Sefer Levent

Bize neler yediriyorlar?

18 Eylül 2020
Söyleyecek söz bulamıyorum. Bize neler yediriyorlar. Tarım ve Orman Bakanlığı dönem dönem açıklıyor.

Cezadan korkmuyor, teşhir edilmekten utanmıyorlar. Belli ki bu işin içinde çok para var. Ünlü bir marketin kendi markasıyla ürettirdiği çayda boya mı istersiniz, döner ve sucukta at eti mi, pişmiş lahmacunda kalp, böbrek, karaciğer, taşlık gibi sakatat mı? Çikolatada ilaç etken maddesi, alkollü içecekte kozmetik alkolü, Adana kebapta, sucukta tavuk eti... Liste uzayıp gidiyor. Balın sahtesi, bitki çayının boyalısı, peynirde ayçiçek yağı...

İŞ VATANDAŞA DÜŞÜYOR

Madem ki ünlü marketlerin kendi denetimleri, bakanlıkların teşhiri, para cezaları, bizlerin yazması yetmiyor o zaman iş vatandaşa düşüyor. Aldığınız ürünü, içindekileri, kaça satıldığını lütfen inceleyin. Restoranların cicili bicili masalarına, lüks konforlu koltuklarına, maskelerini takmış hizmet veren garsonlarına aldanmayın. O restoranların önce mutfaklarına dalın. Pandemi döneminde ekstra dikkatli olmak zorundasınız. Garsonlar yetmez, aşçılarda mutfaktaki diğer personelde maske var mı, temizlik kurallarına uyuluyor mu asıl onları inceleyin. Yaklaşık iki yıl önce bu köşede kaleme almıştım. Bakın gıda sahtekarları açıklananlar dışında sağlığınıza nasıl suikastte bulunuyor. Cebinizdeki paraya nasıl göz dikiyor sizi nasıl kandırıyorlar... Bir kez daha hatırlatıyorum, uyarıyorum...

LOHUSA ŞERBETLİ DÖNER

Etin kilogram fiyatı belli. Önünüze gelen 150-200 gramı döner etinin fiyatı, nasıl oluyor da etin 150-200 gramından ucuz olabilir, bir düşünün. Cevap basit bazı restoran ve büfeler et dönerde soya kıyması, tavuk ve hindi eti kullanıyor. Sahte dönerin içine ayrıca hayvanların iç organları, bağırsak, hayvan tırnağı, tavuk kırıntıları da katılıyor. Tüm bu karışım anlaşılmasın diye lohusa şerbeti ile de renklendiriliyor.

KARABİBER YERİNE AĞAÇ

KARABİBER pahalı bir baharat. Ama bazı restoranların masasında karabiber görünümlü şeyler var. Şeyler diyorum çünkü tanımlamak zor. Bu karabiberin içinde karabiber dışında, çöp, dal, yaprak aklınıza ne gelirse var. Öğütülmüş önünüze konulmuş. Benzer uygulamaların kırmızı biber ve pul biber başta olmak üzere tüm baharatlar için yapıldığını da belirteyim.

İÇECEKLER MASADA AÇILSIN

Yazının Devamını Oku

Pandemide zorla spor salonuna davet

11 Eylül 2020
Cem Bey, koronavirüsün hayatımıza henüz girmediği 13 Şubat 2020’de İstanbul Ümraniye’de hizmet veren We’ll Club Spor ve Yaşam Kompleksi’ne üye olur. Salondan bir ay ancak yararlanır. Mart ayının sonunda koronavirüs salgını Türkiye’ye ulaştığında pek çok işyeri gibi spor salonları da kapatılır. Ağustos ayında salonlar açılır. Sözleşmeye göre yılda bir ay üyelik dondurma hakkı vardır. Cem Bey ve ailesi salgın tehlikesinin geçmediği gerekçesiyle üyeliklerini bir aylığına dondurur. Eylül ayına geldiğimizde salgın tehdidi devam ettiği için spor salonuna gitmenin hala riskli olduğunu düşünürler.

