli olarak güneşe çıkarılması önerilir.
Bebek güneşe çıkarılmadan önce kıyafetlerin altına denk gelen vücut alanları da dahil olmak üzere bütün vücuduna güneş koruyucu krem sürülmesi önerilir. Bebeklerde kullanılan güneş koruyucuların yüksek koruma faktörlü ve alerjenik özelliği az olan kremler olmasına dikkat edilmelidir. Güneş koruyucu kremin her iki saatte bir yinelenmesi gerekir, eğer bebek denize girip çıkmışsa bebeğe tekrar krem sürülmelidir. Bebeklerin güneş ışınlarının yoğun olduğu ortamlarda güneş gözlüğü kullanması gözlerinin ultraviyole ışınlarından korunmasını sağlar. Bebeklerin güneşe çıkarıldığı zaman dilimleri haricinde gölgede tutulmaları onları güneş çarpması ve güneş yanığı olasılığından korur. Bebeğin güneşli bir havada kaybettiği sıvı miktarı düşünülerek verilecek su miktarı da artırılmalıdır.
İlk altı ayın içindeki bebekler için şişme havuz veya kovayı çeşme suyuyla doldurarak bebeği gövdesi o suya girecek kadar tutarak serinletmek uygun olur.
Toplumumuzdaki genel algı bebeklerin yetişkinlere göre çok daha fazla üşüdüğü ve bu nedenle erişkinlere göre birkaç kat fazla giyindirilmesi gerektiğidir. Oysa bebekler yenidoğan dönemi (ilk bir ay) dışında erişkinler kadar üşür. Bir bebeği kat kat giyindirmek onu hastalıklardan korumaz. Fazla giyindirilen bebek huzursuz olur.
Yenidoğan döneminde olan bebeklere çok sıcak havalar dışında yumuşak, pamuklu kumaştan alttan çıtçıtlı bir atlet üzerine tek tulum giydirilmesi yeterlidir. Daha büyük bebeklere üzerine yapışmayan, çok düğmeli olmayan kısa kollu tişört, şort veya tek parça kol ve bacakları açıkta bırakan kıyafet giydirilmesi yeterli olacaktır. Bebekler dışarıdayken şapka takılması ihmal edilmemelidir.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzm. Dr. Semra Akkuş Akman, dondurmanın çocuk beslenmesindeki yeri ile ilgili bakın neler söylüyor.
Dondurma; protein, karbonhidrat, kalsiyum, fosfor, A, B, D vitamini içeriğiyle çok önemli bir besindir. Baklava, çikolata, pasta gibi diğer tatlı yiyeceklere göre daha düşük kalori içeriği ile de sağlıklı bir yiyecektir.
Yüksek kalsiyum ve fosfor içeriği ile özellikle büyüme çağındaki süt ve süt ürünlerini yeterli tüketmeyen çocuklarda sağlıklı bir alternatif olabilir. Dondurma seçerken özellikle porsiyon kontrolüne ve porsiyon başına beslenme değerlerine dikkat edilerek seçim yapılmak çok önemlidir. Ara öğünlerde çocuklarınıza ortalama 100-110 kcal sınırında olan dondurmayı gönül rahatlığı ve keyifle verebilirsiniz.
Açıkta satılan, güvenilir olmayan dondurmalar infekte olma riski taşır. Bunun için kullanılan sütün doğru pastörizasyonu, doğru saklama koşullarında saklanılması, dondurmaların taşınması sırasında soğuk zincirin bozulmaması infeksiyon ihtimalini azaltır. Bu koşulların uygun olmadığı güvenilir olmayan yerlerden alınan dondurmalar başta mide- barsak infeksiyonları olmak üzere hastalıklara davetiye çıkarır. Bu nedenle hijyenik şartlarda üretilmiş, güvenilir ürünleri tercih edin.
