Evliliklerde cinselliğin önemi tartışılmaz ve cinselliğe gereken önemin verilmemesi evlilikte sorunlara yol açabilir. Nitekim yıllardır mutlu bir evliliğin yolunun yatak odasından geçtiği söylenir. Ancak yeni bir araştırma bu tezi çürütüyor. İngiliz Daily Mail gazetesinin 1000’den fazla kişiyle yaptığı bir anket, cinsel çekiciliğin artık mutlu bir evliliğin en önemli kriteri olmadığını ve yakınlık hissinin eksikliğinin mutlaka boşanmayla sonuçlanmadığını ortaya koydu.
ANKETE KATILANLARIN YÜZDE 78’i, 'CİNSEL OLARAK ARZULAMASAM BİLE EŞİMİ TERK ETMEM' DİYOR
Ankete katılanların 452'si evliydi. Bu kişilerin yüzde 78’i eşlerini cinsel olarak arzulamadıkları noktada bile terk etmeyeceklerini söyledi. Bu yanıtı verenlerin orta yaş üstü olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz çünkü 25-34 yaşlarındaki evlilerin yüzde 67’si, 45-54 yaşlarındaki evlilerin yüzde 66’sı, 18-24 yaşlarındakilerin ise yüzde 38’i aynı görüşteydi.
Anketin bir diğer ilginç sonucu da çoğu insanın düşündüğünün aksine erkeklerin bu görüşü kadınlardan daha fazla desteklemesi oldu. Ankete katılan erkeklerin yüzde 84’ü, cinsel çekicilik biterse ya da azalırsa eşlerini terk etmeyeceklerini söyledi. Kadınlarda ise bu oran yüzde 73 civarındaydı.
Erkeklerin sadece yüzde 7’si sağlıklı bir cinsel yaşamın başarılı bir evliliğin en önemli kriteri olduğuna inandıklarını söyledi.
-- Peki, cinsellik evlilikte ne kadar önemli? Burada yaşanan bir pürüz evlilikleri nasıl etkiliyor?
-- Cinselliğin sekteye uğradığı ya da tamamen bittiği durumlarda evlilikler bitmeye mahkum mu?
-- Cinsellik olmadan evlilik yürütülebilir mi? Bu ne kadar sağlıklı olur?
Geçtiğimiz haftalarda şarkıcı Ece Seçkin, eşi Çağrı Terlemez ile özellikle konserlerin yoğun olduğu yaz aylarında çok görüşemediklerini belirterek gazetecilere "Yazın birbirimizi hiç görmüyoruz, online takılıyoruz, bu da bizim evliliğimizi ayakta tutan şeylerden biri" dedi.
Seçkin ve Terlemez gibi düşünen çiftler kadar işleri ne kadar yoğun olursa olsun arayı açmamak için özen gösteren hatta bunu kurala bağlayan çiftler de var. Buna en iyi örnek, iki hafta kuralını yıllardır hiç bozmayan Carey Mulligan ve Marcus Mumford…
İkisinin de çok yoğun film ve konser programları olmasına karşın Mulligan ve Mumford, yıllardır bu kuraldan vazgeçmiyor. İşleriyle ilgili ne yaparlarsa yapsınlar, film çekimleri ya da konserler için dünyanın neresine giderlerse gitsinler ayrılığı sadece iki haftayla sınırlı tutuyorlar. İki haftalık ayrılıktan sonra mutlaka bir araya gelip aralarına daha fazla mesafe girmesine asla izin vermiyorlar.
Belli ki verilen kısa aralar kiminin evliliğine iyi gelirken kimileri de arayı açmaktan imtina ediyor.
Peki mecburen ya da bile isteye yaşanan bu aralar ilişkilere zarar mı veriyor yoksa iyi mi geliyor? Gözden ırak olan gönülden de ırak mı olur? ‘Bir Sorudan Fazlası’ serimizde önce ‘Uzun aralar evlilikleri nasıl etkiliyor?’ diye sorup birbirinden ilginç cevaplar aldık ardından da Aile ve Çift Terapisti Klinik Psikolog Ebru Özkurt Topçu'nun uzmanlığına danıştık.
