Daha çok toprak sürüldü, daha çok tohum toprağa atıldı.
Pulluk da bugünkü teknolojiler gibi aynı şeyden çok sayıda üretebilmenin yolunu açan antik bir teknoloji diyor Bill Gates.
1913 yılında ortalama insan ömrü sadece 34 yıldı.
1973 yılında 60 yıldı.
Bugün ortalama insan ömrü 72 yıla ulaştı.
İnsanlık elindeki teknolojilerle ortalama insan ömrünü uzatmanın yollarını keşfetti.
Belki daha da uzayacak ortalama ömür …
Daha uzun yaşadığımız için artık nitelik konusuna da eğilmeye başladık.
Çin önümüzde duran kocaman bir laboratuvar. Bu laboratuvarı çok iyi anlamak ve analiz etmek gerekiyor. 1820’lerde dünya gelirlerinin üçte birine sahip olan bu millet, bir sonraki yüz elli yıl içinde girdiği savaşlarda aldığı yenilgilerle gelirlerinin büyük bir kısmını kaybetti. Öylesine kötüydü ki durum, 1950’lerde dünya gelirlerinin yirmide birine kadar inmişti gelirler.
1978’den bu yana uygulanan politikalar sonucunda bugün akıllı şehir uygulamalarından, yapay zekaya, blokzincirinde ve daha birçok teknolojide lider konumunda olan bu ülke aynı zamanda dünyanın en büyük ekonomisi olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
*
Hangzhou şehrinde Ali Baba isimli dev teknoloji şirketi var. Arge çalışmalarıyla Ali Baba geçen yıl blokzinciri patent sayısında da IBM’i geride bıraktı.
Seattle’da Microsoft’un şehir yönetimine “bizden aldığınız vergiyi yükseltin de yüksek eğitime daha çok yatırım yapın” diye eyalet yönetimine baskı yaptığı gibi, Ali Baba da kendi evinde, kendi teknolojileri ile hem kendi çalışanlarına, hem de şehir halkına daha sürdürülebilir ve verimli bir hayat sağlamak için çalışıyor.
Her şehre dünya pazarlarında liderlik için çalışan arge takıntılı şirketler dilememiz lazım, değil mi?
Teknoloji şirketi demiyorum zira artık her şirket teknoloji şirketi olmak zorunda. Dilemenin ötesine geçmeli, yeni belediye başkanlarına destek olunmalı ve dijital ekonomi kapsamında yaptıkları çalışmaları bir Milli Dijital Ekonomi Endeksi kapsamında değerlendirmeli ki, bizde de Ali Baba veya Microsoft gibi şirketler devletle el ele toplumsal verimi yükseltmek için ellerini taşın altına koyabilsin.
*
Yazılardan biri burada. Dijital ekonomide hem kurumlar için, hem de kullanıcı için çok kritik bir altyapı oluşturacağını artık biliyoruz. Peki neyi bilmiyoruz diye düşündüğümde, aklıma 5G teknolojisinin en iddialı şirketlerinin hangileri olduğu geldi.
Bu şirketleri araştırırken enteresan noktalar dikkatimi çekti. Yeni jenerasyon mobil altyapıyı oluşturacak 5G teknolojisinde dünya pazarlarında liderliği hedefleyen şirketler arasında sadece 6 yıl önce kurulmuş olanları gördüm.
Böylesi büyük bir pazarda dünya liderliğini hedefleyen bu şirketler sadece en büyük ekonomilerden mi çıkıyor peki? Hayır, nüfusu 6 milyonun altındaki bir ülkeden çıkan bir şirket de 5G’de dünya liderliğini hedefliyor.
Yeni teknolojilerin en güzel tarafı; yeni pazarlar ve yeni fırsatlar yaratıyor olmaları.
Türkiye artık yeni teknolojilerin yarattığı yeni fırsatları kullanmaya ve yeni pazarları hedeflemeye odaklanmalıdır.
***
Veride büyük patlamaların olduğu bu dönemde 5G teknolojisi her gün daha da kritik hale geliyor. Mobil ağların beşinci jenerasyonu olacak bu teknoloji daha hızlı veri transferi sağlarken, hala eksik altyapı sebebiyle uygulamaya geçmekte zorlanan artırılmış gerçeklik, nesnelerin interneti gibi teknolojilerin yolunu açacak.
5G teknolojisinde dünya pazarlarında liderliğe odaklanmış 10 şirkete bakalım bu hafta:
Bu projeye sonunda devlet dışında bir yatırımcı çıkmadı. Genom projesi insan vücuduna ait tüm genetik materyalleri ve haritayı ortaya koymayı hedefledi.
ABD’de devletin yatırım yaptığı bu proje bugün 1 Trilyon dolarlık bir genom endüstrisi yarattı. O gün bu projeye sıcak bakmayan bir çok yatırımcının aklından neler geçiyordur tahmin etmek zor değil.