Yine ülkemizde yerleşik olan bir yanlış bilgi de dondurmanın sadece yaz aylarında tüketilebileceği düşüncesidir. Oysa dondurma yaz-kış tüketilebilecek bir besindir. Çocuklar için hem besleyici hem de keyifle tüketilen dondurmanın yaz kış ara öğün olarak tüketilebilmesi uzmanlar tarafından da önerilen bir seçenektir. Yurt dışında birçok ülkede dondurma tüketim miktarlarının ülkemize göre çok daha büyük miktarlarda olması ülkemizdeki bu konudaki eksikliğin göstergesidir.
Sonuç olarak çocukların küçük porsiyonlarla yaz-kış dondurma tüketmeleri konusunda kısıtlayıcı davranılmamalıdır.
Ülkemizde olan yerleşik yanlış algı dondurmanın çocuklarda boğaz infeksiyonu yapabileceği düşüncesidir. İnanılanın aksine soğuk sıvı ya da yiyecek tüketimi ile üst solunum yolu enfeksiyonu arasında kanıtlanmış bilimsel bir ilişki yoktur.
Bebekler ilk 6 ay sadece anne sütü ile anne sütü yokluğunda biberonla formül mama ile beslenilir. Bebeğin anne memesi veya biberonla kurduğu bağın yoğun olmasından dolayı alıştırma bardağına geçişin aşamalı olması gerekir.
Bebeğin alıştırma bardağına geçiş dönemi her bebekte değişkenlik gösterir. Bu geçiş 6 ile 9 ay arasında gerçekleşir. Bu dönemde el ağız koordinasyonunun oluşumuyla beraber bebek eline verilen objeyi ağzına götürür.
Alıştırma bardağının kenarlarının kulplu olması bebeğin bardağı ağzına götürmesini kolaylaştırır. Alıştırma bardağının renkli ve sevimli objeler içermesi bebeğin bardağa ilgisini arttırır. Bebeklerin bu dönemdeki ellerindeki nesneleri yere fırlatma özellikleri açısından alıştırma bardağının cam olmaması, sağlıklı plastikten yapılması önerilir.Bardağın ucunun yumuşak olması bebeğin uyumunu kolaylaştırır.Bebeğin bardağa alışma sürecinde bardağa birkaç yudum su konulması yeterlidir. Fazla miktarda konulan sıvı alışma sürecinde bebeğin sıvıyı genzine kaçırması ile bebeğin bardaktan soğumasına neden olur.
Bebek bardağından su içmeye başladıktan sonra alıştırma bardağıyla formül mama veya anne sütü de verilebilir. Bebeklerin birçoğu akşam biberonu ile uykuya geçiş arasında özel bir bağ kurar. Bu yüzden biberonla beslenmenin ilk bardağa geçiş öğünü sabah öğünü olmalıdır.Bebeklerde biberon kullanımı 18. aydan itibaren bırakılmalıdır. Biberonun bu dönemden itibaren devamı başta biberon kullanımına bağlı diş çürükleri olmak üzere, fazla süt alımı ile demir eksikliğine, fazla kalori alımı ile kilo fazlalığı gibi sorunlara yol açabilir.Bebekler 12-24 ay arasında normal bardakla sıvı alımına başlayabilirler.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzm. Dr. Semra Akkuş Akman
Bebekler ilk 6 ay sadece anne sütü ile anne sütü yokluğunda biberonla formül mama ile beslenilir. Bebeğin anne memesi veya biberonla kurduğu bağın yoğun olmasından dolayı alıştırma bardağına geçişin aşamalı olması gerekir.
Bebeğin alıştırma bardağına geçiş dönemi her bebekte değişkenlik gösterir. Bu geçiş 6 ile 9 ay arasında gerçekleşir. Bu dönemde el ağız koordinasyonunun oluşumuyla beraber bebek eline verilen objeyi ağzına götürür.
Alıştırma bardağının kenarlarının kulplu olması bebeğin bardağı ağzına götürmesini kolaylaştırır. Alıştırma bardağının renkli ve sevimli objeler içermesi bebeğin bardağa ilgisini arttırır. Bebeklerin bu dönemdeki ellerindeki nesneleri yere fırlatma özellikleri açısından alıştırma bardağının cam olmaması, sağlıklı plastikten yapılması önerilir.