TAŞIYICILAR ARAMIZDA

Kaldı ki Sağlık Kurulu’ndan gelen uyarılarda hiçbir belirti göstermeyen, ateşi olmayan, öksürmeyen, halsizlik yaşamayan ama pozitif olan insanların en tehlikeli taşıyıcılar olarak aramızda dolaştığı bilgileri yer alır. Hatta bizzat Sağlık Bakanı Fahrettin Koca pozitif tanı konularak evlerinde kalmaları istenen yüzlerce hastanın sokaklarda olduğunu açıklamıştır. Cem Bey böyle bir ortamda hem ailesini hem kendisini korumak, risklerden olabildiğince uzak durmak için tekrar spor kulübüne başvurur. Son derece makul bir talep iletir.

İKİ SEÇENEK SUNAR

Bu talebi şöyle anlatmış Cem Bey e-posta gönderisinde: “Ya üyeliklerimizin süresiz olarak dondurulmasını ya da hizmetten yararlanamadığımız süreye ilişkin ücretlerin iadesini talep ettim. Seçenek sunma sebebim ise pandeminin birçok işyerinde yarattığı sıkıntıları dikkat alarak, ücret iadesinin We’ll Club açısından da sıkıntı yaratabileceği düşüncesiydi.” Firma her iki seçeneği de “Biz tüm formaliteleri yerine getirdik” diyerek reddeder. Cem Bey ise hakkını hukuki yollardan aramaya karar verir.

Biz de We’ll Club Spor ve Yaşam Kompleksi’ne telefon ile ulaştık. Cem Bey’in iddialarını soracaktık ancak bir yetkili ile konuşmamız mümkün olmadı.

HUKUK ‘İADE’ DİYOR

SÖZLEŞMELERDE

Yazının Devamını Oku

Arkadan dolanan kulübe çifte denetim

10 Ağustos 2020
Türkiye Futbol Federasyonu’nun belirlediği harcama limitlerini aşmak için kulüplerin izlediği bazı yöntemlerin mercek altına alındığı ifade ediliyor. Böyle bir durumda iki ayaklı denetim mekanizması devreye girecek. Halka açık şirketler manipülasyon iddiasıyla SPK denetimine tabi tutulacak. Vergi kaybı iddialarıyla yapılacak vergi denetim kurulu soruşturmaları sonucunda futbolcular da ağır cezalar alabilecek.

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) tarafından belirlenen takımların 2020-20212 harcama limitleri tartışıladursun kamuoyunda gündeme gelen limitlere takılmama yöntemlerinin mercek altında olduğu öğrenildi. Futbolcu ve teknik heyete yönelik sembolik ücretler başta olmak üzere tüm olağan dışı yöntemlerin incelemeye alınması ile büyük cezaların da gündeme geleceği ifade ediliyor.

Kamuoyunda, bazı kulüplerin harcama limitlerini aşmak için “imza parası göstermemek, el altından para vermek, bonservis bedelini düşük göstermek, gizli anlaşmayla ekstra maaş vermek, primleri gizlemek, futbolcuların kiralama ve ulaşım gibi ekstra harcamalarını gizlemek gibi” yöntemlere başvurduğuna ilişkin haberler yer almıştı.

Diğer sektörlerde olduğu gibi futboldan elde edilen gelirler de vergiye tabi. Yıllık geliri 600 bin TL’nin üzerinde olan futbolcuların yüzde 40’a kadar gelir vergisi ödemesi gerekiyor. Futbolcunun aldığı ücretin net olarak resmi evraklarda yer almaması durumunda iki ayaklı denetimin devreye gireceği, incelemeleri sonucunda ağır cezaların kulüplerin kapısını çalabileceği belirtiliyor. Böyle bir durumda iki ayaklı denetim mekanizması şu şekilde işleyecek:

1. SPK DENETİMİ

Kulüplerin çoğu halka açık olduğu için yaptıkları tüm işlemleri Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından titizlikle inceliyor. Özellikle halka açık şirketlerde belirtilen limitlerin üzerinde harcama yapmak, futbolcu ve teknik heyete ödenen bedellerin gizlenmesi yatırımcıyı yanıltmaya yönelik manipülasyonlar kapsamında değerlendiriliyor. Manipülasyon olarak kabul edilen işlemlere de ağır cezalar uygulanıyor. Limit aşma yöntemleri kapsamında atılan adımlar, aldatma yada manüplasyon olarak değerlendirirse hapis cezasına varan cezalar gündeme gelebilir.

