Kimi bir yudum su ile koca hapı boğazında yağ gibi kaydırır kimisi de minicik hapı koca bir şişe suyla bile yutamaz. Hap yutarken zorlananlar hapın boğaza takılma kokusu ya da yutamama korkusu ile öğürme refleksi geliştirir.
İnsanların yüzde 40’ının hap yutmakta zorlandığı, yüzde 10’unun ise bu nedenle tedavide sorun yaşadığı göz önüne alındığında bu oldukça önemli bir sorun. Ancak basit değişikliklerle hap yutamama sorununun üstesinden gelinebilir.
TABLET İÇİN ŞİŞE YÖNTEMİ
Eğer tablet şeklindeki hapınızı yutmakta zorlanıyorsanız bu yöntemi deneyebilirsiniz.
-- Plastik bir su veya soda şişesini suyla doldurun ve tableti dilinizin üzerine koyun.
-- Ağzınızı şişenin ağız çevresine tamamen dayayın ve bir yudum su alın.
-- Suyu alırken hava almayın ve su şişesinin dar ağzının basıncını kullanın.
Bu yöntemi kullanmak, 5 kişiden yaklaşık 3'ünün tabletlerini yutmasına önemli ölçüde yardımcı oluyor.
Bazen dilimizin üzerinde beyaz veya sarımsı bir tabaka oluşur. Bu tabakayı temizlemek amacıyla üretilmiş dil kazıma aletleri son yıllarda oldukça popüler oldu.
Pittsburgh Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi'nde Yrd. Doç. Dr. Martinna Bertolini, New York Times’a yaptığı açıklamada dilin yüzeyinde ‘papilla’ bulunan tek doku olduğunu, bu dokunun ve bazı insanların dillerinde bulunan olukların kalıntıların birikebileceği küçük cepler oluşturabileceğini söyledi.
Dilimizin üzerinde oluşan bu tabaka; gıda artıkları, ölü deri hücreleri ve bakterilerden kaynaklanan birikimin bir sonucu olarak meydana geliyor. Dil kazıyıcılar ise dilimizin üzerindeki kokulu tabakayı sıyırmak için tasarlanmış genelde paslanmaz çelikten, silikondan veya plastikten yapılan aletler.
--Peki bu dil kazıma işlemi tam olarak ne işe yarıyor?
--Herkesin ağız sağlığı için uygulaması gereken bir şey mi?
--Faydalarının yanında zararları da var mı?
--Dile zarar verir mi? Tat alma duyumuzu etkiler mi?
İşte 9 soruda dil kazıma işlemi ile ilgili merak edilenler…
Washington Post’ta yer alan haberde detayları paylaşılan yeni bir çalışma, bağırsak mikrobiyomunu yüksek veya düşük kaliteli kalorilerle beslemenin kilo kaybı için fark yarattığını öne sürüyor. Araştırma kapsamında farklı besin türlerinden yiyenlerin dışkıları karşılaştırıldığında lifli gıdaları yiyenlerin aldıkları kalorilerin önemli bir kısmının emilmeden dışarı atıldığı bulundu.
Hem bu araştırmanın detaylarını sizin için derledik hem de konunun uzmanları ile konuştuk.
LİFLER BAĞIRSAKTAKİ MİKROPLARI BESLİYOR
Araştırmacılar, lif açısından zengin bir diyetin bağırsak mikroplarımızı da beslediğini, dolayısı ile kalori alımını etkili bir şekilde azaltacağını, bu şekilde beslenenlerde kalori emiliminin işlenmiş gıdalar tüketenlere kıyasla önemli ölçüde daha az olduğunu buldu.
