Bazı özel insanlar var ki sadece yaşarken değil vefatlarıyla bile birleştirici rol oynuyor, toplumun bütün kesimlerini hürmet ve iyi temenniler etrafında bir araya getiriyor.
Barış Manço gibi. Kemal Sunal gibi. Zeki Müren gibi. Adile Naşit, Münir Özkul gibi.
Ne mutlu Rasim Öztekin’e. Ne güzel yarattı yine aynı iklimi. İnsanlara bunu tekrar yaşattı.
Ne mutlu bize. Böyle bir sanatçımız olmuş.
Bazı insanların görmekten yoksun kaldığı güzellik de bu işte.
Mesela Özdemir Erdoğan. Kafayı Zeki Müren’e taktı biliyorsunuz.
Çeyrek yüzyıl önce ölmüş insanı ülkemize zarar vermek için meydana getirilmiş bir proje olmakla suçladı en son.
Ceren Hindistan, Sofia Vergara gibi kadın.
“Bayan Popo” lakaplı Sevtap Parman’ın varisi olarak gösteriliyor.
Allah bir göz vermiş, siroz eder insanı. Maldivler gibi, seyret seyret demlen.
Zaten Maldivler’de tatildeyken patlattı açıklamayı.
Bir takipçisi, “Bilerek mi zengin sevgili seçiyorsun, yoksa öyle mi denk geliyor?” diye sorunca, “Fakiri ne yapayım?” cevabını verdi.
Ah be Ceren’im Maldiv’im, sen hiç anlamamışsın olayı.
Sandığının tam aksine, fukaranın başka şeyi olmadığı için aşkı daha kuvvetli, daha kıymetli aslında.
◊ İmkânınız olsa hangi şefle sohbet etmek isterdiniz: Şef Auguste Escoffier mi Marie-Antoine Careme mi?
- Tabii ki Escoffier Usta ile. Onun engin yemek deneyimlerini dinlemeyi kim istemez?
◊ Birinden vazgeçmek zorunda kalsaydınız... Kırmızı et mi, deniz mahsulleri mi?
- Deniz mahsulleri. Beslenme uzmanlarının balık yiyin diye verdiği tavsiyelere bakmayın siz. Denizde ne ararsan var. Cıvası, ağır madeni, plastiği, çeri çöpü... Ateş ve üstünde kırmızı et her zaman favorim.
◊ Yemeyi sevdiğiniz kadar pişirmeye de var mısınız: Kime yemek pişirmek isterdiniz Brigitte Bardot mu Marilyn Monroe mu?
- İkisine de istemem. Yakından tanımıyorum ama yemek yeme keyiflerinin olacağını sanmıyorum. Brigitte hastalık derecesinde bir hayvan dostu. Et yemediğini biliyorum. Marilyn de 24 saat kafası bulanık olduğu için yemekle arasının pek iyi olmadığını sanıyorum. En iyisi birisi sağıma, birisi soluma otursun, ben onları seyrederek yemeğimi yiyeyim...
Hadise, Murat Boz ve Kerimcan Durmaz sözleşmiş gibi aynı anda şarkı çıkardı. “Aslında ben önce, ben daha önce” falan diyorlar ama bize ne bu ayrıntılardan? Üçü de güzel; tıklayınız, dinleyiniz, eğleniniz.
Fakat bu çakışma ilginç bir centilmenliğe de sebep oldu.
“O Ses Türkiye”nin sevilen partnerleri Murat Boz ile Hadise’nin birbirlerinin şarkılarını paylaşmalarında şaşıracak bir şey yok.
İlginç olan, Demet Akalın’ın arasının nane olduğu Kerimcan Durmaz’ın şarkısını paylaşması.
Ünlü fenomenin müstehcen görüntüleri ortaya dökülünce Akalın tepki göstermiş, Durmaz’ı arkadaşlıktan çıkarmıştı.
İş o kadar sertleşmişti ki Ben Fero’nun şarkısındaki “G.t olana yok dost, yok arkadaş” sözleri sarf edilmişti.
Bunca zamandan sonra aralarında bir iletişim oluştu mu, bilinmiyor.
Türkiye’nin en ünlü meydanı Taksim. En bilinen caddesi de yine bu meydandan başlayan İstiklal.
Bugünkü konumuz Sıraselviler Caddesi ise İstiklal’in küçük yancısı.
