ASLINDA daha kış gelmeden kombi, petek bakımlarını yapmak gerek ama çoğumuzun aklına soğuk kapıya dayanınca gelir. Kombi bakımını işin ehli yetkili servis veya ustaya yaptırmakta fayda var. 2 Ekim 2020’de bu konuyla ilgili ayrıntılı bir yazı yazmış, arama motorlarında üst sıralarda çıkan sözde yetkili servislerin tüketiciyi mağdur ettiğine dikkat çekmiştim. Bir kez daha uyarmamda fayda var. Kombi markanızın internet sitesinden ya da müşteri hizmetlerinden, gerçek yetkili servisleri öğrenmeden sahte firmalarla muhatap olmayın. Hem fahiş ücretler ödemek zorunda kalabilir hem de kombinizin zarara uğramasına neden olabilirsiniz.
Kombiniz verimli çalışsa da petek bakımını zamanında ve doğru şekilde yapmamanız durumunda, hem ısı kaybına uğrayıp hem de yüksek yakıt faturası ödemek zorunda kalabilirsiniz.
YETERİNCE ISINMIYOR
Piyasada petek temizliği yaptığını belirten yüzlerce şahış ve firma var. Piyasa araştırması yaptığımda, temizlik için petek başına 10 TL’den 35-40 TL’ye kadar ücret talep edildiğini öğrendim. Petek temizliği neden önemli. Yıllar içinde suyun doğal halinden biriken tortular, kireçler ve petek içinde oluşan döküntüler tıkanmalara neden oluyor. Tıkanıklıklar suyun dolaşımına engel olduğu için de kirli tabir edilen petekler yeterince ısınmıyor. Bu soruna özellikle alüminyum peteklerde daha çok rastlanıyor.
ZARAR VERİYOR
Peki petek temizliği nasıl yapılıyor? Basınçlı bir pompa ile peteklere sıcak su hattından su basılıyor, bu su soğuk su hattından tahliye ediliyor. Bu işlem yapıldığında yoğun olarak hatlarda ve petek içlerinde oluşan pisliğin nasıl boşaldığına şahit olabilirsiniz. Ancak bu işlem ehil eller tarafından yapılmadığında birçok sorunu da beraberinde getiriyor. Öncelikle basınçlı makine satın alan herkes kendini petek temizleme ustası ilan etmiş durumda. Tecrübesiz elamanlar tarafından sisteme gelişi güzel basılan su tıkalı olmayan hatların ya da peteklerin tıkanmasına neden oluyor. Son yıllarda moda haline gelen ilaçlı yıkama ise içerdiği kimyasallar nedeniyle hem peteklere ve vanalara hem de kombinin ekipmanlarına zarar veriyor.
GEÇMİŞ yıllarda da haberleştirilen konu son olarak okurum Mustafa Bilgehan’ın dikkatini çekmiş. Satın aldığı fıstığı kattıkları hamsili pilavın lezzetinde bir farklılık oluşmuş. Bunun üzerine Bilgehan, satın aldıkları fıstığı incelemiş. Bilgehan gönderdiği e-postada “Fişe tekrar bakınca fiyatının çok ucuz olduğunu gördüm. Ertesi gün satın aldığımız bakkala gidip dikkatli baktığımda etikette “dolmalık yerfıstığı” yazdığını fark ettim. Ama fıstıklar tamamen çam fıstığı görünümünde... Üretici aslında etikete yazmış ama yine de yerfıstığının çam fıstığı görünümüne nasıl dönüştürüldüğünü merak ettim. Ancak bilmeyenin bunu anlaması imkansız. Dolmalık çam fıstığın kilosu 600-640 TL’ye satılıyor. Yerfıstığının kilosu ise 40 TL. Arada fiyat uçurumu var.
ALDATMAYA YÖNELİK
Her ne kadar bazı üzeriticiler paket ürünlerin üzerine sattıkları fıstığın yerfıstığını yazsa da tüketicinin satın aldığı ürünü ayırt etmesi çok zor. Piyasada satılan paketleri inceledim. Bazısında ‘dolmalık çam fıstığı’ yazıyor. Bunların fiyatları diğerlerine göre çok pahalı. Bazı paketlerin üzerinde ‘dolmalık yerfıstığı’ yazıyor. Bu ürünlerin fiyatları ise yerfıstığına göre pahalı ancak çam fıstığına göre ucuz. Siz yan yana duran iki paketin üzerinde de dolmalık ifadesi görünce eliniz ister istemez ucuz olana gidiyor. Bir de üzerinde sadece ‘dolmalık fıstık’ yazan ürünler var ki bunların tamamen tüketiciyi aldatmaya yönelik olduğuna şüphe yok. Bu arada bazı çam fıstığı ürünlerinin de yerfıstığı ile karıştırıldığı öne sürülüyor.