***
Ülkelerin kalkınmasının, ülkelerin hızla öne geçmesinin son derece açık bir sebebi vardır. Bilim ve teknolojiye yatırım yapan ülkeler alır başını gider. Diğerleri sadece takip eder.
Sebep açıktır. Zira bilimsel arge çalışmaları doğrudan verim artışını sağlar. Yeni endüstriler kurulur, iş imkanları yaratılır ve orta sınıf güçlenir.
ABD İkinci Dünya Savaşı sonrası bunun çok güzel bir örneğini vermiştir. 1800’lü yıllarda Batı mühendislik dönemini yaşadı. Biz ne yazık ki bu treni o dönemde kaçırdığımızdan Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale’de, Kutul Amare’de, Medine ve Bakü’de Türk ordusunun kazandığı zaferlere rağmen savaştaki ortağımız Almanlar teslim olmaya karar verdiğinde biz de teslim olmak durumunda kaldık. Çünkü silah kaynağımız olan Almanlar yenilgiyi kabul etmişti.
Özellikle 1900’lü yılların başında atom bombaları bilimsel araştırmalara olan ilgiyi artırdı. Bu dönemde yine ABD’ye baktığımızda ülkenin birlik ve beraberlik içinde kalkınmaya odaklandığını görüyoruz. 1964 yılında ABD’deki toplam arge harcaması GDP’nin yüzde ikisini buluyor.
Argenin GDP’ye oranı çok açıklayıcı bir veridir. Öyle ki bu veri ülkelerin gösterdikleri ekonomik atılım ve kalkınma ile doğru orantı gösterir.
Toplumsal olarak doğru adımlar atılabilirsek bu veri odaklı dijital ekonomide potansiyel ülkemiz için büyük olabilir.
Bu durumda yapılması gereken durum tahlili yapmak ve atılması gereken adımları hızlıca atmaktır.
Bu konuda en iddialı ülke olan Çin iki farklı ölçme endeksiyle dijital ekonomi aktivitelerini tahlil ediyor ve değerlendiriyor. Bu endekslerden biri toplumsal dijital yaşama bakıyor. Örneğin mobil İnternet kullanıcılarının sayısı ve e-ticaret sayılarını ölçüyor. Daha enteresan ve temel ekonomik aktiviteyi yansıtan diğer endeks ile de dijital ekonominin üretime yansımalarını ölçüyor.
AB dijital ekonomi ve toplum endeksi olarak isimlendirdiği endeks ile hem toplumsal, hem de üretimdeki dijital gelişmeleri ölçüyor.
Türkiye’de bir sivil toplum kuruluşu şirketlerin dijitalizasyon endeksini ölçen bir çalışma yaptı. Ancak bu, burada tartıştığımız Türkiye Dijital Ekonomi Endeksi’nden farklı, daha dar bir yaklaşımdır.
Eğer bir şeyi ölçemiyorsanız onu iyileştiremezsiniz.
Peki makro dijital ekonomiyi nasıl ölçebiliriz?
Elimizdeki en ulaşılabilir veri yüksek teknoloji ürünleri ihracatına ait.
İnsanlık yeni açılımlarını genelde fikir alışverişinden elde eder. Bu geçmişte de böyleydi, bugün de böyle. Hep bir araya gelerek beyin fırtınaları yapıp, çözümler bulmaya çalışırız. Bu sebeple Kadıköy’deki bu girişimi değerli bir başlangıç olarak görüyorum. Blokzinciri ve kripto para konuları genelde sosyal medyada tartışılır. Kadıköy’deki bu yeni girişim fiziksel olarak bir platform sunuyor. Belki Anadolu’ya da yayılır. Ve belki bu konunun ülkemiz açısından en temel sorunu olan blokzinciri teknolojisinin ülkemizde geliştirilmesi için de beklenen rüzgarın oluşmasına destek olur. İzleyip göreceğiz. Bu merkezde ihtiyaç duyulan diğer alanlarla alakalı da eğitimler ve sohbetler düzenliyorlarmış. Mesela topluluk karşısında konuşma eğitimi gibi.
Birkaç soru sordum. Onlarda güzel cevaplar verdiler.
Fikir kimden ve nasıl ortaya çıktı?
Altcointurk Trader Base fikri, Altcointurk üyesi olan @sharkcrypto, Volkan KORKMAZ, Agah Selim Sesli ve @kriptoismail kullanıcıları tarafından, ekosistemde eksik olduğu hissedilen kripto severlerin ortak çalışabileceği bir alan ve buluşma noktası ihtiyacından dolayı ortaya çıktı.
Uzun vadedeki temel amacımız Blockchain ve Kriptopara sektörünün Türkiye’de doğru şekilde anlaşılması, dünyanın düşünme ve teknolojiyi kullanma biçimindeki bu paradigma değişikliğinin ülkemiz adına uzaktan izlenilmesinin önüne geçmek ve insanların bilinçlenmesini sağlamaktır.
