Sarı Şeker Sema

Çocuğum ne yesin?

30 Ocak 2017
Çocuklarınızın sevebileceği onlarca tarif ve yemek oyunları bu kitapta

Artık bir çoğumuz biliyoruz ki bebeklik döneminden itibaren yediklerimiz gelecekteki yeme alışkanlıklarımızı, kilo kontrolümüzü fazlasıyla etkiliyor. Günümüzde anneler çocukları ek gıdaya geçtiği andan itibaren yedirdikleri konusunda daha hassaslar. Ancak her şeyin doğrusunu yapalım derken bazen tıkandığımız noktalar oluyor. Bu durumlarda çoğunlukla annelerimizin geleneksel yöntemleri imdadımıza yetişiyor.

Modern çağın anneleri için güvenilir bir rehbere ihtiyacımız olduğu bir dönemde Doğan Kitap'tan çıkan Güneş Aksüs'ün yazdığı "Çocuğum Ne Yesin?" önemli bir açığı kapattı.

Kitap 0-6 Yaş Çocuk beslenmesi, Anne Babaya Özel Notlar sloganıyla çıktı.

Ancak Güneş Aksüs, hamilelik döneminde annenin yediklerinin de ne kadar önemli olduğunu bildiğinden kitaba öncelikle hamile beslenmesiyle başlıyor. Bu yüzden ilk bölümün adı "Anne Olmak"

Daha sonra bebeğin doğduğu ve tercihen anne sütü ile beslendiği ilk 6 ay, ek gıdalara başlanan dönem, her yaşa özgü yeme davranışları ve kreş döneminde karşılaşabileceklerinizle devam ediyor.

"Yemek savaş değil oyundur" başlıklı bölümde ise benim oğlum gibi iştahsız çocukların yeme alışkanlıkları konusunda tavsiyeler, şeker bağımlılığının bebeklikte oluştuğuna dair bilgiler, çocuklarda kilo alımı, çocuklardaki yeme bozuklukları konu ediliyor.

Son bölümse oldukça eğlenceli. Çocuklarınızın sevebileceği onlarca tarif ve yemek oyunları bu bölümde. Hem sağlıklı hem lezzetli tarifler arayan anneler için kurtarıcı niteliğinde.

Yazının Devamını Oku

2017 lütfen bizi üzme

23 Ocak 2017
Çevreme bakıyorum da en çok anne-babalar endişeli gelecekten. Çocuklarımıza nasıl bir dünya bırakıyoruz diye geçiyor içimizden.

Ben galiba yazı yazmaktan soğudum. 2016 ne kadar sıkıntılı bir yıldı biliyorsunuz. Yazmaya heveslendiğim her hafta mutlaka bir olay oldu ve yazamadım. Radyodaki yayınları bile zor yapıyorduk. Çocukla tatil yazacaktım, okullar açılırken okula alışma süreçleri, kış mevsiminde karşılaştıklarımız...vs çok konu vardı ama gündem bizi o kadar üzdü ki elim gitmedi bir türlü. Böyle bir ortamda mutlu mutlu yazılar yazmak ya da röportajlar yapmak ne mümkün. Ben de kendimi bıraktım.

Yeni yıla girerken umut doluyduk.Tabii ki bir anda tüm sorunların giderilmesi, dünyaya barış gelmesi, insanların akşamdan sabaha bir anda tüm kötülükleri silmesi mümkün olamazdı ama bıraksalardı da bir kaç gün mutlu yaşasaydık. Ne yazık ki yeni yılın ilk dakikaları da terör saldırısıyla sarsıldık. İstanbul'daki olaydan yaklaşık bir hafta sonra İzmir'de adliye önünde gerçekleşen olay, daha bir çok ilimizde güvenlik güçlerimize yönelik saldırılar ve Elbab'daki şehitlerimizle neredeyse her gün acı yaşıyor, bu şekilde hem hayatımızı hem de yayınlarımızı devam ettirmeye çalışıyoruz.

Ancak biraz toparlanmak gerekiyor. İnanın bu yazıyı yazmam bile 3 hafta sürdü. Sanatsal bir yazı olmasa da bir türlü ilham gelmiyordu.

Çevreme bakıyorum da en çok anne-babalar endişeli gelecekten. Çocuklarımıza nasıl bir dünya bırakıyoruz diye geçiyor içimizden.

Aslında kendi hayatlarımızda hırsları bir kenara bırakabilsek, daha çok para kazanma mal mülk sahibi olma, daha iyi mevkilere gelme gibi hırslarla yaşamasak belki dünya daha yaşanır bir hale gelecek. Ayrıca dünya kaynaklarını sonsuzmuşcasına tüketmek yerine daha fazla tasarruf etmeye yönelik düzenlemeler yapmamız gerektiği de aşikar. Suçu başkalarına yükleyerek "dünyayı ne hale getirdiler, ah vah" demek bizi pek aklamıyor. İnsanoğlunun varlığı dünya için başlı başına bir tehdit. Hem bu güzel nimetlerden yararlanmak istiyor hem de hoyratça davranıyoruz.

Daha geçtiğimiz günlerde, kış mevsiminde Karadeniz'de, dünyanın en güzel koylarından olan Çamburnu’nunda, dünyada sarıçam ormanlarının deniz seviyesine inebildiği nadir alanlardan olan Tabiat Parkı’nda çıkan yangında 20 hektar alan zarar gördü. Akdeniz'de yaz aylarında çıkan orman yangınlarını kanıksadık ancak ülkemizin nefes alınabilen, yeşil kalabilen ender bölgelerinden birinde çıkan yangın o soğuk günlerde yüreklerimizi yaktı.

