Gastronomi sektörü için alternatif bir çıkış modeli olacağını düşündüğüm ‘Düşük Temaslı İşletme Belgesi’nin bir benzerini Turizm Bakanı Mehmet Ersoy oteller için uygulanacağını duyurdu:
Bakan Ersoy, uluslararası geçerliliği olan yeni bir sertifikasyon sistemi geliştireceklerini vurguladı ve şunları söyledi:
“Önce iç turizm hareketinin başlamasını halletmiş olacağız. İkinci aşamada, ülkelerle karşılıklı olarak dış trafiği başlamadan önce biz yeni bir projeyi hayata geçirmeye başladık: Sertifikasyon, yani koronasız alanları sertifika eden bir sistem. Bu hafta ilk toplantısını da yaptık ve bir komisyon oluşturduk. Bu komisyonda Kültür ve Turizm Bakanlığı koordinasyonunda Sağlık Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı yetkilileri ile ayrıca konuyla ilgili bütün STK’lar görev alıyor. Aşamalı olarak da geliştiriyoruz bunları. Öncelikli olarak bir sertifikasyon sistemi geliştireceğiz, bu uluslararası kabul gören bir sertifikasyon sistemi olacak.” şeklindeki açıklamaları ile Sayın Bakan ‘Düşük Temaslı İşletme Belgesi’ni bir başka şekliyle tarifini yapıyor aslında.
‘Sertifikalı İşletme Modeli’ gelecek
Korona salgını boyunca herkesin derdi, suyun üzerinde nefes alabilecek kadar durabilmek, en az zararla bu dönemi atlatabilmektir. İşte bu dönemde işletme sahipleri müşterilerinin taleplerine ve ihtiyaçlarına kulak vermeliler. Korona şüphesiyle yaşayan müşteri ne ister? Bu dönemde müşterilerin hassas olduğu konuların en başında mümkün olduğunca düşük temaslı bir hizmetin sağlanmasıdır.
Korona döneminde ve sonrasında müşterilere güven veren, özellikle restoran, kafe gibi hizmet işletmelerinin bir standardı olabilecek olan ‘Düşük Temaslı İşletme Belgesi’nde olması gereken standartlar neler?
1- Kafe ve restoran işletmelerinin ‘paket servis hizmeti’ mutlaka olmalı.
Dünyada koronavirüs salgını nedeniyle vaka sayısının an itibarıyla 3 milyona, toplam ölüm sayısının da 200 bine yaklaştığı bu günlerde azalan yakın temas, yeni davranış kalıplarını getirdiği ve getireceği gibi ‘Düşük Temas Ekonomisi’ diye adlandıracağımız yeni bir ekonomiyi beraberinde getiriyor. Nedir bu ‘Düşük Temas Ekonomisi’?
Düşük Temas Ekonomisi, ağız maskeleri, anti bakteriyel sıvılar, dezenfektanlar, solunum cihazları, bağışıklık koruyucu gıdalar, takviye ilaçlar, hijyenik eldivenler, yüz maskeleri, online görüşme aplikasyonları, e-eğitimler, evde ekmek makineleri, pişiriciler, derin dondurucular ile sınırlayabileceğimiz bir ekonomi değildir aslında. Zincir şeklinde eklenerek büyüyecek bir ekonomidir.
Koronavirüs salgını ile birlikte yeni bir ekonomik düzenin oluşacağı öngörülüyor. Bu süreçte; çalışma hayatı, yeme-içme, alışveriş, egzersiz, sosyalleşme, sağlık yönetimi, boş zaman yönetimi inanılmaz bir hızla ve sarsıcı bir şekilde değişecek.
İnsan davranışlarında beklenen sarsıcı değişikliklerden ve beklenen sonuçlarından bazıları şunlar:
1- Maslow’un ihtiyaçlar hiyararşisi alt olacak. Misket aromalı kil maskesi ile bir kilogram patatesin tüketimde ve erişilebilirlikteki öncelik sırası değişecek.
2- Ambalajsız gıda kalmayacak, açıkta satılan ve el değmiş gıdadan uzaklaşacağız. Kişisel hijyen belgeleri işletme girişlerinde, restoranlarda menülerden daha öncelikli görülür olacaktır.
3- Öğlen veya akşam yemekleri hijyenik ambalajlarda raflarda satılabilecek. Bunun örneği Bursalı iş insanı Hasan Aslanoba’nın öncülük ettiği Mealbox ile başladı bile. Bazı marketlerde öğle ve akşam yemekleri kutuda raflarda.
Kapanan restoranlar, ertelenen düğünler, yarıda bırakılan kahve sohbetleri sosyal hayatlarımızı alt üst ederken kırılgan olan ekonomiyi büyük bir belirsizliğe sürüklüyor.