2. VERGİ DENETİMİ

Yazının Devamını Oku

İthalat savar!

4 Ağustos 2020
OYAK gelecek 3 yılda 5 milyar dolara ulaşacak yatırımlarılarıyla Türkiye’nin ithalat kalemlerini bir bir azaltmayı hedefliyor. Şirket karbon siyahı yatırımıyla yılda 300 milyon dolarlık, demir peletleme yatırımıyla 350 milyon dolarlık, zırh çeliği yatırımıyla da 100 milyon dolarlık ithalatın önüne geçip yerli yatırım yapacak.

Ordu Yardımlaşma Kurumu’nun (OYAK) yatırımları hız kesmiyor. Genel stratejisini Türkiye’nin ithalat kalemlerini yerli üretime çevirmek üzere kuran şirket, yaptığı ve yapacağı yatırımlarla yılda 750 milyon dolarlık ithalatın engellenmesini sağlayacak. Malatya Hekimhan’da 750 milyon dolar yatırımla demir cevheri zenginleştirme ve peletleme tesisi kuracak olan şirket yılda 350 milyon dolarlık ithalatın önüne geçmiş olacak. İskenderun’da karbon siyahı üretmek için fabrika yatırımı yapan OYAK bu alandaki 300 milyon dolarlık ithalatı yerli üretim ile karşılayacak. OYAK ayrıca Manisa’da da Türkiye’nin ilk zırh çeliği tesisini kurup yılda100 milyon dolarlık ithalatı engellemeyi de planlıyor.

5 MİLYAR DOLAR

İstanbul’da ekonomi basınıyla bir araya gelen OYAK Genel Müdürü Süleyman Savaş Erdem şu ana kadar gerçekleşen ve gelecek 3 yılda sonuçlanacak yatırımların toplam 5 milyar dolar civarında olduğunu söyledi.

Erdem, “Ülke ekonomisini ileriye taşıyacak hamleler yapmak, ekonominin tüm aktörlerinin ortak sorumluluğudur. Gerçekleştirdiğimiz yatırımların odak noktasına sürdürülebilir büyümeyi aldık. Pandemi sonrasında Türkiye’nin önünde büyük fırsatlar bulabileceğine inanıyorum. 2019’da tüm güçlüklere rağmen son derece başarılı bir grafik çizdik. Türkiye’nin toplam ihracatının yüzde 2.7’sini gerçekleştirdik. 2020 planlarımızda geriye doğru sapma yok. Önümüzdeki dönemde hem mevcut faaliyet alanlarımızda hem de adım atacağımız yeni alanlarda yatırımlarımızı sürdüreceğiz” diye konuştu.

KARBON SİYAHİ YATIRIM

Malatya Hekimhan’da kurulacak peletleme tesisi ve İskenderun’da yapılacak karbon siyahi yatırımlarıyla toplam 650 milyon dolarlık ithalatın önüne geçileceğine dikkat çeken Erdem, ayrıntıları şöyle paylaştı:

“Türkiye’nin yıllık 220 bin tonluk karbon siyahı ihtiyacını kendi üretimiyle karşılayacak olan tesis 300 milyon dolarlık ithalatı engelleyecek. Türkiye’nin 6.2 milyon ton pelet ihtiyacının 3 milyon tonunu tek başına karşılayan Hekimhan’a yapılacak tesis, 55 ayda tamamlanacak. Hekimhan Zenginleştirme ve Peletleme Tesisi’nin, dışa bağımlılığı yıllık 350 milyon dolar azaltması öngörülüyor. Yeni kaynak yaratma hedefiyle kurulacak olan tesis, 750 milyon dolar yatırımla hayata geçecek. Yatırım, Japon JFE Steel ortaklığıyla gerçekleşecek. Zırh çeliği fabrikası ise Türkiye’nin yıllık 17-20 bin ton arasında olan zırh çeliği ithalatını önlediği gibi ihracata da imkan sağlayacak. İnşaatına başlanan otomotiv odaklı Ro-Ro limanı OYAK Port ise bir ihracat üssüne dönüşecek.”