Bardağın ucunun yumuşak olması bebeğin uyumunu kolaylaştırır.Bebeğin bardağa alışma sürecinde bardağa birkaç yudum su konulması yeterlidir. Fazla miktarda konulan sıvı alışma sürecinde bebeğin sıvıyı genzine kaçırması ile bebeğin bardaktan soğumasına neden olur.
Bebek bardağından su içmeye başladıktan sonra alıştırma bardağıyla formül mama veya anne sütü de verilebilir. Bebeklerin birçoğu akşam biberonu ile uykuya geçiş arasında özel bir bağ kurar. Bu yüzden biberonla beslenmenin ilk bardağa geçiş öğünü sabah öğünü olmalıdır.
Çocuklarda özellikle ilk 2 yaşta yüksek bir yerden düşme, kafasını sertçe bir yere çarpma, yürürken yuvarlanma ile giden kafa bölgesine darbe alma durumuna sık rastlanılır. Çocuğun kafa bölgesine darbe alması hemen her zaman aileyi endişeye sevk eden bir durumdur.
Çocuk kafa üzerine darbe aldığı zaman önce genel durumu değerlendirilir.
Çocukların kafa darbelerinin % 95’i daha basit hastaneye götürülmesi gerekmeyen, evde gözlenebilecek darbelerdir. Evde izlem yapılan olgularda dikkat edilmesi gereken süre ilk 24 saattir.
Çocuğun düşme sonrası ufak çizi tarzı kesisi varsa kanı durdurmak için gazlı bezle bası yapılır ve ardından alkolle temizlenilir, küçük şişlik varsa buz konulur. Çocuğun uyku saati gelince uyutulur, ancak ebeveyn tarafından iki saatte bir genel durumu değerlendirilir.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzm. Dr. Semra Akkuş Akman
İnfantil kolik bebeklerde genellikle birinci haftadan sonra başlayan, haftada üç kereden fazla, günde üç saati geçen ataklarla seyreden gaz halidir. Bebek bu ataklar sırasında ayaklarını karnına çekerek ağlar. Annenin bebekle birlikte uyaranın az olduğu bir ortama geçip bebek kucağındayken hafif sallantılarla mırıldanma tarzında ninni söylemesi bebeği sakinleştirir. Anne karnındaki seslere benzetilen saç kurutma makinesi, elektrik süpürgesi gibi makine sesleri bebeği kısa süreli sakinleştirebilir. Aynı mekanizma ile kolikli bebekler hareket halindeki arabada da susarlar. Gaz gidericiler verilebilir, ancak mucize beklenilmemelidir. Gazın tek ilacı zamandır, genellikle üç aydan sonra sıkıntı son bulur.
Bebeklerde mide reflüsü mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçmasıdır. Bu durum bebeklerde beslenme sonrası az miktarda süt kesiği şeklindeki çıkarma tarzında olabilir ki bu çoğu zaman fizyolojik kabul edilir. Eğer bir çocuk her beslenme sonrası fışkırır tarzda kusuyorsa, beslenmeyi reddediyor, sık solunum yolu infeksiyonlarına yakalanıyorsa mide reflüsü düşünülmelidir. Mide reflüsü düşünüldüğü zaman ilk olarak bebeğin yatağının başı yükseltilir. Anne sütü alıyorsa sık sık az az beslenilir. Formül mama ile besleniliyorsa reflüyü engelleyen koyulaştırılmış mamalar tercih edilir. Bu önlemlere yanıt alınamayan olgularda tedavi edici ilaçlar önerilir. Mide reflüsü tedavisine yanıt vermeyen olgularda inek sütü allerjisi akla gelmelidir. Bebek anne sütü alıyorsa annenin diyetinden süt ve süt ürünleri çıkarılmalı, formül mama alan bebeklerde hipoallerjen mamalar tercih edilmelidir.