Üç yüz elli yıl öncesinde, veba salgını ve hastalıklardan kırılan Avrupa’da, bağışıklık sistemini ayakta tutan çorba, bugünkü restoranların temelini oluşturuyorsa; şimdilerdeki korona salgını hangi iş modellerinin önünü açar, hangi yeni sağlık reçetelerinin ortaya çıkmasına neden olur bilinmez.
Gastronomi sektörü, Türkiye’de 100 bin işletmenin kapanması ve 2,5 milyon çalışanın evlerinde işletmelerinin açılmasını beklemesi ile sonu belli olmayan belirsiz bir süreçten geçmektedir. Sadece Bursa’da kapalı olan kafe, restoran, büfe sayısı beş bin, buna bağlı evde oturan aşçı, garson, yardımcı elaman sayısı 500 bin civarındadır.
Salgının bitiş tarihi belli değil. Şimdilik evlerimize kapanarak, sosyal bir izolasyon ile birbirimize mesafe koyarak, biraz evden biraz da dijital bir ekran üzerinden işlerimizi çözmeye çalışıyoruz.
KİMLER AYAKTA KALACAK?
Daha zeki olan veya daha zengin olan değil, değişen, değişebilen, değişime ayak uyduran işletmeler ayakta kalabilecek. Koronavirüs döneminde ve sonrasında gastronomi işletmelerinin alması gereken önlemler neler olmalıdır? Zincir işletme sahipleriyle, STK temsilcileriyle görüştük, aldığımız bilgileri sizler için derledik topladık.
En önemli kaynağımız insan ve çalışanlarımız. Çalışanlarımızla sürekli iletişim halinde olmalıyız. İyi günlerde birlikte olan çalışanlarımızla kötü günlerimizde de birlikte olmalı, mağduriyetler yaratmamalıyız. Devletin kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izin desteklerinden faydalanmak için İş Kur’a olan müracaatlarınızı yapmalısınız.
Yemek.com sitesi Türkiye’nin bu zorlu günlerinde evinde kalma bilinciyle hareket ederek kendisinin ve toplumun sağlığını koruyan kullanıcıların en çok tercih ettiği tarifleri açıkladı.
Kullanıcılar, önceki dönemlerde en çok cumartesi ve pazar günleri tarifleri okurken; evde kaldığımız bu dönemde en çok salı ve çarşamba günleri tariflere ilgi gösterdi.
Evde ekmek yapmak trend oldu
Koronavirüs nedeniyle evde kalan kullanıcıların birçoğu ekmek ve hamur yapımına yöneldi ve tariflere olan ilgi oldukça arttı. Evde somun ekmek yapımı tarifinde yüzde 2.400, mayasız ekmek yapımı tarifinde yüzde 1.100 artış ve tavada mayalı ekmek yapımı tarifinde ise yüzde 530 artış yaşandı.
Bunun yanı sıra mutfakta yeni şeyler keşfetme motivasyonunun arttığı kullanıcılar pizza yapımına yöneldi. Pizza hamuru yapımı eskiye nazaran yüzde 875 daha fazla tıklandı.
Doğal dezenfektan yapımı:
Kullanıcıların yoğun ilgi gösterdiği içeriklerin başında dezenfektan yapımı geldi. Evde bulunabilecek doğal malzemelerle yapılabilecek dezenfektan tarifleri en çok okunan içeriklerden biri oldu.
İtalyan kökenli diye bildiğimiz makarnanın sofralarımıza gelmeden önceki hali eriştedir. Sahi makarna ülkemize ne zaman geldi, makarna ile buluşmamızı kime borçluyuz? Dünyada makarnanın atası İtalyanlar mıdır?
MAKARNANIN TARİHİ
Bugün Roma’da bulunan Makarna Müze’sinde bulunan belgeler makarnanın nereden geldiği hakkında tam olarak yeterli bilgi verememektedir.1292 yılında Marco Polo’nun Çin’i ziyareti sonrasında İtalya’ya dönüşünde beraberinde spagetti ve yapılışı ile ilgili bilgi getirdiği kayıtlarda yer almaktadır. Ancak Eski Yunan ve Roma kültüründe makarna yapımı ve tüketiminin bugünkü haline benzer şekilde olmasa da yapıldığı yine eski kayıtlarda yer almaktadır.
Tarihsel kayıtlara bakıldığında Çinlilerin milattan önceki yıllarda arpa şehriye ile makarna üretimine başladıkları bilinmektedir. Aynı şekilde M.Ö. 5. yüzyıla ait Suriye’de bulunan tarihi yazılara bakıldığında o dönemlerde Arapların da arpa şehriyeyi ürettikleri ve tükettikleri görülmektedir. Yunan ve Roma yazılarına baktığımızda M.Ö. 1. yüzyılda o dönemin gurmesi Marcus Gavius Apicius yazdığı “De re coquinaria” isimli yemek kitabında “lagana”dan (lazanya olduğu düşünülmektedir) bahsetmiştir.