ÜYE SAYISINDA 125 BİN ARTIŞ

Yazının Devamını Oku

Markalı yoğurt mu ev yoğurdu mu

31 Temmuz 2020
Durun, hemen ‘ev yoğurdu’ demeyin. Etrafta uzman olarak geçinen konuyla alakasız bilimsel yaklaşımlarla ev yoğurdunu kusursuz biçimde ‘sağlıklı’, markalı yoğurtları ise her koşulda ‘sağlıksız’ ilan edenler var. Sokakta satılan yoğurtların dahi markalı yoğurtlardan daha sağlıklı olduğunu öne sürenler de yok değil. Peki ama kime inanalım, gelin birlikte bakalım...

OSMAN MÜFTÜOĞLU: EV YOĞURDU BİRİNCİ

Kuşkusuz her işin bir uzmanı var. Benim bu sağlık ve beslenme konularında referans noktam Hürriyet’teki yazılarıyla yakından tanıdığınız Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’dur. Osman Hoca Hürriyet’te kaleme aldığı bir yazıda konuya şöyle yaklaşmış: Yoğurdu ‘süper besin’ yapan özelliklerinin yarısı ‘vitamin, mineral ve güçlü protein yapısı’, yarısı da ‘probiyotik ve prebiyotik gücü’ ile ilgilidir. Özellikle probiyotik bakterileri ve prebiyotik besinleri bir arada bulundurması bana göre yoğurdun en mühim ve ayrıcalıklı özelliğidir. Ne var ki marketlerde satılan yoğurtların çoğunun içinde üretim teknolojisinin doğal neticesi olarak yeteri kadar probiyotik bakteri bulabilmek mümkün değil. Durum böyle olunca da tercihi öncelikle ev yoğurdundan yana kullanmanız daha iyi netice verir. Soru ‘Sokak yoğurdu mu market yoğurdu mu?’ olsaydı yanıtımız ‘market yoğurdu sokak yoğurdundan iyidir’ olurdu. Sokak yoğurdunu tavsiye etmiyoruz.
Zira o yoğurtların hangi koşullarda üretildiğini, içine sağlığa zararlı herhangi bir madde ilave edilip edilmediğini bilmiyoruz. İsterseniz özetleyelim: Birinciliği ev yoğurduna verelim, ikinciliği market yoğurtlarına verelim. Sokak yoğurtlarından da uzak duralım.

MARKALI YOĞURTÇULAR: HİJYEN FARKIMIZ VAR

Osman Hoca özellikle probiyotik bakterilere dikkat çekerken ev yoğurdunun marka yoğurtlardan daha faydalı olduğuna vurgu yapıyor. Tabii ki işin bir de hijyen boyutu var ki marka yoğurtçular da bu noktada ürünlerinin daha sağlıklı olduğunu şu sözlerle iddia ediyorlar: Fabrikasyon yoğurtlarda yoğurt bakterileri özel seçilmiş ve sağlığa faydalı bakterilerdir ve bağışıklık sistemini güçlendirirler. Özel teknolojilerle ve tamamen saf olarak üretilmişlerdir. Taze olarak kontrollü ve hijyenik şartlarda kullanılmaktadırlar. Diğer sıradan yoğurtların maya olarak kullanılmasıyla yapılan yoğurtlarda faydalı bakterilerin yanında zararlı bakteriler ile küf maya da bulunabilmektedir. Bu da üründe sağlık sorunu yaratmaktadır. Zaten bu tür yoğurtların hızlı bozulmasının nedeni içindeki faydalı bakterilerin yanında zararlı bakterileri içermesi ve çok hijyen olmayan şartlarda üretilmesidir. Özel yoğurt bakterilerinin çok özel şartlarda üretilmesiyle oluşan yoğurt kültürleri ve buna ilave olarak kullanılan temizleme belli sürede belli sıcaklıkta yapılan pastörizasyon hijyenik dolum veya ultra temiz dolum bu ürünlerin daha sağlıklı ve daha dayanıklı olmasını sağlamaktadır. Hammadde kriterleri kontrol edilmekte ve uygun sütler soğuk zincirde ve her aşaması kontrollü şekilde üretilmektedir. Geleneksel metotta rast gele alınan veya firmaların almadığı sütler kullanılabilmekte ve hijyenik olmayan şartlarda üretim yapılabilmektedir. Özellikle sütü çok uzun kaynatma besin değerini çok olumsuz etkilemektedir. Hiçbir sıcaklık kontrolü yoktur dolayısıyla farklı farklı ve çabuk bozulan hijyenik şartlar tam olmadığı için kalitesiz ürünler üretilmektedir.

