Savaş Özbey

Salvador Dali için pazar günü İstanbul’da lokma dökülecek. İspanyol sürrealist ressamın ölüm yıldönümündeki bu sürrealist anma, saat 14.00’te Kadıköy Bağdat Caddesi’nde.

Kroppa adlı bir dijital reklam ajansı tarafından yapılan lokma etkinliği için “Onu Dali’ce özledik” sloganıyla dalilokması.com adında bir internet sitesi ve sanatçının ünlü bıyıklarına lokma taktıkları bir de afiş hazırlamışlar.
Gülümsedim tabii ama dört yıldır yaptıkları bu etkinliği biraz daha geliştirmeleri, Dali’ye yakışacak şekilde daha da sürreal, daha yaratıcı hale getirmeleri lazım.
Çünkü evvelce İzmir’de Amerikalı şarkıcı Aretha Franklin için, yine İzmir’de İngiliz fizikçi Stephen Hawking ve Kütahya’da İngiliz heavy metal grubu Motörhead’in kurucusu Ian Lemmy Kilmister için lokma dökülmüşlüğü var.
Rahmetlinin gergedan takıntısı vardı ya... Mesela Kadıköy’deki meşhur boğa heykeli gergedan şeklinde fotoshop’lanabilir seneye.Yahut Dali’nin helvasını falan yesek seneye...

Suadiye’de söyleşi ve imza günü

Yazar Hakan İşcen, “Yaşamak da Bulaşıcı Olsa” adlı COVID günlükleri kitabını pazar günü 14.00’te Suadiye Kültür 365’te imzalayacak.
Kelebek kitap köşesi hazırlayan Sayım Çınar moderatörlüğünde bir de söyleşi olacak.

Madrid kapı şen olur...

Gece yarısı açtıkları yayındaki sohbetleriyle sosyal medyanın gündemine oturan dört teyze, genç kızlara evlenmemelerini salık vermişti:“Evlenmeyin, babanızın evindeki rahatlığı hiçbir yerde bulamazsınız. Evlenip ne yapacaksınız?”

Yasemin Sakallıoğlu bile topa girdi, dörtlü karede teyzelerin yerine kendini koyarak parodisini yaptı.

Teyzelerden acil yeni sohbet paylaşımları bekliyoruz. Hatta birkaç konu önerim var:
∆ Seviyorsan gidip konuşmalı mı sorunsalı...
∆ Erkek kadından ille de uzun mu olmalı meselesi...
∆ Eski sevgiliden/eşten arkadaş olur mu geyiği...

Bir şarkıcı, eski sevgilisi, babası ve ormanda bulunan bir ceset... Son yılların en sarsıcı vakalarından biriyle karşı karşıyayız. Demir sandalye gibi ayrıntıları öğrendikçe insanın kafası iyice karışıyor; neyin, nasıl gerçekleşmiş olabileceğine dair sorular üşüşüyor.

Şarkıcı ve model Seçil Çiftçi’nin işlediği cinayet, göz göre göre “Ben geliyorum” demiş. Eski sevgilisi Semih Sevim barışmak için taciz ettikçe “5 senedir tehditlerine maruz kaldım. Bu durumdan çok yoruldum, sıkıldım. Şu (...) öldüreceğim, yemin ediyorum” diye paylaşım yapmışlığı var şarkıcının.
Zaten bu şekilde yakalandı. Evdeki arbede sırasında eline geçirdiği kırık demir sandalye bacağıyla öldürmüş maktulü. İnsan kırık sandalye bacağını neden evde tutar ki? Ya kaynak yaptırırsın, ki astarı yüzünden pahalıya gelir ya da atarsın sandalyeyi.
Belki de korktuğu için atmadı bacağı.
Normal koşullarda bir erkek, demir bir bacağa karşı bile kendini savunabilir. Belki orasına burasına birkaç darbe alır ama en nihayetinde tutup ele geçirebilir demiri.
Demek ki kendini savunamayacak şekilde, belki de ilk darbede öldü...
Şarkıcının o panikle babasını araması olağan bir davranış. Ama belli ki baba polise teslim olmaya ikna etmemiş ya da edememiş kızını.
Birlikte cesetten kurtulmaya karar vermişler.