İTALYANLAR VE MAKARNA
20. yüzyıla kadar makarna İtalya başta olmak üzere Arap yarımadası ve Çin’de üretilmeye ve tüketilmeye devam etti. Üretiminin az maliyetli ve kolay olması, farklı şekillerde hazırlanıp tatlandırılabilmesi nedeniyle zamanla daha çok sevilmeye ve tüketilmeye devam etti. Gelişen teknoloji ile birlikte makarna üretimi daha az maliyetli ve daha kaliteli olmaya başladı. Önceleri irmiğin su ile karıştırılması ile elde edilen irmik hamurunun sert olması nedeniyle ayaklarla karıştırılan makarna hamuru 17. yüzyıldan itibaren makinelerle yoğrulmaya başlandı. Napoli Kralı II. Ferdinando’nun bu iş için bir mühendise talimat verdiği ve Cesare Spadaccini isimli mühendisin ilk makarna makinesini icat ettiği yine tarihi kayıtlarda yer almaktadır.
Wuhan kentinde bir Çinli’nin yediği yarasa da, yaşadığımız koronavirüs salgınının tek sebebi değildir elbette. Sebeplerini ve sonuçlarını bilim insanları tartışa dursun, yeni dünya düzeninde yemek alışkanlıklarımızın yeniden yazılacağını, kökünden değişeceğine tanıklık edeceğiz. Yeni dünya düzeninde yemek alışkanlığımız ile birlikte hayat tarzımız yavaşlayacak, fast foodun yerini slow food, hızlı ve baş döndüren şehirlerin yerini de yavaş şehirler (cittaslow) alacaktır. Geçtiğimiz günlerde Mudanya’nın Trilye İlçesi’nin Unesco’ya Cittaslow (yavaş şehir) tescili için başvuru yaptığını öğrenince bir Bursalı olarak çok sevindim. Sık sık gittiğimiz, gittiğimizde bu yoğun ve karmaşık hayattan biraz olsun nefes aldığımız Trilye bunu fazlasıyla hakkediyor. Umarım Trilye de Unesco’nun Cittaslow kentleri arasına girmeyi başarır. 1999’da Paolo Saturni’nin vizyonuyla ortaya çıkan cittaslow (İtalyanca şehir İngilizce yavaş kelimelerinin birleşmesi) fikri, günümüzde tüm dünyaya yayılmış durumda. Bir şehrin bu şekilde adlandırılabilmesi için, yetmiş iki ayrı kriteri sağlaması gerekiyor. Bu kriterler; çevre, altyapı, kentsel yaşam, turizm politikaları gibi farklı alanlarda yoğunlaşıyor. Bunların yanında; sanat, sosyal uyum, misafirperverlik gibi politikalar da esas alınıyor. Yavaş şehir unvanı almak isteyen kent, başvurusunda bu hususlara uygunluğunu belgeliyor. Eğer bu belgeleme olmazsa unvanı alamıyor. Belirlenmiş olan kriterler; bir şehirde sürdürülebilir, sakin bir hayatı hedefliyor. Cittaslowun 4 temel özelliği var:
YAVAŞ YAŞAM
Yavaş yaşamak, hayattan zevk alabilmek, sevdiklerimize ve kendimize zaman ayırabilmek, hız için dünyaya zarar vermemektir. Arkadaşlarımızla yürürken kahve içmek yerine oturmak ve onlara zaman ayırmaktır. Hayatın hızlı gidersek erken varacağımız bir varış noktası yoktur, önemli olan hayatımızı nasıl yaşadığımızdır, her geçen anın değerini bilmemizdir.
KENT RUHU
Her kentin geçmişinden gelen, kentin tarihi, yerel özellikleri gibi unsurlarından oluşan bir ruhu vardır. Kent ruhu bir anda oluşturabilecek bir şey değildir ancak yanlış politikalar sonucu bu ruhunu kaybetmesi oldukça kolaydır. O topraklarda yaşayan uygarlıkların, üretilen ürünlerin, söylenen şarkıların, yazılan şiirlerin, dostlukların, yaşananların birikimi olan bu ruh bir kenti diğerlerinden ayırır. Cittaslow, kent ruhunun korunarak kalkınmasıdır.
YAVAŞ YEMEK
Yemek yemek kalori alımına yönelik mekanik bir eylem değil sosyal bir tercihtir. Yemek yeme tercihimiz tohumu, tarlada çalışan işçileri, mutfak endüstrisini, doğaya verilen veya verilmeyen zararı, mutfak çalışanlarını ve daha birçok unsuru etkilemektedir. Yavaş yemek iyi, temiz ve adil gıdayı tercih etmektir.
SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA
Kelle paçanın bağışıklık sistemimize destek olduğunu bu nedenle bu günlerde daha çok tüketmemiz gerektiğini söyledi. Koronavirüse iyi gelirdi, gelmezdi tartışmalarının odağına oturan kelle paça, bağışıklık sistemimizi koruyan tek gıda değil elbette. Bağışıklık sistemimize iyi gelecek gıdalar nelerdir? Bağışıklık sistemimiz nasıl çalışır bu hafta bunları yazacağım.
Bağışıklık sistemi, organizmayı çoğu hastalığa karşı koruyan tüm biyolojik yapı ve süreç sistemlerinden oluşur. Bağışıklık sistemi organizmanın vücudu için bir savunma sistemi gibidir; birçok farklı ajanın varlığını tespit eder ve bir kalkan gibi hareket eder.
ZAYIF BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ
Bağışıklık sistemimiz bizim sağlıklı kalmamızı sağlar; bizi korur. Eğer bir insan sık hastalanıyorsa, bu durum onun bağışıklık sisteminin zayıf olduğuna işaret eder; dolayısıyla sistemin güçlendirilmesi gerekir. Çevremizde zayıf bir bağışıklık sistemi nedeniyle mevsim değişimlerinde grip ve soğuk algınlığına yakalanan birçok insan vardır.
Susuz kalmak zayıf bir bağışıklık sisteminin başlıca nedenlerinden biri olabilir. Evet, vücudumuz düzenli aralıklarla toksinleri dışarı atmalıdır ve bunu yapabilmek için sıvıya gereksinim duyar, bunu yapamaması hastalıklara yol açar. Dolayısıyla bağışıklık sistemini güçlendirmek için bol miktarda su içilmelidir. Burada, bazılarımız çay ve kahvenin vücudun su ihtiyacını karşılamak için gerekli olan sıvılardan olmadığını anlamakta zorlanabilir. Aksine araştırmalar kahvenin vücudun susuz kalmasına neden olduğunu ortaya koymuştur. Yani kahve içtiğimiz günlerde daha fazla su içmemiz gerekir. Evet, eğer sadece su içmek istemiyorsanız, her zaman taze meyve sularını tercih edebilir ve suyunuzun içine limon sıkabilirsiniz.
GÜÇLÜ BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ
Vücudun beyne neye ihtiyacı olduğunu söylediği birkaç belirti olabilir. Örneğin: Eğer bir insan sağlıksız bir yaşam sürüyor; sigara içiyor ve alkol kullanıyorsa (alkol susuz bırakan bir ajandır) aşikar olarak kişinin yapması gereken bu alışkanlıklarını hemen durdurmasıdır. Diğer belirtiler aşırı kilo, kirli su içmek ya da kişisel hijyene önem vermemek, stres vb. olarak sırlanabilir.
Bu hormonunun beyin tarafından yeterli miktarda üretilememesi depresyon ve anksiyete başta olmak üzere pek çok sağlık sorununa yol açabiliyor. Serotonin eksikliğinin tedavisinde daha çok bu hormonun üretimini uyaran anti-depresan ilaçlar reçete edilir. Mutluluk için ilaca reçeteye gerek yok . Mutluluğu kuruyemişçi dükkanında da bulabilirsiniz.
KABUKLU YEMİŞLER
Kaju fıstığı, ceviz, fıstık, badem gibi kabuklu yemişler; susam, kabak çekirdeği ve ayçiçeği gibi çekirdekler; soya fasulyesi ve buğday, pirinç ve mısır gibi tahıllar serotoninin ön maddesi triptofandan zengin gıdalardır. Bu gıdalardan dengeli şekilde tüketmek karaciğer ve kanda triptofanı, dolayısıyla da serotonin düzeyini yükselterek beynimizdeki kötü duygu ve düşünceleri defetmemize yardımcı olabilir.
KIRMIZI BESİNLER
Milletçe kırmızıya olan merakımız ve sevgimiz bayrağımızdan mı bilinmez ama beslenmede kırmızı besinler vücudumuza en faydalı olanlardır. Antioksidan deposu olan kırmızı renkli besinler nelerdir? Antioksidan nedir izah edeyim sizlere...
Antioksidan insan vücudu için oldukça gerekli bir kimyasal maddedir. Bu maddeyi insanın vücut hücreleri kendi kendine üretebilir ve bazı besinler yoluyla elde edebiliriz. Bu madde insan sağlığını rahatsız edebilecek tüm hastalıklara karşı etkili bir korumadır. Antioksidanın yaşlanma gibi belirtileri geciktirdiği de uzmanlar tarafından gözlemlenmektedir. Antioksidanların en büyük özelliklerinden biri de hücre hasarlarını onarmaktır.
KORUYUCU MEYVELER