BEŞİKTAŞ-F.Bahçe maçını klasik bir derbiden çok daha önemli hale getiren olay; geçen hafta siyah beyazlıları mağlup eden Başakşehir’in, dün de Antalyaspor’u yenmesi. Bu derbi Beşiktaş için gerçek bir virajı dönme maçı oldu. Eğer dönemezse lig yeniden başlar. Gelinen noktada iki büyük takımı farklı şekillerde değerlendirmek gerekiyor...
BEŞİKTAŞ NASIL KAZANIR?
DOĞRU POZİSYON ALMALILAR
- HER şey sahada soğukkanlı olmak ve gerginlikten uzak durmakla alakalı. Bunu yapmak işin yüzde 50’si demek. Nasıl oynamaları gerektiğine gelince...
- Sabırlı ama coşkulu, agresif ama sakin olmalı. Bunların yanı sıra hızlı oyunlarına daha bir hareketlilik katmalı ve doğru pozisyon almalılar.
- Hızlı futbollarına bu dediklerimi de eklerlerse Fenerbahçe’nin takım savunmasındaki dengesini bozabilirler.
FENERBAHÇE NASIL KAZANIR?
HÜCUMA ÇABUK ÇIKMALI
Fakat 14’üncü dakikada Şener’in hatasından gelen gol, dengeleri bir anda değiştirdi. Golden sonraki 10 dakikalık süre içerisinde bocalayan taraf Fenerbahçe oldu.
Fenerbahçe, sakat ya da cezalı olan önemli oyuncularından yoksun çıktı sahaya. İlk yarı itibarıyla sahaya baktığımız zaman, Aatıf’ın hareketli ve enerjik temposu, Alper’in istekli ve dikine futbolu ile sürekli soldan bindirerek bu oyunculara eşlik eden Hasan Ali, en etkili isimlerdi Fenerbahçe adına. Fakat, ne hikmetse Fenerbahçe iyi oynadığı bu bölümde istediği pozisyonları üretemedi.
RİZE’Yİ ATEŞE İTTİ
Erken gol atan Sow’un ileri uçtaki hareketsiz oyunu, alan açılmasının önüne geçti. Ki, açılan alanları da dolduracak futbolcular dün günündeydi aslında.
Rizespor, dakikalar 66’yı gösterirken öyle bir gol kaçırdı ki bu, maçın skoru kadar Rizespor’un da ligdeki geleceğini etkileyen bir pozisyon oldu. Kweuke, kaleci Fabiano ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda, kimileri ‘Kweuke kaçırdı’ der, kimileri ‘Fabiano kurtardı’ der, neticede golü atamadı. Kaçan bu golün Rizespor adına ne kadar çok şey ifade ettiğini maç bitiminde oyuncuların yüz hallerinden gördük.
Hikmet hoca, dün son dakikada kırmızı kart gören Saadane’yi maçtan sonra soyunma odasında düzgün bir üslupla azarlamıştır. Böyle bir basit hatayla oyundan atılmanın cezasını, sadece maçın başındaki golde gördüğümüz Sow kesti. Bu gol Fenerbahçe’nin kazanma alışkanlığını devam etmesini sağlarken, Rize’yi de çıkılması güç bir ateşin içine itti.
REAL Madrid için dün önemli olan Barça’ya yenilmemekti. Barça’nın ise tek şansı vardı, o da kazanmak... Ki böylece şampiyonluk yarışına tekrar ortak olabilecekti. Son yılların en zevkli, en çekişmeli, belki de en mükemmel El Clasico’larından birini izledik. Heyecanın, gerilimin, stresin ama en önemlisi futbolun tavan yaptığı bir maçtı. Neymar’dan yoksun olan Barcelona beklentileri karşılaması beklenen isimler Messi ve Suarez’di. Dün Suarez gol atamadı ama gollerdeki etkili pozisyon alışları ile öne çıktı. Fakat Messi hem başladı hem devamını getirdi hem de son dakikada maçın skorunu belirledi.
REAL YiNE DE AVANTAJLI
Real Madrid 10 kişi kalmışken bile beraberliği yakaladı fakat kalan 3-4 dakikada yorgunluğun vermiş olduğu etki ile gelen Barça’nın üçüncü golüne engel olamadı. Avantajı halen devam eden Real Madrid kalan haftalarda galip geldiği müddetçe şampiyon olacaktır. Barcelona ise alınan bu galibiyetle Juventus yenilgisinin acısını unutturup kalan haftalarda hem kazanacak hem de Real’in puan kaybını bekleyecek ki mutlu sona ulaşsın.
Zidane takımını çok iyi yönetti, hamleleri çok yerindeydi, tek önüne geçemediği ise takımının yorgunluğuydu. Luis Enrique kulübesi zayıf olsa bile sahadaki futbolcularının karakterli oyunuyla 3 puanı alarak El Clasico tarihine geçti.