Biliyorsunuz uzun yıllar radyoda hayvanlarla ilgili program yaptım. Bu dünya sadece insanoğluna ait değil. Bunu kabul etmek ve diğer canlıların yaşam hakkına saygı göstermek gerekiyor. Geçenlerde Isparta'dan aldığımız haber bizi çok üzdü. Henüz 18 yaşını doldurmamış, kanunen çocuk yaşta sayılan iki kişi bir sokak köpeğinin kulaklarını keserek bunu marifetmiş gibi sosyal medya hesaplarında yayınladılar. Olay duyulduğu anda çok fazla tepki aldı. Hayvansever dernekler suç duyurusunda bulundu ancak ülkemizde ne yazık ki hayvanlara eziyet etmek suç sayılmıyor. Kabahatler Kanunu kapsamında sayıldığı için malesef bu tür caniler sadece para cezası alıp kurtuluyorlar. Oysa bir cana bile bile zarar vermekten daha büyük bir suç olabilir mi? Hayvanlara eziyet etmenin bir an önce Suçlar Kanunu'nda yerinin almasını diliyorum.

Sadece suç ve ceza mekanizmasına bırakmamak gerekiyor bu tür durumları. Burada anne babalara çok iş düşüyor. Çocukları yetiştirirken hayvan ve doğa sevgisiyle yetiştirmek gerekiyor. Bir köpeğin kulaklarını acımadan kesip sosyal medyada paylaşan çocukların nasıl bir ailede yetiştiklerini, o aşamaya gelene kadar neler yaşadıklarını çok merak ettim. Ağaç yaşken eğilir sözünü unutmayıp çocuklarımıza küçükken çevresindeki tüm canlara saygı duymayı, sevmeyi öğretmek gerekir.

Yazının Devamını Oku

Özgün ile Babalar Günü’ne özel

19 Haziran 2016
Konumuz yeryüzünde Özgün ve eşi Nida'ya gönderilmiş bir melek... Tabii baba olmanın Özgün'e neler kattığına da şahit olacaksınız.

İçinde "Babalar Günü"nü barındırdığı için en baba ay olarak nitelendirdiğim Haziran ayında genç bir baba ile röportaj yaptım. Çok sevdiğim bir arkadaşım olan Özgün ile şimdiye kadar sayısını hatırlamadığım kadar radyo programı, tv röportajı yaptık. Ama sanırım en özel röportajım bu oldu. Çünkü konumuz yeryüzünde Özgün ve eşi Nida'ya gönderilmiş bir melek ve tabii baba olmanın Özgün'e neler kattığına siz de şahit olacaksınız. Büyük bir heyecanla beklediği çocuğunun doğumundan kısa bir süre sonra down sendromlu olduğunu öğrendiğinde bir baba neler yaşar, neler hisseder? Hepsi bu röportajda...

Eşinle tanışma ve evlenme hikayenizi anlatır mısın?

Saba Tümer'in programına ben bir format hazırlıyordum. Bir yaylı Quartet kuralım dedik. Nida da o quartetin içindeydi, keman çalıyordu. Orada tanışma fırsatı bulduk. Çok etkilendim, "Ben acaba bu kızı nasıl tavlarım" dedim. Biraz zor oldu, Nida beni biraz uğraştırdı.

Neden? Ünlü olduğun için mi?

Ünlü deyince kafasında farklı bir imaj çizmiş, beni tanıması biraz zaman aldı. O yüzden biraz uğraştırdı. 2009 yılından beri birlikteyiz. 2012 yılında da evlendik.

Biraz sessiz sedasız evlendiniz, özellikle mi böyle tercih ettiniz?

Tam benim albüm dönemime denk gelmişti. Haziran sonunda albüm çıktı, Temmuzun ortasında da evlendik. Albüm için evlenmişiz, reklam yapıyoruz gibi bir algı olsun istemedim. Zaten özel bir gün benim için, ailemle geçirmek istedim. Ayrıca stresli oluyor insan bir de kameralar olunca daha da stres olmayalım dedik. İnsanlar gizli saklı evlendi gibi algılıyor ama gizlediğimiz bir şey yok.

Yazının Devamını Oku

İki çocuk annesi Sibel Tüzün ile keyifli bir sohbet

8 Mayıs 2016
Sürpriz nikahından çocuklarla ev hayatına, Survivor'dan yeni albüm çalışmalarına kadar her şeyi samimiyetle konuştuk.


Ünlü annelerle röportajlarım devam ediyor. Karşımda yine yıllardır tanıdığım bir kadın. Doksanlardan bu yana şarkılarına eşlik ettiğimiz Sibel Tüzün ile bunca yıla neler neler sığdırdık, radyo programları, imza günleri, organizasyonlara, konserlere seyahatler... Ayrıca okul arkadaşı Selen Gülün ile bir caz projesine başlamasına da vesile olmuştum yıllar önce. Şimdi ise karşımda iki çocuk annesi Sibel Tüzün var, üstelik çiçeği burnunda bir gelin diyebiliriz. Oğlu Çınar'ın babası Ender Balcı ile sürpriz nikahından çocuklarla ev hayatına kadar her şeyi samimiyetle anlattı. Size de keyifle okumak kaldı...

Sibelciğim öncelikle tekrar tebrik ediyorum. Bize Ender Balcı ile tanışma ve birlikte olmaya başlama hikayeni anlatır mısın?

Biz birlikte çalışıyorduk, sonra zamanla çalışma arkadaşlığından olay renk değiştirmeye başladı. Sevgili olduk, birlikte yaşamaya karar verdik, sonra bir ara evlenelim dedik, ne zaman düğün yapalım falan düşünürken Çınar gelmeye karar vermiş meğer. Çınar olunca dedim ki, düğün dernek yapacaksak ben eğlenemeyeceğim, ertelemeye karar verdik. Ertele ertele çocuk neredeyse üç yaşına geldi. Çok hızlı bir nikah prosedürüyle evlendik. Oğlan da neredeyse nikah şahidi gibi oldu.