DİKKAT EDİN
Peki ama dolmalarda kullanılan gerçek çam fıstığı ile ona benzetilen yerfıstığını nasıl ayırt edebiliriz... Daha sert olan yerfıstığı dik olarak iki parçaya ayrılabiliyor. Dolmalık çam fıstığını dik olarak ikiye ayıramıyorsunuz.
Özetle... Sahtekârlar dolmalarınıza da dadandı. Aldığınız fıstığa dikkat edin!
O zamanın yöneticileri 2018 yılında dönemin Başbakanı Binali Yıldırım önderliğinde dönemin Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan ile bir araya gelmiş, fiber altyapının ortak kullanımı ve işbirliği için bir protokol imzalamışlardı. Ancak atılan imzalara rağmen beklenen bir türlü olmadı. Yine her kafadan bir ses çıkmaya, her şirket kendi kazmasını vurmaya devam etti.
Sonuçta kaybeden hem ülke, hem şirketler hem de vatandaş oldu. Üç şirket bir araya gelip ülkeyi fiber ağla donatacağı yerde eldeki ile yetinmeye razı olduk.
VATANDAŞ İÇİN ÖNEMLİ
Türkiye günlerdir iletişim platformu Whatsapp’ın kullanıcılarına getirdiği veri paylaşma zorunluluğunu tartışıyor. Kişisel verileri sızdırmayacak, özel yazışmaları, paylaşımları gerçek anlamda koruyacak alternatif platformların araştırıldığı bir dönemde ortaya çıkan güç birliği fotoğrafı işte bu yüzden zamanlama olarak çok anlamlıydı.
Türk Telekom, Turkcell ve Vodafone Türkiye genel müdürlerini bir araya getiren fotoğraf her şeyden önce vatandaş açısından önem taşıyordu. Çünkü atılan imzalarla vatandaşlar yerli mesajlaşma ve sosyal medya uygulamaları için yok yere haksız faturalar ödemekten kurtuldu. Rakip şirketin uygulamalarını kullananlar ya da kullanmak zorunda olanlar deyim yerindeyse artık cezalandırmayacak, internet kolatalarından yok yere harcama yapmak zorunda kalmayacak.
ALTIN HARFLERLE YAZAR
İşbirliği kimin girişimiyle oldu bilmiyorum. İster devlet eliyle olmuş olsun, ister şirketlerin yöneticilerinin bizzat insiyatif almasıyla… Sonuçta kazanan hem vatandaş oldu hem de bizzat şirketler. Takdir ediyor darısı fiber altyapının başına diyorum ve buradan bir çağrıda bulunuyorum.
Sayın Ümit Önal (Türk Telekom), Sayın Murat Erkan (Turkcell) ve Sayın Engin Aksoy (Vodafone Türkiye)…
Özellikle bazı online alışveriş sitelerini incelediğinizde gömlek fiyatlarının 19.99 TL’den başlayıp yüzlerce liraya kadar geniş bir yelpazeye ulaştığını görebilirsiniz. 19.99 liralık ilk fiyatı reklâmlarda ya da vitrinlerde sıklıkla görüyorsunuz. Ancak çoğu mağazaya girdiğinizde ‘ilk fiyat’tan satılan ürün sayısının içerdeki toplam ürünün ancak yüzde 2-3’üyle sınırlı olduğu gerçeği ile karşılaşıyorsunuz. İçerideki ürünlerin kalitesi arttıkça fiyat da başlıyor yükselmeye. Bir de bakıyorsunuz gözünüze kestirdiğiniz ürünün fiyatı vitrinde gördüğünüz fiyatın 10 katını aşmış. Aslında bu bir pazarlama taktiği. Amaç önce müşteriyi mağazaya ya da alışveriş sitesine çekmek. Sonrasında aranan gömleğin özelliğine göre alışverişi şekillendirmek. Yıllardır ucuza gömlek satan markaların sürümden kazandığı da bir gerçek. Ancak biz de kaliteli ucuz gömlek ile kalitesizi ayırt edebiliriz. Sektörün duayenlerinden bir gömlek üreticisinin konuyla ilgili görüşü şöyle:
“Gömlekte 1A dediğimiz ikinci kalite kumaşların kullanılabildiğini biliyoruz. Bu kumaşlar maliyeti ucuzlatıyor. O kumaştan üretilen gömlekler de ucuza satılıyor. Merdiven altı üretimi yapılan gömlekler ise çok daha ucuz. Ama bunlarda kullanılan kumaşlar hem kalitesiz hem de sağlıksız.
