Birinci köprüden başlayıp ikinciye kadar tam karşınızda: Beylerbeyi Sarayı, Çamlıca Kulesi, Çengelköy, Kuleli, Galatasaray Adası... Masadan eğilip elinizi uzatsanız neredeyse denize değecek. Boğaz’da seyreden onca lüks tekneyse leğende yüzdürdüğünüz kâğıttan gemicikler gibi.
Aşşk Kahvesi’nin içindeki And Aşşk haftanın her günü 9.00-1.00 arası açık. (0212) 265 47 34 Foto: LEVENT KULU
Eskiler ‘neşedabad’, yani ‘sonsuz neşe’ dermiş bu sahile. Bence her İstanbullu yalıda oturmalı ama malum, bunlardan sadece 150 kadar var maalesef.
Peki, yalıda oturacak parası olmayanlar ne yapacak? Bize zinhar yasak mı?
Nişantaşı ve Bebek şubelerinden sonra yıllardır Kuruçeşme’de hizmet veren Aşşk Kahve, birkaç saatliğine de olsa işte bu ‘neşe’den bir parmak bal çalıyor ağzımıza.
Bizi şimdi ilgilendiren kısmıysa bu yaz yeni açtıkları yalı bahçesi. Yeşillikler içinde; loca loca, masa masa bir mekân. Hal böyle olunca sabah kahvaltıda da dolu, gece kokteyl saatlerinde de.
Popgundem’de bir videoya denk geldim: “Aşkın Olayım” şarkısını yazan Onurr, Simge’nin çıktığı Bomonti Blok.Mekân’da sahneye geliyor ve şarkıyı önce Sıla’ya teklif ettiğini ama Sıla geri dönüş yapmayınca Simge’ye nasip olduğunu anlatıyor.
Sıla muhtemelen çok pişmandır. Ama nereden bilebilirdi ki 5 senelik şarkının Icardi ile böyle patlayacağını...
Böyle öngörülemez şeyler sık oluyor sanat dünyasında.
Mesela “Bergen” filmi de ilk olarak Serenay Sarıkaya’ya teklif edilmiş ama programı uymayınca rol Farah Zeynep Abdullah’a nasip olmuştu.
Bir sanatçı bu durumda ne yapar acaba? Hırsını menajerinden mi çıkarır?
Hele bir de kendisi istediği halde menajer başka işe yönlendirdiyse...
Vay o menajerin haline!
Vampirlere kocaman bir bravo
Gecenin en şoke edici hareketi Zerrin Özer’den geldi; Cem Yılmaz’la röportaj yapılırken araya girdi, gazetecilere veryansın etti: “Saygılı olacaksınız; akıllı olacaksınız!” Cem Yılmaz da şaştı kaldı tabii.
Meğer tam kendisiyle röportaj yapılırken Cem Yılmaz salona girmiş, bütün basın mensupları da o tarafa yönelmiş, ona bozulmuş Zerrin Hanım.
Bence burada gazeteciler haklı. Çünkü haber kaçırmak korkusu yaşıyorlar. Sen Zerrin Özer ile röportaj yaparken öbür tarafta Cem Yılmaz bir espri patlatır, haberi ıskalamış olursun. Ama bunun da nazik bir yolu yordamı olmalı. Belli ki haber telaşıyla üzmüşler Zerrin Ablamızı. Gazeteciler özür diledi, dertlerini anlatmaya çalıştı, Cem Yılmaz “Ben Zerrin Hanım’ı her zaman beklerim” diyerek durumu idare etmeye çalıştı ama nafile. Zerrin Özer salonu terk etti.
Hadi Zerrin Özer’inki biraz kişisel bir meseleydi. Ama törene asıl sert muhalefet Sefo’dan geldi, şöyle bir tweet attı ünlü rap’çi:
“Müzik ödülleri adı altında ödül töreni yapıp bu kadar revaçta olmasına rağmen rap/hiphop kategorisi koymayan, yurtdışından ithal rap’çi getirip onunla açılış yapan PowerTürk grubunu esefle kınıyorum. Siz kabul etmeseniz de biz varız...”