* * * * *
AŞKA ARA VERİLMEZ ÇÜNKÜ TADI KAÇAR
Serkan G. (37)
Bazı insanların uzun yıllara dayanan dostlukları vardır, aradaki o bağı koparmaya kimsenin gücü yetmez. Bazı insanlar vardır tanıştığı her insanla jet hızında samimi olur, çok çabuk kaynaşır ve can ciğer kuzu sarması olur ama dostlukları pamuk ipliğine bağlıdır; en ufak pürüzde kopuverir.
Günümüzün arkadaşlık ilişkileri ise çok daha farklı... Yeni dünya düzeni, teknolojik gelişmeler, küreselleşme gibi etkenler arkadaşlık ilişkilerini de etkiliyor. Uzman Psikolog Dilara Sayar, bireyselleşmenin, eskinin güçlü arkadaşlıklarını artık kurulamaz hale getirdiğini, ilişkiyi başlatma ve sürdürmenin tek aracının teknoloji olarak görüldüğünü, gerçek bir duygusal ve bedensel temas olmaksızın başlayan ilişkilerin ömrünün de gerçek bir güvene dayanmadığını belirtti.
Peki uzun yıllar arkadaşlıklarını devam ettiren insanların sırrı ne? Birlikte onca yılı deviren, her durumda birbirlerinin yanında olan bu insanlar neyi başarıyor da dostlukları ömürlük oluyor? ‘Bir Sorudan Fazlası’ serimizde ‘Keşke benim de böyle dostlarım olsa’ diye imreneceğiniz hikayeleri dinledik.
* * * * *
BENİM SIRRIM: SAMİMİYET, ŞEFFAFLIK, RAHATLIK VE HOŞGÖRÜ
Elif V. (48)
Dünyanın en iyi, en güzel yerinde oturursunuz ama yaşadığınız güzellikleri paylaşacak bir arkadaşınız olmazsa o yerin hiçbir anlamı olmaz. Çoğu keyiften uzakta yaşarsınız ama öyle güzel bir arkadaş çevreniz vardır ki yaşadığınız yerden bir saatliğine bile uzaklaşmak aklınıza gelmez. Benim için dost, yaren her şey. Paylaşım eşittir mutluluk.
Dönemlik arkadaşlıklar çok revaçta. Okulu bitene kadar çocuğunuzun arkadaşlarının anneleriyle arkadaş kalıyorsunuz mesela. Ya da o adreste ve çevrede olduğunuz müddetçe aranıyor ya da arıyorsunuz. Gözden ırak olmadığınız ya da paylaşacak spesifik bir nokta olduğu sürece arkadaşlığınız devam ediyor. Çocuklarınız lisede başka okullarda hayatına devam ediyorsa o beş yıllık paylaşımınız da yeni dönem köpük arkadaşlıklara bırakıyor kendini. Dönem boyunca köpürüyor sonra yıkanıyor maalesef.
Egzersiz, genellikle bedeni ve zihni uyandırmanın harika bir yolu olarak kabul edilir. Nitekim kimilerinin biyolojik saatleri veya çalışma programları, erken uyumalarına ve günlük işlerine başlamadan önce bir antrenman yapmalarına müsaade edecek kadar erken uyanmalarına imkân sağlar. Ancak spor yapmanız için akşam saatleri daha uygunsa, egzersiz yapmanın uykunuzu sabote edip etmeyeceğini, dinlendirici bir gece geçirmenizi engelleyerek ertesi gün daha yorgun hissetmenize yol açıp açmayacağını merak edebilirsiniz.
Neyse ki araştırmalar, akşam egzersizinin de sabah egzersizi gibi faydalı olduğunu ve uykunuza zarar vermediğini gösteriyor.