İshal, bebeklerde yenidoğan ve erken süt çocukluğu dönemi haricinde günde üç kereden fazla bol miktarda sıvı dışkılama halidir. Akut ishaller en sık olarak viral infeksiyonlara ikincil görülür, daha az miktarda bakteriler, parazitozlar, ilaç kullanımı etken olabilir. Kronik ishallerde bebekler besin allerjileri , bağışıklık sistemindeki bozukluklar, metabolik hastalıklar vb açısından araştırılır. İshallerde bebek anne sütü alıyorsa anne sütüne devam edilip bebeğe ayrıca su verilir. Formül mama alıyorsa mama değişikliği yapılmaz, ayrıca su verilir. Bebek ishallerinde verilen probiyotik takviyenin ishal süresini azalttığı gözlemlenilmiştir.
Bebeklerde kırk sekiz saati geçen sert ve zor dışkılama haline kabızlık denilir. Süt çocukluğu dönemindeki normal kıvamlı birkaç günde bir olan, çocuğu huzursuz etmeyen, dışkılama hali fizyolojik bir durumdur. Bebeklerde en sık rastlanılan kabızlık nedenleri besin eksikliği, anüs darlığı, anal fissür, hirschsprung hastalığı, hipotiroidi, hiperkalsemi gibi nedenlerdir. Bebeklerde kabızlık en çok ek gıdaya geçiş döneminde görülür. Bebeğin anne sütü gibi bol sıvı içerikli besinle beslenilirken diyete daha kıvamlı gıdaların eklenilmesi, bazı bebeklerde kabızlıkla sonuçlanır. Bu durumda bebeğe daha sıvı gıdalar vermek, bağırsak hareketlerini arttıran armut, kayısı, pırasa, kabak gibi posalı gıdaları önermek doğru olur. Bütün bu önlemlere yanıtsız olan olgularda bağırsak hareketlerini arttırıcı ilaçların önerilmesi doğru olur.
İnfantil kolik bebeklerde genellikle birinci haftadan sonra başlayan, haftada üç kereden fazla, günde üç saati geçen ataklarla seyreden gaz halidir. Bebek bu ataklar sırasında ayaklarını karnına çekerek ağlar. Annenin bebekle birlikte uyaranın az olduğu bir ortama geçip bebek kucağındayken hafif sallantılarla mırıldanma tarzında ninni söylemesi bebeği sakinleştirir. Anne karnındaki seslere benzetilen saç kurutma makinesi, elektrik süpürgesi gibi makine sesleri bebeği kısa süreli sakinleştirebilir. Aynı mekanizma ile kolikli bebekler hareket halindeki arabada da susarlar. Gaz gidericiler verilebilir, ancak mucize beklenilmemelidir. Gazın tek ilacı zamandır, genellikle üç aydan sonra sıkıntı son bulur.
Bebeklerde mide reflüsü mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçmasıdır. Bu durum bebeklerde beslenme sonrası az miktarda süt kesiği şeklindeki çıkarma tarzında olabilir ki bu çoğu zaman fizyolojik kabul edilir. Eğer bir çocuk her beslenme sonrası fışkırır tarzda kusuyorsa, beslenmeyi reddediyor, sık solunum yolu infeksiyonlarına yakalanıyorsa mide reflüsü düşünülmelidir. Mide reflüsü düşünüldüğü zaman ilk olarak bebeğin yatağının başı yükseltilir. Anne sütü alıyorsa sık sık az az beslenilir. Formül mama ile besleniliyorsa reflüyü engelleyen koyulaştırılmış mamalar tercih edilir. Bu önlemlere yanıt alınamayan olgularda tedavi edici ilaçlar önerilir. Mide reflüsü tedavisine yanıt vermeyen olgularda inek sütü allerjisi akla gelmelidir. Bebek anne sütü alıyorsa annenin diyetinden süt ve süt ürünleri çıkarılmalı, formül mama alan bebeklerde hipoallerjen mamalar tercih edilmelidir.