Prof. Dr. Vedat Göral, aynı kalori değerine sahip besinlerin vücudumuza aynı etkiyi yaptığını düşündüğümüzü ancak bağırsak mikroplarımızın öyle demediğini belirterek bu yeni çalışma ile ilgili düşüncelerini şöyle anlattı:
“Yeni çalışma, kilo kaybı için bağırsak mikrobiyomunuzu yüksek veya düşük kaliteli kalorilerle beslemenizin, fark yarattığını öne sürüyor. Bu araştırma kapsamında, farklı besin türlerinden yiyenlerin dışkıları karşılaştırıldı ve lifli gıdaları yiyenlerin aldıkları kalorilerin, önemli bir kısmının emilmeden dışarı atıldığı bulundu. Bu da obezite tedavisinde yani kilo vermede oldukça yararlı bir bilgidir."
Diyetisyen Elvan Odabaşı bu işleyişi şu sözlerle anlattı:
“Farklı gıdalar, farklı biyokimyasal yollardan geçer. Yani farklı gıdaların, açlığı ve yeme davranışını kontrol eden hormonlar ve beyin merkezleri üzerinde birbirlerinden farklı bir etkisi vardır. Yediğiniz aynı kalorideki gıdalar vücudunuzda aynı etkiyi göstermeyebilir ve kilo kaybında da aynı etkinliğe sahip olmayabilirler. Yediğiniz yiyecekler, ne zaman ve ne kadar yediğinizi kontrol eden biyolojik süreçler üzerinde büyük bir etkiye sahip olabilir.”
Çocuğunuzu her sabah işe giderken kreşe ya da bakıcısına siz bırakıyorsunuz. Kafanız o gün oldukça dalgın, her gün yaptığınız bu rutini o sabah atlıyorsunuz ve çocuğunuzu aracınızın arka koltuğunda unutup günlük yoğun temponuza geri dönüyorsunuz. Çocuğu arabada bıraktığınızı hatırladığınızda ise belki de artık çok geç oluyor.
Arabada unutulan çocuk vakalarının çoğu işte bu şekilde yaşanıyor. En ufak bir dalgınlık ve kafa karışıklığı, maalesef böyle trajik sonuçlara neden olabiliyor. “Çocuk nasıl unutulur? Bu nasıl sorumsuzluk, ben asla yapmam!” demeyin, kimseyi yargılamayın. Uzmanlar bunun bir hafıza sorunu olduğunu ve herkesin başına gelebileceğini söylüyor.
Okul servisinde uyuyakalan ya da işe giden anne babasının dikkatinden kaçıp kreşe bırakılmayan çocukların tüm dünyada manşetlere taşınan hikayelerini duyunca kahroluyoruz. İşte o hazin hikayelerden bazıları...
***
Grafik: Harun Elibol
O gün 5 yaşındaki Trace Means'in ablasının doğum günüydü. Anneleri Amanda, büyük çocuğunun 8'inci yaş günü partisine hazırlanmak için ikisini de arabaya bindirip parti malzemeleri almaya alışverişe çıkardı. Eve döndüklerinde Amanda, hem Trace'in hem de ablasının kendi başına arabadan indiğini düşünmüştü.
Amanda eve girdikten iki üç saat sonra Trace'in ortalıkta olmadığını fark ederek oğlunu aramaya başladı. Çocuğu evde bulamayan Amanda, arabaya bakmaya gittiğinde gördüğü manzara karşısında şoka girdi. Trace hâlâ kemeri bağlı bir şekilde koltuğunda tepkisiz bir şekilde yatıyordu. Amanda hemen 911’i aradı ama maalesef çocuk hayatını kaybetmişti.
Artık resmi bir tanı olarak kabul edilen tıkınırcasına yeme bozukluğu (TYB), Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü'ne göre, ABD nüfusunun yaklaşık yüzde 3'ünü hayatlarının bir noktasında etkiliyor. Bu oran daha aşina olduğumuz ve adını sık duyduğumuz yeme bozukluklarından olan bulimia nervoza ve anoreksiya için bildirilen sayıların iki katından daha fazla.
