Şahver Kaya

Bankaların Korktuğu Teknoloji Hangisi?

19 Aralık 2018
Neden mi böyle bir başlık attım? Bakın neler demiş dünyanın en büyük bankalarının yöneticileri blockchain teknolojisi hakkında:

JP Morgan Genel Müdürü blockchain teknolojisinin ilk uygulaması olan bitcoin konusunda “bu bir balondur, yakında patladığında biri öldürülecek” demişti.

 

Goldman Sachs Genel Müdürü de bitcoin için “bu dolandırıcılığa doğru giden bir oyun” demişti geçen yıl.

 

Küresel finansal servisler pazarının büyüklüğü 134 Trilyon dolar.

 

Bu pazardan bildiğiniz, bilmediğiniz tüm bankalar pay alıyor.

Blockchain teknolojisi tüm bu pazarı alt-üst edebilir ve bankaların kazançları giderek azalabilir.

Yazının Devamını Oku

Aurelius’dan Micali’ye …

12 Aralık 2018
“Madde durmadan akan bir nehir gibidir. Her zaman değişime uğrar, asla durağan değildir.“

Marcus Aurelius bu sözü söylediğinde bugün bizim baktığımız resimden çok daha farklı bir resme bakıyordu. Ancak o da benzer şeyleri görüyor olmalıydı. Zira bugün de sürekli değişimden başka bir şey yok önümüzde…

2017 yılında büyük bir dönüşümü gözlemlemiştik. 2017 yılının ilk çeyreği itibarıyla ABD’deki en büyük şirketler teknoloji şirketleriydi. 11 yıl önce ilk 5’de yer bulan bankalar ve diğer endüstri şirketleri yerlerini Google, Facebook gibi 2000’li yıllardan sonra hayatımıza giren şirketlere bırakmıştı.

Bu derin bir değişimdi.



Son birkaç aydır bir başka değişimin sesini duymaya başladık.

Son 15 yılın yıldızları olan teknoloji hisseleri de giderek değer kaybediyor.

Ekim ayı başından bu yana:

Yazının Devamını Oku

9900 numaralı birlik

27 Kasım 2018
1990’ların sonunda Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından İsrail’e göç edenler, İsrail’e bilgisayar algoritmaları ve makine öğrenmesi konularında da büyük bilgi ve deneyim götürmüştü. Bu göçle birlikte başlayan ve zaman içinde güçlenen bilgisayar vizyonuna yönelik bilimsel çalışmalar, ve İsrail ordusunun bu konuya verdiği önem ve yatırımlar sayesinde bugün ülkenin bu alanda dünya liderliğini elde etmesinin yolunu açtı.

Bilgisayar vizyonu teknolojilerinde dünya liderliği ne demek?

Verilere bakalım:

Mobileye adındaki İsrailli girişim Intel tarafından 15,3 milyar dolara satın alındı.

İsrail’de bilgisayar vizyonu konusunda çalışan girişimlere yapılan yatırımlar son 3 yılda 1 milyar doları buldu. Sadece bu yıl bu girişimlerden biri 125 milyon dolar yatırım aldı.

Peki, böylesi sistematik bir şekilde bu elit mühendisler nasıl yaratıldı İsrail’de?

9900 numaralı birlik olarak da bilinen İsrail ordusuna bağlı, doğrudan başbakanın ofisine rapor veren bir askeri birlik bu elit mühendisler sınıfını doğurdu.  Bu birliğin tam adı “Arazi Analizi, Hassas Haritalama, Görsel Toplama, ve Anlamlandırma Ajansı”.

Yazının Devamını Oku

996 kuralı

20 Kasım 2018
On bir sene önce yaşadığım, zamanında şehrin en uzun binalarından olan Eastgate’e hafta sonu bakarken, o dönemde aldığım bir ders geldi aklıma. Japonya’nın ünlü bir telekomünikasyon şirketiydi konumuz. Bu şirketin oluşturduğu ekosistemi tartışıyorduk sınıfta.

