Seyircinin fazla ilgi göstermediği maçta ilk 45’te daha derli toplu kalan, isteği ve agresifliğini -çok olmasa da- canlı tutan Fenerbahçe ilk yarıyı 1-0 önde kapatmasını bildi.
İkinci yarıda korner kullanamasalar dahi son dakikalarda attıkları 2 golle bize, “oynamadan da 3 golle 3 puan alınabilir”i açıkça gösterdiler.
TAKIMI KUTLAMALI
Öncelikle G.Birliği’ne tebrikler. Ümit Hoca’nın, 3 gol yiyen takımını soyunma odasında kutlaması lazım. Çünkü Kadıköy’de Manchester United’ın, Feyenoord’un, Beşiktaş’ın, Galatasaray’ın yapamadıklarını yapan bir takımı vardı. Hem pozisyon ürettiler hem de iyi top oynadılar. Futbolu çirkinleştirmeden bizlere keyif yaşattılar.
Fenerbahçe yine oynamayanlar ve gençlerden oluşan bir kadroyla sahadaydı. Hiçbir as oyuncusunu da Diyarbakır’a getirmemişti. Hatta kulübesinde kaleci Ertuğrul dahil 4 oyuncu vardı. Maçta her iki takım da Fenerbahçe’nin golüne kadar dişe diş, kora kor bir oyun ortaya koydular. Fenerbahçe, golden sonra ise farklı bir kimliğe büründü. Hele rakip 10 kişi kaldıktan sonra, maç 1-1 olmasına rağmen, sahadaki beklentilerin yüksek olduğu isimler devreye giremedi. Aatif, Stoch, Fernandao, Salih, sonradan giren Emenike, hiçbir varlık gösteremediler.
DOĞRUYU YAPTILAR
GRUP maçlarına Gençlerbirliği yenilgisi ile başlayan Fenerbahçe bu karşılaşmada berabere kalsa bile normal şartlarda gruptan çıkar. Ama dünkü alınacak galibiyetin Fenerbahçe’nin işini kolaylaştıracağı da bir gerçekti.
Kalitesi ve kapasitesi belli olan takımların kendinden her anlamda üstün olan takımlara karşı başarılı olmaları için 3-4 tane nokta vardır. Bir, en az rakip kadar mücadele edeceksin. İki, rakibin oyununu bozacaksın. Üç, yakaladığın pozisyonları gole çevireceksin. Ve dört de rakibin kaliteli oyuncularının gününde olmamasını dileyeceksin. Dün Amed takımı, Fenerbahçe’nin oyununu bozmaktan ziyade mücadele etmeyi, agresif olmayı, kendi oyununu ortaya koymayı tercih etti.
Teknik adamların taktikleri, sahadaki futbolcuların yanlışları ve doğruları veya Cüneyt Hoca’nın kararları... Tüm bunları bir tarafa bırakıyorum, 14. haftanın kapanış maçına yakışan bir mücadele oldu.
Heyecan vardı, tempo vardı, pozisyon vardı ama tüm bunları daha fazla hisseden ve yaşatan takım Antalyaspor’du... Fenerbahçe, yakaladığı galibiyet serilerine baktığımızda mücadelenin, taktiğin ve disiplinin ön plana çıktığı bir futbol anlayışı ile sahadaydı.
ADVOCAAT HATA YAPTI
Rakibe üstünlük kurarak, topa hakim olarak belki 1-2 maç kazanmıştır ama diğer maçların hepsi savunma anlayışını çok iyi kullanarak kazanmıştır.
Bir futbolcunun ağır bir mağlubiyetten sonra ilk düşündüğü şey, bir an önce sonraki maçı oynamaktır. Bunun da nedeni “Ben veya takımımız aslında kötü değiliz ve ne olduğumuzu göstereceğiz” düşüncesidir. Beşiktaşlı futbolcular Bursa maçında bu düşünceyle büyük bir reaksiyon gösterdiler.
İKİ KIRILMA ANI
Siyah beyazlıların istekli ve coşkulu oynama düşüncesi özellikle maçın ikinci yarısında ön plana çıktı. İlk yarıda bu coşkuyu sergileyememelerinin nedeni, her bir futbolcunun çok fazla şey yapmak istemesine bağlı olarak ortaya çıkan kargaşaydı. Bundan dolayı zaman zaman pozisyon almada, rakibi karşılamada veya atakta sorun yaşadılar.
