Beşiktaş’ın hafta içinde Avrupa maçı oynamış olması temposuna olumsuz yansımış olabilir fakat Kayseri’nin özellikle ilk 30 dakikada ortaya koyduğu etkili futbol, “Kayseri maçı Olympiakos’tan zor olacak” diyen Şenol Güneş’i haklı çıkardı. Beşiktaş, top ayağında iken geniş alanda oynamayı seven ve kaleye hızlı gitmeye çalışan bir takım. İlk yarının son 15 dakikasında oyunun kontrolünü elen alan bir Beşiktaş vardı. Tempo olarak daha da yükseldiler fakat iyi kapanan Kayseri karşısında pozisyon bulamadılar. Tosic’li karambol ve Aboubakar’ın şutu dışında rakip kaleye yaklaşamadılar.
SON 30’DA DEĞiŞTiLER
İKiNCi yarıya Babel-Tolgay değişikliğiyle başlayan Beşiktaş, ilk yarının son 15 dakikasında sergilediği tempolu futbolu ikinci devrenin ilk 15’inde de sürdürdü ve aradığı golü buldu. Aboubakar’ın attığı gol tribünlere coşku getirdi. Fakat ne olduysa 60. dakikadan sonra oldu; Beşiktaş bir anda oyundan düştü. Quaresma ve Gökhan’ın yokluğu Beşiktaş’ın kanat oyunlarında yeterince etkili olamamasına yol açtı. Kayseri, geriye düştükten sonra direncinin kırılacağını düşünenleri yanılttı. Öyle bir mücadele ortaya koydular ki, hem Beck’in olduğu kanattan hem de Adriano’nun tarafından yaptıkları ortalar ve akıl dolu taç atışlarından buldukları iki golle Vodafone Arena’da şok etkisi yarattılar. 2-1 geriye düşen Beşiktaş’ın imdadına yine Oğuzhan’ın müthiş pasıyla Aboubakar yetişti.
Vodafone Arena’ya ilk kez teknik direktör olarak sahayı çıkan Sergen Yalçın, oluşturduğu takımla müthiş bir iz bıraktı.
Tabii Fenerbahçe’de Kjaer’ın yokluğu, defans dengesini tamamen bozmuştu. Neustadter’in oradaki duruşu defans için yeterli olmadı. F.Bahçe girdiği şoktan, Omeruo’nun kendi kalesine attığı golle çıktı. Lens’in ortasında Topal’ın indirdiği topa Omeruo’nun istemeden dokunması, F.Bahçe’nin ayağa kalkmasına yol açtı.
OYUNDAN DÜŞTÜLER
FARKI 1’e indiren golden sonra ilk yarı bitene kadar hem topa sahip olan hem de pozisyon üstünlüğünü sağlayan bir F.Bahçe izledik. Özellikle Lens’in ortaya koyduğu performans, F.Bahçe’nin Fernandao ile ikinci golü bulmasındaki en büyük faktördü. Soyunma odasına giderken F.Bahçe geri dönüşü gerçekleştireceğinin sinyallerini verdi.
İkinci yarıda uzun zamandır alışık olmadığımız, topa sahip olan, oyunu kontrol eden ve bununla beraber rakibi kalesine yaklaştırmayan bir F.Bahçe sahadaydı. Alanyaspor ilk yarım saatteki yüksek tempolu futbolunun olumsuz etkilerini, ikinci yarıda oyundan düşerek gördük.
REAKSİYON MESELESİ
ZAMAN zaman cılız atakları olsa da Alanyaspor, F.Bahçe’yi zorlayıcı şekilde gelemedi. F.Bahçe 58’de gelen Aatıf’ın golüyle, 2017’de ligdeki ilk deplasman galibiyetini aldı ve geri dönüşü gerçekleştirerek 3 puanın sahibi oldu. Büyük takımlar, büyük olduklarını sahada verdikleri reaksiyonlarla gösterirler. Dün F.Bahçe de bunu yaptı.
Hakem Ali Palabıyık, çok tartışılacak bir penaltı pozisyonundaki kararı dışında bence çok iyi bir maç yönetti. Lens, belki bonservisiyle alınamayabilir ama şunu gördük ki, seneye F.Bahçe’nin olmazsa olmazlarından biri olacak. Dolayısıyla, F.Bahçe yönetimi mutlaka Lens’le ilgili adımları (belki de çoktan atmıştır) atmalı.