Bugün yaptığım iş itibarıyla ekosistem konusunu her gün düşünüyor ve üzerine kafa yoruyorum. Peki gerçekten kolayca tanımlanabilir bir kavram mı ekosistem? Bence değil, zira kime sorsanız, farklı bir tanımı karşınıza çıkıyor. Girişimcilik ekosistemi ise büyük bir muamma. Silikon Vadisi’nde son derece verimli bir girişimcilik ekosistemi var.  Aslında ekosistem, birbirine baglı ama aynı zamanda da bağımsızlığına önem veren ilişkilerden oluşuyor. Herşeyin ötesinde, kendi ihtiyaçlarını görebilen, dışa bağımlılığı az bir sosyal yapı. Bu ekosistemin içine girdiğinizde, kurallarına uymanız gerekiyor.

1971 yılında Bilgi Teknolojileri devriminin başlamasıyla Amerika’nın gündeminden uzakta, kendi yağında kavrulan Silikon Vadisi, bu devrimin lideri olma yolunda ilerlemeye başladı. Silikon Vadisi’nin büyüme motoru bilgi teknolojileri haline geldi. Peki bu nasıl böyle birden bire oluverdi? Zaten bu topluluk kapalı bir topluluktu. Kendi kurallarını geliştirdi. Sağlam bir ekosistem oluşturdu. Bu öyle verimli bir ekosistemdi ki, bugün dünyanın başlıca tüm teknoloji şirketleri aynı ekosistemin meyveleri.

Peki kapalı, kendi kurallarını uygulayan bu sosyal yapı nasıl dünyayı değiştiren çözümler sunabildi?

Bu dünyayı değiştiren çözümleri üreten mühendisler, o ekosistemde bir balon içinde yaşıyordu. Bugün de bu durum çok farklı değil aslında. Akıllarındaki tek şey dünya pazarlarını elde edecek, paradigmayı değiştirecek teknoloji çözümleri keşfetmek ve üretmek. Kendi kurallarını ortaya koydular. Bu kurallar neticesinde ortaya konan ürünler onlara dünya pazarlarının kapılarını açtı.

Bu tür yapılarla başka coğrafyalarda da karşılaşıyoruz.

Mesela bugün Çin’de yeni bir kavram var. 996 kuralı. Devletin azimle yapay zeka ve blockchain gibi teknolojilere verdiği desteği sonuna kadar kullanmaya çalışan teknoloji girişimcilerinin ortaya koyduğu bir kural bu. Anlamı, haftanın 6 günü sabah 9’dan, akşam 9’a kadar çalışmak! Çin’deki teknoloji ekosisteminin kurallarından biri de 996 kuralı.

1770’li yıIllardan bu yana karşımıza çıkan teknoloji devrimlerine baktığımızda hepsinde ortaya çıkan ortak özelliğin, oluşan ekosistemlerin devletin de desteği ile tüm topluma seviye atlattırması olduğunu görüyoruz.

Peki Türkiye’de durum nasıl? Doğrusu ben ODTÜ’de ciddi bir teknoloji ekosistemi oluştuğuna inanıyorum. Geçtiğimiz aylarda katıldığım toplantılarda da bizzat şahit olduğum gibi, tamamıyla kendi dünyasına ve ürettiği teknolojiye odaklanmış çok zeki mühendisler var ODTÜ’de. Projelerin çoğu savunma sanayinde. Devletin tam desteği var. Biliyoruz ki ülkemizde şu anda en yenilikçi sanayi, savunma sanayi. Türkiye’de de kendi kurallarını geliştiren, dışa bağımlılığı çok az, doğru destekleri bulmuş bu sosyal yapı bu yenilikçi savunma çözümlerini üretiyor.

Yazının Devamını Oku

Teknoloji gerçek demokrasiyi mümkün kılabilir mi?