Selen Görgüzel ile Merve Boluğur arasında artık çirkinliğe varan bir polemik sürüyor. Çekirdekler hazırsa toplaşın, hem konuyu özetleyelim hem de kimin tarafında duracağımıza karar verelim.

◊ MERVE HAKLI ÇÜNKÜ:

Selen Görgüzel’le tanışmazlar, etmezler. Durduk yere saldırıya uğradı. “Annesi ya da ablası olsam pataklayacağım. Psikolojin bozuksa git tedavi ol” dedi Selen. N’oluyor ya? Ne annesisin ne de ablası. Bu devirde kim, kimi pataklıyor?

◊ SELEN HAKLI ÇÜNKÜ:

Durduk yere konuşmadı ki kadın. Merve’nin “Antidepresan” yorumu hakkında fikri soruldu, öyle konuştu. Üstelik sözlerine “İyi bir oyuncu. Güzel ve yetenekli bir kadın” diye başladı. “Pataklama”yı da kötü anlamda değil, korumacı bir yerden söyledi.

◊ MERVE HAKLI ÇÜNKÜ:

Merve’nin müzikalitesi düşük de Selen, Mozart mı? Sen de bir “Sezen” değil, altı üstü “Selen”sin. Sen de oyunculuktan şarkıcılığa geçtin. Yok yüzüne sünnet derisi, yok ayı kanı... En az Merve kadar, abuk sabuk açıklamalarınla gündemdesin.

◊ SELEN HAKLI ÇÜNKÜ:

“Onun, bunun karısı olarak gündemdesin” dedi Merve. Neyi kastediyor? Hamdi Alkan’la boşanmasını. E senin de son yıllarda elinden gelen en büyük marifet ne? DJ Mert Aydın’la 53 gün süren evliliğin.   

Pendik’teki Sapan Bağları Mahallesi dükkânları, restoran ve kafeleriyle kendinizi Saraybosna’ya ışınlanmış gibi hissettiriyor. Bu şirin Boşnak mahallesine medeni ve görece ucuz mekânları için gidiyorsunuz ama asla alışveriş etmeden dönemiyorsunuz.

Bosna Cafe, Balkanika Lokantası, Balkan Kuruyemiş, Balkan Şarküteri, Sancak Residence, Sancak Kokoreç, Dirina Restoran, Şanlı Boşnak Börekçisi, Lipa Restoran... Vitrinlerde kuru et, soka (kaymaklı biber), ajvar (közlenmiş patlıcan), Boşnak mantısı... Kapılarda ay-yıldızlar, dükkânlarda Atatürk resimleri... Kahvede satranç oynayanlar... Kadın kadına masalar... Belki de Türkiye’nin en sarışın mahallesi: Pendik, Sapan Bağları.

Çoğunluğunu 1960’larda Saraybosna’dan gelen göçmenlerin oluşturduğu bu Boşnak mahallesi, adeta İstanbul’daki ‘küçük Bosna’. Bir restoranın girişinde Boşnakça ‘Dobro Dosli’ yazıyor; yani ‘Hoşgeldiniz’...

Boşnak köftesi, ‘plescavica’

Kasabı, şarküterisi, börekçisi acayip misafirperver insanlar. Vitrinin fotoğrafını çekiyorsunuz, dışarı fırlayıp içeri kahveye davet ediyorlar.

Evet, Sapan Bağları medeni ortamlı restoranlarıyla biliniyor ama buraya sadece yiyip içmek için değil, alışverişe de gidilir. Hiç aklımızda yokken dil, kuru et, mezeler, bir sürü şey alıp döndük.