Gün ışığında sabah egzersizi yapmak vücut saatinizi senkronize etmenize yardımcı olabilir, sabah uyanmanızı ve gece uyumanızı kolaylaştırabilir. Dahası sporu erkenden yapıp aradan çıkarmak, daha sonra işler yoğunlaştığında egzersizi atlamanızı önler.
Columbia Üniversitesi Uyku ve Sirkadiyen Araştırma Merkezi'nin yöneticisi Marie-Pierre St-Onge, Washington Post’a yaptığı açıklamada, "Seçebilme lüksünüz varsa, günün erken saatlerinde fiziksel olarak aktif olmak istemeniz için birçok neden var ancak sabah egzersizi programınıza uymuyorsa, akşam egzersizi yapmak en iyi seçenek olabilir. Her türlü fiziksel aktivite iyidir" dedi.
Kansas'taki Wichita State Üniversitesi Fiziksel Aktivite ve Yaşlanma Merkezi'nin araştırma direktörü Michael Rogers da "Egzersiz ve uyku zamanı arasında kendinize biraz zaman ayırabilirseniz, akşam egzersiziyle bile daha iyi uyku da dahil olmak üzere egzersizin faydalarından yararlanabilirsiniz. Bu biyolojik ritimlere bağlı; herkesin durumu farklı” dedi.
AKŞAM EGZERSİZİ VE UYKU ÜZERİNE YAPILAN ARAŞTIRMALAR NE DİYOR?
UC Fit Dijital Sağlık Egzersiz Fizyolojisi Araştırma Laboratuvarı'nda koordinatör olan Trent Yamamoto, egzersizin, kalp atış hızını ve vücut ısısını artırdığını, bu değerler yükseldiğinde uyku kalitesinin düştüğü konusunda bir fikir birliği bulunduğunu, bu yüzden akşam aktivitelerini sınırlamak gerektiği görüşünün yaygın olduğunu söyledi.
Yamamoto,
Bilim insanları çiftlerin ne oranda benzer ya da farklı olma eğilimi sergilediklerini görmek için 1903 yılına dek uzanan ve milyonlarca kadın-erkek birlikteliğini inceleyen yaklaşık 200 eski araştırmayı gözden geçirdi.
Milyonlarca çiftin siyasi görüşten eğitim durumlarına ve alkol ya da sigara kullanımına kadar 130 özelliği incelendi. Analiz edilen kişisel özelliklerin yüzde 82 ila 89'unda, partnerlerin birbirine benzeme olasılığının daha yüksek olduğu görüldü. İncelenen özelliklerin sadece yüzde 3’ü büyük oranda birbirinden farklıydı.
ABD’deki Colorado Boulder Üniversitesi’nde doktora öğrencisi ve Nature Human Behavior dergisinde yayınlanan makalenin başyazarı olan Tanya Horwitz, "Aslında benzer yapıya sahip insanların bir araya gelme ihtimali daha yüksek” dedi.
Araştırmacılara göre çiftler, aynı özellikleri çeşitli sebeplerle paylaşıyor olabilir; buna aynı bölgede yetişmek de dahil. İncelenen özelliklere göre bazı insanları sadece benzer kişiler cezbederken, bazı çiftler ise ilişki uzadıkça birbirlerine benziyor.
Araştırmalar böyle dese de gerçek hayatta zıt kutupların birbirini çektiği ilişkilerin sayısı da hayli fazla. Bu konuda evrensel bir kural yok ve bu her ilişkide değişebilir, pek çok faktöre bağlı olabilir.
Avrupa Birliği Psikologlar Derneği Genel Başkanı Rojin Nazik’in araştırma hakkındaki yorumlarına geçmeden önce zıt kutupların birbirini çektiği ya da aksine birbirini aşırı ittiği kişilerin hikayelerini dinleyelim.