6 Kasım 2018
İki blockchain yazılımcısı, bir MIT profesörü, bir Arjantinli yatırımcı ve ben geçen hafta Prag’da yaklaşık iki saat süren bir öğle yemeğindeydik. Blockchain dünyasının bilinen platformlarından Etherum’du konumuz. Zira masadaki blockhain yazılımcılarından biri, Ethereum platformunun ana (core) yazılımcılarındandı.

İki blockchain yazılımcısı, bir MIT profesörü, bir Arjantinli yatırımcı ve ben geçen hafta Prag’da yaklaşık iki saat süren bir öğle yemeğindeydik. Blockchain dünyasının bilinen platformlarından Etherum’du konumuz. Zira masadaki blockhain yazılımcılarından biri, Ethereum platformunun ana (core) yazılımcılarındandı.

Blockchain platform projeleri önemli, zira bu projeler geleceğin iletişim ve bilgi teknolojileri altyapısını yaratıyor. İnternet’in ilk versiyonu bizi getirdiği noktada hepimizin özel verilerini gasp ederek, Fortune 500 listesinin ilk sıralarını dolduran dev teknoloji şirketleri yarattı. Buna ne devletler müdahale edebildi, ne de bizler edebiliyoruz.

Ve bu dev teknoloji şirketlerinden bazıları öyle rezilliklere imza atıyor ki! Örneğin iki hafta önce NY Times gazetesi bu şirketlerin yöneticilerinden birinin birden fazla kadın çalışanını istismar ettiğinin kanıtlanmış olmasına rağmen bu yöneticiye 90 milyon dolar ödeme yaparak şirketten uzaklaştırdığını ortaya çıkardı. Haberlerden takip ettiğim kadarıyla Amerika’dan, Avrupa’ya bu şirketin birçok çalışanı bu konudaki derin rahatsızlıklarını gösterilerle ortaya koyuyor şu anda.

Doğru ve yanlışı ayırt edemeyen bu teknoloji devlerini zayıflatmanın en iyi yolu matematik olacak. Matematiksel programlamayla ortaya konan blockchain teknolojileri insanlık için yeni bir paradigma ve teknoloji altyapısı oluşturabilir.

Ethereum platformu Bitcoin’den sonra ortaya çıkmış ve var olan çoğu blockchain uygulama projesinin üzerine kurulu olduğu önemli bir platform.  Bu platformun yaratıcısı ve lideri 24 yaşındaki Rus asıllı Kanadalı Vitalik Buterin. Ethereum bir şirket değil. Dernek benzeri bir yapılanma etrafında var olan bir platform. Aslında bizlere tam demokrasinin olduğunu düşündüren bir platform. Ancak resim tam da öyle değil…

Geçen hafta Prag’dan bir fotoğraf …

Yazının Devamını Oku

Sürdürülebilir Dijital Kamu Altyapısı

23 Ekim 2018
Çin pervasızca kendi vatandaşlarını kontrol altında tutuyor. Siber bir Çin Seddi ile vatandaşlarının yabancı internet içeriğine erişimini kısıtlıyor. Çin’e gidenler bilir, oradayken eğer yabancı kaynaklı bir email sistemi kullanıyorsanız emaillerinizi kontrol etmek için bir bilene danışmak ve kaçak yolu bulmanız gerekir.

Alibaba ve Tencent gibi şirketler Çin devletinin her vatandaşı daha da yakından takip edebilmek için önerdiği dijital vatandaşlık kartı projesini almak için birbirleriyle yarışıyor. Yani vatandaşın yok olan bireysel özgürlüğü kimsenin umrunda değil …

Öte yandan Amerika’da neredeyse her hafta Facebook’un kaç milyon kişinin verisini çaldırdığı haberlerini alıyoruz son yıllarda. Güya bedava olan bu internet siteleri, elinizden zorla aldıkları verilerinizi güvende tutamayıp, başka ticari yapıların eline geçmesine göz yumuyor.  