Karşılıklı yakalanan pozisyonlar iki takımdaki futbolcuların da isteğini gösteriyordu.
Ligimizin orta alandan hücum bölgesine geçerken en hızlı olan takımı Osmanlıspor’u, Advocaat orta sahadaki kalabalık oyuncu topluluğu ile ilk yarıda durdurmayı başardı.
KARCEMARSKAS KALESiNDE DEVLEŞTİ
Osmanlı’nın atakları sadece olgun atak şeklinde gelişebildi. Fenerbahçe’de babasının acısını içinde yaşayan Jeremain Lens 90 dakikadaki pozisyonların hepsinin içinde vardı. Ya başlattı ya da sonlandırdı.
Dick Advocaat ikinci yarı başlarken Ozan Tufan-Volkan Şen değişikliği ile daha ofansif düşünceye geçti. Bu düşünce bize her iki takım adına da daha keyifli bir ikinci yarı izlettirdi.
Kontratakla etkili olan Osmanlı’yı ikinci yarıda çok gördük. Fenerbahçe’de ise yukarıda da söylediğimiz gibi her taşın altında Lens vardı. Nitekim gelişen pozisyonlarda Karcemarskas’ı geçemediler. Taa ki 91. dakikadaki gole kadar.
Yine Lens’in kullandığı korner atışında Mehmet Topal’ın attığı gol Fenerbahçe’ye 3 puanı kazandırdı.
‘EFENDi’ OLURDUN MEHMET TOPAL
Buna karşın Kayserispor her ne kadar Türkiye Kupası’nda iyi gitse de, öncelikli hedefi Süper Lig’di. Dün bu durumun etkisini sahada fazlasıyla hissettirdiler. Sarı kırmızılılar, Sergen Yalçın’ın gelişinden sonra alışık olduğumuz mücadelede, istek ve coşkudan uzaktı.
Fenerbahçe için bu turun iki ayaklı oluşu ve ilk maçın Kayseri’de oynanması bir başka avantajdı. Kontratak futbolunu ön plana çıkaran sarı lacivertliler, son iki golü bu anlayış sonucunda buldu. İlk gol ise tamamen Lens’in futbol aklının uygulamaya döküldüğü andı. Oyunu erken başlatıp attığı müthiş pasla Fernandao’nun golü bulması ve bu golün de ilk yarının son dakikasında gelmesi farklı skorun en büyük nedeniydi.
KAYSERİ’DEN TEK ATAK
Fenerbahçe çok iyi oynamadı ama bir süredir unuttuğu, rakibi sahasına sokmayan futbol anlayışıyla oynadı. Kayserispor’un koca 90 dakikada en etkili atağı, belki de Güray’ın attığı ve direkten auta giden şutuydu.
Fernandao son maçlarda hep kulübedeydi. Dün sahada kurtarıcı rolünü iyi oynadı. Tabii bunda en önemli etken hızlı çıkılan ataklarda topların Fernandao’nun olduğu bölgeye ulaştırılması idi. Bunların ikisini gole çeviren Fernandao da, Advocaat’a, “Neden ben oynatılmıyorum” mesajını iletmiş oldu. Fenerbahçe buradan aldığı 3-0’lık skorla Nisan’daki rövanşa hiçbir iş bırakmadı. Artık, sarı lacivertliler bu süre zarfında oynayacakları lig maçlarına odaklanıp, hedefi olan ikinciliğe daha rahat şartlarda ulaşabilir.
Kötü giden sezonda bu maç öncesi oluşturulan kenetlenme dün Kayseri çıkarmasıyla meyvesini verdi. Yönetimin ve bütün futbolcuların bir arada olması ‘şartlar ne olursa olsun her daim birlik ve beraberlik içindeyiz’ mesajının en güzel göstergesi oldu. Ve bu mesaj dün Kayseri’de amacına ulaştı.
