Metrekare bazında en yüksek aidat değerine sahip konut projesi 18.83 TL ile İstanbul Avrupa yakasında iken, metrekare bazında en düşük aidat değerine sahip konut projesi ise ortalama 0.20 TL ile Ankara’da bulunuyor. Yani İstanbul’da 100 metrekare bir evin aylık aidat bedeli 1800 lirayı aşarken, Ankara’da 20 liraya kadar geriliyor.
Dikkat edin bu bedeller 100 metrekare için. Evin boyutu büyüdükçe aidatlar da yükseliyor. Ortak kullanılan alanlardaki hizmetler (havuz, sosyal tesis vs.), çalışan sayısı, ısıtmanın şekli vs aidat bedellerinin oluşmasında başlıca etkenler. Son dönemde özellikle markalı konut projelerinde iki ayrı yönetim şekli tercih ediliyor. Birincisi projeyi yapan firma belli süre yönetimde kalıyor. Ya da bir yönetim şirketiyle anlaşarak projeden çekiliyor.
Markalı olmayan orta ve küçük ölçekli sitelerde ise yönetim kat malikleri arasından seçiliyor. Aynı durum mahalle arasındaki normal apartmanlar içinde benzer bir durum söz konusu. Sitelerin giriş kapılarının çokluğu, ihtiyaç fazlası sosyal tesisler aidatları şişirebildiği gibi, ticari birimlerin gelirinin yönetime artırılması gibi durumlarda ise aidatlar azalıyor.
Elimize, bazı projelere fahiş yükseklikte aidat uygulandığına ilişkin pek çok şikayet ulaştı. Bazı yeni evlerde 3+1 daire için ödenen aidat bir başka sitedeki 1+1 evin kirasına eş değer durumda.
Ev alacak ya da kiralama yapacak herkesin evin bedeli ve kirasını nasıl fazlasıyla sorguluyorsa, hem söz konusu konutun hem de benzer konutların aidatlarını da sorgulamasının menfaatine olacağı çok açık.
Peki ama aidatlar nasıl belirleniyor. Aslında mantık basit. Söz konusu apartman, sitenin bir yıl içindeki olası harcamaları yani giderleri bütçelendiriliyor. Varsa gelirler bu giderlerden düşülüyor. Kalan kısım önce malik sayısına bölünüyor ve bir malikin yılda ödemesi gereken aidat bulunuyor. Daha sonra bu da 12’ye bölünerek aylık aidat oluşturuluyor.
BÜTÇEYİ İNCELEMEYİ UNUTMAYIN!
Her malikin öncelikle çıkış noktası olan yıllık bütçeyi incelemesi, itiraz etmesi mümkün. Satın alma, teklif alma gibi her kararın oylama ile alınması gerekli. Yani yönetimin kafasına göre harcamalar planlayıp sonra bu harcamaları aidatlara yedirmesi gibi haksızlıklar varsa ancak bu bütçelerin detaylı incelenmesiyle ortaya çıkacaktır. Malikseniz bu bütçenin denetiminden, yapılan oylamalara katılmaktan ve yönetim seçmekten siz sorumlusunuz unutmayın. Aidatları bir kısım maliklerin ödememesi ya da geç ödemesi bütçeyi etkileyecektir. Eldeki paranın ortak giderlere yetmemesiyle ortaya çıkacak zararlar da borcunu zamanında ödeyen maliklere de yük olup haksızlığa neden olacaktır. Bu yüzden geciken veya hiç alınamayan aidatlara bazı yasal faizler uygulanır. Ancak bu konudaki yasal hükümler tam olarak bilinmediği için çoğunlukla da bu uygulamalarda yanlışlıklar olur. Ben de apartmanlarda siteler de kavgalara neden olan gecikmiş aidatlara uygulanması gereken yasal yaptırımları mercek altına aldım. Bu konuda bilgi ve tecrübesine güvendiğim Avukat
GERİDE bıraktığımız haftanın önemli haberlerinden biriydi. Hükümet, borcunu yasal süresi içinde ödemediği için takibe düşen bu yüzden de kara listeye alınan yüz binlerce şirketin, esnafın ve şahsın kredi sicilini temizlemek için düğmeye bastı. Torba yasaya eklenen düzenleme 2017 itibarıyla yürürlüğe girecek. Yani özetle geçmişin üzerine bir sünger çekilecek, kredi borcunu ödemeyen, ödeyemeyen kim varsa affedilecek. Böylece onların da tekrar uygun şartlarla kredi alabilmesinin önü açılacak. Bunun doğruluğunu yanlışlığını tartışmayı bir tarafa bırakıp bir konuyu hatırlatmak istiyorum. Geçtiğimiz aylarda yapılan bir düzenleme ile vatandaşların bireysel olarak aldığı kredilerin yeniden yapılandırılması için yasal düzenleme yapılmıştı. Canlı kredilerin yeniden yapılandırılmasına ilişkin genel düzenlemeler bulunmamakla birlikte sadece bireysel kredilerde yeniden yapılandırmaya ilişkin vadeleri sınırlayan düzenlemeler mevzuatta yer alıyor. İşletmelerin aldığı krediler ise unutulmuş durumda. Geçmişte kredi borcunu ödemeyen veya ödeyemeyenler af edilsin ama şu anda kredi borcu bulunan ama zorlanan işletmeler için niye bir şey yapılmıyor? Onların da takibe düşmesi mi bekleniyor?