* * * * *
TENCERE KAPAK OLDUK ZANNETTİK AMA TENCERENİN ALTI YANDI
ABD basınında yer alan haberlere göre, 14 yaşındaki lise öğrencisi Harris Wolobah, okulda acı cips yedikten sonra fenalaştı ve evde hayatını kaybetti. Tabut şeklinde bir kutuya sahip olan ve dünyanın en acı biber türü olan Carolina Reaper'ın aromasını taşıyan cipsin üzerinde ‘çocuklara veya baharatlı yiyeceklere duyarlı kişilere uygun olmadığını’ belirten uyarılar bulunuyor. Ancak firma yaşanan bu ölümün hemen ardından "Gençlerin ve bu uyarıları dikkate almayan diğer bireylerin sayısında artış gördük” diyerek ürünü raflardan çekti.
Aile, oğullarının ölümünden yediği cipsi sorumlu tuttuklarını ve ürünün yasaklanması için girişimlerde bulunduklarını söyledi. Çocuğun kesin ölüm nedeni otopsi sonrası netleşecek ancak geçmişte de bu cipsi yiyenlerin sonradan tıbbi yardıma ihtiyaç duyduğu birçok olay yaşanmıştı.
Ocak 2022'de Kaliforniya'daki bir lisedeki üç öğrenci, acı baharatlı cips yedikten sonra kusma ve nefes almakta zorluk çekmeleri nedeniyle hastanelik oldu. Bu olaydan sonra okulda bu cipslerin satışı yasaklandı. Eylül 2022'de de Teksas’taki bir ortaokuldaki birkaç öğrenci, cips yedikten sonra "şiddetli bir reaksiyon" yaşadıkları iddiasıyla hastaneye gitti. Aynı sıralarda başka bir bölgedeki okul yetkilileri çoğu ortaokul öğrencisi olan yaklaşık 30 çocuğun mide-bağırsak sorunları ve cilt ve göz tahrişi gibi semptomlar yaşadığını bildirdi.
Danimarka’da 1000 kişinin katıldığı acı biber yeme yarışında Matt Gross, dünyanın en acı biberi olarak bilinen Carolina Reaper'dan üç tane yedi. Gross, kalp krizine benzer belirtiler de dahil olmak üzere semptomların 14 saat sürdüğünü belirtti.
-- Peki gerçekten cipsin acısı ölüme yol açabilir mi?-- Aşırı acı yemek sağlığımız için riskli mi?
-- Mide, bağırsak gibi organlarımıza zarar verir mi?
-- Acı biber kalbin dostu mu düşmanı mı?
Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Vedat Göral, Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Alaa Quisi ve İç Hastalıkları Uzmanı Aytaç Karadağ ile aşırı acı tüketmenin sağlığımıza etkilerini konuştuk. İşte 9 soruda acı biber dosyası…
İskoçya’nın Aberdeenshire şehrinde yaşayan Lily Lindsay, TikTok'taki fenomenlerin videolarını izledikten sonra güzel bir gülümseme için dişlerine kompozit kaplama yaptırmaya karar verdi.
AYLARCA NEDENİNİ BİLMEDEN ACI ÇEKTİ
29 yaşındaki Lindsay, dişleri nedeniyle yıllardır öz güven sorunu yaşıyordu ancak yaptırdığı kaplamalara karşı alerjik bir reaksiyon geliştireceğini tahmin bile edemezdi.
Ağustos 2022'de bu işlemi yaptıran insanların videolarını izleyen genç kadın, bulunduğu şehrin en iyi diş hekimine gitti. İlk etapta sonuçtan gayet memnun kalan Lindsay, iki hafta sonra gözlerinde kaşıntı, cildinde kuruma hissetmeye başladı.
Daily Mail’e konuşan Lindsay, gittiği doktorun sorunun deri iltihabı (dermatit) olabileceğini düşündüğünü söyledi.
“Cildim fil derisi gibi kurumaya ve pul pul dökülmeye başladı” diyen Lindsay, görünüşünden o kadar mutsuzdu ki depresyona girdi. Genç kadın, "Hiçbir doktor bana yardım edemedi, bu yüzden antidepresan kullanmaya başladım. Ve bu durum kesinlikle beni tüketiyordu" diye konuştu.