İshal, bebeklerde yenidoğan ve erken süt çocukluğu dönemi haricinde günde üç kereden fazla bol miktarda sıvı dışkılama halidir. Akut ishaller en sık olarak viral infeksiyonlara ikincil görülür, daha az miktarda bakteriler, parazitozlar, ilaç kullanımı etken olabilir. Kronik ishallerde bebekler besin allerjileri , bağışıklık sistemindeki bozukluklar, metabolik hastalıklar vb açısından araştırılır. İshallerde bebek anne sütü alıyorsa anne sütüne devam edilip bebeğe ayrıca su verilir. Formül mama alıyorsa mama değişikliği yapılmaz, ayrıca su verilir. Bebek ishallerinde verilen probiyotik takviyenin ishal süresini azalttığı gözlemlenilmiştir.
Bebeklerde kırk sekiz saati geçen sert ve zor dışkılama haline kabızlık denilir. Süt çocukluğu dönemindeki normal kıvamlı birkaç günde bir olan, çocuğu huzursuz etmeyen, dışkılama hali fizyolojik bir durumdur. Bebeklerde en sık rastlanılan kabızlık nedenleri besin eksikliği, anüs darlığı, anal fissür, hirschsprung hastalığı, hipotiroidi, hiperkalsemi gibi nedenlerdir. Bebeklerde kabızlık en çok ek gıdaya geçiş döneminde görülür. Bebeğin anne sütü gibi bol sıvı içerikli besinle beslenilirken diyete daha kıvamlı gıdaların eklenilmesi, bazı bebeklerde kabızlıkla sonuçlanır. Bu durumda bebeğe daha sıvı gıdalar vermek, bağırsak hareketlerini arttıran armut, kayısı, pırasa, kabak gibi posalı gıdaları önermek doğru olur. Bütün bu önlemlere yanıtsız olan olgularda bağırsak hareketlerini arttırıcı ilaçların önerilmesi doğru olur.
Su çiçeği, kızamık, kabakulak gibi hastalıklar aşı ile geçirilmesi veya komplikasyonları önlenebilir hastalıklardır.
Türkiye'de uygulanan aşılama programı ile hemen hemen kızamık eradikasyonu yapılmıştır. Ancak ülkemize aldığımız göçlerle aşısız çocuklardan yayılan virüsle tek tük kızamık vakaları görülmektedir. Bu olguların anneden geçen hastalıklara karşı bağışıklık maddelerinin azaldığı 9-12 aylarda görülme olasılığı fazla olduğu için vaka görülen yerlerde ek doz kızamık aşısı uygulanılmaktadır.
Sıklıkla okul çağlarında görülüyor
Su çiçeği hastalığını sıklıkla okul çağında ve nadiren bir yaş altı aşısız çocuklarda görüyoruz. Su çiçeği aşıya rağmen geçirilebilecek bir hastalık. Ancak su çiçeği aşısı olmuş hiçbir hastanın bu hastalığı ağır komplikasyonlarla geçirmesi söz konusu değil. Aşılı çocuklar su çiçeğini hafif döküntülerle atlatır.
İleri yaşlarda kızamık hastalığı geçiren aşısız olgularda zatürre, orta kulak iltihabı, ileri yaşlarda su çiçeği geçiren aşısız olgularda zatürre, beyincik iltihabı gibi hastane yatışı gerektiren ve hayatı tehdit eden komplikasyonlar görülebilir.
Kardeşe geçirmeye çalışmak yerine aşısı yaptırılmalı
Sonuç olarak kardeşi su çiçeği, kızamık geçiren hastada diğer çocuğun da bu hastalığı geçirsin ileri yaşlara kalmasın diye uğraşmak anlamsızdır. Kardeşin su çiçeği, kızamık gibi hastalıklara yakalandığında en önemli yapılacak davranış diğer çocuğun aşı zamanı gelmişse ve aşısız ise çocuğu hızla aşılamaktır. Örneğin su çiçeği geçiren bir çocuğun kardeşine aşının hızla uygulanıldığı olgularda hastalığın oluşmasını % 90 oranında engellemiş oluruz.