Büyük firmaların ucuza sattığı, reklam ettikleri ürünler ise toplam ürünlerinin yüzde 3-5’i kadar. Siz zaten aradığınız gömleği bulamıyorsunuz. O mağazada sizin alabileceğiniz gömleğin fiyatı ise ilan edilenin iki katı. Tüketici ne yazık ki aldatılıyor.”
SADECE FİYATA BAKMAYIN
Ararsanız her ürünün ucuzuna ulaşmanız mümkün. Özellikle geçmiş sezon ürünleri, kampanyalı satışlar ucuz ürüne ulaşmayı kolaylaştıran etkenler. Ancak aman dikkat! Her ucuz ürün kalitesiz olmadığı gibi her pahalı ürün de kaliteli anlamına gelmiyor. Bu yüzden marka ürünlere de dikkat etmek gerekiyor.
MOBİL BANKACILIĞI DOĞRU KULLANALIM
DÜNYAYA paralel Türkiye’de de online satışın pazar payı her geçen gün artırıyor. Eskiden sadece kendi depolarından kendileri satış yapan alışveriş siteleri artık birer platforma dönüşmüş durumda. Markalar, esnaf, girişimci aklınıza kim geliyorsa bu alışveriş platformlarında birer mağaza açıp artık satış yapabiliyor. Dolandırıcılar boş durur mu? Online satış platformlarının gördüğü ilgi dolandırılanların da iştahını kabartıyor. Bin türlü önleme rağmen sahte, bozuk, taklit ürünler maalesef artık alışveriş platformlarını da mesken tutabiliyor. Bunun son örneği ünlü bir deterjan markasının sahte ürünlerinin Türkiye’nin en büyük alışveriş platformundan birinde satılmasıyla yaşandı.
KOKMAYAN DETERJAN
Bir okurumun yolladığı e-postanın özetini paylaşıyorum:
“Nisan 2020’de Hepsiburada alışveriş sitesinden Unilever şirketinin ürünü olan OMO Active çamaşır deterjanı aldık. 4 paket her paket 10 kilo. Toplam 40 kilo. Eve 2 çuval içinde 2’şer paket geldi. Eşim bir paketi açıp denedi. ‘Koku yok’ dedi. Beğenmedi. Birkaç hafta sonra Başakşehir’de polisin sahte deterjan üretilen bir yeri bastığını bir TV kanalında yayınlanan haberden öğrendik. Baktık bizim paketlerle aynı ürünler. Konuyu Unilever’e bildirdik. Elimizdeki üründen örnek alıp laboratuvarda incelemek üzere götürdüler. Şirketin yaptığı incelemede ürünlerin sahte olduğu anlaşıldı. Unilever sahte detarjanı bizden alıp gerçeği ile değiştirdi.”
UNİLEVER: TAKLİT ÜRÜNLERİN PEŞİNDEYİZ
Olay yaklaşık bir ay önce gerçekleşmiş ama Türkiye, Prof. Dr. Seyfettin Gürsel’in dolandırıldığını önceki gün Sabah gazetesinde yayınlanan Dilek Yaman Demir’in haberinden öğrendi.
Haberi okuyan birçok kişinin “Ekonomi Profesörü de dolandırıcı tuzağına düşer mi” dediğini duyar gibiyim. Hemen söylemeliyim. Ekonomi profesörü de olsa insan insandır. Dolandırıcılar adeta hipnoz yöntemleri uygulayıp, akla gelmeyecek yöntemlerle sizi öyle bir panikletiyor ki hiç ‘bana olmaz’ demeyin. Herkes tuzağa düşebilir. Önemli olan bir ekonomi profesörünün tuzağa düşmesi değil, nasıl düştüğü... Hangi yöntemin kullanıldığı... Geçmişte aynı gazetelerde yazdığımız Seyfettin hocayı uzun zamandır tanırım. Kolay kolay kimse ona kül yutturamaz. Hatta tanıdığım, ikna edilmesi en güç insanlardan biridir. Yıllardır bu köşede benzer dolandırıcılık olaylarını kaleme alıp, vatandaşı uyarmaya çalışırım. Ayrıntıları öğrenmek ve aktarmak için dün ‘merakla’ kendisini aradım.İyi ki de aramışım. Klasik dolandırıcılık yöntemlerinin dışında bizi panikletebilecek yeni bir tuzak ile karşı karşıyayız. Aman dikkat diyorum, ayrıntıları paylaşıyorum.