DÜN gibi hatırlıyorum, Kartalspor maçını... Zayıf uzun boylu bıçkın bir delikanlı. İzledim, izledik ve sağolsun Fenerbahçe’deki yöneticilerimiz de bizlerin ve Nurettin Yıldız hocamın görüşleri doğrultusunda onu aldılar. Kendisiyle uzun yıllar geçirdim. Deli dolu, gözü kara, ama bir o kadar da uysal ve pamuk gibi kalbe sahip...
Tribünlerden gelmiş; içine ve ruhuna F.Bahçelilik işlemiş biriydi Volkan Demirel. Hâlâ da öyle...
Yaklaşık 15 yıldır F.Bahçe’de olma ve oymama başarısı göstermiş; bir efsane olarak anılması gereken Kadıköy kalesindeki savaşçı Volkan Demirel...
30 YILDA ANCAK YETİŞİR
Üzülerek yazılanları, söylenenleri okudum ve dinledim. Asıl üzüldüğüm konu da bir yöneticinin de çıkıp yazılana, çizilene ve konuşulana tepki vermemesi oldu.
3 Temmuz’da sayın Ali Koç ve Aykut Kocaman ile beraber dik duran o değil miydi?
Fenerbahçelilere “Biz bize yeteriz” sözünü benimseten Volkan Demirel değil miydi? Şampiyonluklarınızda, başarılarınızda övdüğünüz bu kişi değil miydi?
Sevilla’da penaltıları kurtardığında yere göğe sığdıramadığınız adam bu Volkan değil miydi?
Şutlar, karamboller derken futbol heyecanımız yerine gelmişken, bir hata ile gelen gol hem Kadıköy’deki hem de ekran başındaki Fenerbahçelileri şok etti. Kolay değil, yenilen golden sonra yemeden üç gol atmak için çok daha kararlı, çok daha agresif bir futbol oynayabilmen lazım. Bunları başarabilmek için de takımın güçlü olması gerekli. Fakat Fenerbahçe’deki en büyük eksik, gücün azlığıydı. Güçlü olursan koşarsın, geri gelirsin, ileri gidersin, mücadele edersin, ayakta kalırsın, önde basarsın ve rakibi boğarsın. Güçlü olmayınca bu saydıklarımızın çok azını yapabilirsin.
ANLAMLI KURTARIŞ
Her şeye rağmen 41’de gelen gol herkesi umutlandırdı. Ondan önce Volkan’ın kurtarışını da atlamamak gerekir. O kurtarış, gelen golden sonra çok daha anlam kazandı aslında. Umutla başlanılan ikinci yarıda Advocaat beklemediğimiz bir tarzda -ama olumlu- oyuncu değişiklikleri ile bir hamle yaptı. Lakin bu hamlenin dakikası 70’ti. Sahada diri olan iki isim vardı: Bir Alper, iki İsmail. Lens, Sow, Van Persie maalesef beklenenin altındaydılar. Hele Lens bu takım için çok önemli bir güç aslında fakat onda da yaşanan fiziksel düşüşü dün akşam gördük.
EĞER HIZLI OLMAZSAN
Fenerbahçe Kadıköy’de yakın zamanda çok önemli rakipleri yenmeyi başardı ama dün yine tekrar etmiş gibi olacağız ama kazanmak için gerekenleri, özellikle de ikinci devre ortaya koyamadı. Rakibin kapalı savunma anlayışını çözmek için üçlü sisteme de geçsen beşli forvet de oynasan şayet hareketli olmazsan topu hızlı çevirmezsen rakibin dengesini bozmazsan hele hele bir de fizik olarak eksik isen maalesef dün akşam olduğu gibi sahadan boynu bükük ayrılırsın.
Fenerbahçe’nin Avrupa defteri kapandı. Şimdiyse, yine Avrupa defterini açmak için lige dönmesi gerekiyor. Ama bu moralsizlik ile, bu oynanan kötü futbol ile ne kadar başarılı olurlar, bu da soru işareti.
Advocaat’ın teknik adamlık kariyerine ben dahil hiç kimse laf edemez ama Fenerbahçe’de geldiğinden bu yana yaptıklarını masaya yatırdığımda kendisi ile ilgili birkaç tespitimi paylaşmak bence en doğrusu. Haklı olduğu noktalar var: Sezon başı bu takımı kendisi kurmadı, devre arasında belki istediği transferler yapılmadı ama Fenerbahçe yönetimi ve camiası gerçekleşmeyen bazı şeylere rağmen Advocaat’tan da bir takım iyi şeyler görmeyi bekledi.