MARKA YOĞURTTA KATKI MADDESİ VAR MI?

Konu derin. Aslına bakarsanız hangi yoğurt sorusunun net bir cevabı da yok. Ev yoğurdunda en kritik mesele sütün nereden hangi koşullarda alındığı. Sütün ne kadar kaynatıldığı, üretim aşamasındaki hijyen koşulları yoğurdun faydalı ve sağlıklı bir ürün haline gelmesindeki diğer kritik faktörler. Markalı yoğurtçular fabrikalarda üretilen yoğurtların daha dayanıklı olmasının sebebinin herhangi bir katkı maddesinden kaynaklanmadığı, zararlı bakterilerden arındırmanın neticesi olduğu konusunda ısrarlılar. Özetle, ben fotoğrafı çekip aradan çekileyim. Ev yoğurdu mu, marka yoğurt mu siz karar verin… İyi bayramlar…

GRAMAJ OYUNU SÜRÜYOR!

Yazının Devamını Oku

Zararına satış oyunu!

24 Temmuz 2020
Marketler 2016 yılından bu yana sattıkları meyve-sebzenin alım fiyatını beyan etmek zorunda. Bazı marketler yüksek maliyetle aylar önce aldıkları meyve sebzenin fiyat bilgilerini paylaşıp vatandaşı ‘zararına satış’ imajı ile aldatıyor.

İSTANBUL ve bölgesinde yaygın bir market zinciri. Meyve ve sebze reyonunda ilk bakışta herşey kuralına uygun satışa sunulmuş. Pandemi ile birlikte meyve ve sebzeler paketlenmiş, gerekli uyarılar yapılmış, etraf tertemiz, ürünler de taze. Fiyatları kontrol ediyorum, çarşı pazarın biraz üzerinde olsa da güncel sayılır. Tam o sırada gözüm alış fiyatlarını ve diğer masrafların beyan edildiği maliyet etiketlerine takılıyor. O da ne... Hepsi nisan ayından kalma....

NİSAN AYINDAN DOMATES

Yaz koşullarında taze bir domatesi iyi koşullarda saklasanız maksimum 15 gün dayanır. Etiket beyanına göre bizim market domatesleri 22 Nisan’da almış. Yani tam 3 ay önce! Antalya’dan 3 ay önce satın alınan domates 3 aydır satıştaymış. Dayanıklılık süresinden geçtim, marketin satışları düşük olsa inanacağız da içerisi müşteri kaynıyor. Domates gibi sürekli tüketilen bir ürünün 3 aydır rafta olduğuna inanmamız zor.

İKİZ ETİKET FARKLI FİYAT

Anlaşılan bu marketin etiketlerle bir sorunu var. Domateslerle ilgili incelememi sürdürüyorum. Kg’ı 2.75 TL’ye satılan domatesin alımını beyan eden etiketle kg’ı 4.95 TL’ye satılan domatesin alım etiketi ikiz! Ticaret Bakanlığı Hal Kayıt Sistemi barkodları ve barkod numaraları da ikiz! Yani sözde 3 ay önce aynı fiyata alınan domatesler iki farklı fiyatla satışta.

YAZ AYINDA BAHAR BİBERİ

Yazının Devamını Oku

Konut ve otomobil almanın zamanı mı?

10 Temmuz 2020
Türkiye’de bugünlerde en çok konuşulan konu şüphesiz koronavirüs. Bir sıralama yapılsa ikinci ve üçüncü sırayı otomobil ile konut paylaşır.