Yine de çoğu kişi bu tanıyı almadığı için problemin farkında değil. Tıpkı her gece kalkıp gizlice bir şeyler atıştıran, kanıtları karısından saklayan David Tedrow gibi…
60'lı yaşlarında olan Tedrow, kendisine TYB teşhisi konmadan önce yaşadıklarını New York Times’a anlattı. Emekli olduğu ve genellikle öğleye kadar uyuduğu için herkes yattıktan sonra geç saatlere kadar ayakta kalabildiğini belirten Tedrow, böylece geç saatlerde çılgın yeme atakları yaşadığında kimse görmeden istediklerini yiyip yediklerinin boş kutularını karısından saklayabildiğini söyledi.
Tüm hayatı boyunca takıntılı bir şekilde yemek yediğini, ancak aylarca her gece bir kutu mısır gevreği yedikten sonra yardım almaya karar verdiğini söyleyen Tedrow, 2016 yılında, Wisconsin'de yeme sorunları konusunda uzmanlaşmış bir hastanede gıda bağımlılığı olduğunu düşündüğü şey için tedavi görmeye başladı.
Kendisine tıkınırcasına yeme bozukluğu teşhisi konulan Tedrow, "Böyle bir rahatsızlığın var olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu ancak teşhis bana bir rahatlama hissi verdi” dedi.
Tıkınırcasına yeme bozukluğu hem kamuoyunda çok bilinmiyor hem de tıp dünyasında yeterince tartışılmıyor. Bu nedenle çoğu kişi tanı almıyor ve bu sorunun potansiyel ciddiyetinden habersiz.
Kuzey Carolina Üniversitesi Yeme Bozuklukları Merkezi'nin kurucu direktörü Cynthia Bulik, insanların bu yeme bozukluğu teşhisi konmadan önceki yıllarda çeşitli semptomlar gösterdiğini söyledi ve ekledi: "Genelde bu insanlara 'Senin durumun duygusal yeme' ya da 'İraden yok, kontrolden çıktın' gibi şeyler söyleniyor. Bu nedenle bu kişiler yıllarca tedavi edilebilir bir durumlarının olduğunun farkına varmıyorlar."
-- Peki bu kadar yaygın olan tıkınırcasına yeme bozukluğu, ülkemizde farkında olunan bir problem mi?
Araştırmalar yaşla birlikte azalan taurini gençlik dönemindeki seviyelere yükseltmenin hayvanlarda ömrü yüzde 10'dan fazla uzattığını, fiziksel sağlığı ve beyin sağlığını iyileştirdiğini gösteriyor. Bu nedenle uzmanlar taurinin bir ‘hayat iksiri olabileceğini' söylüyor.
Taurin seviyesini yükseltmenin insanlar üzerindeki etkisi henüz test edilmedi. Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar taurin takviyesinin yaşlanma sürecini yavaşlatabileceğini ve daha sağlıklı bir yaşamı destekleyebileceğini gösterdikten sonra bilim insanları, bu maddeyle ilgili büyük bir klinik deneme yapılması için çağrıda bulundu.
Araştırmacılar, taurin seviyelerinin yaşla birlikte önemli ölçüde düştüğünü, ancak bu düşüşü tersine çevirmenin farelerin sağlık durumunu iyileştirdiğini ve yaşam sürelerini uzattığını buldu. İnsanların da aynı faydayı görüp göremeyeceği şimdilik belirsiz ama bilim insanları taurinin vücutta doğal olarak bulunduğu göz önüne alındığında, kanıtların büyük ölçekli bir denemeyi gerektirecek kadar güçlü olduğuna inanıyor.
Münih Teknik Üniversitesi'nde moleküler egzersiz fizyoloğu olan Prof. Dr. Henning Wackerhage, bu araştırmanın insanların günlük taurin veya plasebo takviyeleri aldıktan sonra nasıl ilerlediğini karşılaştıracağını söyledi ve sözlerine şöyle devam etti: “Daha uzun yaşayıp yaşamadıklarına bakmak muhtemelen çok zor olacak, ama en azından daha uzun süre sağlıklı yaşayıp yaşamadıklarını kontrol edebiliriz.”
