Empati yaparak başlayalım

Arkadaşlarıyla tatile giden manken Tuğba Altıntop, Şile’de köpek saldırısına uğradı. Hayvan haklarını savunduğu, beslemelere falan çıktığı için “Oh olsun itpereste” diye yorum yapanlar var sosyal medyada.

Haberin Devamı

“İtperest”i, putperest gibi “ite tapan” anlamında, aşağılamak için kullanıyorlar.
Tuğba Altıntop gibi hayvanların eziyet görmesine, katledilmesine, aç bırakılmasına karşı mücadele verenler için.
Böyle bir vicdansızlık mümkün mü?
Yahu bu kadın hayatını yüzünden kazanıyor.
Yüzüne 50 dikiş atıldı.
Kim bilir kaç kez daha bıçak altına yatması gerekecek.
Neyse ki şöyle bir açıklaması var:
“Bu vahim olayın iş hayatımı her ne kadar olumsuz etkileyeceği düşünülse de işimi yapmaya devam edeceğim.”
Ayrıca manken olması şart mı? Her kimin başına böyle bir şey gelse üzülmeyecek miyiz? Saldırıya uğrayan diğer insanlara, özellikle de çocuklara üzüldüğümüz gibi...
E hani insan öncelikliydi, hayvanın bir insana zarar vermesine karşıydınız?
O insan bir hayvanseverse problem yok mu?
Üzülme yok mu?
Kaldı ki hayvanseverlik biraz zor, çileli bir uğraş. Yakınen böyle insanlar tanıdığım için izah etmeye çalışayım.
Mesela Tuğba Altıntop beslemeye çıkıyor ya... Ne demek bu? Şehrin size yakın ya da uzak, şehir dışı bir bölgesinde, beslenmeye muhtaç hayvan bulunan yerleri tespit edip, buralara düzenli olarak yiyecek taşımak demek.
Kendi yaşadığınız yerde yapıyorsanız, hangi sokakta, hangi arsada yeni doğurmuş, yavru ya da hasta hayvan olduğunu biliyorsunuz. Onlara yiyecek götürdüğünüz gibi, yaraları, hastalıkları için ilaç, aşı da taşıyorsunuz.
Hayvanları şehir dışında toplu halde bıraktıkları ormanlık alanlar falan var. İnsanların çöpleri de olmadığı için oralarda hayatta kalmaları imkânsız.
Böyle bir yere beslemeye arabayla gidiyorsunuz. Bazen iki-üç araba.
Bunun hafta içi yok, hafta sonu yok. Bayramı yok, tatili yok. Aşırı sıcağı, kar-kıyameti yok. Hatta öyle zamanlarda daha çok ihtiyaç oluyor mamaya, suya. Cebinizden harcadığınız mama, ilaç, veteriner, benzin parası da cabası.
Sevmeyen insan bile en azından bu çabaya saygı duymalı. Cefalı bir iş. Taraflar birbirini anlayıp aklı selimde buluşacaksa eğer, katlanılan bu tür fedakârlıklar da bilinmek zorunda.
Ki o aklıselim de bellidir aslında: Bütün sokak hayvanlarının kısırlaştırılması, saldırgan olanların gözetim altına alınması.
Kısırlaştırmayla birlikte bu yüzyıllık sorun zaten birkaç yıl içinde gündemden kalkmaya başlayacak.
Sokakta yaşayan hayvan sayısı kabul edilebilir, medeni toplumlardaki seviyelere inecek.
Yoksa bir hayvansever olarak biliyorum ki katliam çağrıları ne kadar gaddar, ne kadar suçlu ise...
İstanbul’a gelecek yabancılara sokak hayvanı saldırısı uyarısı yapılması da o kadar anormal.
Bu meseleyi sokaklarımızda, barınaklarda her sene bir öncekinden daha iyiye, daha güzele gidecek şekilde, hep birlikte çözüme kavuşturmamız gerekiyor.
Taraflardan birinin çabası, fedakârlığı yetmiyor; sonuç vermiyor.
Ha bu arada şöyle bitirmiş mesajını Tuğba Altıntop: “Bu olay benim hayvanları bundan sonra sevmeyeceğim anlamına gelmeyecek.”
Gelin içimizi temizlemeye biraz empati kurarak başlayalım.

Haberin Devamı

II. Elizabeth’in akla getirdiği şarkılar

Haberin Devamı

* Bu Dünya Ne Sana Ne De Bana Kalmaz
Tarihte en uzun süre hüküm süren kraliçe. 70 yıl. En uzun süre hüküm süren ikinci hükümdar. Bizim en uzun süre tahtta kalan padişah 46 yılla Kanuni. “Sultan Süleyman’a kalmadı böyle, hiçbir kitap yazmaz” kısmı geldi özellikle dilime, söylemedim tabii.
* Sen Ağlama Diana’mam
Güleç mi, sinirli mi, sakin mi, neşeli mi bilmezdik. O hep kraliçeydi. Kendini bir kenara bıraktı, ömrünü İngiltere Kraliçeliği’ne adadı. Hatta bütün dünyanın sevgilisi, gelini Diana’ya da bir kayınvalide şefkatiyle değil, bir kraliçe otoriterliğinde yaklaştı.
*  Anadan Geçilir Bre Hasan Yardan Geçilmez
“Londra Köprüsü yıkıldı” diye duyurdular ya haberi... Prens Harry, ana kraliçeyi de bütün kraliyet görevlerini de bırakarak eşi Meghan Markle ile Kanada’ya yerleşmişti. Bizim “Drama Köprüsü” türküsündeki “Anadan geçilir, yardan geçilmez” gibi.

Haberin Devamı

Eski kocanın soyadı...

Boşanma davası 4 ay önce kesinleşen Kemal Gülman, eski eşinin “Gülman” soyadını kullanmaması için ihtarname gönderdi; medyada çıkacak haberlerde Feryal Hanım’ın nüfus kayıtlarındaki resmi soyadı olan “Sarımuratoğlu”nun kullanılmasını istedi.
Ben bu konuda dalgalı kur politikası izliyorum.
Bir yandan “Amaan başka mesele mi kalmadı?” diyorum. Hele ki kadın, evli olduğu süre içinde bu soyadıyla bir marka yaratmışsa, onu muhafaza etmesinin en doğal hakkı olduğunu düşünüyorum.
Diğer yandan da kendi ailesinden daha ünlü, daha köklü ailelerinden birinin soyadıysa, bazı kadınların buna yapıştığı örnekleri görüyoruz.
Bir kez giyilen kürkün bir daha çıkarılmak istenmemesi gibi.
Çözüm mü? Sonradan hak kaybına, zarara uğramamak için galiba kadınların hem baba hem de koca soyadlarını birlikte kullanması.

 

Yazarın Tüm Yazıları