Sefo’nun ithal rap’çi dediği, törende “I’ve Got The Power” (Güç Bende) şarkısını söyleyen Snap! grubuydu. Bence PowerTürk gecesinde “I’ve Got The Power” şarkısı kelimenin tam anlamıyla “cuk” bir seçim olmuş.
Sefo’nun eleştirisine hiç katılmıyorum. Evet, ödül kategorileri arasında rap yok ama başka hiçbir müzik türü de yok. Halk müziği, rock, caz ya da arabesk kategorileri olsa, rap dışarıda bırakılsa eleştirisi haklı olacaktı ama boşa celallendi Sefo.
Ayrıca da ülkemizdeki bir organizasyona katılmak için gelmiş yabancı müzisyenler için “ithal” demek de hiç misafirperverce değil, en hafif tabiriyle nezaketsiz.
Hatırlarsınız, Hadise Ankara konserinde “Sıfır Tolerans” şarkısının “Sen hep biraz yalandın” sözlerini değiştirip “Sen biraz değil, çok yalandın” diye okumuştu.
Karşı atak sosyal medya üzerinden geldi. Hadise ile sahne kıyafetleri yüzünden ayrıldıkları söylenen Dinçerler, manidar bir paylaşımı beğendi.
Bu paylaşım Prenses Kate Middleton hakkındaydı:
“Güzellik gösterisi ve teşhir çağı bu çağ. Kate Middleton ise asil, zarif ve sofistike olanın aslında en yüksek çekicilik olduğunun kanıtı...”
Bu cümleyi beğenerek aslında Hadise’ye ne demek istiyor Dinçerler... “Bak Prenses ne güzel. Çekici olmak için teşhirciliğe gerek yok” demeye getiriyor.
İnsan senede 4-5 kere Bodrum’a gidip böyle bir yeri nasıl bilmez? Bu kısmı, benim eksikliğim. Kurucuları da çok popüler olmasını istememiş, bu da onların tercihi. Tanıdıkça nedenini daha iyi anlayacaksınız. Rahmetli Cenap Tezer, Türkiye’de eğitim görmüş ilk petrol mühendisi. Fakat mesleğini hiç yapmamış. Eşi Gülay Altay Tezer ile uzun yıllar inşaat işleri yapmışlar. Gülay Hanım ‘mimaride kimlik’, ‘kaybolan motifler’ gibi başlıklarda konferanslar, söyleşiler veren bir mimar. Bodrum Yakaköy’de 40 dönüm arazi alıyorlar. Hazır inşaatçısın da, kondur üzerine villaları... Yok. Onlar sanat köyü kurmaya karar veriyorlar!
Şimdiki şaşırtıcı halini alması tam 15 yıl sürmüş ama Dibeklihan’ı ortaya çıkaran felsefeyi biraz anlamışsınızdır.
Her sezon 50’ye yakın serginin yanı sıra caz, klasik müzik, Türk sanat müziği konserleri, konferanslar, söyleşiler, film gösterimleri, tiyatro gösterileri, imza günleri, arkeoloji söyleşileri gibi etkinlikler yapılıyor. 17 Haziran’da başlayacak Uluslara rası Bodrum Caz Festivali de burada mesela. Hiçbir sponsoru ya da devlet desteği yok. Etkinliklerin yüzde 95’i ücretsiz.
Yemyeşil, çok parçalı, merdivenli, teraslı, meydanlı bir yer Dibeklihan. Sokak ve meydan isimleri de sanatçılara atfedilmiş. Yıldız Kenter Sanat Galerisi’ni ünlü tiyatrocu hayattayken bizzat açmış örneğin. Yürüdükçe Orhan Kemal Meydanı, Bedri Koraman Sokağı... Her senenin etkinlikleri bir sanatçımıza adanıyor. Bu yazın başlığı: ‘Ferhan Şensoy Kültür ve Sanat Sezonu’.