İnfantil kolik (gaz sancısı), bebeklerde doğumu takip eden ikinci haftadan sonra başlayan, haftada en az üç gün, üç saatten fazla süren gaz halidir. Bebeklerin gazı bebek beslendikten hemen sonra çıkarılmalıdır.
En çok önerilen yöntem, bebeği dik olarak yüzü omzumuza gelecek şekilde tutup sırtına minik fiskeler vurarak gazını çıkartmaktır. Yapılan bu eylem sayesinde, vücudumuzun sıcaklığıyla bebeğin karın spazmı rahatlar, hem de bebek, boyun damar seslerini anne karnındaki damar seslerine benzetip sakinleşir. Bebeğin babanın kucağındayken daha iyi gaz çıkartması, babalardaki bu damar seslerinin daha yoğun olmasına bağlı olabilir.
Bir diğer yöntem ise bebeği yatay olarak kolumuza ya da dizimize yatırıp sırtına minik fiskelerle vurmaktır. Bebeğin karnına sağdan sola doğru masaj yapmak gazın çıkmasına yardımcı olabilir. Bebeğin bacaklarını hafifçe bükerek karnına itmek de gazın çıkmasını sağlayabilir.
Gaz giderici ilaçların gaz sancılarını rahatlatma etkileri sınırlıdır. Bu yüzden ilaç denenebilir ancak mucize beklenmemelidir.
Bebek gaz çıkarmasına rağmen huzursuzsa ve karnı da şişse, annenin bebeği sessiz uyaranın olmadığı bir yere alıp, hafif sallantıyla bebeğe mırıldanma tarzında ninni söylemesi çoğu zaman bebeği sakinleştirir.
Bebeklerin saç kurutma makinesi, elektrik süpürgesi gibi makine seslerini duyduklarında sakinleşmesi, bu sesleri anne karnındaki seslere benzetmeleri nedeniyledir. Hareket eden arabada ağlamalarının bir anda kesilmesinin nedeni de aynıdır.
Gaz sancılarının bütün bu uygulamalara rağmen azalmayıp artarak sürdüğü, özellikle 4 ayı aşan durumlarda mide reflüsü, orta kulak iltihabı, idrar yolu infeksiyonları, inek sütü alerjisi gibi hastalıklar açısından ayırıcı tanı yapılmalıdır. Bebeğin gaz sancılarında diyetindeki karbonhidrat miktarı ve annenin psikolojik durumu gibi etkenlerin de etkili olabileceği düşünülmektedir.
Prematüre bebeklerde respiratuar distress sendromu (RDS) , doğum sırasında akciğer odacıklarının genişlemesi ve açık kalmasını sağlayan, sürfaktan adlı maddenin yetersizliği sonucu oluşur. Bebeğe solunum makinesi ile destek olunur. Sürfaktan maddesi solunum yoluyla verilebilir.
Apne denilen solunum duraklaması da prematürelerde sık görülen bir sorundur. Buna kalp atım yavaşlaması da eşlik edebilir. Bu nedenle bebeklerin kalp atım ve solunumları monitörle takip edilir.
Bronkopulmoner displazi, prematüre bebeklerde doğum sonrası 28 gün geçmesine rağmen solunum yetersizliği bulgularının devam etmesi, oksijen ihtiyacının ve solunum makinası desteğinin sürmesidir.
[forum_post_id=1834]
Prematüre bebeklerde en sık görülen sorun patent ductus arteriyozustur (PDA). PDA kalpteki aort ve akciğere giden ana damar arasında bulunan ve doğum sonrası oksijenle karşılaşınca ilk 3 günde kapanan bağlantının açık kalmasıdır. Bu sorunda prematüre bebeklerde kalp yetersizliğine gidiş görülebilir, ilaçla veya cerrahi olarak tedavi gerekebilir.