Anlaşılan Çınar sürpriz bir bebekti, planlı değildi.

Planlı değildi, kendisi gelmeye karar verdi.


Neden bu kadar ertelediniz? Evlilik aşkı öldürüyor gibi bir düşüncen mi var yoksa?

Aşk ölecekse her şekilde ölüyor bence, evlen evlenme orada evliliğin bir etkisi yok. Biz zaten birlikte yaşıyorduk, Çınar doğduktan sonra çok acele etmedik, baktığında evlilik bir imza olayı sadece. Ben biraz hayatı akışında yaşamaya çalışıyorum, zaten çok fazla şeyi kontrol etmeye çalışıyoruz, biraz kendi haline bırakalım, su yolunu buluyor zaten.


Düğün yapamayız diye evlenmeyi ertelemişsiniz ama şimdi de düğün yapmadınız?

Yaza doğru öyle bir şey yapalım diye düşünüyoruz ama şu an ortam düğün yapmaya pek de müsait değil. Biz de öyle bir şey hissetmiyoruz aslında, eğlenelim, coşalım hissiyatında değiliz. Zorlama bir şey yapmaktansa yine akışına bırakmak iyi olur. Belki 20. yıl kutlaması yaparız ileride.


Elaya şu an 11 yaşında, Çınar da 3 yaşında, kardeşi olacağını nasıl söyledin Elaya'ya, nasıl açıkladın, nasıl tepki verdi?

O çok istiyordu zaten, hem Ender'den hem benden talebi vardı. O zaman Elaya 7 yaşındaydı, ilk 3 ay bekledim, söylemedim, riskli olan dönemi atlattıktan sonra söyledim. O tabii çok sevindi, yalnız genelde kardeş geleceği zaman o yaşlardaki çocuklar kardeşi kendisi doğar doğmaz kadar olacak, oyun arkadaşı olacak zannediyorlar. Elaya'nın bebekliğinden kalan bebek kitapları, çocuk bakımı, anneliğe hazırlama rehberleri, onlara hep birlikte baktık.

Elaya'nın bebekliğinden kitaplar durduğuna göre senin ikinci çocuk niyetin varmış demek ki!

Ben erken başlasaymışım beş tane falan doğururmuşum. Geç başladığım için ikide kalıyorum.


Çınar doğunca abla kardeş ilişkileri nasıl oldu?

Elaya, doğuma kadar her süreçte vardı, doktor kontrollerimden birine geldi, kalp atışlarını dinledi. Böyle önemli değişikliklerde çocukların o sürecin içinde olmasını, gerçek bilgilerin onlara verilmesini doğru buluyorum. Bu esnada kendi doğumunu da öğrendi, sürekli sorular sordu "bende hastaneye nasıl gitmiştin, ben nasıl doğmuştum" gibi. Şimdi çok tatlı zamanları başladı, aralarındaki iletişim şekillendi. Birlikte oynuyorlar, ablası kitap okuyor. Dışarıdan insanlar hemen "kardeşini kıskanıyor musun?" diye sorarlar ya, ben çok gerilirdim. Bizde tam tersi ufaklık kıskanıyor.


Kız çocuk ve erkek çocuk arasında ne gibi farklar var?

Elaya çok bildiğim duyguları yaşıyor, kendimi görüyorum onda, küçüklüğümü görüyorum, meraklarımı görüyorum. Çınar'ın erkek olarak bakış açısı çok daha farklı. Daha doğmadan bile farkları hissediliyor, doğduğu andan itibaren bambaşka tarzları oluyor, yatışları bile farklı. Çınar koca erkek gibi yatıyor, oyun anlayışları, hayata bakışları çok farklı. İkisini de anlamaya çalışıyorum, ikisini de yönlendirmeye çalışıyorum. Elaya'nın ödev sorumluluklarını alması, Çınar'ın oyuncaklarını toplaması gerektiği, ev işlerine yardımcı olması gerektiği gibi bazı noktaların üzerinde duruyorum. Annenin ikisine de verdiği mesajlar ortak, ancak kız ve erkeğin bunu algılama şekilleri biraz daha farklı.

İkisi arasında 7-8 yaş fark var, tekrar bez bağlamak, sana muhtaç olan bir bebek zor geldi mi?

İlkinden daha kolay geliyor. İlkinde her şeyi ilk defa yaşıyorsun, bir antrenmanın yok, hem de bazen insan şöyle bir hisse kapılıyor "Allahım hayatım bundan sonra hep böyle mi olacak?" O bezler, uykusuzluk falan... Bende ikincisi daha uykusuzdu, çok uyanıyordu Çınar. Ama biliyorsun ki geçiyor, birden bire sen ne olduğunu anlamadan karşına dikilip arkadaşın gibi oluyor, onunla birlikte seyahatlere de gidiyorsun. Geçip bittiğini tecrübe etmiş olmak işi kolaylaştırıyor. Biraz Elaya konusunda desteğe ihtiyacım oldu, Çınar'ın doğumu itibariyle Elaya'nın düzeninin mümkün mertebe aynı kalmasına çok uğraştım. O dengeyi kurmak hayatı biraz zorlaştırıyor. Ama iyi gitti gibi düşünüyorum, Elaya'ya "papucum dama mı atıldı?" hissiyatını vermedim sanırım.


Çocukların isimleri Elaya Amber ve Çınar, isimleri kim seçti ve neden?

Elaya Amber'i ben bulmuştum sonra babası da çok hoşlanmıştı o isimlerden. Çınar'ı ben bulmuştum ama farkında değilim, notlar almıştım olabilecek isimleri. Sonra unutmuşum. Ender görmüş bu notlarımı, "aa bak Çınar yazmışsın, ne güzel olur" dedi. Ama Çınar'a iki isim koydurmadı Ender. İkisi de ağaç isimleri oldu.