İki açık alanı, üç kapalı galerisi var. Tasarım ürün dükkânları, Nadide-Mahmut Altay Etnografya Müzesi, seramik ve gümüş takı atölyeleri, bir kafe ve farklı konseptlerde hizmet veren iki restoran mevcut. Bunlardan biri Japon lokantası Tenzo, diğeriyse bu yazın yenisi Ru.
Ru, bu yaz adı fısıltı gazetesiyle yayılacaklardan. Çünkü insanda “Bodrum’da böyle bir yer mi varmış” diye keşif duygusu yaratıyor.
Tanımlanamayan uçan cisim (UFO) ve tanımlanamayan hava olayı (UAP) açıklamasının ardından Aleyna Tilki, NASA’yı toplumun bir parçası olmaya ve uzaylıları itiraf etmeye davet etti: “Bir an önce rahat rahat takılalım o ırklarla, birbirimize ihtiyacımız var...”
Valla artık gerisini NASA düşünsün, anlayana sinek saz.
“İnsan ol, sen de aramıza katıl” diyor Aleyna.
Yani niye kendini ayrıcalıklı tutup toplumdan soyutluyorsun?
O atmosfersiz ortamlarda havan kime?
Haksız mı şimdi? Devam ediyor manifestosuna Aleyna:
“Yarım yamalak bir bilgi de olmasın. Bu da toplumu algı olarak yönetmek oluyor. Net bir şekilde uzaylı kardeşlerimiz, arkadaşlarımız, kankalarımızla aramızdaki o köprüyü oluşturmaya adım atın.
Kolaylaştırın biraz bu işleri!” diyor. Her kelimesine katılıyorum. Özellikle “
Milliyet Sanat, haziran sayısında ilginç bir tartışmayı taşımış sayfalarına: Hassasiyet editörleri.
Konu şu: Agatha Christie, Ian Fleming gibi dünyaca ünlü yazarların günümüze uygun olmayan ifadelerinin eserlerinden ayıklanması doğru mudur, sansür müdür?
Mesela Agatha Christie’nin yayıncısı Harper Collins, yazarın 1920-76 arasında yazdığı romanlarındaki “uygunsuz” ifadeleri çıkarıyor.
Ha keza, Ian Fleming’in eserlerine “Bu kitap modern okuyucuların rahatsız edici bulabileceği terim ve yaklaşımların yaygın olduğu bir dönemde yazılmıştır” notu düşülüyor.
Nedir bu rahatsız olabileceğimiz terimler? Çoğunlukla etnik, dini ya da cinsiyet ayrımcılığı içeren ifadeler.
Mesela günümüzde artık “zenci” demiyoruz.
Aynı şekilde “iş adamı” değil, “iş insanı” diyoruz. Çünkü kadınlar da pekâlâ girişimci olabilir. Şimdi ne yapacağız? 50 sene önce yazılmış romandan “iş adamı” lafını çıkarıp o kısmı “iş insanı” mı yapacağız?
Cannes’da “en iyi kadın oyuncu” ödülünü alan Merve Dizdar alkışlara doymuyor.
Başrol oynadığı “Kuru Otlar Üstüne” filminin yönetmeni Nuri Bilge Ceylan’la festivalde 11 dakika boyunca ayakta alkışlanan Dizdar, 7 dakika alkışlanan Johnny Depp’i geride bıraktı.
Türkiye’ye döndü, oy vermeye gittiği sandıkta alkışlandı.
Aynı zamanda “Alice” müzikalinde rol alıyor, sırası gelip sahneye çıkınca oyun durdu, seyirci yine dakikalarca ayakta alkışladı.
Dayanamadı, rol arkadaşları Serenay Sarıkaya, Ezgi Mola ve Enis Arıkan’a sarılıp ağladı.
Belli ki bu teveccüh başka vesilelerle de devam edecek; Dizdar’ın ayakta alkışlanmalarına tanık olacağız bir süre daha.
Bununla birlikte ödül konuşmasından dolayı Dizdar’ı eleştirenler de var.
O konuşma sırasında sarf ettiği sözlerin