MALİYET, TAHSİLAT DERT
Bu konuyu neden şimdi gündeme getiriyorum? Çünkü zor bir dönemden geçiyoruz, zamanında alınacak bazı tedbirlerle ileride yaşanacak olası sorunlar giderilebilir. Hükümetin açıkladığı önlemlerden de anlaşılacağı üzere bazı sektörlerde ciddi durgunluk yaşanıyor. Özellikle böyle dönemlerde işletmeler, maliyetlerdeki aşırı artışları satış fiyatlarına yansıtamaz. Pazar ve ciro kaybına uğrarlar. Kur yükselmesi gibi beklenmeyen girdileri oluşur. Alacaklarının tahsilatında zorluk yaşarlar. Gerekli finansmanı da sağlayamazlar. Yılların işletmeleri geçici likidite sıkıntısı çekerek bankalar ile diğer finansal kuruluşlara ve piyasaya olan geri ödeme yükümlülüklerini zamanında yerine getirmekte zorlanır.
Kredi değerliliğinde önemli bir sorun olmayan, gelir getirici faaliyetlerine devam eden ancak yaşadığı geçici likidite sıkıntısı nedeni ile kredi geri ödemelerini zamanında yapamayan veya yapamayacağı önceden belli olan işletme sayısının hiç de az olmadığını düşünüyorum. Kredi geri ödeme vadelerinin nakit akışlarına uygun olacak şekilde yeniden yapılandırılması göz ardı edilmemeli. Çünkü, işletmelerin ticari sicillerinin bozulmadan sorunsuz bir şekilde faaliyetlerine devam etmesi, istihdam kaybı yaratmaması sadece kendileri için değil ülke için de önem taşıyor.
Mevcut şartlarda işletme kredilerinin yeniden yapılandırılmasının önünde çok sayıda caydırıcı yasal düzenleme var. Bu yüzden yapılandırma uygulamaları istenilen düzeyde değil. Türkiye Bankalar Birliği verileri dikkate alındığında Haziran/2016 dönemi itibarıyla bankacılık sektöründen yeniden yapılandırılan kredilerin toplam kredilere oranın sadece yüzde 2.8. Dikkat edin bu oranın düşük olması ihtiyaç olmamasından değil caydırıcı düzenlemeler nedeniyle. İşte tam da bu sorunun giderilmesi gerekiyor.
YENİDEN YAPILANDIRMAYI BANKACILAR DA DESTEKLİYOR
YENİDEN yapılandırma uygulamalarının yaygınlaştırılması, işletmelerin ihtiyaç duyduğu anda ve ihtiyacı ölçüsünde yeniden yapılandırma uygulamalarından faydalanabilmesi için tüm tarafların taşın altına elini koyması ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Bu konuda bankacılarla da yaptığım görüşmeler sonrasında elde ettiğim şu olguların altını çizebiliriz:
- Yürürlük tarihi 01 Ocak 2018’e ertelenen yeni Karşılıklar Yönetmeliği’nde canlı kredilerin yeniden yapılandırılmasının borçluya tanınan bir “imtiyaz” olarak tanımlandığı ve yeniden yapılandırılan tüm canlı kredilerin “Birinci Grup-Standart Nitelikli Krediler” grubundan çıkarılarak “İkinci Grup-Yakın İzlemedeki Krediler” grubuna alınmasını zorunlu kılındığı görülüyor.
YILIN son günleri yaklaşırken bir tarafta hafiften de olsa hissedilir derecede bir ekonomik durgunluk bir tarafta da yılbaşı alışveriş heyecanı var. Geçtiğimiz hafta alışveriş merkezlerini, caddeleri şöyle bir dolaştım. Bir hafta kalmasına rağmen yılbaşı alışverişlerinin daha önceki yıllara göre düşük tempoda seyrettiğini söyleyebilirim.