Bir yandan sahne de devam ediyor. 9-6 çalışan bir anne gibi değilsin, akşam gitmen gerekiyor, bazen şehirler arası seyahatler oluyor. Onların düzenini nasıl ayarlıyorsun?

(Annesini göstererek) Sevim Hanım, sağ olsun acil destek hattı olarak imdadıma yetişiyor. Ben 9-6 çalışan annelere göre daha şanslıyım. Çünkü benim işlerim genelde çocukların uyuduğu saatlerde oluyor. Mesela her perşembe sahnem var, çocuklar hazırlığımı görüyorlar ama onlar uyuduktan sonra gidip sahneye çıkıp geliyorum. Esas zorluk bana, çünkü eve döndükten sonra kaçta yatarsam yatayım, sabah altıda onlarla birlikte uyanmak zorundayım. Yurt dışı ya da İstanbul dışı işler olduğu zaman da annem destek oluyor.


Peki, kendin için neler yapıyorsun? Bu yorgunlukları atabilmek için, uykusuzluğu bertaraf edebilmek için kendine ayırdığın zamanlar var mı? 

Bir şey yapmıyorum (gülüyor) Bir şey yapacak vaktim de pek kalmıyor. Çoğu kadının hoşluk olarak yaptığı şeyleri ben işim gereği yapıyorum zaten, kuaföre gitmek gibi, makyaj yapmak gibi... Günümü çocuklara göre ayarlamaya çalışıyorum, onlar uyuduktan sonraki saatler eğer benim enerjim kalırsa bana ait, bu arada pek enerjim kalmıyor tabii. Geçen gün Ender'e "işin erken biterse gel, çocukları uyuttuktan sonra dışarı çıkarız biraz" dedim. Ender geldi, çocukları uyutmaya gittim ben de uyumuşum, o da uyandırmaya kıyamamış beni. Sabah da dalga geçiyor benimle "iyi oldu dün gece dışarı çıktığımız" diye. 


Eurovisiona katıldığın zaman Elaya 1 yaşındaydı, şimdi o döneme göre daha fitsin. O zaman saçların platin sarıydı. Şimdi olsa aynı renge boyatır mısın?

Platin sarı yapmam çünkü çok zor bir renk. Saç için zor, kuaför için zor, kullanan için zor. Şu anda aslında biraz çocukların düzenine göre her şeyimi ayarlıyorum. Bir iki ay öncesine kadar uzun saçlıydım, kaynakları çıkarttık, bakım falan yapılacak, tekrar takılacaktı onlar, baktım bahar geliyor. Çınar'ı yüzmeye başlatmayı düşünüyorum, bu yaş grubunda anneyi de alıyorlar derslere. Haftada üç gün o saçlarla benim yüzüyor olmam çok kabus bir durum. Böyle kararlarda etkisi oluyor çocukların. Pratik olmak iyidir her zaman. 

O zaman yerine şimdi katılsaydım Eurovision'a dediğin olur mu?

Şimdi zaten ülke olarak katılamıyoruz ama ben her şeyin olması gereken zamanda olduğunu düşünüyorum. Aslında şimdi iki çocukla daha zor. Tek çocuğu bırakmak bir nebze daha kolay. Benim katıldığım sene Atina'da yapılmıştı, Elaya annemle birlikte geldi.

Survivor'a da geldi mi yoksa? 

Ben elendikten sonra Elaya'nın okulda ara tatiline denk geliyordu, ilkokula başlamıştı, geldi ve Dominik'te tatil yaptık beraber. Elaya benimle her şeyi yaşadı, hiç bir şeyden eksik kalmadı. Çınar da bu sene itibariyle bizim peşimize takılmaya başlar. 

Survivor'a katıldığına pişman oldun mu? 

Olmadım, bunların hepsi hayatında bir kere yaşayabileceğin deneyimler, bir daha gider misin dersen "hayır" ama çok değişik bir deneyimdi. O kadar insansız, teknolojisiz, elektriksiz, hiç bir şeysizsin ki, işin özü zaten seni orada bunlardan yoksun bırakmak, sadece yemekle alakalı değil, arkadaşın yok, her sabah çocuğunu görüyorsan çocuğun yok, her gün annenle konuşuyorsan annen yok, aradaki mesafe çok uzak. Kaygıların şekil değiştiriyor. Tamamen kendinle başbaşa kalıyorsun orada, değişik bir deneyimdi. Gitmek istesen gidip görüp yaşayamayacağın bir fırsat, böyle değişik fırsatlar gelirse karşıma onları da deneyimlerim tabii. Mesela bir kere uçak gemisine davet edilmiştim ona da gittim, asker falan değilsen hayatında kaç kere bir uçak gemisine inip kalkabilirsin ki? Seyir halindeki uçak gemisine iniyorsun seni halatların ucundaki çengeller tutuyor. Kalkışta uçağı fırlatan buharlı bir sistem var. Kaçırmıyorum böyle şeyleri

Adrenalin seviyorsun galiba?

Seviyorum. Kendim için seviyorum ama çocuklar için sever miyim onu bilmiyorum.

Çocukların geleceğiyle ilgili neler düşünüyorsun? Müzikle uğraşmalarını ister misin? Yetenekleri var mı?

