Tabak kırmak tavernanın olmazsa olmazı. Fedon’lu akşamlarda Zorba’da fiks menü uygulanıyor ama kıracağınız tabaklar buna dahil değil. Millet gaza gelip çat çat çat 10’ar, 20’şer tabak kırdıkça Fedon sahneden babacan babacan sesleniyor: “Aferin, kırın kırın...Hesap gelince görüşeceğiz çocuklar...”
Kasımda bile kuzguni bronz. Üstte beyaz ceket, cepte siyah mendil, altta jilet gibi beyaz kovboy çizmeleri... İbrahim Tatlıses arabeskin imparatoruysa Fedon da ‘Grek müziğin imparatoru’ galiba.
Yıllar sonra, 1987’de bir arkadaşıyla ortak açıp ilk kez sahneye çıktığı Zorba Taverna’da. Arkasında 6 kişilik orkestra. 250 kişilik mekânda bir sandalye daha koyacak yer yok.
Daha sahneye çıkar çıkmaz bir şangırtı kopuyor. Bunlar ilk kırılan ‘hoşgeldin’ tabakları. Yerdeki porselen parçalarından sahne yavaş yavaş beyaza bürünüyor. Garsonlar gece boyu süpürecek, üzerlerine devamlı yenileri kırılacak: “Senle geçen günlerimin...” Çat çat çat, şangır! “Değerini bilmedin...” Çat çat çat, şungur!
İmparator benzetmesi yapmışken şunu da kabul edelim: Sanatçının kafasından para dökmekten daha zarif bir âdet tabak kırmak. Hem de stres atıyorsunuz, kavga falan çıkmıyor. “Fedon’un boyu kadar tabak getir” diyen varmış. Artık nasıl bir stresse... Allah’tan Fedon’un boyu çok uzun değil!
Repertuvarda hem ‘Kunata Kunata Toles’ gibi Fedon şarkıları hem Anna Vissi’den ‘İm esta Panomu’ gibi başka Rumca şarkılar var. Çok ilginç, ahali hemen hepsine “Yamas!” (şerefe) diye bağırarak, sözleriyle eşlik ediyor.
Yunanistan’da ezbere bu kadar Türkçe şarkı bilen var mıdır acaba?
Rusya’da bir turizm acentesi hata yapıyor, İstanbul üzerinden Madrid’e uçacak Rus turistleri, isim benzerliğinden dolayı yanlışlıkla İstanbul üzerinden Mardin’e yolluyor.
Turistler de durumu Mardin’e indikten sonra fark ediyor. Bir gece Mardin’de konakladıktan sonra tekrar Madrid’e uçuyorlar. Turistler de bir âlem ama...
Hadi diyelim ki bilete dikkatli bakmadınız.
Peki dış hatlar yerine iç hat aktarması yaparken de mi uyanmadınız?
Bu kadar safını yakalamışken götüreceksin Mardin Kalesi’ne...
Diyeceksin “Bak burası Real Mardin Stadyumu...”
Göstereceksin reyhani oynayan Berdan Mardini’yi...
Diyeceksin “
Serdar Ortaç, Yeniköy’deki evinin önüne kurulan film setinin gürültüsüne isyan etti.
Aşağı inerek set ekibine ağır sözler sarf ettiği bir video çekti:
“Mental Yapım diye bir film şirketi geldi. Evimin önüne açık büfe koymuşlar, film çekiyorlar. 5’te geldim eve, sadece 3 saat uyudum. MS hastası adama yaptıklarına bakın!”
İkametinde huzur ve sükûnet istemek, her insan gibi Serdar Ortaç’ın da hakkı elbette.
Hele de zor bir hastalıkla mücadele eden, “dinlenme hakkı” bir konfor değil, tıbbî gereklilik olan biri için...
Fakat sosyal medyasında yayınladığı videosunda dikkat çeken birkaç husus var Ortaç’ın.
Birincisi “Evimin önüne açık büfe kurmuşlar” diyor ama görüntülerde öyle bir kalabalık, yoğunluk, gürültü yok. Masalar bomboş.
Aleyna Tilki kendisine gönderilen bir sosyal medya mesajına fena sinirlendi.
Tilki’nin ifşa ettiği o mesajda, kliplerinde poposunu daha ön plana çıkarması istenmişti.
İç çamaşırlı görüntüsüyle gündem olan bir önceki klibi “Take It Or Leave It” hatırlatılıp yeni şarkısı “Tanırım İntiharı”nın klibinde bunun bir eksiklik olduğu söyleniyordu. Aleyna, bu küstah ve pervasız mesaja kızmakta haklı.
Şöyle bir açıklama yaptı:
“Yeni şarkımda bahsettiğim duygudan çok, bir önceki şarkımdaki iç çamaşırımın konuşulması, hayatım boyunca yaşadığım tacizlerin devamı gibi!”
Aleyna’ya katılmadığım bir nokta var. Klip dediğiniz şey biraz şov, biraz gösteri. Dünyanın her yerinde böyle.