Özellikle yıl sonlarında mağazalar indirim kampanyaları düzenler. Amaç hem elde kalan malları bitirip yeni modellere yer açmaktır, hem de yılı iyi bir ciroyla kapatmak. Bu yıl belki de durgunluğunda etkisiyle indirim kampanyaları iyice abartılı boyutta. Mağaza vitrinlerinde devasa anonslar dikkat çekiyor. Yeni gözde YÜZDE 70 indirim.
Ben de bu hafta bu indirim anonslarını mercek altına aldım. İstanbul’daki büyük bir alışveriş merkezinin (AVM) yolunu tuttum. Daha bu AVM’ye varmadan yol kenarındaki bir spor mağazasının duvarlarına asılmış devasa afişler ilgimi çekti. Aynen şöyle yazıyordu: “% 70, % 60, % 50 BAŞLAYAN İNDİRİMLER...” Ne anlarsınız bu afişten. Ben her üründe en az yüzde 50 indirim olduğu düşüncesiyle mağazanın içine girdim. Ürünleri incelemeye
başladım. Bazı ürünler tek fiyata örneğin 30 TL’ye satılıyordu. Bu ürünlerin orijinal fiyatını sordum. Görevli, “40-50 lira falandı” dedi. Daha pahalı ürünlere yöneldim. Etiketlerinde 100-150 TL yazıyordu. Bu fiyattan satıldıklarını öğrendim.”İndirimli mi bunlar” diye sordum. “Evet” dedi. Orijinal fiyatlarını sordum. Kızdı; “Ne yapacaksın” diye sordu. Afişteki yüzde 70 indirim anonsunu hatırlattım. “Hangi ürün yüzde 70 indirimli” diye sordum bu kez. Daha da kızdı; “Hepsi indirimli bunların” dedi.
ASLINDA bu konuyu önümüzdeki haftalarda ele alacaktım ancak hafta içi Anadolu Ajansı’nın geçtiği bir haber üzerine hemen ele almak şart oldu. Haberde, Tüketiciler Birliği Başkanı Mahmut Şahin, tüketicilerin araç servislerinde iş bittikten sonra ne istenirse ödemek zorunda bırakıldığını iddia ediyor ve “Garanti kapsamının dışına çıkmamak için yetkili servise giden tüketici kat kat ücret ödemekle yüz yüze kalıyor” diyor.
Mahmut Şahin’in dile getirdiği konu çok önemli. Türkiye’de satılan sıfır araçların her türlü bakım ve onarımının garanti kapsamı süresince ‘yetkili servis’te yapılması şart koşuluyor. Hatta bazı otomobil markaları araçlarında kullanılacak akaryakıtın bile kendi belirttikleri marka olmasını istiyor. Aksine davranışlarda garantinin bozulacağının altı çiziliyor.
Şahin, yetkili servislerin çok ciddi oranlarda para akışı olduğuna dikkat çekiyor, “İnsanlar bir seferlik tamiratta binlerce lirasını buralara bırakıyor. Ancak bazı art niyetli olduğunu düşündüğümüz uygulamalar yapılıyor. Bunlardan en rahatsız edeni de yetkili servislerin vatandaşların mağduriyetlerini ve çekincelerini fırsat bilip, fahiş oranlarda para talebinde bulunması. Bu konuda çok fazla şikayet alıyoruz” diyor.
YETKİLİ SERVİS KONFORLU
BUGÜN üreticide 6 lira olan kuru kayısı markette 29 lira 90 kuruşa, 45 kuruş olan mandalina 2 lira 10 kuruşa, 45 kuruş olan portakal 2 liraya, 35 kuruş olan lahana 1 lira 50 kuruşa, 67 kuruş olan elma 2 lira 56 kuruşa, 30 kuruş olan kuru soğan 1 lira 13 kuruşa, 70 kuruş olan kabak 2 lira 53 kuruşa, 3 lira 50 kuruş olan kuru üzüm 12 lira 58 kuruşa, 6 lira 50 kuruş olan kuru incir 22 lira 95 kuruşa tüketiciye sunuluyor.”
Bu sözlerin sahibi Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar. Bayraktar neredeyse çeyrek yüzyıldır bu görevde. Görev yaptığı süre içerisinde onlarca hükümet bir o kadar da bakan gördü. Ancak Bayraktar’ın gündemi hiç değişmedi. Türkiye’de üreticinin binbir güçlükle ektiği on paraya sattığı ürünün tüketiciye fahiş fiyata ulaştığını iddia
etti durdu.