Bir tarafta düşen faizler ve cazip kampanyalar ile gayrimenkul sektörü tekrar gündemde üst sıralara yükseldi, diğer tarafta arz sıkıntısı nedeniyle artan fiyatlarıyla otomobil sohbetlerin başaktörü oldu. Vatandaş bir taraftan uygun fiyata konut almanın derdinde bir taraftan da ‘Acaba daha uygun bir zaman gelir mi’ kaygısıyla endişeli. Otomobil almak isteyenler ‘Fiyatlar düşer mi’ sorusundan sıyrılamıyor, otomobilini satmak isteyenler ise “Ya fiyatlar daha da artarsa’ şüphesiyle boğuşup duruyor. Ben de bu hafta Vatandaşın Ekonomisi köşesini konut ve otomobile ayırdım. Hürriyet gazetesinin konusunda uzman iki ismi Gülistan Alagöz (emlak) ve Cem Özenen’in (otomobil) görüşleri ışığında gelin birlikte iz sürelim. İşte konut ve otomobil cephesinde son durum…
KONUT CEPHESİ* “Şimdi ev alınır mı?”

Bu, gayrimenkul pazarında en çok duyduğumuz soruların başında geliyor. Hem oturacağı evi almayı planlayanlar, hem de yatırım için konutu tercih edenler doğru dönemi kollar. Son dönemde Türkiye’de gayrimenkul sektöründe önemli bir ‘bekleme’ dönemi yaşanmıştı. Bunda arz fazlası, ekonomik konjonktür, pandemi dönemi gibi çok sayıda faktör olumsuz etki etti. Talepler ertelendi, vatandaş ‘fiyatlar daha da düşer’ düşüncesiyle bekleyişe geçti. Bu bekleme dönemi haziran ayında sona erdi.




Yazının Devamını Oku

Virüs beyaz etten değil ihmalden bulaşır!

26 Haziran 2020
Banvit’in 12 çalışanı, koronavirüs nedeniyle hastaneye yatırıldı. Bu haber ‘Beyaz etten koronavirüs bulaşır mı?’ sorusunu gündeme getirdi. Uzmanlara göre uygun koşullarda pişirilen etlerde hiç sorun yok. Ancak pişmemiş virüs ihtimali olan bir ürüne dokunup parmağınızı ağzınıza, burnunuza, gözünüze sürdüğünüzde her türlü virüsün bulaşma ihtimali var.

Yaklaşık iki hafta önce olay hem yerel hem de ulusal basına yansıdı. Türkiye’nin en önemli beyaz et üreticilerinden Banvit’in 12 çalışanı, COVID-19 nedeniyle hastaneye yatırıldı. Tedbiren 12 çalışanın temasta olduğu onlarca işçi de karantina süreci için evlerine gönderildi. Banvit ve diğer büyük beyaz üreticilerinin kesim ve paketleme üniteleri uzay üssü gibidir. Gıda hijyenine, çalışan sağlığına olağanüstü özen gösterilir. Salgın sürecinde bu önlemlerin daha da artırıldığına hiç şüphem yok. Ancak ne yazık ki koronaviürüsü sadece önlemler durduramıyor.

HASTA SAYISI ARTTI

Bölgeden ve yerel basından aldığım bilgilere göre Banvit’te COVID-19 hastalığı Türkiye’de yayılmaya başladığı anda vakalar görülmüş. Hastalık belirtisi görülenler hemen hastaneye sevk edilmiş. Onlarla temas olasılığı olan çalışanlar da istisnasız karantinaya alınmış. Bakım ünitesinde çalışan bir işçinin ihmali, çok kişiyle temasta bulunması nedeniyle bir ara hasta sayısında artış yaşanmış ancak şimdilerde yeniden kontrol sağlanmış. Şüphesiz Banvit çalışanlarında COVID-19 görülen tek gıda kuruluşu değil. Peki ama bu gıda kuruluşlarının ürünlerini tüketmemiz açısından bir tehlike var mı?

DİKKAT EDİLMELİ

Hürriyet Yazarı Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, koronavirüs gıdadan geçer mi sorusuna şu cevabı veriyor: “Virüs pişirip yediğiniz üründen geçmez. Eğer siz pişmemiş bir gıdaya parmağınızı dokundurup o parmağınızı ağzınıza, burnunuza, gözünüze sürerseniz virüsü oradan kapabilirsiniz.” Avrupa Gıda Güvenliği Kurumu (European Food Safety Authority, EFSA) da COVID-19’un gıda tüketerek geçtiğine dair bir kanıt olmadığını beyan etti. Ancak uzmanlar gıda güvenliği uygulamalarına her zaman dikkat edilmesi gerektiğine de dikkat çekiyor.


Yazının Devamını Oku