BİRİNCİ BÖLÜM: BDDK YETKİLİSİ
Seyfettin Hoca geçtiğimiz ay bir telefon alır. Telefondaki ‘sözde’ Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) görevlisi bankacılık sisteminde daha önce gerçekleştirilen kredi, havale gibi banka işlemlerinde düzenleme yapıldığını geçmişe yönelik toplam 1321 TL’nin Seyfettin Hoca’ya iade edileceğini söyler. Söz konusu paranın hesaba aktarılması için kimlik doğrulama işlemine geçer. TC kimlik numarası talep eder. Anne kızlık soyadının birkaç harfini sorar. Hoca’nın kimlik doğrulama işlemini başarıyla geçtiğini bildirir ve işleme geçtiğini söyler. Biraz sonra Seyfettin Hoca’nın telefonuna bir mesaj geleceğini belirterek bu mesajdaki kodu kendisiyle paylaşmasını ister. Hakikaten de Hoca’nın telefonuna bir mesaj gelir. Bu sırada Seyfettin Hoca’nın konuşmalarını dinlemekte olan eşi, şüphelenir. Telefonu ister ve kodu paylaşmadan önce karşıdaki kişinin kimliğini ve görevini sorgulamaya başlar. Peşi sıra gelen sorular karşısında telefon birden kapanır.
İKİNCİ BÖLÜM: GÜVENLİK YETKİLİSİ
Seyfettin Hoca ve eşi, bir dolandırıcılık girişimi ile karşı karşıya olduklarını anlarlar. Olayın üzerinden bir dakika bile geçmeden yeni bir telefon gelir. Telefondaki yeni şahıs, Seyfettin Hoca’nın hesabının bulunduğu bankanın güvenlik görevlisi olduğunu söyler.
“Seyfettin Bey, az önce bir dolandırıcılık girişimine maruz kaldınız. Dolandırıcıların yaptığı işlemlerin iptalini sağlayacağız”
İKİ SEÇENEK SUNDULAR
Olay şöyle gelişmiş... Uğur Cebeci’nin bulaşık makinesi bozulur. Hepimizin yaptığı gibi hemen bilgisayarın başına geçer. Arama motorunu açar, bulaşık makinesi markasını ve ‘yetkili servis’ ibaresini girer. Yüzlerce yetkili servis dökülür. Cebeci kendisine en yakın konumdaki ‘yetkili servis’ ibareli sayfayı tıklar. Zaten kocamana puntolarla 0444 ile başlayan bir numara verilmiştir. Arar sorununu anlatır. İki genç gelir, önce bulaşık makinesinin su pompasının bozuk olduğunu söylerler. Makineyi açıp bozuk parçayı çıkardıktan sonra, parçanın değiştirilmesi gerektiğini söylerler. Eğer bozuk parça yerine eski bir makineden alınmış parçayı kullanırlarsa 1000 TL, yeni bir parça ile değiştirirlerse 2 bin TL’ye mal olacağını belirtirler.
UĞUR CEBECİ
ÇİPİ DE DEĞİŞTİRDİLER
Havacılık dünyasını A’dan Z’ye bilen, uçak parçalarını ezbere sayan Uğur Cebeci, ne yazık ki beyaz eşya dünyasından hayli uzaktadır. Kabul eder, parça değişir. Ustalık dahil 2120 TL’yi öder. Bitti mi, hayır... Uğur Cebeci’nin cömertliği karşısında cesaretlenen servis yetkilileri bu kez yeni bir arızaya dikkat çekerler. Programların tam çalışmadığını bir çip değişikliği gerektiğini belirtirler. Yeni çip ve değişim ustalığı için 1800 TL daha ödenmesini isterler. Uğur Cebeci ‘hafiften’ işkillenmeye başlar ama o sırada bulaşık makinesinden çok haftalık yazısına yoğunlaştığı için olsa gerek üzerinde fazla durmaz. Onu da öder.
