“Dilek Taşı”ndaki Yılmaz Abi Çirkin Kral Yılmaz Güney mi?

Kanal D’de başlayan “Dilek Taşı” dizisi, yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi: Hapishane sahnelerinde gördüğümüz Yılmaz karakteri, gerçek hayattaki Yılmaz Güney mi?

Önce kısaca diziyi anlatayım ki ilk bölümü kaçıranlar da ne olup bittiğini anlayabilsin...

Mustafa (Salih Bademci) ölüm döşeğindeki eşini ameliyat ettirebilmek için patronundan para ister. Patron para vermeyi reddedince aralarında arbede çıkar ve Mustafa katil olur. O sırada hasta karısı da vefat eder. Küçük kızlarını çok zengin bir aile evlatlık alır. Mustafa ise hapiste türlü zorluklarla baş etmeye çalışıyordur...

Bu sırada ona Yılmaz adında, hapishanede kıdemli biri yardım eder... Tipi de Yılmaz Güney’e benzeyen bu karakterin, Çirkin Kral lakaplı sinemacı Yılmaz Güney olup olmadığı tartışılıyor.

Dizi, 12 Eylül döneminde geçiyor.

Yılmaz Güney’in hayatına baktım, bir yargıcı öldürdüğü için Temmuz 76’dan Ekim 81’e kadar hapis yatmış.

Yani tarihler de örtüşüyor.

Tam da bunun üstüne Yılmaz Güney’in 39’uncu ölüm yıldönümü geldi çattı.

Yazar Murathan Mungan 9 Eylül’de Yılmaz Güney’le ilgili bir paylaşım yaptı:

“İyi bir yönetmen, iyi bir oyuncu, iyi bir senarist olmasının yanı sıra sinemamızın en iyi yürüyen erkeğiydi. Bir daha kimse onun gibi boynunu hafifçe yana kırarak hüzünle bakarken içimizin en ücra yerine dokunamadı...”

Murathan Mungan’ın bu paylaşımına Farah Zeynep Abdullah’tan çok sert bir yanıt geldi:

“Sinemamızın en iyi yürüyen erkeği... Kadın döven... Şiddet türleri açısından zengin... Etkili silah kullanan diyelim...”

Farah, Yılmaz Güney’in alkollüyken otomobille bir çocuğu ezmesi, bir yargıcı öldürmesi, o zamanki eşi Nebahat Çehre’ye arabayla kasten çarpması gibi vukuatlarını kastediyor.

Eğriye eğri, doğruya doğru:

“Yol” filmiyle Cannes Film Festivali’nde ödül alan Çirkin Kral’ın sinemadaki dehası dışında böyle yanları da vardı...

FZA’nın bu çıkışı sosyal medyayı da ikiye böldü.

Woody, Roman, Luc ve diğerleri

Deha ile kişisel hayat arasındaki ince çizgi, sadece bizde değil; başka coğrafyalarda da tartışma konusu.

En son 80’inci Venedik Film Festivali’nde yaşandı benzer bir durum.

Woody Allen, Luc Besson, Roman Polanski gibi cinsel saldırıyla suçlanan isimlerin festivale katılması protesto edildi.

Bazı eleştirmenler etkinliğin tacizcileri desteklediğini ileri sürünce Festival Direktörü Alberto Barbera, “Suçlamalar ile sanatçının sorumlulukları neden ayırt edilemiyor anlamıyorum” diye açıklama yapmak zorunda kaldı. İşte zurnanın zırt dediği yer de burası:

Eğer kişisel hayatındaki bazı şeylere karşıysak o sanatçının eserlerine de mi mesafeli durmalıyız?

Üvey kızı tarafından istismarla suçlanan Woody Allen’ın filmlerini izlemeyecek miyiz mesela?

Politik görüşlerine katılmıyoruz diye Nâzım’ın ya da Necip Fazıl’ın şiirlerini okumayacak mıyız?

Ahmet Kaya ya da Ozan Arif’in şarkılarını dinlemeyecek miyiz?

Kadına şiddete karşı olduğumuz için Ahmet Kural’ın, Ozan Güven’in filmlerine denk geldiğimizde hemen zaplayıp başka kanala mı geçeceğiz?

Soruyorum ama bu soruların hiçbirinin bir cevabı yok bende.

Bunların hepsi, insanın kendi vicdanına göre karar vermesi gereken şeyler galiba.

Çünkü imama kızıp oruç bozmak da olmuyor...

Üzümünü yiyip bağını sormamak da...

Wanda Yenge’nin Türkçe aşkı

GS’li futbolcu Icardi’nin menajer, oyuncu, sunucu ve fenomen eşi Wanda Nara, “Türkiye’de dizi düşünür müsün?” diye soran bir takipçisine “Teklifler var” diye cevap vermişti. “Serenay Sarıkaya’ya, Demet Özdemir’e, Farah Zeynep Abdullah’a rakip mi geliyor?” diye yazmıştım.

Neden olmasın?

Oyunculuksa o da oyuncu. Popülerlikse popülerlik. Takipçiyse takipçi: 17 milyon.   

Şimdi de Türkçe öğrenmek için özel öğretmen tutmuş. Meryem Uzerli kadar o da becerir herhalde.

Şuraya bir kenara yazalım: Wanda Yenge bu sezon değilse bile seneye ekranda.

O kadından her şey beklenir.