Bakın geçtiğimiz hafta Bayraktar yoğun gündemin içinde kaybolup giden açıklamasına şu sözlerle devam etti,
“TZOB tarafından izlenen 34 üründe Kasım ayında ortalama yüzde 189,15 üretici market fiyat farkı görüldü. Kuru kayısı 5, mandalina 4,7, portakal 4,4, lahana 4,3, elma ve kuru soğan 3,8, kabak ve kuru üzüm 3,6, kuru incir 3,5 kat fazla fiyatla tüketiciye satıldı.”
MALUM dolar aldı başını gidiyor. Yılbaşı itibariyle yeni zamlar kapıda. Tasarrufun önemli olduğu bir dönemden geçiyoruz. Ben de bu hafta yolculuk maliyetleriyle ilgili bir araştırma yapmaya çalıştım.
Mercek altına aldığım güzergah İstanbul ve çevresinde yapılan yeni yolları ve köprüleri kıyaslıyor. Tek tek köprülerden ve yollardan geçişler, hem zaman hem de maliyet açısından çokça yazıldı, çizildi, konuşuldu ama ben olayı bir bütün olarak ele aldım. Aynen binlerce otomobil ve kamyonun yaptığı gibi Mahmutbey’den çıktım yola Gemlik’e kadar gittim. Maliyet ve zaman açısından size kılavuz olabilecek bilgilerle geri döndüm.
AMACIM NEYDİ?
Son dönemde yol ve köprülere müthiş yatırımlar yapıldı. Elbette bu yatırımların bir maliyeti var. Tabii bu maliyet dönüp dolaşıp sonuçta vatandaşa da yansıyor. Acaba İstanbul Boğazı’na inşa edilen Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden geçip sonrasında Osmangazi Köprüsü’ne ulaşmanın oradan yeni yapılan otobanı kullanıp Gemlik’e kadar gitmenin maliyeti tam olarak kaç liraydı. Bu yolculuk ne kadar sürüyordu? Kıyaslama yapmak için eski usullerle geri dönsem kıyaslama açısından nasıl bir tablo ortaya çıkardı.
VATANDAŞIN EKONOMİSİ:
Türkiye gibi gündemin çok hareketli olduğu bir ülkede ekonomide de her gün birbirinden önemli yeni gelişmeler oluyor. Bu gelişmelerin her biri vatandaşı yakından ilgilendiriyor. Bir süredir her cumartesi benim kalemimden okumakta olduğunuz ‘Vatandaşın Ekonomisi’ köşesi aslında bana değil, size ait olan bir köşe. Hedefim, ekonomide olan bitenlere vatandaşın yani sizlerin penceresinden bakmak. Vergilendirilmiş kazanç ne kadar kutsalsa, vergisini ödeyen vatandaşın hakkı da bir o kadar kutsal. Vergi mükelleflerinin verdiği her kuruş verginin bir toplumsal fayda olarak ona geri dönmesi gerekiyor. Amacım vergisini ödeyen vatandaşın hakkını sonuna kadar savunmak.
SOSYAL GÜVENLİK:
Nüfusumuzun yüzde 87’si sosyal güvenlik kapsamında. 20 milyon aktif çalışan, 12 milyona yakın emekli ve 35 milyondan fazla da akrabalık bağlarıyla onların imkanlarından faydalanan var ama kimse sosyal güvenlikten doğan haklarını tam anlamıyla bilmiyor. Hürriyet, tecrübeli kalem Noyan Doğan’ın hazırladığı Sosyal Güvenlik Köşesi ile, tüm kesimlere hem haklarını hatırlatmayı hem de merak ettikleri sorularını cevaplamayı hedefliyor. Çok tartışılan kıdem tazminatından asgari ücrete, emekli maaşlarından sağlık hizmetlerine, yapılan kesintilerden ödenen ek ücretlere kadar bu alandaki tüm yenilik ve gelişmeleri her çarşamba Sosyal Güvenlik Köşesi’nde yer alacak.
VERGİ DOKTORU:
Konusunun uzmanı Ahmet Karabıyık, vergi cephesindeki tüm güncel gelişmeleri okurlara aktarıyor. Vergi Doktoru Karabıyık, alışılagelmişin dışında sadece şirketlere değil, çoğunlukla mali müşaviri olmayan ve bu anlamda kendi işlerini takip etmek zorunda kalan, kira başta olmak üzere gelir elde edip vergi verenlere yol gösteriyor. Vergi Doktoru’nu okuyanlar yasaların ‘imkan tanıdığı’ tüm avantajları bu köşede takip edebiliyor. Her hafta çarşamba günleri yayınlanan ‘Vergi Doktoru’ köşesi aynı zamanda iş hukuku konusunda da önemli sorunları gündeme getirip çözüm önerileri sunuyor.