Buna karşın Bursaspor’un müthiş başlayan atağında Deniz’in gole çeviremediği vuruş maçın kırılma anıydı. Bir önemli kırılma anı da Şenol Güneş’in ikinci yarıya başlarken Olcay’ı alıp oyuna Tolga’yı sokmasıydı. Beşiktaş, ilk yarının son 15 dakikasındaki baskılı futbolunu, ikinci yarıda sistemi değiştirerek daha da artırdı. 4-1-2-1-2 düzenine geçen siyah beyazlı ekip top ayağındayken 2-1-4-1-2’ye dönerek müthiş bir baskı kurdu.
Maça nasıl başlanacağı, nasıl devam edileceği, nasıl bitirileceği stratejisi tam anlamıyla tuttu.
Tutmaması için tek ihtimal vardı: Futbolcuların bireysel performanslarının kötü olma olasılığı...
Baktığımızda, Osmanlıspor’un takım kimliğine uyan formatta geçen bir maçtı. Beraberliğin kendisine yettiği bir maçta başkent ekibinin sayılarını son 20 dakikaya sıkıştırmasının sebebi de her ne kadar kontratak futbolunu çok iyi oynasa da son bölüme kadar gereken golü bulamayışıdır. Bu tür final maçlarını oynamak kolay değil. O baskıyı, o stresi, o heyecanı çıktıkları her kontratakta yakaladıkları her pozisyonda son vuruşu yapamayarak bize gösterdiler. Bununla beraber, maçın etkili ama bitirici özelliği olmayan ismi Delarge’ın golüyle öne geçen Osmanlı finali de Erdal’la yaptı.
NUMAN ÇOK İYİYDİ
Kazanmak
Fenerbahçe açısından bakacak olursak, zirve yarışı için -hele ki Kadıköy’de- kazanma zorunlulukları vardı ve beraberliğe gelmiş bir Beşiktaş karşısında böyle bir sonuç almamaları gerekiyordu.Beşiktaş ise ne istediğini bilerek ve kurgulayarak gelmiş. Hücumdan ziyade defansif düşüncenin önde olduğu bir futbol anlayışıyla sahada yer aldılar ve hedeflerine de ulaşmayı başardılar.
Belli ki Şenol Hoca biraz da hafta içi oynayacakları Dinamo Kev maçını düşünerek böyle bir kadro ve taktikle takımını sahaya sürdü. Advocaat ise en doğru takımı ile sahadaydı. Bununla beraber F.Bahçe, G.Saray derbisindeki oyun stratejsinden uzaktı ve daha temkinli bir görüntü sergiledi. İki takımın hocaları da futbolcuları da sadece kaybetmemeyi düşündüler.
RiSK ALMADILAR
Maçın geneline baktığımızda, ilk yarıda iki takım da futbol olarak pek bir şey vermediler. Fenerbahçe’nin tek pozisyonu diyebileceğimiz karambolde Skrtel’in vuruşunda top üstten auta gitti. İkinci yarı baskılı bir oyun ortaya koysalar da Beşiktaş’ın savunmada katı önlem alan futbolu karşısında çok da üretken olamadılar. Yine aklımızda kalan tek pozisyon vardı, o da Van Persie’nin indirip Josef de Souza’nın auta attığı toptu. Bir haftadır tüm ülkenin hazırlandığı ve merakla beklediği derbi, beklentileri karşılamaktan çok uzaktı ve beklenen heyecan yaşanmadı.
10 as oyuncusunu tribünlere gönderdiği maçta Aatif’i de devrede almasıyla Beşiktaş maçının 11’ini şimdiden belli etti.
Her başlangıcın zorluğu vardır. Rakip kim olursa olsun bu her zaman geçerlidir. Dün Fenerbahçe sahada sakatlıktan yeni çıkmış, az süre alan ve genç oyuncuların olduğu bir 11 ile mücadele etti.
- Sahadaki liderlik de biraz Stoch biraz da Aatif’deydi.
- Tüm planları bozan İsmail’in daha oyunun başında kırmızı kartla oyun dışı kalmasıydı.
Duygusal anlamda zor anlar yaşayacaktır. Ancak burada asıl görev, F.Bahçe taraftarına düşüyor. Ortaya koyacakları tavır, 8 yıl kulüplerine hizmet eden Gökhan Gönül’e teşekkür nezdinde olmalı.
Aksi olursa, hâlâ yol kat edemediğimizi görürüz. Ben, F.Bahçe’den sonra Beşiktaş’a gittiğimde olumsuz bir tepkiyle karşılaşmadım. Çünkü sebebi biliniyordu. Büyük duygusal yoğunluk yaşadım ve tuhaf hissettim ama bu sadece Kadıköy’de çıktığım ilk maç için geçerliydi. Sonrasındaki maçlarda, orada uzun yıllar boyunca yaşadığım güzel günler geldi aklıma...