Altcointurk Trader Base’de, Blockchain katılımcılarımıza, kişisel gelişim konularında seminerler ve öğrenciler için robotik kodlama eğitimleri gibi farklı içerikler üretiyoruz. Trader Base’i, şu an yüklendiği misyonun dışında yeni projeler için kuluçka merkezi haline getirmeyi hedeflemekteyiz. Şu an için yerimiz ufak olsa da, ileride insanların gelip faydalanması adına bir de kütüphane açmak istiyoruz.
Neden bu lokasyon?
KriptoCuma organizasyonunu ilk olarak Kadıköy’de gerçekleştirdik ve bu durum katılım gösteren insanlar tarafından da olumlu karşılandı. Kadıköy’ün merkezi ve ulaşım yönünden rahat olması lokasyon olarak seçmemizde belirleyici oldu. Bunun yanında Trader Base’i dünyada boğaya en yakın kriptopara merkezi olarak lanse etmek bize büyük keyif veriyor :)
Elektronik ticaretteki hızlı büyüme, bulut teknolojileri ve diğer dijital gelişmeler küresel ekonomiye ivme kazandırmaya devam ediyor. Dünyanın en yüksek gelirli şirketleri dijital servis sağlayıcıları. Ancak bu hızlı büyüme hala ne ülkeler tarafından, ne de küresel bazda kapsamlı bir regülasyon ile desteklenmiyor. Kitap veya DVD alışverişi için açık kurallar söz konusu iken, bu ürünler dijital hale geldiklerinde (örneğin Netflix) geçerli olacak kurallar hala net değil. Araba veya televizyon alışverişi için de net kurallar söz konusu iken, bu ürünlerin toplayacakları verinin nerede ve nasıl saklanıp, kullanılacağı da bir başka muamma.
Çin, Endonezya, Nijerya, Hindistan gibi ülkeler veri akışları ve e-ticaret vergilendirmeleri gibi konulardaki belirsizliğin ortadan kalkması yönünde bazı regülasyonları kendi ülkelerinde ortaya koydu. Bu ülkeler olası tehlikelerin farkında.
Son Davos’da dijital ticaret konusunda görüşmelerin başlaması için de karar alındı.
Bu görüşmelerde iki güçlü taraf olacak.
Bir tarafta ABD ve diğer dijital ekonomiler. Silikon Vadisi’nden çıkan teknoloji devlerinin desteği bu grubun arkasında olacak.
Diğer tarafta ise gelişmekte olan ülkeler. Bu ülkeler var olan yaklaşımın kendilerine pek yarar getirmediğinin farkında. Mücadele etme niyetindeler.
Türkiye ne yazık ki ikinci grupta!
Teknoloji devleri özellikle veri akışı, vergilendirmeler ve yerel firmaların yazılımlarını açmaları ve paylaşmaları gibi konulara odaklanıyor. Bu şirketler küresel olarak operasyonlarını sorunsuzca yürütebilmek istiyorlar. İstedikleri gibi veri akışını ellerinde tutabilmek ve “küresel olarak geçerli vergilendirme” gibi argümanlarla iş yapışlarını kolaylaştırmak istiyorlar.
AB, Çin’in artık gelişmekte olan bir ekonomi olmadığının farkında. Çin küresel liderliğe aday bir ülke olarak tanımlanıyor raporda. Ancak uluslararası kurallarla uyum içinde hareket etmiyor olmasının dengesiz ve sürdürülemez ilişkiler yarattığının altı çiziliyor.
Doğrusu yerinde kaygılar …
Biz Türkiye’de kendi içimizde yüksek tansiyonla mücadele ederken Çin, “Made in China 2025” ve “Belt and Road Initaitive” gibi hedeflerine doğru hızla yol alıyor.
12 Mart’ta AB Dış İlişkiler Komisyonu Çin AB ilişkileri konusunda bir rapor yayınladı. Bu rapordan anlıyoruz ki AB Çin’in Afrika ve Balkanlar’da yaptığı yatırımlardan rahatsız. Zira Çin bu ülkelere kolayca krediler veriyor. Krediler ödenemediğinde, borçlu ülke limanlarının veya köprülerinin yönetimini Çin’e devretmek durumunda kalıyor.
AB’nin genişlemeyi planladığı özellikle Balkanlar’da Çin’in böylesi bir güç kazanması haliyle rahatsız edici birlik için.
AB ayrıca Çin’in birlik ülkelerindeki yatırımlarında, birlik ülkelerinin sağladığı kolaylık ve avantajların, birlik ülke şirketlerine Çin’de sağlanmadığını belirtiyor.
AB’nin samimiyetini sorgulamakla beraber, haklı bir başka eleştirisi de Sincan’da Uygur Türklerinin gördüğü muamele. Raporda bu sadece Sincan’da insan hakları ihlalleri olarak belirtilmiş.
Rapordaki dijital teknolojilerle ilgili kısım özellikle çok ilgimi çekti.