BİLİNÇLİ EKONOMİ:
Hürriyet’in tecrübeli enerji muhabiri Merve Erdil’in hazırladığı ve cuma günleri yayınlamaya başladığımız sayfanın aslında tek bir hedefi var. Dünyanın giderek azalan kaynaklarını korumak için yapılan ve yapılacak ne varsa duyurmak ve bu alanda medyada Türkiye’nin platformu olmak. Sürdürülebilirlik kavramı son yıllarda yavaş yavaş ülkelerin, şirketlerin, belediyelerin ve bireylerin hafızasına giderek artan bir şekilde yerleşiyor. Hem Türkiye’de hem de dünyada bu konudaki son gelişmeleri bu sayfada bulabileceksiniz. Daha bilinçli tüketmek bizim elimizde…
ŞUBAT ayının ilk haftasıydı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, et fiyatlarıyla ilgili önemli bir açıklama yaptı. Kırmızı et sektörü temsilcileriyle görüşmesi sonrasında Çelik, “Kırmızı et sektörü temsilcileriyle aldığımız karar gereği karkas yağsız et tavan fiyatının 23.3 lira, karkas yağlı et tavan fiyatının 21.8 lira, kıymanın tavan fiyatının 32 lira, kuşbaşı etin tavan fiyatının ise 34 lira olmasıyla ilgili fikir birliğine vardık” dedi.
Faruk Çelik, kıyma ve kuşbaşı etin satılabileceği maksimum fiyatlarla ilgili açıklamalarını sonraki günlerde de sık sık tekrarladı. Hatta en son 18 Kasım’da Hürriyet Ankara bürosunu ziyaretinde, “Bazı uyanıklar, bizim getirdiğimiz eti 21 liradan alıp 25 liraya satıyor. Bunlar için Maliye’yle çok güzel bir noktadayız, canlarını yakacağız. Kuşbaşı ve kıyma çok önemli. 32 lira kıymayı rahat kurtarıyor. 34-35 lira da kuşbaşını kurtarıyor. Bunun üzerinde satanlar yanlış yoldalar” diye konuştu. Bakan Çelik’in bu sözleri üzerine İstanbul’un birçok semtini sokak sokak gezdim. İstanbul dışında Anadolu’nun çeşitli kentlerinden de tanıdıklarıma rica edip onların topladığı fiyatları aldım. Kesin olarak söyleyebilirim ki Tarım Bakanı Faruk Çelik’in ısrarla üzerinde durmasına rağmen 32 liraya kıyma, 34 liraya kuşbaşı et satan kasap, market neredeyse hiç yok. Neredeyse diyorum çünkü ben sadece birkaç büyük markette kıymalık dana etinin 32 liradan satıldığına şahit oldum. Ancak bu etlerin büyük oranda yağ içerdiğini gözlediğimi de söylemem gerekiyor.
Marketlerin çoğu kıyma fiyatını afişe etmiyor. Siz kıyma istediğinizde tezgahtaki etleri gösterip ‘az yağlı çok-yağlı, nasıl olsun’ diye soruyorlar. ‘En ucuzu olsun’ dediğinizde de fiyatların ortalama 38 liradan başladığı görülüyor. Bazı market ve kasapların yasak olmasına rağmen hazır çekilmiş kıyma sattıkları da dikkat çekiyor. Bu kıymaların kilogramının 29.90 TL’ye kadar satıldığını belirledim. Ancak bu kıymaların hayvanın hangi bölümünden elde edilen etten çekildiği, içine sakatat katılıp katılmadığı belli değil. Bu tür çekilmiş hazır kıyma satışının yasak olduğunu bir kez daha belirtmeliyim. Kasap veya market sizin gözünüzün önünde kıyma çekmek zorunda.
Et ve Süt Kurumu (ESK) ise dana kıymayı 28.75 TL’den dana kuşbaşıyı ise 33 TL’den satıyor. Vatandaş satın alırken bu etlerin ithal olup olmadığı belirtilmiyor. Etlerin ithal olup olmaması kalite açısından çok önemli değil belki ama maliyet yönünden avantaj sağladığı iddia ediliyor. Bir de yaygınlık bakımından her yerde ESK’nın satış mağazalarına ulaşmak mümkün değil.