İkisinin de var yetenekleri ama bilmiyorum, sen çok etki edebileceğini düşünüyor musun? Ben düşünmüyorum, onlar neticede nerede kendilerini mutlu ve verimli hissederlerse o yöne doğru gidecekler diye düşünüyorum. Bizim desteğimiz ne olabilir, ikisi de kitap okumaktan hoşlanan çocuklar, onu kazandırdım ben onlara, hangi mesleği seçerlerse seçsinler hayatında değişmeyecek ve iyi bir özellik bu. Ben ancak bu tip şeylerde belirleyici olabilirim gibi geliyor anne olarak. Ama olmak istemediği bir şeye yönlendiremem ya da yönlendiği bir şeyi değiştiremem gibi geliyor meslek anlamında. Her camianın içinde iyi ve kendi fikirleriyle durabilirler bence. Elaya müzikal tiyatro okumak istiyor, oyunlar yazıyor, yönetiyor, drama kurgu yönünde başarılı. Çınar, şu anda astronot olmak istiyor, biz tabii biraz endişeleniyoruz, çok uzak falan diye (gülüyor). Astronot olup beni de götürecekmiş, biz artık önce Ay'a oradan ver elini Jüpiter gezeriz herhalde. Şaka bir yana Çınar'ın babasından da kaynaklanan müzik kulağı ve hafızası inanılmaz kuvvetli. 


Çınar'ın babayla ilişkisi nasıl?

Tepesinde sürekli. "Babam nerede?" "İşte" "Neden?" böyle muhabbetlerimiz var. Ender genelde stüdyoda olduğu için geç yatıyor ya da şehir dışı konser olursa sabaha karşı uçakla geliyor, tam uyuyacak, bizimki gidiyor uyandırıyor "Baba, benimle oyun oynar mısın?" Çınar açısından ilişkileri çok iyi de Ender açısından biraz yorucu tabii ilişkinin şekli. Benimle oynayamadığı oyunları babasıyla oynuyor, onunla boğuşmayı falan çok seviyor. Elaya da katılıyor, üçü koltuğun tepesinde çığlık kıyamet oynuyorlar, ben daha sakin, kitap okuyalım, müzik dinleyelim, dans edelim diyorum o yüzden boğuşma isteklerini Ender'le gerçekleştiriyorlar.

Müzikle ilgili yeni çalışmalar yok mu? Bekliyoruz artık.

Bir albüm projesi var, çok uzun zaman önce projelendirmiştim. Ara ara çocuklardan dolayı gecikmeler olabiliyor. Üç ülkeyi kapsayacak şu anda, uluslararası bir proje. Yabancı şarkılar olacak, yurt dışında da dijitalde satışa çıkacak. İki tane sahne projesi var birisi çocuklarla alakalı. Onun toplantıları başladı. Müzikal gibi bir şey. Ülkenin genel şartları şu anda üretmeye ya da uygulamaya müsait değil, bu işler genelde teknik destekle, sponsorluklarla, büyük bütçelerle yürüyen işler. Dolayısıyla hayal ettiğini gerçekleştirmen için zamanlama uymayabiliyor. 

90'lı yıllarda çok popülerdin, o günlerle bugünleri karşılaştırdığın zaman, o dönem çok iyi şarkılar çıkmasının, çok sevilmesinin sebepleri sence neydi?

Bizim jenerasyon için hiç bir zaman o günlerin tadı geriye gelmeyecek çünkü o günlerde hepimizin anıları var, bizim en çok müzik dinlediğimiz genç olduğumuz zamanlardı. O anıların şarkılara kattığı farklı lezzetler var. Müzik piyasası olarak baktığında temel farklılık; o dönemde eğitimli gençlere çok yatırım yapılmasıydı.O dönem albüm yapan şarkıcıların neredeyse hepsi konservatuarlıdır, neredeyse hepsi daha öncesinde sahne deneyimi yaşamış müzisyenlerdir, kendi sözünü müziğini yazabilen ve sahnede gerçekten şarkı söyleyebilen insanlardır. Günümüze yaklaşınca durumun biraz farklı olduğunu görüyoruz, yapımcılar şu anda müziği bilen insanlardan çok ticari olarak gelir getirmesini ümit ettikleri insanlara yatırım yapıyorlar. Müzisyen olan birisiyle olmayan birisinin yaptığı müzik arasında bence fark var, biz o farkı gözlemleyebilen bir nesiliz. Ama şu anda büyüyenlerin o farkı gözlemleme şansı olmayacak ve maalesef bu şarkılar onların anıları olacak.

Fotoğraflar: Evren Şumlu

NOT: Bu içerik MoonLife dergisinin Nisan sayısında yayımlanmıştır.

Ünlü annelerle röportajlarım devam ediyor. Karşımda yine yıllardır tanıdığım bir kadın. Doksanlardan bu yana şarkılarına eşlik ettiğimiz Sibel Tüzün ile bunca yıla neler neler sığdırdık, radyo programları, imza günleri, organizasyonlara, konserlere seyahatler... Ayrıca okul arkadaşı Selen Gülün ile bir caz projesine başlamasına da vesile olmuştum yıllar önce. Şimdi ise karşımda iki çocuk annesi Sibel Tüzün var, üstelik çiçeği burnunda bir gelin diyebiliriz. Oğlu Çınar'ın babası Ender Balcı ile sürpriz nikahından çocuklarla ev hayatına kadar her şeyi samimiyetle anlattı. Size de keyifle okumak kaldı...

Sibelciğim öncelikle tekrar tebrik ediyorum. Bize Ender Balcı ile tanışma ve birlikte olmaya başlama hikayeni anlatır mısın?

Biz birlikte çalışıyorduk, sonra zamanla çalışma arkadaşlığından olay renk değiştirmeye başladı. Sevgili olduk, birlikte yaşamaya karar verdik, sonra bir ara evlenelim dedik, ne zaman düğün yapalım falan düşünürken Çınar gelmeye karar vermiş meğer. Çınar olunca dedim ki, düğün dernek yapacaksak ben eğlenemeyeceğim, ertelemeye karar verdik. Ertele ertele çocuk neredeyse üç yaşına geldi. Çok hızlı bir nikah prosedürüyle evlendik. Oğlan da neredeyse nikah şahidi gibi oldu.

Anlaşılan Çınar sürpriz bir bebekti, planlı değildi.