İki servis yetkilisi piyasa değeri 4 bin TL olan bulaşık makinesinin hayati olmayan iki basit parçasını değiştirip Uğur Cebeci’nin 3920 TL’sini alır uzaklaşırlar.
Bulaşık makinesi çalışmaya başlar, Uğur Cebesi ise düşünmeye... Sonra ödediği paranın garipliğini algılar, sarılır telefona. O markanın gerçek teknik servisine ulaşır. Acı gerçeği öğrenir. Su pompasının gerçek bedeli 670 TL, çipinki ise 200 TL’dir.
KORONAVİRÜS salgını ile birlikte hayatımızın baş aktörlerinden biri maske oldu. Devlet yetkilileri, sağlık kurulları vatandaşı mutlaka maske takması için uyarıyor. Kamu spotları, yerel yönetim anonsları sosyal mesafenin yanı sıra maskenin hayatımızı kurtaracağını vurgulayıp duruyor. Peki ama taktığımız maskeleri ne kadar sorguluyoruz? Piyasada tanesi 20 kuruştan başlayıp tavan fiyat olan 1 TL’ye kadar binlerce çeşit maske var. Eczaneyi, medikal mağazaları, marketleri geçtim artık kuruyemişçiler de bile maske satılıyor. Ucuzluk mağazaları, güzellik merkezleri, vitamin takviyecileri aklınıza kim gelirse çeşit çeşit maske rafları süslüyor. Düz beyazı, siyahı, çok renklisi, desenlisi, yıkanırı yıkanmazı iste isteyebildiğin kadar. Çeşit çok satıcı çok ama maskenin hangisine güvenilir hangisine güvenilmez nasıl anlayacağız?
PİYASADA MASKE ARAŞTIRMASI YAPTIK
Burada değinmek istediğim nokta tanesi 1 TL’ye satılan maske ile 20 kuruşa ya da 50 kuruşa satılan maske arasında ne fark var? 1 TL’lik maske daha çok koruyor da, 50 kuruşluk maske daha mı az koruyor? Hangisini almak mantıklı? Denetimler yeterli mi, piyasadaki maskeler tebliğlere uygun üretilmiş ve vatandaşa ulaşıyor mu? Tüm bu soruların cevaplarını bulmak için piyasada araştırma yaptık. Büyük küçük marketlere, bakkallara, güzellik merkezlerine, makyaj malzemesi satıcılarına, kuruyemişçilere, eczanelere, medikallere girip satıştaki maskeleri sorguladık.
BU MASKE ÜTS’YE KAYITLI DEĞİL!
Bunu da cep telefonlarına indirilen Ürün Takip Sistemi (ÜTS) isimli uygulama ile yaptık. Çünkü Türkiye’de satışa çıkan tüm maskelerin ÜTS’ye kayıt olması gerekiyor. ÜTS maskenin tebliğle istenen tüm özellikleri taşıdığını yani sağlık açısından uygun olduğu gösteriyor. Ne yazık ki eczane, medikal ve büyük marketlerin bir bölümü dışında satışa çıkarılan birçok maskenin ÜTS’ye kayıtlı olmadığını gördük. İşte bu noktada denetimlerin arttırılması ve ÜTS’de kayıtlı olmayan yani gerekli izinler alınmadan üretilen maskelerin satışının engellenmesi şart gözüküyor. Virüsle mücadelede en önemli silahımız olan maskelerin hızla mercek altına alınması gerekiyor. Salgınla mücadele etmek için bu kadar uğraşırken, titizlik gösterirken, merdivenaltı üretim yapan, vatandaşın sağlığını tehlikeye atan üreticiler ve ithalatçılar için sert tedbirler alınmalı.
KİM DENETLİYOR?
Konuyla ilgili görüşüne başvurduğum bazı medikal ve eczanelerin önemli bir iddiasını da buradan paylaşmamda yarar olduğunu düşünüyorum. Eczane ve medikaller Sağlık Bakanlığı denetimi altında. İl Sağlık Müdürlükleri tarafından sık sık denetleniyor ve sattıkları maskelerin uygun olup olmadığına bakılıyor. Ancak eczane ve medikaller dışındaki satış noktaları Sağlık Bakanlığı dolayısıyla il sağlık müdürlüklerinin alanına girmiyor. Bu yüzden de uygun maske satış satmadıkları onlar tarafından denetlenmiyor. Bu noktada eczane ve medikaller dışındaki noktalarda satılan maskelerin denetiminin tekrar ele alınması gerekiyor.