Paylaş
İçinde "Babalar Günü"nü barındırdığı için en baba ay olarak nitelendirdiğim Haziran ayında genç bir baba ile röportaj yaptım. Çok sevdiğim bir arkadaşım olan Özgün ile şimdiye kadar sayısını hatırlamadığım kadar radyo programı, tv röportajı yaptık. Ama sanırım en özel röportajım bu oldu. Çünkü konumuz yeryüzünde Özgün ve eşi Nida'ya gönderilmiş bir melek ve tabii baba olmanın Özgün'e neler kattığına siz de şahit olacaksınız. Büyük bir heyecanla beklediği çocuğunun doğumundan kısa bir süre sonra down sendromlu olduğunu öğrendiğinde bir baba neler yaşar, neler hisseder? Hepsi bu röportajda...
Eşinle tanışma ve evlenme hikayenizi anlatır mısın?
Saba Tümer'in programına ben bir format hazırlıyordum. Bir yaylı Quartet kuralım dedik. Nida da o quartetin içindeydi, keman çalıyordu. Orada tanışma fırsatı bulduk. Çok etkilendim, "Ben acaba bu kızı nasıl tavlarım" dedim. Biraz zor oldu, Nida beni biraz uğraştırdı.
Neden? Ünlü olduğun için mi?
Ünlü deyince kafasında farklı bir imaj çizmiş, beni tanıması biraz zaman aldı. O yüzden biraz uğraştırdı. 2009 yılından beri birlikteyiz. 2012 yılında da evlendik.
Biraz sessiz sedasız evlendiniz, özellikle mi böyle tercih ettiniz?
Tam benim albüm dönemime denk gelmişti. Haziran sonunda albüm çıktı, Temmuzun ortasında da evlendik. Albüm için evlenmişiz, reklam yapıyoruz gibi bir algı olsun istemedim. Zaten özel bir gün benim için, ailemle geçirmek istedim. Ayrıca stresli oluyor insan bir de kameralar olunca daha da stres olmayalım dedik. İnsanlar gizli saklı evlendi gibi algılıyor ama gizlediğimiz bir şey yok.
Nida çalışmaya devam ediyor muydu doğuma kadar?
Tabii, hala devam ediyor. İstanbul Kent Orkestrası'nda kemancı. Ben kadınların çalışmasından yanayım. Onun mesleği, tabi ki yapacak. İlişkilerin sağlığı için de kendi beden ve ruh sağlığı için de kadınların calışması çok önemli.
Ediz planlı bir bebek miydi?
Artık biz bir çocuk sahibi olalım kararı verdiğimiz dönemde Ediz zaten gelmeye karar vermiş. İlk bir iki yıl evliliğin tadını çıkaralım, gezelim tozalım dedik. Sonra tam da istediğimiz zamanda çocuğumuz olacağını öğrendik.
Nasıl öğrendin baba olacağını?
Nida söyledi. "Ben hamileyim galiba" dedi. "Nasıl yani, bunun galibası mı olur?" dedim. Kontrole gittik ve öğrendik hamile olduğunu, çok mutlu oldum tabii ama o anda tam da anlamıyorsun ne olduğunu. O an "Çocuğum olacak, kız mı olacak erkek mi? İsmi ne olsun?" gibi binlerce düşünce geçiyor aklından.
İsime nasıl karar verdiniz?
İsme 6800 erkek ismi arasından aylarca düşünerek karar verdik. Sürekli fikir değiştiriyorsun, annelere söylüyorsun, herkesin başka fikri oluyor. "Bu iyi, bu değil, bu da güzel, bence bu olsun, o isimden çok var, o bunun oğlunun ismi, o olmasın" diye her kafadan ses çıkıyor. En son Nida'ya dedim ki "sen karar ver, birilerine sorma." Çok etrafta olan bir isim olsun istemedik ama modern de bir isim olsun istedik. Ediz hem eski kökenli hem de duyumu güzel bir isim gibi geldi ve birçok isim arasından bunu seçtik.
Ediz'in özel bir durumu var. Sen de Down Sendromlular Günü'nde bir röportajla açıkladın. Hamileyken testlerde falan çıkmadı mı? Ne zaman öğrendiniz?