Planlı değildi, kendisi gelmeye karar verdi.

Yazının Devamını Oku

Sosyal medyanın iyi yönlerinden faydalanmak sizin elinizde!

23 Şubat 2016
Sizin de buna benzer fikirleriniz varsa sosyal medyada paylaşın. Mutlaka birilerine ilham olursunuz.

Sosyal medya hayatımızın her alanında yer alıyor, fazlası zarar her şeyde olduğu gibi. Bize düşen iyi yönlerini almak. Bazen yıllar öncesindeki dostlarımızla yeniden iletişim kurmak, aynı şehirde olsak bile yoğunluk ve mesafeler yüzünden görüşemediğimiz arkadaşlarımızdan haber almak iyi oluyor. Bir de aklımıza gelmeyen fikirleri bulabilmek açısından gayet iyi bence. Bunun bir örneğini anlatacağım size.

Biliyorsunuz İstanbul'da her köşe başında hatta yollarda mendil satan, cam silen, ya da sadece dilenen çocuklar var. İnsanlığın kanayan bir yarası sanki. İçimiz acıyor görünce ancak para vermek de çözüm değil. Birileri onları dilenmeye ya da çalışmaya zorluyor belli ki. Okul saatinde yol kenarlarında, hayati tehlike atlatarak araba önlerine atılan çocukların yeri orası değil muhakkak. Keşke elimizden gelse de her çocuğa aynı şartları sağlayabilsek. "Para vermeyin" diyorlar, vermeyin ki onları kimse çalıştırmasın, ama gelin görün ki içimize dokunuyor ağlamaklı bir sesle "mendil alır mısın abla?" diyen yüzleri. 

Bir arkadaşım facebookta paylaşmıştı; arabasının kol koyma yerinin altındaki mini dolaba ufak sütlerden doldurmuş, "artık kırmızı ışıkta yanıma gelen çocuklara bunlardan veriyorum" yazmıştı. Çok hoşuma gitti, ben de uygulamaya başladım. Sonuçta "açız" ibaresiyle istiyorlar parayı, para versek kimbilir kim alacak ellerinden, karınlarına bir kuru ekmek girecek mi belli değil, ne için kullanılacak o paralar. Bana çok mantıklı geldi süt vermek. Artık ben de arabaya sade, çilekli, muzlu, kakaolu sütlerden dolduruyorum. Yolda gördüğüm çocuklara "süt içer misin?" diye veriyorum kutuyu. İtiraz eden olmadı hiç, Belki çeşitlendirebilirsiniz vereceklerinizi, o an açıp içtiklerini görünce para vermiş olmaktan daha iyi bir şey yaptığını düşünüyor insan.

Oğlumun küçük gelmeye başlayan kıyafetlerini de bir çantaya doldurup arabaya götürüyorum. Yolda mutlaka bebeğiyle arabaların arasında dolanan, para isteyen kadınlar görüyorum, belki çözüm değil bu şekilde yaşamalarına ama en azından bir nebze olsun derman olabilsem ne mutlu bana. 

Sizin de buna benzer fikirleriniz varsa sosyal medyada paylaşın. Mutlaka birilerine ilham olursunuz. Örneğin ben sokak hayvanlarına hemen hemen her gün yiyecek ve su bırakmaya gayret ediyorum, çoğunlukla fotoğraf da paylaşıyorum. Benden esinlenerek yemek bırakanların paylaşımlarını görünce daha da mutlu oluyorum. Birilerini de mutlu edebiliyorsak ne mutlu bize... 

Yazının Devamını Oku

Demet Akalın'ın kızı Hira prenses oldu!

12 Şubat 2016
Ülkenin en çok takip edilen pop şarkıcısının kızı olması umurumda değil.

HİRA PRENSES VE YEDİ CÜCELER

Geçen hafta Demet Akalın'ın kızı Hira'nın doğum günü partisindeydik. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler konseptiyle hazırlanan parti çocuklar için spor ve eğitimlerin yapıldığı bir mini club'da gerçekleşti.

HİRA, 2 YAŞ SENDROMUNUN ZİRVESİNDE

Hira, annesinin söylediğine göre 2 yaş sendromunun zirvesini yaşadığı için bir ara üstündeki kıyafetlerden sıkılıp kıyafetlerini çıkardı ve atletle kaldı. Anneler bilir o halleri, bazen bu minikleri giydirmek yerine ahtapot giydirsek daha kolay olur gibi geliyor bana. Işık artık 4 yaşını doldurmak üzere olduğu için bu tür partilerde eğleniyor ve hatta beni sürekli yanında istemiyor. Doğum gününde animasyon ekibi ve mekanın çocuklarla ilgilenen abla ve abileri olduğu için ben de arkadaşlarımla sohbet etme imkanı buldum. 

Işık ve Hira'nın fotoğraflarını çekerken o masum hallerine bittim. Onların dünyasında hesap kitap yok. Her ne kadar Hira üzerinde fazla ilgi olduğunun farkındaysa da ülkenin en çok takip edilen pop şarkıcısının kızı olması umurumda değil. Onların dünyası anne ve babaları, yakın çevrelerinden ibaret. Keşke hep öyle masum kalabilsek. Hira'ya anne ve babasıyla mutlu ve sağlıklı bir ömür diliyoruz.

Çocuk saflığını her daim kalplerimizde koruyabilmemiz dileğiyle...

Geçen hafta Demet Akalın'ın kızı Hira'nın doğum günü partisindeydik. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler konseptiyle hazırlanan parti çocuklar için spor ve eğitimlerin yapıldığı bir mini club'da gerçekleşti.