GOLLER
Dk.12 Casemiro 1-0
Dk. 33 Messi 1-1
Karşılaşmanın başlamasına dakikalar kala şöyle bir etrafıma baktım ve boş tribünleri içim cızladı. Halen hedefi olan F.Bahçe’nin böylesine yalnız kalmasına üzüldüm. Bir zamanlar Dereağzı’nda, durumlar kötü de iyi de olsa maç günü stattan gelen tezahürat sesleriyle uyanırdım. Ama maalesef dün sadece müzik sesi vardı. ‘Acaba neden böyle’ diye kendi kendime sordum. Son yıllardaki futbola olan ilgisizlik mi yoksa F.Bahçe’nin başarısızlığı mı?
POZİSYONSUZ DEVRE
Maçın ilk yarısına baktığımız zaman Akhisar’ın 1 puan için geldiğini ama bir taraftan da F.Bahçe’yi yenebilme umudu taşıdığını olduğunu gördük. Fenerbahçe ne hızlı bir şekilde rakip kaleye gidebiliyor ne de organize bir atak geliştirebiliyordu. Bizi heyecanlandıracak tek pozisyon yoktu. Lopes’in kornerden gelen topa müdahalesiyle gelen F.Bahçe golü ilk yarıyı sarı lacivertlilerin önde kapatmasını sağladı. Volkan kendisine her top gelişinde oyunu hızlı başlatmak için arkadaşlarına pas veriyor ama her pası bir şekilde tekrar kendisine geliyor ise o zaman F.Bahçe’de yanlış giden çok şeyler var demektir!
Volkan sağa sola pas vermektense direkt meşin yuvarlağı uzun göndersin ki bari F.Bahçe topu ileri taşımış olsun. Şunu da belirtmek gerek: sorumluluk almayan futbolcular takımda ne kadar fazla olursa Volkan’ın çabaları da hep boşa çıkar!
ORTAKLAŞA HATA
İkinci yarının başlarında Kjaer-Volkan ortaklaşa hatasından gelen Akhisar sayısı bizleri “F.Bahçe acaba nasıl gol atacak?” sorusunu sormaya itti. Oluşan bir karambol sonrası Souza’dan gelen gol ve son dakikada Lens’in sayısı F.Bahçe’ye 3 puan kazandırdı. “Önemli olan 3 puan mı yoksa oynanan oyun mu?” diye soracak olursak Advocaat elbette “3 puan” der. Çünkü bir hedefi var: Şampiyonlar Ligi’ne katılabilmek. Ancak spor sever olarak 90 dakika boyunca tribünde hiç heyecanlanmamışsam o zaman maçın başlangıcında düşünüp düşünüp bulamadığım cevabı bulurum!
Biri ikinci yarının puan lideri, diğeri oynadığı futbol ile ligin lideri. İki takım da rakiplere korku veren yönleri ile maç öncesi birbirlerinde tedirginlik yaratmıştı. Maç başladığında şunu gördük: Trabzonspor ister istemez Beşiktaş’ın oyundaki hakimiyetini kabul etmiş ve oyunu geride kurmuştu. Maça adeta golle başlayan Beşiktaş’ın oyunu kontrolü Atiba-Tosic hatasıyla oluşan pozisyonda Okay’ın golüyle son buldu. O dakikadan sonra Trabzonspor’da bir değişim oldu, sanki ‘Bari oynayarak kaybedeyim’ dediler. Ve hakikaten oynayarak kaybettiler. 2-1 geriden gelip 3-2 öne geçtiler ama karşılarında iç saha-dış saha bilmeyen ve hep aynı oyunu oynamaya çalışan, bununla da rakipleri ürküten Beşiktaş vardı. Sonrası: Onur’un hatasıyla gelen Talisca golü ve arkasından gelen son dakikadaki Atiba sayısı... Bu sezon dört büyükler arasında oynanan maçların en zevklisini izledik. Sonuçta gülen taraf Beşiktaş oldu.
SAVUNMADA ZAAFİYET
Beşiktaş’taki en büyük sorun şu: Deplasmanda dört gol atıyorsunuz ama üç gol yiyorsunuz! Bu yenen gollerdeki pozisyon hatalarının dikkatle incelenmesi ve önlem alınması gerekir. ‘En kuvvetli yanı orta alanı’ dediğimiz Beşiktaş özellikle son yarım saatte büyük zaaflar verdi.
Trabzon, öne de geçtiği bir maçta kaybetmenin üzüntüsünü yaşadı, ama bordo mavili taraftarların mutlu ayrıldığını gördük. Zaten Trabzon camiası yense de yenilse de sahada böyle bir takım görmek istiyordu. Dün bu noktaya gelindiği çin maç sonu alkış tufanı vardı. Büyük avantaj yakalayan Beşiktaş, Başakşehir’in G.Saray’la oynayacağı maçı bekleyecek. Bu maçı unutup Avrupa’ya kilitlenecek çünkü tüm Türkiye’nin beklediği bir Lyon maçı var. Beşiktaş’ın bu maçta dikkat etmesi gereken tek şey dünkü defansif zaafiyetleri tekrar etmemek olacak. Eğer bu yanlışlardan kurtulmazsa Lyon’daki ilk maçta hüsran yaşayabilir.