Dişlerine kaplama yapılmadan önce Lindsay'nin cildinde bu kırmızı lekeler, tahriş veya iltihaplanma yoktu. İşlemden iki hafta sonra ise yüzü şişmeye ve derisinde kırmızı lekeler oluşmaya başlamıştı.
Doktorunun kendisine krem verdiğini, diş macunu ve şampuanlarda bulunan sodyum lauril sülfat (SLS) içeren her şeyden uzak durmasını istediğini söyleyen Lindsay, herhangi bir iyileşme olmamasına rağmen, egzaması olabileceği düşünüldüğü için kendisine steroid krem reçete edildiğini aktardı. Kremler sayesinde kızarıklar bir ay içinde geçmişti ama daha sonra lekeler hızla ve daha kötü bir şekilde geri geldi.
Son yıllarda hazır gıdaların içerikleri ile ilgili bilinç düzeyi giderek yükseliyor olsa da hâlâ istenen seviyede değil. Yediği içtiği gıdanın neler içerdiğini bilmek, buna göre sağlıklı ve dengeli beslenmek isteyen bilinçli tüketiciler olsa da gıdaları içeriğine bakmadan satın alanların sayısı da hayli fazla.
Peki bizler tüketici olarak nasıl bilinçli gıda tüketeceğiz? Ürün etiketlerini nasıl okumamız gerekiyor? Ürün ambalajları bizi yanıltıyor mu? Tüketici olarak haklarımızı nelerdir? Gıda Mühendisi Ebru Akdağ ile konuştuk.
1) Çilekli, fındıklı gibi etiketlenen ürünlerin içinde bu malzemelerin neredeyse yok denecek kadar az kullanılması ne anlama geliyor?
Akdağ, bu tür etiketlendirmelerin, yasal düzenlemelere uygun şekilde yapıldığı durumlarda, tüketicinin aldatılmasının söz konusu olmadığını belirterek söze başladı. Bazı durumlarda konsantre edilen gıdanın aromasının çok daha baskın olabildiğini söyleyen Akdağ şu örneği verdi:
“Mesela çilek tozu çileğin kurutulması ile elde edilir, kurutma işlemi fazla suyun atılması ile daha az hacimde daha yoğun çilek tadının gelmesini sağlar. Böylece ürünün istenen özellikleri taşıması için az miktarlarda kullanılması yeterli olur. Çoğu meyve gibi çilek de yüzde 90 civarında su içerir. Çilek püresi ise yaklaşık yüzde 15 suya sahiptir. Yani 1 kilogram çilek püresi, aşağı yukarı 6 kilogram çilekten elde edilir."
Öte yandan yasal düzenlemelere uygun olarak üretilmeyen bir üründen bahsediliyorsa bunun bir hile olduğunu ve cezalandırılması gerektiğini belirten Akdağ, Türk Gıda Kodeksi Tüketici Bilgilendirme ve Etiketleme Yönetmeliği'ne göre yasal düzenlemenin nasıl olduğunu anlattı:
“Gıdaların etiketlerinde, reklamlarında, broşürlerinde ve web sayfalarında kullanılan resimler ve örnekli gösterimler, tüketiciler üzerinde gıdanın adından ve diğer açıklayıcı ifadelerden daha etkili olabilir. Bu resimler ve gösterimler, tüketiciyi yanıltıcı terimler ve ifadelerle aynı şekilde incelemeye ve kontrole tabi tutulmalı. Arka plandaki gösterimler ve resimler, gıdanın çeşidi, bileşimi, kalitesi veya menşei açısından tüketiciyi yanıltmamalıdır. Üretiminde meyve sebze yerine tamamen aroma verici kullanılan bir gıdanın etiketinde meyve sebze görseli kullanılması durumunda gıdanın 'aromalı' olduğu görselin bulunduğu yerde vurgulanmalı veya 'aromalı' olduğu belirtilmelidir.”