Paylaş
Ben galiba yazı yazmaktan soğudum. 2016 ne kadar sıkıntılı bir yıldı biliyorsunuz. Yazmaya heveslendiğim her hafta mutlaka bir olay oldu ve yazamadım. Radyodaki yayınları bile zor yapıyorduk. Çocukla tatil yazacaktım, okullar açılırken okula alışma süreçleri, kış mevsiminde karşılaştıklarımız...vs çok konu vardı ama gündem bizi o kadar üzdü ki elim gitmedi bir türlü. Böyle bir ortamda mutlu mutlu yazılar yazmak ya da röportajlar yapmak ne mümkün. Ben de kendimi bıraktım.
Yeni yıla girerken umut doluyduk.Tabii ki bir anda tüm sorunların giderilmesi, dünyaya barış gelmesi, insanların akşamdan sabaha bir anda tüm kötülükleri silmesi mümkün olamazdı ama bıraksalardı da bir kaç gün mutlu yaşasaydık. Ne yazık ki yeni yılın ilk dakikaları da terör saldırısıyla sarsıldık. İstanbul'daki olaydan yaklaşık bir hafta sonra İzmir'de adliye önünde gerçekleşen olay, daha bir çok ilimizde güvenlik güçlerimize yönelik saldırılar ve Elbab'daki şehitlerimizle neredeyse her gün acı yaşıyor, bu şekilde hem hayatımızı hem de yayınlarımızı devam ettirmeye çalışıyoruz.
Ancak biraz toparlanmak gerekiyor. İnanın bu yazıyı yazmam bile 3 hafta sürdü. Sanatsal bir yazı olmasa da bir türlü ilham gelmiyordu.
Çevreme bakıyorum da en çok anne-babalar endişeli gelecekten. Çocuklarımıza nasıl bir dünya bırakıyoruz diye geçiyor içimizden.
Aslında kendi hayatlarımızda hırsları bir kenara bırakabilsek, daha çok para kazanma mal mülk sahibi olma, daha iyi mevkilere gelme gibi hırslarla yaşamasak belki dünya daha yaşanır bir hale gelecek. Ayrıca dünya kaynaklarını sonsuzmuşcasına tüketmek yerine daha fazla tasarruf etmeye yönelik düzenlemeler yapmamız gerektiği de aşikar. Suçu başkalarına yükleyerek "dünyayı ne hale getirdiler, ah vah" demek bizi pek aklamıyor. İnsanoğlunun varlığı dünya için başlı başına bir tehdit. Hem bu güzel nimetlerden yararlanmak istiyor hem de hoyratça davranıyoruz.
Daha geçtiğimiz günlerde, kış mevsiminde Karadeniz'de, dünyanın en güzel koylarından olan Çamburnu’nunda, dünyada sarıçam ormanlarının deniz seviyesine inebildiği nadir alanlardan olan Tabiat Parkı’nda çıkan yangında 20 hektar alan zarar gördü. Akdeniz'de yaz aylarında çıkan orman yangınlarını kanıksadık ancak ülkemizin nefes alınabilen, yeşil kalabilen ender bölgelerinden birinde çıkan yangın o soğuk günlerde yüreklerimizi yaktı.
Biliyorsunuz uzun yıllar radyoda hayvanlarla ilgili program yaptım. Bu dünya sadece insanoğluna ait değil. Bunu kabul etmek ve diğer canlıların yaşam hakkına saygı göstermek gerekiyor. Geçenlerde Isparta'dan aldığımız haber bizi çok üzdü. Henüz 18 yaşını doldurmamış, kanunen çocuk yaşta sayılan iki kişi bir sokak köpeğinin kulaklarını keserek bunu marifetmiş gibi sosyal medya hesaplarında yayınladılar. Olay duyulduğu anda çok fazla tepki aldı. Hayvansever dernekler suç duyurusunda bulundu ancak ülkemizde ne yazık ki hayvanlara eziyet etmek suç sayılmıyor. Kabahatler Kanunu kapsamında sayıldığı için malesef bu tür caniler sadece para cezası alıp kurtuluyorlar. Oysa bir cana bile bile zarar vermekten daha büyük bir suç olabilir mi? Hayvanlara eziyet etmenin bir an önce Suçlar Kanunu'nda yerinin almasını diliyorum.
Sadece suç ve ceza mekanizmasına bırakmamak gerekiyor bu tür durumları. Burada anne babalara çok iş düşüyor. Çocukları yetiştirirken hayvan ve doğa sevgisiyle yetiştirmek gerekiyor. Bir köpeğin kulaklarını acımadan kesip sosyal medyada paylaşan çocukların nasıl bir ailede yetiştiklerini, o aşamaya gelene kadar neler yaşadıklarını çok merak ettim. Ağaç yaşken eğilir sözünü unutmayıp çocuklarımıza küçükken çevresindeki tüm canlara saygı duymayı, sevmeyi öğretmek gerekir.
Biliyorum bu çok umut dolu, pozitif bir yazı olmadı. Umarım bundan sonrakilerde daha güzel yazılar yazabilirim. Daha güzel günlerde buluşmak dileğiyle...
Paylaş