Biri Türkiye Kupası, diğeri ise Başakşehir yenilince tekrardan yeşeren Şampiyonlar Ligi. Sarı lacivertlilede en büyük soru; ligin bitimine10 hafta kala Fenerbahçe’de seneye olmayacağını açıklayan Advocaat’ın bu kararının takım üzerinde nasıl bir etki bırakacağı idi. Ya umursamadan ligin bitiminin gelmesi için sahaya çıkacaklardı ya da gelecek hocaya seneye bu takımda kalabileceklerini ispatlamak için karakter ortaya koyacaklardı. Bütün bunlara bir de Karabük’ün kendi evindeki performansını eklemek lazım. 4 büyüklerden 3’ünü yenen Karabükspor, iç saha performansı olarak ligin flaş takımlarından biri. Her ne kadar Tudor gitse de, yeni teknik adamları Barisic ile beraber aynı çizgide devam eden ve hatta daha cesur futbol oynayan bir görünüme sahip oldular.
İlk yarıda hakikaten tatsız tuzsuz bir maç izledik. Birkaç karambolün dışında birbirlerini zorlamayan, yenilmekten çekinen iki takım vardı sahada.
FABIANO FAKTÖRÜ
Fenerbahçe’de, özellikle ikinci yarıda buradan puan almaya inanan birkaç oyuncudan biri kaleci Fabiano idi. Ceyhun ve Serdar’ın kafa toplarında yaptığı kurtarışlar Fenerbahçe’yi oyunda tuttuğu gibi aynı zamanda arkadaşlarına da güç verdi. Ve Fabiano’nun kurtarışlarını Van Persie boşa çıkarmadı. Hollandalı, uzun bir aradan sonra attığı golle 3 puanın kazanılmasında başrol oynadı. Fenerbahçe kalan 8 haftada yukarıda belirtmiş olduğumuz iki hedefe de ulaşabilir. Burada iş yönetime, sorumluluk alan futbolculara ve ne yaptığını bilen bir Advocaat’a iş düşüyor.
Advocaat demişken, belki teknik olarak Volkan Şen’i 10 dakikada oyundan çıkarması kendine göre doğru olabilir ama bu şekilde çıkarmak, futbolcuyu kaybetmenin en kolay yoludur. Yani Advocaat da kendini biraz verirse, Fenerbahçe şampiyonluğun gittiği sezonda kalan hedeflerine ulaşılabilir.
O dönemde İstanbul’a fark yememek için gelinirdi. Tıpkı dün akşamki Finlandiya gibi. Gerçi biz sahaya çok ofansif bir kadro ile çıkmamızın karşılığını rakibe korku vererek sağladık. Erken gelen 2 gol aslına bakarsak maçı da noktaladı. Sonrasında tek yapmamız gereken oyunu kontrol altında tutmak ve farkı artırmaktı.
ARDA SiSTEMDE KALDI
Oyunu kontrol ederken zaman zaman topu da rakibe bıraktık. Finlandiya’nın üzerimize gelmeye çalıştığı dakikalarda eğer hızlı çıkabilseydik, doğru çıkabilseydik belki de ilk yarıda farka giden bir netice alabilirdik. Ama olmadı, olmadığı gibi az daha da gol yiyorduk. Fakat bu golü direğin engellemesi bizim şansımızdı.
Finlandiya takımının İzlanda’ya nasıl 2 gol attığına ve Kosova’dan nasıl puan aldığına dün akşamki futboluna baktığımız zaman şaşırmamak elde değil.
Gerçi kadro olarak gruptaki belki de en zayıf takım ama bu bizim galibiyetimizi gölgelememeli. Dün göze batan tek oyuncumuz Cenk’ti, o da 2 gol attığı için...
Onun dışında disiplinli oynayan, kişisel değil takım halinde hareket eden bir görüntümüz vardı. Olması gereken de buydu.
Beklentilerimizi en yüksek tuttuğumuz oyuncumuz olan Arda da sistem içinde yapması verilen görevin dışına çıkmadı.
ÖNEMLi BiR AVANTAJ
Fakat Şenol Güneş demiş ki: “Çıkın, ilk 30 dakikada bu işi bitirin.”
Gerçekten de sezon başından bu yana gördüğüm en iyi Beşiktaş sahadaydı. İlk yarım saatte bulduğu iki gol sahada oynadığı futbolun karşılığı idi. Önde basan, rakibi bunaltan, pas yapan, yerinde duramayan futbolcular topluluğu ile hem gözümüze hitap ettiler hem de ruhumuza.
İki golü orta alanda presle kazandıkları topla, kanatlardan getirdikleri ortalardan buldular. Talisca’nın ortasını Aboubakar, Quaresma’nın ortasını da Ryan Babel gole çevirdi.