Bebeğin dünyaya gelmesiyle misafirlere ikram ettiğimiz lohusa şerbetinin önemi nedir? Ölenin ardından yaptığımız helvanın sebebi hikmeti nedir? Dünyaya ilk geldiğimizde ve dünyadan ayrıldığımızda yapılan bu ritüeller gastronominin ve mutfak tarihinin önemli sırlarından biridir.
LOHUSA ŞERBETİNİN SIRRI
Anne karnında 9 ay su gibi geçip gitmiş, sonunda beklenen an gelmiş ve bebeğiniz doğmuş. Lohusa şerbeti dahil tüm hazırlıklar yapılmıştır. Bebek görmeye, hayırlı olsun demeye gelenlere ikram edilen şerbetler ağızları tatlandırmaya hazırdır. Hangi doğuma giderseniz gidin çoğunda lohusa şerbetini görürsünüz. Çünkü lohusa şerbetinin çok önemli görevleri var. Yeni doğum yapan kişileri ziyaret ettiğinizde ikram edilen kırmızı tatlı içecek, oldukça eski bir tarihe sahip. Osmanlı döneminden bu yana devam ettirilen bir kültür unsurudur. Soğuk veya sıcak bir şekilde, küçük bardaklarda ikram edilir. Bazı aileler ziyaretçilerine ikram etmekle kalmaz, evlerine de gönderir. Bebeğin cinsiyeti erkek ise boğaz kısmına tülbent bağlanır, kız ise kapağı tülbent ile örtülür. Lohusa şerbetinin içeriğini; baharat karışımları ve şeker oluşturur. Kızılcık, kızamık ya da lohusa şekeri olarak adlandırılan şeker, su, karanfil ve tarçın kullanılır. İsteğe göre farklı baharatlar da eklenebilir.
Günümüzde hazırlanan lohusa şerbetlerine koyu kırmızı renk vermeleri adına gıda boyaları da katılabiliyor.
NEDEN ŞERBET İÇİRİLİR?
Doğum yapan annenin sütünü artırabiliyor ve anne sütünü bebek için çok daha lezzetli hale getirdiği söyleniyor.
Son derece doğal ürünlerle hazırlandığında sütün kalitesini artırır.
Rus salatasının ülkemizdeki macerası trajikomiktir. Amerika’da bile ‘Rus’, salatanın yaratıcısının adıyla ‘Olivier salatası’ denirken bizim dilimize nereden girdi bu ‘Amerikan salatası’ Bu hafta Rus salatası diye bildiğimiz bu nefis salatanın nasıl bir gecede Amerikan salatasına çevrildiğinden bahsedeceğim. Rus salatası, 1860’lı yıllarda Moskova’daki Hermitage Restaurant’ın baş aşçısı olan Belçika asıllı Rus Lucien Olivier tarafından yapılmıştır.
Kısa zamanda restoranın en sevilen yemeği haline gelen Rus salatasının tarifi Olivier tarafından ölene kadar titizlikle saklanır ama dönemin şeflerinden İvan İvanov tarifin hiç değilse bir kısmını çalmayı başarır. Böylece Rus salatası, özellikle Hermitage’in kapatıldığı 1905 tarihi itibarıyla İspanya’dan Pakistan’a kadar birçok ülke mutfağına girmiştir. Birçok dünya ülkesinde menülerdeki adı Oliver salata olarak bilinir.
TÜRKİYE’DE İSMİ NASIL DEĞİŞTİ?
İstanbul’a 1917 Ekim Devrimi’nden sonra şehre gelen Beyaz Rusların açtığı lokantalar sayesinde giren salata 1940’ların ortalarına kadar adını Rus salatası olarak korumayı başardı. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından gözünü Kars, Ardahan ve biraz da Boğazlara diken Stalin ve Rus antipatisi dahi salatanın adını değiştirememişti.