Ve bazen diğerlerinden ayrışması, daha ön plana çıkması, konuşulması için seksilik ve erotizm de kullanılıyor. Bu tamamen bir tercih meselesi çünkü aynı klip pekâlâ iç çamaşırsız da çekilebilirdi.
◊ İsminizle başlamak farz oldu tabii. Anneniz, “Lolita” filminden çok etkilendiği için koymuş. Bu ismi taşımak... Zor muydu, eğlenceli mi?
- Lolita ismim, onu taşıdığımı anladığım andan itibaren biraz zor geldi. Hem kendimin hem de çevremin ismime manalar yüklemesi, durumu zorlaştırdı tabii... Fakat zamanla, bana ve hayatıma kattığı değerleri düşününce aslında ne kadar şanslı olduğumu anladım.
◊ Mardin’den İstanbul’a göçen ilk Süryani ailelerdensiniz. Geçen ay Mardin’de açtığınız “Yer-yüzü/Gök-yüzü” sergisi... Kökenlerinize bir saygı mı, köklenme ihtiyacı mı?
- Aileme ve köklerime duyduğum saygı ve özlemin bir çeşit ifadesi. Hayattaki var oluş sebebimde de bu köklerime iniş ve onların sanat yoluyla yeryüzüne çıkışı var aslında.
◊ Mimar Sinan’daki efsane hocalarınızdan hangisinin üzerinizde daha çok etkisi vardır: Devrim Erbil mi, Adnan Çoker mi?
- Adnan Çoker’i rahmetle anıyorum, lisans eğitimimi onun atölyesinde aldım. Ancak Devrim Erbil kendi atölyesinde yüksek lisans ve sanatta yeterlilik eğitimi aldığım dönemde beni çok özgür bıraktı. Kendi üslûbunun peşinden gitmem için diretmedi. Bu sayede kendi yolumu ve tarzımı belirleyebildim.
◊ Çalışmalarınız için ölüleri incelediniz; sonra da vejetaryen oldunuz. Hangisinden daha çok etkilendiniz: Tıp fakültelerindeki kadavralar mı, adli tıptaki otopsiler mi?
- Çok sevdiğim aile doktorum bana bir gün şöyle demişti: “Son çekilen ağrı en dayanılmaz ağrıdır...” Elbette ikisinden de çok etkilendim ama en çok adli tıpta, otopside bulunmaktan. Ruhumda en çok iz bırakan, doğal olarak o günler. Lolita ismini taşımak hayatımda hep yeni ve cesur adımlar atmamı da sağladı. Otopsi benim kendi hayat yolculuğumdaki var oluşumun, ayakta duruşumun bir ispatıydı.
Kenan Doğulu-Beren Saat çifti, bir davette karı-koca yaptıkları pembe kombinle görüntülendi.
İlginç mi? İlginç tabii.
Beren Saat tepeden tırnağa pespembeydi. Ayakkabıları apartman topuklu olduğu için eşinden daha uzun görünüyordu.
Kenan Doğulu ise pembe kapüşonlu sweatshirt’ün üzerine yine pembe bir mont, altına da geçen gün Berdan Mardini’nin giydiğine benzer pembe spor ayakkabı giymişti.
Huda Juma 20 yaşında, Güney Sudanlı. Muha Ayşe 26 yaşında, Etiyopyalı.
27 Kasım’da, Taksim’deki gece kulübü Afro İstanbul’da yapılacak ‘Miss Afro’ güzellik yarışmasının katılımcıları... Birinciye 10 bin, ikinciye 7 bin 500, üçüncüye 5 bin lira ödül var. Uganda’nın Tarkan’ı Mikie Wine’ı İstanbul’a mı getiriyorlar? Yahut yeni Etiyopya müziğinin yıldızı Hewan’la yılbaşı partisi mi var? Bu ve benzeri etkinlikleri, 28 bin takipçili Instagram hesaplarından duyuruyorlar. Daha neler var, neler: Nijerya Bağımsızlık Günü özel eğlencesi... Çarşambaları Somali night... Boğaz’da tekneyle yaza veda partisi...
Atıf Yılmaz Sokak’ta izbe mi izbe bir girişi var. Erkeklere 100 lira, kızlara bedava. Asansör bozuk. Üç kat tırmanınca tavanları bile LED ışıklarla kaplı 500-600 kişilik Afro İstanbul’a giriyorsunuz.
Localar ayrı
Hep birlikte bir mucizeye tanıklık ediyoruz aslında: Hâlâ cıvıl, herdem kıpır, mütemadiyen ışıl ışıl.
Muhteşem bir ses, inanılmaz bir disiplin, eşi az bulunur bir stil ikonu. Yabancı arkadaşlarıma onu tanıtırken gurur duyuyorum. “Türk Madonnası”nın karşısında afalladıklarında mest oluyorum.
Ama bir kusurcuğu var:
Dans edemiyor.
Sanki Allah her şeyi gani gani vermiş de bir nazar boncuğu kondurmuş gibi. Orkestra şarkıyı ondan önce ya da geriden çalsa detone olmuyor ama...