AB veri özgürlüğü ve güvenliği konusunda en hassas bölge, ancak tek yaptıkları sürekli olarak para cezası vermek ve yeni kurallar koymak.

Bu örneklerde de görüldüğü gibi, bu ülkeler vatandaşlarının veri güvenliğini sağlamanın yolunu henüz bulabilmiş değil. Sürdürülebilir bir çözüm yok gibi görünüyor bu üç kötü örneğe baktığınızda.

Bunun temel sebebi, birçok devletin İnterneti başından beri yok sayması. İnterneti geleceğin kamu altyapısı olarak değerlendirmek yerine, zaman zaman çok yerel tepki ve çözümlerle İnternet yönetildi. Ancak bugün geldiğimiz noktada sürdürülebilir bir dijital kamu altyapısı ortaya koyamamış ülkelerin giderek bu yarışta geri kalacağı açık.

Peki dijital veri altyapısı konusunda bize örnek olabilecek bir ülke ve proje var mı?

Evet var.

Bill Gates’in bütün dünyaya örnek olmasını önerdiği Hindistan’dan çıkan bir proje. Aadhaar adı verilen bu proje ülkenin bugüne kadar gerçekleştirdiği en kapsamlı teknoloji projesi. 2009 yılında başlanan bu projede amaç her vatandaşa 12 rastgele rakamdan oluşan bir numara vermek. Bu numara vatandaşın parmak izi, göz irisi gibi sadece o kişi olduğunu kanıtlayan ölçümlerden sonra belirleniyor. Bu numaraya “

Yazının Devamını Oku

Dijital ekonomi: ekosistem

9 Ekim 2018
Dünyadaki her 10 İnternet aramasından 9’u Google üzerinden gerçekleşiyor. Facebook‘un 2 milyarı aşan kullanıcısı var. Google ve Facebook global reklam gelirlerinin yarısından fazlasına sahip. Apple dünyanın en büyük mobil uygulama mağazasına sahip ve bu pazarın yüzde 80’nine sahip. Apple aynı zamanda dünyanın en büyük ikinci müzik sağlayıcısı. Amazon ABD’de online harcanan her bir doların nerdeyse hepsini almayı başarıyor bugün.

Bu şirketler sadece başarılı değil, David Autor isimli ekonomistin de tanımladığı gibi, aslında birer süperstar. İş modelleri geleneksel modellerden çok farklı. Sadece teknoloji firması olmaları değil onları bu kadar başarılı kılan. Yarattıkları esas fark iş modellerinden kaynaklanıyor.

Birkaç ay önce Ege’de tatildeyken bir tanıdık ne işle uğraştığımı sorduğunda “ekosistem iş modelleri üzerine çalışıyorum” demiştim. O da bana “evet çok iyi biliyorum. Ben de çalıştığımız bahçelerdeki doğal ekosisteme özen gösteriyorum” dedi. Doğrusu çok da zamanım olmadığından tam olarak neden bahsettiğimi anlatamadan “harika” diyerek orda kapamıştım konuyu.

Alibaba 2014 yılında halka açılırken borsaya sunduğu dokümanda ekosistem kelimesini 160 kez kullandı. Tüm teknoloji devleri artık iş modellerini bu kelime ile tanımlıyor. iPhone’un aslında en değerli yeniliği onu destekleyen ekosistemi.  Artık bu kavram teknoloji devlerinin dışında birçok sektörde hayatımıza girmeye başladı.  Dijital ekonominin temel kavramlarından biri olarak giderek daha da kökleşecek bir kavramdan bahsediyoruz. Zira bilgi ve iletişim teknolojileri tüm bireyleri güçlendirmeye ve bilgilendirmeye devam ediyor. Tüketici ihtiyaçları giderek daha bireyselleştirilmiş ve daha komplike hale geliyor. 