Ta ki Washington Büyükelçimiz Münir Ertegün vefat edene kadar... Dünyanın en büyük plak şirketlerinden Atlantic Records’un kurucusu Ahmet Ertegün’ün de babası olan Münir Bey 11 Kasım 1944 günü, görevi başındayken geçirdiği bir kalp krizi sonucu hayata veda etti.
Sovyet Rusya’sıyla Soğuk Savaş halinde olan ABD yönetimi bu vefatı diplomatik bir fırsata çevirdi ve Ertegün’ün cenazesini İstanbul’a ünlü Missouri zırhlısıyla gönderdi. Yanında da kruvazör USS Providence ve destroyer USS Power gemileriyle beraber...
İstanbullular da bu uzak yoldan gelen misafirini pek sevdi, görmek için Dolmabahçe’den Galata sırtlarına kadar sıraya girdi; ziyaretçi kartı alabilenler güvertesinde dolaştı, alamayanlar tuttukları kayıklarla geminin yanına yaklaşmaya çalıştı; Vitali Hakko’nun Şen Şapka’sı ‘Hoşgeldin Missouri’ yazılı eşarplar bastı; Kız Kulesi’nin üzerine dev bir ‘Welcome Missouri’ afişi asıldı; ve o arada Rus salatasının adı da Amerikan salatası oluverdi. Olayın aslını, olayın cereyan ettiği yer ve anın bizzat canlı tanığı olan yazar Orhan Karaveli’nin kaleminden aktaralım: “Evet, küstah Ruslara ‘el gemisiyle’ gözdağı verilirken, yorgun ve abazan Coni’leri rahatlatmak için de İstanbul bir güzel süslenmiş, allanıp pullanmıştı.
Uludağ’ın bir tarafından akan sıcak suları insanoğluna şifa kaynağı olurken, diğer tarafından akan buz gibi suları sayesinde bu şehirde yaşayanlar bu topraklarda hayat bulmuş bugünlere ulaşan medeniyetler kurmuştur.
Uludağ, doğal içme suyu kaynakları açısından yurdumuzun en zengin dağlarından biridir. Uludağ’ın doğal kaynaklarının sayesinde birçok su ve maden suyu markası çıkmıştır. Sadece Uludağ doğal kaynaklarından ortaya çıkan içecek markalarının sayısı yirmiye yakındır.
Bu nedenle Bursa suyun, maden suyunun ve gazozun başkentidir. Türkiye’nin kaynak su markalarının, maden suyu markalarının birçoğu Bursa’dadır. Uludağ’dan gelen su kaynağının yüksek kalitede olmasından dolayı meşrubat ve içecek markaları Bursa merkezlidir. Coco Cola’nın en büyük dolum tesislerinden biri Bursa’dadır. Türkiye’nin en büyük gazoz markası Uludağ Gazoz, Uludağ Maden Suyu işletmeleri Bursa’dadır.
GAZOZ İLE BÜYÜDÜK
Gazozuna maçlar yaptık, kaybeden öder dedik. Sevgili ile pastanede buluşup gazoz içtik. Okul kantininde simit gazozla karnımızı doyurduk. Sinemalarda gazoz olmadan film izlenmezdik. Bursa’lılar bilir kaplıcadan sonra içilen soğuk bir gazoz ile keyif yaptık.
Gazoz modası Bursa’dan başladığını, sonrasında Anadolu’da Ankara Gazozu’ndan, Niğde Gazozu’na, Manisa Gazozun’dan, Bodrum Gazozu’na kadar nerdeyse her şehrin bir gazozunun üretilmeye başlandığını, bu dönemde üretici sayısının ikibinin üzerine çıktığını görüyoruz. Sonraları sarı ve siyah diye bildiğimiz diğer türleri çıktı.
100 YILLIK BİR TARİH : ULUDAĞ GAZOZ
Uludağ Gazoz Bursa’nın gurur kaynağıdır. Bursa Uludağ Gazoz ile Uludağ Gazoz da Bursa ile anılır. Uludağ Gazozu’nun tarihi bu yönüyle Cumhuriyet öncesine dayanmaktadır.
