Fransa’da da Cannes gövdeyi götürdü

“Alice” müzikalinde sahneye çıkınca oyun durdu, sanatçı ve seyirciler Cannes’da ‘en iyi kadın oyuncu’ ödülünü alan Merve Dizdar’ı ayakta alkışladı. Ama alkışı sevmenin bedeli, çoğu zaman bıçak sırtlarında dolaşmayı gerektiriyor. Türkiye’de de Fransa’da da...

Haberin Devamı

Cannes’da “en iyi kadın oyuncu” ödülünü alan Merve Dizdar alkışlara doymuyor.

Başrol oynadığı “Kuru Otlar Üstüne” filminin yönetmeni Nuri Bilge Ceylan’la festivalde 11 dakika boyunca ayakta alkışlanan Dizdar, 7 dakika alkışlanan Johnny Depp’i geride bıraktı.

Türkiye’ye döndü, oy vermeye gittiği sandıkta alkışlandı.

Aynı zamanda “Alice” müzikalinde rol alıyor, sırası gelip sahneye çıkınca oyun durdu, seyirci yine dakikalarca ayakta alkışladı.

Dayanamadı, rol arkadaşları Serenay Sarıkaya, Ezgi Mola ve Enis Arıkan’a sarılıp ağladı.

Belli ki bu teveccüh başka vesilelerle de devam edecek; Dizdar’ın ayakta alkışlanmalarına tanık olacağız bir süre daha.

Bununla birlikte ödül konuşmasından dolayı Dizdar’ı eleştirenler de var.

O konuşma sırasında sarf ettiği sözlerin ülkemizi küçük düşürdüğünü düşünüyorlar.

Haberin Devamı

Acaba böyle bir durum var mı diye Dizdar’ın konuşmasını defalarca okudum; gelin birlikte analiz edelim konuşmayı.

Filmde canlandırdığım Nuray karakteri inandığı şeyler ve var oluşu için mücadele veren ve bu uğurda bedeller ödemek zorunda bırakılmış bir kadın” demiş Dizdar.

E tamam, ne var bunda?

Filmde oynadığı karakteri tanıtmış.

Sonra demiş ki: “Onu tanımak ve anlamak için uzun uzun çalışmak isterdim ama ne yazık ki yaşadığım coğrafyada bir kadın olmak, Nuray’ın ve Nurayların duygusunu doğduğum günden beri ezbere bilmeyi gerektiriyor.”

E şimdi düşünüyorum da... Bu da yanlış değil ki.

Kadınlarımız sokakta, toplu taşımada, işyerinde türlü zorluklarla baş ediyorlar.

Ve bunlarla baş etmeyi de daha çocuk yaştan itibaren öğrenmek zorundalar.

Sonra şöyle bitirmiş konuşmasını:

“Bu ödülü Nuray ve onun gibi kadınların mücadelesine güç verebilmek için, kendine layık görülenlere boyun eğmeyip eyleme geçen, bu uğurda her şeyi göze alan ve ne olursa olsun umut etmekten vazgeçmeyen tüm kız kardeşlerime ve Türkiye’de hak ettiği güzel günleri yaşamayı bekleyen tüm mücadeleci ruhlara armağan ediyorum.” 

Sanıyorum konuşmada tepki toplayan kısım da bu.

Özellikle de “Türkiye’de hak ettiği güzel günleri yaşamayı bekleyen tüm mücadeleci ruhlara armağan ediyorum” bölümü.

Haberin Devamı

Eğer zorlarsak, “Türkiye’de güzel günler yaşanmıyor” anlamını da çıkarabiliriz bu cümleden.

O zaman da Cannes’a kadar gidip bütün dünyanın izlediği bir ödül töreninde “Benim ülkem berbat bir yer” demiş pozisyonuna düşmüş oluyorsunuz.

Yanılıyor muyum bilmem ama bana sanki biraz içinden yeni çıktığımız “seçim psikolojisi”yle ilgili geliyor bu tartışma.

Benzer şeyler bundan 6 ay evvel ya da 6 ay sonra söylenmiş olsa aynı şekilde algılanmayacaktı muhtemelen.

Zaten Dizdar da Reuters’e verdiği demeçte “Doğduğum ülke, buradaki kadınlar, hepimizin bir mücadelesi var. Bu, burada ve dünyanın her yerinde mevcut. Kadın olmanın ne kadar zor olduğunu biliyoruz ve ben de bunun hakkında bir konuşma yaptım” dedi.

Haberin Devamı

Burada mesele, bizlerin değil de o konuşmayı dinleyenlerin bu cümlelerden ne anladığı, bu konuşmadan onlara ne geçtiği.

Ama bizimle ilgilenecek hiç mecalleri yok, çünkü oradaki tartışma bizimkinden de hararetli.

Yönetmenle bakan birbirine girdi

Cannes denince bizim gözümüz kulağımız Nuri Bilge Ceylan ve Merve Dizdar’daydı ama Fransızların gündemi bambaşka birinin yaptığı konuşmaydı.

Festivalde “Anatomy of a Fall” filmiyle ‘en iyi yönetmen’ ödülünü alan yönetmen Justine Triet, ülkesi Fransa’yı eleştirmek konusunda sazı öyle bir aldı ki eline...

Merve Dizdar’ın yaptığı konuşma Türkiye güzellemesi bile sayılabilirdi yanında: “Ülke, emeklilik sistemi reformu nedeniyle tarihi protestolara sahne oldu. Bu protestolar şoke edici bir şekilde bastırıldı. Bu neoliberal hükümetin desteklediği kültürün ticarileştirilmesi, Fransa’nın kültürel istisnasını kırma sürecidir. Bu istisna olmasaydı bugün burada olamazdım.”

Haberin Devamı

Kültür Bakanı Rima Abdul Malak bu sözlere acayip bozuldu tabii. Triet’nin yaptığı haksız yorumlar karşısında şaşkına döndüğünü söyleyen Bakan, sosyal medyadan şu açıklamayı yaptı:

“Dünyada eşi benzeri olmayan bir çeşitliliğe olanak tanıyan Fransız sinema finansman modelimiz olmasaydı bu film gün ışığına çıkamazdı. Bunu unutmayalım.”

Demeye getiriyor ki: Hem parayı biz bastırıyoruz, hem de çıkıp bizi eleştiriyorsun.

Fransa ya da Türkiye, bu işler biraz böyle. Sanatçı milletini memnun etmek zor.

En iyi işte bile eleştirecek bir taraf, yapılacak bir protesto, gözümüze sokacak bir yanlış bulmakta üzerlerine yok.

Ama iyi ki de böyle, doğrusu da budur.

Alkışı sevmenin bedeli, çoğunlukla bıçak sırtlarında dolaşmayı gerektiriyor çünkü.

Haberin Devamı

Yoksa ortada ne sinema olurdu, ne festival; ne aydınlanma olurdu ne Rönesans, ne eleştiri olurdu ne de tekamül.

 

Yazarın Tüm Yazıları