Advocaat lig başlar başlamaz Salih’i, “Benim kapasiteme uygun değil” diyerek sildi. İlerleyen haftalarda Van der Wiel, Emenike, Aatif ve Stoch’u da (Ki Stoch sezona, Avrupa maçları dahil, iyi başlangıç yapmıştı) düşünmediğini bildirdi. Sonra bakıyoruz bu oyunculara bel bağladı. Advocaat diyor ki, “Türk futbolcusu çok duygusal...” Duygusallığın olmadığı hiçbir işte de başarı olmaz sayın Advocaat!
Bu bel bağladığın oyuncularla bir duygusal bağın olsaydı inan ki sahadaki performansları çok daha farklı olurdu. Tamam, profesyonellikte ayrışmalar olacaktır ama bunu yaparken futbolcuları taraftarın önüne atmayacaksın. Korkak futbol anlayışı da cabası.
FiZiK SORUNU VAR
F.bahçe, Kasımpaşa maçında tüm bunlarla boğuşurken fizik sorununun bir kez daha gün ışığına çıktığını gördük. Avrupa maçı sonrası dinlenmek için yeterli zamanı olmasına karşın F.Bahçe’nin dayanıklılık ve kondisyon yönünden çok geride olduğunu bir kez daha izledik. Belki hedeften kopulmuş olabilir ama F.Bahçe takımındaki futbolculara da giydikleri formanın ne kadar önemli olduğunu birinin hatırlatması gerekiyor!
Dün Fenerbahçe ne avantaj sağlayabilecek skoru elde edebildi ne de ikinci maç için bana umut verdi. 90 dakika boyunca oturduğum koltukta iki kere heyecanlandım. Bu heyecanlandığım dakikaların biri 63 diğeri 89’du. Bu da Fenerbahçe’nin oyun kalitesinin ne kadar düşük olduğunu ortaya koyuyor.
VOLKAN’A BORÇLU
Rakibi küçümsemek adına konuşmuyorum, sonuçta buraya kadar hak ederek gelmişler. Ancak futbol anlayışları çok basitti: Topun arkasına 11 kişiyle geçmek, rakibi orta alanda karşılamak, kazanılan toplarla kanatları kullanarak pozisyona girmek.. Dün Fenerbahçe’ye karşı attıkları gol, Volkan’ın kurtardıkları ve değerlendiremedikleri diğer pozisyonlar dahil tüm girişimleri bu şekildeydi. Advocaat ise tüm bunları kenardan izledi. Maç 1-0 bittiyse ve F.Bahçe tur şansını halen devam ettiriyorsa Advocaat bunu Volkan’a borçlu! Kaptan, her iki yarıda birer önemli kurtarış yapıp skoru bu şekilde tutmayı başardı.
Dick Advocaat’ın ligde oynattığı sistemi ve oyuncu tercihlerini zaman zaman hep eleştirdim, bununla beraber ligdeki defansif futbol anlayışının Avrupa’da daha çok iş yapacağı tezini savundum. Önceki Avrupa maçlarında da son derece basit ve akıllıca taktiklerini hep birlikte gördük.
Dün 2 aydır oynatmadığı futbolcuyu sahaya sürmesi, Fernandao’yu yedek oturtması, Van Persie’yi kadroya almaması, çok eleştirdiğimiz ancak bu maçta oynatılması gereken Ozan-Josef-Topal üçlüsünün bozulması ve Advocaat’ın oyunu kenardan iyi izleyememesi beni en çok hayal kırıklığına uğratan noktalardı. Sanki bu skora razıymış gibi bir görüntü çizmesi, yaptığı değişikliklerde bile bir üretkenlik içerisinde olamaması bende, Hollandalı’nın kafasında F.Bahçe’nin bittiği izlenimi uyandırdı.
HÂLÂ UMUT VAR
F.bahçe yenilse de Kadıköy’de bu rakibe gol yemeden iki gol atabilecek seviyede olduğunu biliyordur ama bunun için önce Advocaat’ın sonra da futbolcuların iyi hazırlanması gerekir. Yani şartları hazırlayabilirse tur F.Bahçe’nin olacaktır.