Ocak ayında göreyim, gezeyim, karıştırayım diye not aldığım şeylere baktım; ortaya tam da 16 yaşında bir ergenin meraklarını, zevklerini yansıtacak bir liste çıktı. Ola ki sizin de içinizde ara sıra dümeni ele geçiren bir ergen yaşıyordur, nasıl diyorlar: At fava bekle...

Heyecanla beklediğim 3 film

Renfield:
Gösterime dün girdi. Vampir filmi. Bayılırım. Drakula’yı Nicolas Cage oynuyor. 1988’deki “Vampirin Öpücüğü” filminde komik bir vampiri canlandırmıştı, bu kez kötü vampir. Hikâyenin asıl kahramanı Drakula’nın yardımcısı Renfield (Nicholas Hoult).
Patronunun emirlerini yerine getirip ona besleneceği insanlar temin ediyor ama bu işten hiç memnun değil. Bakalım, Drakula’dan kurtulmayı başarabilecek mi?
Babil (Babylon): Dönem filmi. 1920’lerin Hollywood’unda, sessiz filmden sesli filmlere geçiş döneminde cereyan ediyor. Tarihi ve kurgu karakterleri Brad Pitt ve Margot Robbie isimler canlandırıyor. 20 Ocak’ta vizyona girecek ama ben şanslıyım. Filmin galası Kelebek işbirliğiyle yapılacağı için ekipçe 18 Ocak’ta izleyeceğiz.
Demir Kadın-Neslican: Ona daha var, 27 Ocak’ta vizyona girecek. Kansere karşı verdiği pozitif mücadesiyle herkesin kahramanı olan fenomen Neslican Tay’ın hikâyesi. Naz Çağla Irmak canlandırmış. Neslican Tay’ın erken yaşta kaybettiği mücadelesi daha önce “Yaşım 19” adıyla kitap da olmuştu. Film vizyona girene kadar belki onu okumak istersiniz.

Mutlaka gezmek istediğim sergi: Tutankhamun

Sosyal medyada bütün memleket Farah Zeynep Abdullah’a karşı birleşmiş gibi. Yeni çekilecek “Aşk-ı Memnu” filmindeki Bihter karakterini Beren Saat’ten başka kimsenin canlandıramayacağını söylüyorlar.

“Beren Saat’ten başka Bihter olamaz” diyorlar.
“Farah’ı severim ama 10 yıl önce, şimdi ve yarın Bihter Ziyagil denilince akla gelen sadece Beren Saat olacak” diyorlar.
“Beren Saat bu rolle özdeşleşmiş bir isim, dizinin tekrarları bile hâlâ en çok izlenenler arasında” diyorlar.
“Beren Saat’in Bihter olmadığı Aşk-ı Memnu olur mu” diye soruyorlar.
Böyle düşünenlerin haklılık payı yüksek.
Bazı güçlü roller onu canlandıran sanatçıyla etle tırnak gibi oluyor.
Gözden kaçırdıkları noktaysa şu: Beren’den önce Müjde vardı.

Elton John’un Avustralya konserini en ön 10 sıradan izleyip ikonik Yamaha piyanosuyla fotoğraf çektirmenin bedeli 28 bin lira (1499 dolar) olarak belirlenmiş.

Bizden böyle müzik enstrümanıyla özdeşleşmiş, fotoğraf için para alınabilecek kim var diye düşündüm.

Hüsnü Şenlendirici’nin klarneti? I ıhh...

Canan Anderson’un elektro kemanı? Olmaz.

Suat Suna’nın kemanı? Yok ya...

Atiye’nin darbukası? Ehh...

Hadi Yine İyisin Tayfun’un saksafonu vardı... O para etmez ama Ege ve Yaşar’ın gitarı belki biraz...

Ama bakın Ferdi Özbeğen’in piyanosu olurdu.

Özay Gönlüm’ün üçlü bağlaması da olurdu.