Sıraselviler’e ‘yancı’ diyorum ama durduk yere değil. Boyu güdük. Hepi topu 300 metre.
Ama ne demişler? “Asıl boyu kısa olandan korkacaksın.” 100 yılda o 300 metreye kent hayatı açısından neler sığdırdı neler...
100 yıllık küçük bir kent gezisine hazırsanız sizi hemen caddenin başlangıç noktasına, Taksim’e alayım...
Eğer karnınız açsa önce onu bir halledelim. Saatin kaç olduğunun hiç önemi yok. Eğer yolunuz Sıraselviler’e düştüyse dünyanın pek az kentinde sahip olabileceğiniz bir lükse sahipsiniz: haftanın her günü, 7x24 açık ve harıl harıl iş yapan fast food’cular.
Bambi’yi gözü kapalı tavsiye ederim. Türkiye’nin gerçek anlamda ilk fast food mekânı. 1974’te açıldı. Dilli-kaşarlı tostu efsane. Pandemide de açık ama sadece kısıtlı alanda servis yapabiliyor. Öncesini bilenler için biraz hüzünlü. Sabahın 5’i, 6’sı, 7’sinde bile bütün masalar dolu olurdu. Hiç tanımasanız da yan masayla arkadaş olup “Siz neredeydiniz?” diye o gece gidilen mekânların hali sorulur, kıyaslaması yapılır, bir sonraki hafta sonu birlikte planlanırdı.
200 VAKA:
Sinop’ta bir kadının altı günde 41 ev ziyaret ederek korona bulaştırdığı insan sayısı... Bütün köy karantinada.
YÜZDE100:
Sinovac aşısının üçüncü faz denemelerinde ortaya çıkan “hastaneye yatmayı engelleme” oranı... Türkiye’nin de kullandığı bu aşıyı olanlar hastalansa bile hastanelik olmuyor.
23 KİŞİ:
İzmir-Konak’ta yüksek müzik sesi gelen bir yere yapılan baskında ceza kesilen insan sayısı...
Mekân bir gece kulübüymüş, içeridekilere toplam 145 bin lira ceza kesildi.
İstanbul’da kafe ve restoranlar kısıtlı şekilde de olsa aylar sonra açıldı.
Bazı dükkânlar kararın açıklandığı gün temizlik ve açılış hazırlıkları yapmaya başlamıştı bile.
Bugün-yarın da biraz öyle, deneme-yanılmayla geçer gibi görünüyor.
Elbette herkes sevdikleriyle, arkadaşlarıyla buluşmayı özledi.
Bir yerde oturup bir şeyler yiyip içmeyi iple çekiyor.
Aslında koskoca metropolde aylar sonra insanların “dışarıda” sosyalleşebileceği ilk hafta sonu bu cuma yaşanacak.
Kaç restoran ve kafenin yeniden açılabileceğini, “yeni normal”e nasıl adapte olduğumuzu, kurallara uyup uymadığımızı tam anlamıyla cuma anlayacağız.
Hava durumuna da baktım, cumartesi yağışlı ama cumayı parçalı bulutlu gösteriyor.
Burcu Çağrı diye biri var. Manken. Mankenliğinden tanımıyor olabilirsiniz, zaten 4 sene önce bırakmış. Ama Emre Altuğ’la ilgili iddialarından duymuşsunuzdur.
4 yıldır aşk yaşadıklarını iddia ediyor.
Durup dururken bir paylaşım yaptı, ortalık karıştı: “Gün geçtikçe çoğaldı bağımız, 4 senede. Seni çok seviyorum.”
Ortalık neden karıştı?
Çünkü biz Emre Altuğ’u manken ve oyuncu Çağla Şıkel ile hatırlıyorduk. Evlilikleri 4 yıl sürmüştü ama o aşktan geriye Uzay ve Kuzey adında iki çocukları kalmıştı.
Çağla Şıkel tek cümleyle çıktı işin içinden. “Beni ilgilendiren bir konu değil” dedi; polemiğe hiç girmedi ve geçti, gitti.
Burcu Çağrı ise paylaşımını sildi. Emre Altuğ’la aralarında ne konuşma geçti; neyi, nasıl hallettiler, orasını bilmiyoruz.
Yetmedi, iş derinleşti... Burcu Çağrı bu sefer “