Doğa bilimlerine ait olan bu kavram iş dünyası tarafından 1990’lı yıllardan bu yana kullanılmaya başlandı. Geleneksel sistemlerde ve şirketlerde ürünler bir şirket tarafından üretilir ve tüketiciye satılarak gelir elde edilirdi. Dijital ekonomi ile hayatımıza giren bu yeni paradigmada ürünler bir platform etrafında birleşmiş, hem birbirine destek olan, hem de birbiriyle yarışan takımlar ve şirketler tarafından hazırlanıyor ve tüketiciye ulaştırılıyor.

iPhone’da kullandığımız uygulamalar Apple şirketi tarafından bize sunulmuyor. Bu uygulamalar Apple dışındaki şirketler tarafından geliştirilmiş ancak tüketiciye Apple platformunu kullanarak ulaştırılan uygulamalar. iPhone bu ekosistem sayesinde kullanıcılarına bütüncül bir deneyim sunabiliyor. İşte ekosistem iş modelleri tam olarak bunu sağlıyor.

Bilgi ve iletişim teknolojileri ile daha güçlü ve bilinçli hale dönüşen tüketici için, bir platform etrafında birleşen birden fazla şirket daha zengin deneyim sunabiliyor.

Buradaki önemli noktalardan biri; bu yeni paradigmada ekosistemi oluşturan platformun büyük bir farkındalık yaratan bir yeniliği ortaya koyması. Bu yenilik platformun, ekosistemin yaratacağı değerden daha çok pay almasının yolunu açıyor. İkinci önemli konu ise ekosistemin diğer üyelerinin kolaylıkla değiştirilebilir olması – bu haliyle platformu ve ekosistemin ana kurucusunu daha da güçlendiriyor.

Dijital ekonominin en büyük dinamiklerinden biri aslında ekosistem bazlı iş modelleri. Çünkü tüketiciyi doğru şekilde çözümlemek, en iyi ürünü üretmek ve en iyi deneyimi sağlayabilmek tek bir şirketin başarabileceği bir konu olmaktan çıkıyor.

Yazının Devamını Oku

Dijital ekonomide “iş” tanımı

26 Eylül 2018
 Zaman zaman rastlıyorum. Sanırım konuşacak bir konu kalmadığında hemen “yapay zekâ işlerimizi elimizden alacak mı” sorusuna sarılıyorlar.

Aynı soruyla 2-3 saat süren tv programları çıkarabiliyorlar. Katılan aklı başında birçok konuk da aslında konuyu “yahu daha orada değil bu teknoloji 100 – 200 yıl sonra belki” ye getiriyor. Ama gelin görün ki yapay zekâ öyle bir canavara dönüştürüldü ki, konuşulması gereken geleceğin işlerinin nasıl şekilleneceğini konuşamıyoruz. 

Çok az kişi dijital ekonominin iş tanımını tam olarak nasıl değiştirdiğinin farkında. Dijital ekonomide hepimizin mühendis olması mı gerekiyor?

Hepimizin yazılımcı mı olması gerekecek veya dizaynır mı olması gerekiyor?

Bence hiçbiri.

Dijital ekonomide insanların büyük bir çoğunluğu birçok konuda servis sağlayabilir hale gelecek. Bazıları bunu “proximity” servisleri olarak da isimlendiriyor. Bu sadece hayatınız boyunca sürekli kendinizi yenilemenizden ibaret bir dönüşüm değil. Daha farklı beceri gerektiriyor. Derinden farklı bir eğitim yaklaşımı ve hukuki çerçeve gerektiriyor.

Biliyorsunuz Carlota Perez’in teorilerini bu köşeye sürekli taşıyorum. Carlota’nın gündeme getirdiği “tekno-ekonomi paradigma” işin doğası konusunda da bize iyi fikirler veriyor.

Örneğin 20. Yüzyılın tekno-ekonomi paradigmasına göre değer yaratmanın en iyi yolu:

piramit şeklinde yapılandırılmış bir organizasyonda,

Yazının Devamını Oku