Hira, annesinin söylediğine göre 2 yaş sendromunun zirvesini yaşadığı için bir ara üstündeki kıyafetlerden sıkılıp kıyafetlerini çıkardı ve atletle kaldı. Anneler bilir o halleri, bazen bu minikleri giydirmek yerine ahtapot giydirsek daha kolay olur gibi geliyor bana. Işık artık 4 yaşını doldurmak üzere olduğu için bu tür partilerde eğleniyor ve hatta beni sürekli yanında istemiyor. Doğum gününde animasyon ekibi ve mekanın çocuklarla ilgilenen abla ve abileri olduğu için ben de arkadaşlarımla sohbet etme imkanı buldum. 

Işık ve Hira'nın fotoğraflarını çekerken o masum hallerine bittim. Onların dünyasında hesap kitap yok. Her ne kadar Hira üzerinde fazla ilgi olduğunun farkındaysa da ülkenin en çok takip edilen pop şarkıcısının kızı olması umurumda değil. Onların dünyası anne ve babaları, yakın çevrelerinden ibaret. Keşke hep öyle masum kalabilsek. Hira'ya anne ve babasıyla mutlu ve sağlıklı bir ömür diliyoruz.

Çocuk saflığını her daim kalplerimizde koruyabilmemiz dileğiyle...

Yazının Devamını Oku

Çocuklarınız erken uyuyor mu?

11 Ocak 2016
Özellikle çocuğu olan gazeteci arkadaşlardan iki kat fazla hassasiyet beklerim.

 Haber değeri olan ünlüler ile ilgili yazılanlar bazen beni üzüyor. Ünlülerin derdi beni mi gerdi bilmiyorum ama magazinci arkadaşların bazen haksızlık yaptığını düşünüyorum. Son zamanların en çok haberi yapılan isimlerinden birisi Seçkin Piriler zaten evliliğiyle ilgili zor günler yaşarken bir de magazin sayfalarında anneliğinin sorgulanması biraz ağır olsa gerek. İki insan arasındaki sorunları tüm ülke önünde yaşamak zaten başlı başına bir travmayken annelikle ilgili üstüne gitmek pek etik değil.

Seçkin Piriler, yakın arkadaşının daveti üzerine yılbaşında küçük oğlunu da yanına alarak Kıbrıs'a bir otele gidiyor. Sıkıntılı günler yaşarken İstanbul'un kasvetli havası ve kaosundan uzaklaşmak, ada sıcaklığında vakit geçirmek iyi gelebilir. Çıkan habere göre Seçkin Piriler, yılbaşı gecesi oğlunun uykusu gelip ağlamasına rağmen gazetecilerin iddiasına göre "barda" uyutmaya çalışıyor ve saat 00'da oradan ayrılıyor. 

Her şeyden önce Yıldız Tilbe'nin sahne aldığı yerin bar olduğunu sanmıyorum, genelde Kıbrıs'ta bu tarz geceler balo salonlarında gerçekleşir, neyse konumuz bu değil esasen. O gece o salonda kim bilir kaç çocuk vardı, hatta Kıbrıs'taki ya da Türkiye'deki tüm otellerde ve yılbaşı kutlaması yapılan restoranlarda kaç çocuk gece 12'yi geçene kadar ayaktaydı? Hadi geçtim dışarıdaki mekanları, evlerde yapılan kutlamalarda çocuklar saat 20:30 da uyudu mu sanıyorsunuz? Neden söz konusu Seçkin Piriler olunca olay oluyor da sıradan vatandaşın çocuğu istediği saate kadar oturabiliyor? Benim üst katımda oturan ailenin çocukları gece ikiye kadar evi başımıza yıkacak gibi hoplayıp zıplıyorlar, henüz bir kaç aylık bebekler düğünlerde masa üstlerinde uyuyorlar. 

Bu arada merak edenler için yazayım, benim oğlumun pek uyku sorunu olmadı, akşamları da geç saatlere kadar oturmuyor, akşam herhangi bir eğlence yerine götürmüyorum, yani ben aynı şeyleri yaşadığım için yaşıyorum diye savunmuyorum.

Elbette ideali çocukların erkenden yatıp uykularını almaları ve büyüme hormonu salgıladıkları saatlerde uykuda olmaları, ancak çevrenizde ya da internette basit bir araştırma yaparsanız birçok annenin "çocuğum akşam bir türlü uyumak bilmiyor" diye yakındığını görürsünüz. Bu durumda Seçkin Piriler'in üstüne gitmek doğru değil. Ayrıca kimse kimsenin anneliğini yargılamaya kalkmasın, herkes kendisi ve çocuğu için en iyi olanı sizden daha iyi bilir. Bırakın Seçkin Piriler de biraz nefes alsın. Emin olun ruh hali kötü bir anne çocuklar için uykusuz kalmaktan daha zararlıdır, o yüzden o iki dünya tatlısı çocuğun hatırına bugünlerde annelerinin üstüne fazla gitmemek, haber yaparken her zamankinden daha hassas davranmak gerekir. Özellikle çocuğu olan gazeteci arkadaşlardan iki kat fazla hassasiyet beklerim. 

Anne ve babası arasında sorun yaşanan tüm çocukların bu günlerini en az hasarla atlatmaları dileklerimle... 

Yazının Devamını Oku

Bildiğiniz Türk bakıcı var mı?

21 Aralık 2015
Doğumdan sonra iş ve sosyal hayatına devam eden anneler neden Türk bakıcı yerine yabancı uyruklu bakıcı tercih ediyor?

İnstagram'da hesabı olan ünlüler kötü yorumlara nasıl katlanıyorlar aklım almıyor! Tüm dünyada böyle mi bilmiyorum ama ülkemizde ünlü birisi fotoğraf koymayagörsün hemen altına nefret kusan yorumlar yazılıyor. Herkes her şeyin uzmanı olmuş, ilgili ilgisiz herkesin bir fikri var ve hemen yorum döşemeye başlıyorlar.