Hamileyken bilmiyorduk, testlerde çıkmadı. Doğduktan bir kaç saat sonra öğrendik. Testlerde de çıkmadı, doğumu yaptıran doktorumuz da anlamadı. Hastanenin çocuk doktoru fark etti. Down sendromlu çocukların tek elinde tek çizgi olurmuş. Bizim 3 çizgimiz var ya, çocuk doktoru elini görünce şüphelenmiş. Biz hastaneden çıkmış olsaydık belki hala fark etmemiş olacaktık. Doktor bize birtakım testlerin yapılacağını, böyle bir durum olabileceğini söyledi. O an insan şok oluyor tabii. Neyle karşılaştığını bilemiyorsun. Ben Nida'yı daha çok düşündüm, çok şükür ki Nida da hızlıca atlattı bu şoku. Sadece bizim başımıza gelen bir durum değil ve kötü bir durum da değil.
İlk zamanlar tabi daha karamsar oluyorsun. Bu kadar rahat düşünemiyorsun. Zorlukları var ama çok şükür ki Ediz'in sağlık durumu çok iyi. Çünkü bir çok çocukta bunun yanında başka hastalıklar çıkabiliyor. Kalbinde bir problem vardı o da hemen tedavi edildi, atlatıldı. Zaman içerisinde özel eğitim merkezlerinde, rehabilitasyon ve benzeri eğitimlerle Ediz'in gelişimini normal çocuklarla eşit olacak şekilde yakaladık şu anda. Araştırdık tabii dernekleri, bizi neler beklediğini, neler yapabileceğimizi. Baktık ki böyle çok aile var ve biz hiç birini bilmiyoruz ya da görmezden geliyoruz ya da onlar kendi seslerini duyuramıyorlar. Ben farkındalık açısından elimden geleni yapmaya çalışıyorum artık. Bundan sonra başına böyle bir durum gelecek insanların başta o şoku yaşamamaları için, kendilerini kötü hissetmemeleri için, o çocukları topluma kazandırmaları için bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Biliyorsun çok insan normal, sağlıklı çocuklarına bakmıyor, bu çocuklar daha fazla sevgi ve ilgi istiyor. Bunları anlatmak benim üzerime bir görev oldu. Şu anda derneklerle görüşmelerim, proje çalışmalarım devam ediyor.
Ediz'in eğitimi için neler yapman gerekiyor?
İstanbul'da özel bir rehabilitasyon merkezine gidiyor haftanın iki günü. Fiziksel gelişimi açısından profesyonel oyun gibi seanslara gidiyor. Havuza götürüyoruz fiziksel gelişimi için. Mümkün olduğu kadar onunla ilgilenip onun donanımlı, yaşıtlarıyla eşdeğer, ayakta durabilecek, çalışan, topluma faydalı bir birey haline gelmesini sağlamak için uğraşıyoruz. En önemli şey down sendromlu çocukların çalışıp kendi hayatlarını sürdürebiliyor olması. Ülkemizde daha bilinçsiziz bu konuda, yurt dışında birçok konuda başarılı, kendi restoranları olan, üniversite bitiren, birkaç dil konuşan, keman çalan, sporla uğraşan o kadar çok down sendromlu var ki, insanlar bunları tek tip çocuklar, insanlar olarak görüyor ama hiç alakası yok, her birinin karakteri, özellikleri çok farklı. Bunları anlatmak, insanların bilmesi çok önemli. Ben de bunları anlatma gücüm varken elimden geldiğince anlatmayı, duyurmayı istiyorum. Birazcık faydam olursa ne mutlu bana.
Ailede var mı ya da down sendromunun neden kaynaklandığı biliniyor mu?
Hiçbir şekilde bilinmiyor. Annenin ya da babanın genetik kodlamasında olabiliyor. O zaman %90 gibi bir ihtimalle çocuğunuzda da oluyor. Bizde öyle bir durum yok. Bu hücre bölünmesiyle alakalı. Bizim hücrelerimizde 23 çift yani 46 tane kromozom var. Bu hücreler iki iki bölünürken bir tanesi üçe bölünüyor. Down sendromluların bir tane fazla yani 47 kromozomu oluyor. Bir tane farkla insanlarda bu tip genetik farklılıklara sebep olabiliyor. Bu bulaşan, sonradan olan, yediğin içtiğinden kaynaklanan bir durum değil. Sebebi bilinmiyor, bu tamamıyla şans. Benim tanıştığım ailelerin çoğunun hamilelikte yapılan testlerinde çıkmamış. Amino sentez gibi durumlar var ama bu testler annelerde düşük yapma riskini artırıyor. Ayrıca bu çocukların aldırılmasının ne kadar doğru olduğu bir tartışma konusu.