Prematüre bebeklerde gözdeki retina tabakasındaki damarlar yeterince gelişemez, doğumdan sonra da gelişme süreci devam eder. Bebeğe zorunlu olarak verilen oksijen bu damarların anormal gelişimi ile prematüre retinopatisi (ROP) ne neden olur. İleri evre ROP görülen bebeklerde lazer veya cerrahi tedavisi gerekebilir.
Prematüre bebeklerde beyin içerisindeki boşlukları kaplayan damarlar yeterince gelişmemiş olduğundan kanamaya eğilimli olabilir. Hafif kanamalar kendiliğinden çözünür. Geniş beyin kanamaları, hidrosefali denilen beyin omirilik sıvısının aşırı artışı ile kafa içi basıncın artışına, ileri olgularda kalıcı beyin hasarına yol açabilir.
Prematürelerde mide barsak olgunlaşmasının gecikmesinin en kötü sonucu nekrotizan enterokolit hastalığıdır. Bu hastalık bağırsakların kısmi veya tümüyle kanlanma bozukluğudur. Genellikle bebek beslenilmeye başlanıldıktan sonra görülür ve hayatı tehdit eder.
Prematüre bebeklerde kırmızı kan hücrelerinin yapım hızı düşük iken yıkım hızının fazla olması, demir depolarının yetersiz oluşu, laboratuvar tetkikleri için sık kan alınması gibi nedenler ile kansızlık (anemi) sık görülür. Bebeklerde kansızlık nedeniyle kan transfüzyonu yapılması gerekebilir. Prematüre bebeklerde kan hücre yıkımının fazla olması, karaciğerin yeterince olgunlaşmamış olması vb. nedenlerle daha sık sarılık (hiperbiluribinemi) görülür. Zamanında doğan bebeklere göre daha düşük sarılık değerlerinde fototerapi ve kan değişimi tedavisi gerekebilir.
Prematüre bebeklerde respiratuar distress sendromu (RDS) , doğum sırasında akciğer odacıklarının genişlemesi ve açık kalmasını sağlayan, sürfaktan adlı maddenin yetersizliği sonucu oluşur. Bebeğe solunum makinesi ile destek olunur. Sürfaktan maddesi solunum yoluyla verilebilir.
Apne denilen solunum duraklaması da prematürelerde sık görülen bir sorundur. Buna kalp atım yavaşlaması da eşlik edebilir. Bu nedenle bebeklerin kalp atım ve solunumları monitörle takip edilir.
Bronkopulmoner displazi, prematüre bebeklerde doğum sonrası 28 gün geçmesine rağmen solunum yetersizliği bulgularının devam etmesi, oksijen ihtiyacının ve solunum makinası desteğinin sürmesidir.
[forum_post_id=1834]
Prematüre bebeklerde en sık görülen sorun patent ductus arteriyozustur (PDA). PDA kalpteki aort ve akciğere giden ana damar arasında bulunan ve doğum sonrası oksijenle karşılaşınca ilk 3 günde kapanan bağlantının açık kalmasıdır. Bu sorunda prematüre bebeklerde kalp yetersizliğine gidiş görülebilir, ilaçla veya cerrahi olarak tedavi gerekebilir.
Prematüre bebeklerde gözdeki retina tabakasındaki damarlar yeterince gelişemez, doğumdan sonra da gelişme süreci devam eder. Bebeğe zorunlu olarak verilen oksijen bu damarların anormal gelişimi ile prematüre retinopatisi (ROP) ne neden olur. İleri evre ROP görülen bebeklerde lazer veya cerrahi tedavisi gerekebilir.
Prematüre bebeklerde beyin içerisindeki boşlukları kaplayan damarlar yeterince gelişmemiş olduğundan kanamaya eğilimli olabilir. Hafif kanamalar kendiliğinden çözünür. Geniş beyin kanamaları, hidrosefali denilen beyin omirilik sıvısının aşırı artışı ile kafa içi basıncın artışına, ileri olgularda kalıcı beyin hasarına yol açabilir.