-- Peki taurin gerçekten bir hayat iksiri olabilir mi?
--Taurin seviyesini artırmak için ne yiyip içmeliyiz?
-- Besin takviyesi olarak taurin kullanmanın zararları var mı?
Hepimiz annelerimizi seviyor, saygı duyuyor ve değer veriyoruz. Ancak bazen sevgilisi ya da eşi ile annesi arasındaki rolleri ayırt edemeyen, sürekli kıyaslama yapmaya çalışan, annesine aşırı bağlı ve düşkün olan erkeklerin ilişkilerinde sorun yaşaması kaçınılmaz bir hal alıyor.
Çocukluğundan itibaren annesinin gözüne girmeye, her konuda onun onayını almaya çalışan erkek, yetişkin bir birey olduğunda da hayatına girecek kişileri annesine beğendirmeye, annesinin seveceği ve annesini çok sevecek bir eş bulmaya çalışıyor; annesinin onayını almadan adım atmak istemiyor. Annesiyle olan ilişkisi nedeniyle birlikte olduğu kişi ile yaşadığı sorunların ardı arkası kesilmiyor.
Böyle anne-oğul ilişkileri son günlerde dizilere de sıkça konu oluyor. “Gelinliğin annemin istediği gibi oluversin” diyen, her tartışmada annesini haklı gören ve “Annemi üzmeye hakkın yok” diye karısına çıkışan erkek karakterler sosyal medyada da tartışmalara konu oluyor.
'Bir Sorudan Fazlası' serimizin bu bölümünde bu tartışmalardan yola çıktık, hem partnerlerinin anneciliğinden şikâyet edenlerle hem de bu ilişkilerin taraflarıyla konuştuk.
* * * * *
'EŞİMİN ANNESİ HAYATIMIZI YILLARCA UZAKTAN KUMANDA İLE YÖNETTİ'
Hülya T. (58)
Benin eşim 61 yaşında ve evlendiğimizden beri
Yaş aldıkça cildimizde oluşan lekeler, sivilceler, tüyler çoğumuzun canını sıkıyor ve bunun için çareler arıyoruz. Kimi kimyasal işlem uygulatıyor kimi de doğal maskelerle bu sorundan kurtulmaya çalışıyor.
Kimyasal işlem yaptırmak istemeyenlerin tercih ettiği en moda güzellik trendlerinden biri de dermaplaning...
İlk olarak 2019 yılında popülerlik kazanmaya başlayan bu uygulamada yüzde birikmiş ölü hücreler ve tüyler, ustura tarzı bir peeling bıçağı kullanılarak kuru tıraş yöntemiyle arındırılıyor ve bebek cildi gibi pürüzsüz bir cilde kavuşuluyor. Ancak dermaplaning çok basit gibi görünse de kesinlikle evde kendi başına uygulanmaması gereken bir işlem.
Dermaplaning uygulamasını evde kendi başına deneyen Regina Quaye'nin yaşadıkları sizin de başına gelsin istemiyorsanız bu haberi pür dikkat okumanızı tavsiye ederiz.
TIKTOK TRENDİNİ DENEDİ, YÜZÜNÜ MAHVETTİ
Zararsız gibi görünen bir TikTok güzellik trendini deneyerek yüzünü mahvettiğini iddia eden Regina Quaye, geçtiğimiz kasım ayında yüzündeki ayva tüylerinden kurtulmak için evde kendisi dermaplaning uyguladı.
24 yaşındaki Ganalı kadının yüzünde işlemden üç gün sonra sivilceler çıktı, şişkinlik ve ağrı oluştu. Quaye, yüzü bu hale gelince soluğu hastanede aldı. Doktorlar genç kadına cildini yatıştırmak için hidrokortizonlu krem verdi ve sonunda cildi normale döndü.