Eşin hamileyken öğrenseydiniz aldırmayı düşünür müydünüz?
İyi ki öğrenmemişiz ama o durumda ne yapardık şu an bilemiyorum. Şu an ne desem boş konuşmak olur. Bu durumun farkına varıldığında aslında geç oluyor ve o aldırmak değil ölü doğurtmak sayılıyor. Avrupa'da Amerika'da yok böyle bir şey biliyorsun. Öyle ayda bir, haftada bir ultrason ya da test yapalım gibi bir durum yok. Çünkü kürtaj yaptırma hakkın yok. Devlet diyor ki "Sen bu çocuğu doğuracaksın, eğer bakamazsan ben bu çocuğa bakarım." Orada sosyal imkanlar çok fazla tabii, inşallah ülkemizde de böyle olur. Çünkü melek bunlar. Dünya üzerinde çıkan hiçbir savaşın, dışarıda gördüğünüz hiçbir kötü şeyin sebebi bu çocuklar değil. Bizler biraz kendimizde aramalıyız belki de bozukluk bizde. Bu çocuklara yaşama, nefes alma, yaşıtlarıyla birlikte olma, okuma şansını tanımamız lazım. Onlara böyle uzaylı gibi davranmamalıyız. Bizde öyle bir huy var, bizden birazcık farklı olan insanlara, saçının rengi, kulağındaki küpe, kıyafeti, başındaki örtü, giydiği etekten dolayı eleştirmeye başlarız. Ama aynı dünya içerisinde bizim, hayvanların, ağaçların, çiçeklerin eşit yaşama hakkı var ve biz hepimiz bir arada olduğumuz zaman bu dünyanın bir anlamı oluyor. Bunun farkında olarak yaşamak lazım, inşallah dilim vardığınca bunları anlatmaya çalışacağım.
Her ailenin belki özel eğitim aldırmaya imkanı olmuyordur değil mi?
Onlarla da ilgili ben uğraşıyorum. Özel eğitim için bir rapor alman gerekiyor fakat down sendromlu çocuklara bir yaşından önce bu raporu vermiyorlar, her yıl yeniden almak gerekiyor. Devlet karşılıyor bu eğitimleri ama biraz geç kalınıyor çünkü biz Ediz'i iki aylıkken eğitimlere götürmeye başladık, bizim imkanımız vardı. Bunu karşılayamayan, bilmeyen pek çok aile var. Profesyonel yardıma ihtiyaç duyan çok aile mevcut. Aksi takdirde çocuklar da aileler de ziyan oluyor. Çok iyi şeyler başarabilecekken bu çocuklara yazık olmasın. Yakında bir televizyon programıyla ilgili projemiz var. Müzik programı olsa da sosyal sorumluluk konusunu da içine katacağız.
Başka çocuk düşünüyor musunuz?
Bir yaşında çocuğu olan kime sorsan herhalde cevabı "şu anda düşünmüyoruz" olur. Şu anda düşünemiyoruz.
Sen tek çocukmuşsun, Ediz'in kardeşi olsun diye düşünüyor musun?
Ediz'in doktorları ve çevredeki herkes bir kardeşi olmasının Ediz için çok iyi olacağını söylüyor. Muhtemelen öyle olacaktır ama ben şu an ikinci bir çocuğun ihtiyacını duymuyorum. Bunun kararını başta eşim verir. Eğer olursa dünyalar kadar sevdiğim bir çocuğum daha olacak. Çok acayip bir duygu olduğunu artık biliyorum. Ediz biraz büyüyünce bu hallerini özleyeceğiz biliyorum. Uykusuzluk unutulunca hemen ikinci çocuk yapılıyor sanıyorum.
Bugünlerde çok sevilen son şarkısı "Bu Kadar mı Zor"un ve iyi bir taraftar olduğu için Beşiktaş'ın şampiyonluğunun keyfini süren Özgün, son zamanlarda sıkı spor çalışmalarının sonuçlarını almış olmanın da tarifsiz mutluluğunu yaşarken video klibinde ve fotoğraflarda bu sonuçları sergilemekten çekinmiyor. Ben de Özgün'e güzel ailesiyle sonsuz bir mutluluk diliyorum...
Bu röportaj MoonLife dergisinde yayımlanmıştır.
Paylaş