Daha önce de Ece Erken ile ilgili bir yazı yazmıştım. Çocuğu olan ve ünlü bir isim olunca köşemde sık sık yer alacak gibi görünüyor. Ece geçtiğimiz günlerde evlerinde çalışmaya başlayan Filipinli bakıcı ile ilgili bir fotoğraf koymuş ve bakıcıyı bulan kişiyi de tavsiye etmiş. Kendisine bu konuda yardım eden kişinin reklamını yapması son derece normal. Anormal olan altına yazılan yorumlar. O kadar cahilce yorumlar yapılmış ki inanamazsınız, yazan kişinin hayatında hiç bakıcı tecrübesi olmadığı hemen anlaşılıyor.

Çocuk bakımıyla ilgili yazılarım da olmuştu. Onlarca bakıcı değiştirmiş birisi olarak bu konuda hatırı sayılır tecrübem var diyebilirim. Bu yüzden konuyla ilgili hiç tecrübesi olmadan fikir yürütenlere biraz bilgi vereyim istedim. Tahminimce Ece'nin de benim gibi yatılı bir bakıcıya ihtiyacı var. Gerektiği zaman akşam saatlerinde katılması gereken davetlere, sunuculuk yapacağı organizasyonlara ya da hepsini bırakın bir arkadaşının düğününe, doğum gününe gidebilmesi için yatılı birine ihtiyacı var. Annesi başında olsa da çocuğun temel ihtiyaçlarını karşılayacak daha genç ve dinamik birisi olması avantaj. Ayrıca tatile gittiğinde yanında götürebileceği seyahat engeli olmayan bir bakıcı bulması gerekir.

Ece Erken'in fotoğrafının altına yazılan yorumlarda "Türkiye'deki işsizlikten tutun da yabancı hayranlığına kadar" her konuda yorumlar yazılmış. Vay efendim neden yabancı bakıcı alırmış da Türk istemezmiş, neden farklı bir dinden insana baktırırmış, Türk bakıcı mı kalmamış, ayy tam da burada Simge'nin şarkısını çalmak isterdim “miş miş miş de muş muş muş...” "Üstelik Türk insanı ucuza çalışıyor" diyeni bile var. Bunların hepsi boş konuşmalar. Birincisi yatılı olarak birinin evinizde çalışması için ailevi bir bağlantısı olmaması gerekiyor, ne bileyim mesela eşi olmayacak, çocukları varsa bile büyümüş olacak, aileden başka kişiler de karışmayacak. Bu kriterlerin bir araya gelmesi öyle zor ki, hiç evlenmemiş bulursunuz ya babası izin vermez ya abisi. Evli olan zaten yatılı kalamaz. Eşi vefat etmiştir bu kez oğlu izin vermez. Yani Türk insanında sorun bitmez. "Etraftan ne derler, başkasının evinde nasıl çalışırsın, gece kimlerde kalıyor diyecekler" gibi kaygılarla aile üyelerinden izin koparamayan bir çok kadın bu işi yapamıyor.

Gelelim ücret meselesine... Türk bakıcılar ne yazık ki ücret konusunda yabancılardan daha gözü açık davranıyor. Nasılsa bu insanların en hassas oldukları konu çocukları, istediğimi koparırım düşüncesiyle hareket ediyorlar. Bugün üniversite mezunu birisi 2 bin TL ye iş bulduğunda sevinçten havalara uçuyorken vasıfsız bakıcılar 2 bin TL'yi beğenmiyorlar. Yabancı uyruklu bakıcılar esas görevleri dışında size ev işlerinde de yardımcı oluyorlar. Oysa Türk bakıcılar daha ilk görüşmenizde eve temizlik için başka kadın gelip gelmediğini soruyorlar. Bırakın yatılıyı gündüzlü olarak çalışacak bakıcı adaylarının bile şartları var "Sabah 9'da gelirim 6'da çıkarım, pazar günleri çalışmam, temizlik yapamam, cam falan silemem" gibi şartlarla geliyorlar.

Düşünün benim çocuğum sabahtan akşam üstü 4'e kadar okulda ve benim aslında gündüz çok da ihtiyacım olmamasına rağmen sırf akşamları bir yerlere çıkabilmem için yatılı bakıcıya ihtiyacım var. Peki, bu kişi gün boyunca elinde tablet oturup internette surf yapsın diye dünyanın parasını mı vereyim? Ben bunları yabancı uyruklu bakıcıları övmek için yazmıyorum. Onlardan da çok çektim. Demek istediğim şu ki "bizi yabancılara mahkum edenler utansın" Benim jenerasyonum artık en az bir çocuk sahibi ve hemen hemen hepimiz çalışıyor ve annelerimizin aksine sosyal hayatlarımıza devam ediyoruz. Bizim küçüklüğümüzde akşam gezmelerine mecburen çocuklar da götürülür, çocuk ya orada ya yolda uyur, uyumayan sabah okula kalkarken zorlanırdı. Düğünlere mecburen çocuklar hatta bebeklerle gidilir, yorgunluğa dayanamayan zavallı sabiler elektro saz eşliğinde masaların üzerinde uyumak zorunda kalırdı. Oysa biz çocuklarımızın rutinlerini bozmadan sosyal hayatlarımızı da yaşayabilmek istiyoruz. Sadece gezmek için değil iş icabı gidilmesi gereken yerler de olabilir.

Etrafımda yatılı bakıcı-yardımcı ihtiyacı olan o kadar çok arkadaşım var ki Ece Erken'in fotoğrafı altına yorumlar yazanlar o kadar biliyorlarsa olaya bir el atsalar da hepimize çare olsalar. Siz siz olun bilip bilmeden her konuda fikir yürütmeyin. Sosyal medyadaki fotoğraflarına bakarak kimin ne yaşadığını asla tam olarak bilemezsiniz.

Herkese ön yargısız günler dileklerimle...

Yazının Devamını Oku