Balıkesir Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanmış bir kitap. Berrin Bal Onur ile Neşe Aksoy Biber tarafından iki yıl süren araştırma, inceleme ve gezi çalışmalarıyla gerçekleştirilmiş Balıkesir’in birbirinden güzel 20 ilçesinin dağlarında, köylerinde, mandıralarında, peynire hayat veren ustalarıyla tek tek görüşerek, işini aşkla yapan üreticilerle buluşularak peynirin nasıl sütten gastronomik bir lezzete dönüştüğünü belgelemişler. Kitapta sadece peynire değil, peynire eşlik eden ekmek, bal, zeytin gibi ürünlere de yer vermişler.
*
Tarihten gelen birikimini günümüze taşıyan Balıkesir köklü bir peynir geçmişine sahip.
50 Peynirli Şehir Balıkesir kitabı, her yöresinde ayrı bir kültür ve geleneği yansıtan bu güzel komşu şehrimiz Balıkesir’in peynir çeşitliliğini kayıt altına almak, bu değerli mirası gelecek nesillere taşımak amacıyla yazılmış güzel bir eser.
Bu kitabı bana gönderme inceliğinde bulunan bölgenin butik zeytin yağ markası Felole Zeytinyağı’nın sahiplerinden Kadir ve Süleyman Dağdeviren kardeşlere teşekkür ediyorum.
*
Berrin Bal Onur ve Neşe Aksoy Biber, 20 yıl öncesinde İstanbul’da açtıkları bir peynir dükkanı ile başlıyor peynir aşkları. Şimdilerde Antre Gourmet adındaki markalarıyla Anadolu peynirlerini bulup meraklılarına ulaştırıyorlar.
1 - 8 Aralık 2013 tarihleri arasında Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de gerçekleştirilen ve 155 ülke temsilcisinin katıldığı komite toplantısının 5 Aralık tarihli oturumunda bu karar alındığı için, Dünya Türk Kahvesi Günü, 5 Aralık’ta kutlanıyor. Bu tarihte Türk kahvesi UNESCO listesine, ‘Türk Kahvesi ve Geleneği’ kayıt edildi. Böylece Türk kahvesinin yalnızca tadının değil, kendine özgü pişirme tekniğinden sunumuna kadar tüm aşamalarının özenle korunmasının ve yaşatılmasının önemine de dikkat çekildi.
*
Kahve Dünyası, 5 Aralık Dünya Türk Kahvesi nedeniyle bir araştırma yayımladı.
Türkiye’nin yedi bölgesini de kapsayan araştırma için, nüfusun en kalabalık olduğu ilk 26 ilde, 18 yaş ve üzeri 1615 kişiyle görüşme yapıldı. Katılımcıların en çok tercih ettiği kahve çeşidi yüzde 77 ile Türk kahvesi olurken her 100 kişiden 95’i Türk kahvesini sevdiğini söyledi.
Genel katılımcılar içinde en çok Türk kahvesi içenler yüzde 80 ile Marmaralılar. Son sırada ise yüzde 12 ile Güneydoğu Anadolu yer alıyor. Türkiye genelinde günde içilen Türk kahvesi ortalaması ise bir fincan.
Türk kahvesi araştırmasından çıkan diğer sonuçlar:
- Her 100 kişiden 73’ü Türk kahvesini ‘köpüklü’ tercih ediyor.
İtalyan Ticaret ve Sanayi Odası, bu yıl 4’üncüsü düzenlenen İtalyan Mutfağı Haftası’nı İtalyan sanatçı Leonardo Da Vinci’nin 500’üncü ölüm yıl dönümü anısına, içerisinde o döneme ait yemeklerin yer aldığı bir menü ile kutladı. Casa d’Italia’da düzenlenen organizasyonda beş asırlık bu özel menüyü ünlü İtalyan Şef Giancarlo Gottardo hazırladı.
İtalyan gastronomi kültürünün tüm dünyada eş zamanlı tanıtımı amacıyla İtalyan Dışişleri Bakanlığı’nın organize ettiği İtalyan Mutfağı Haftası, 18-24 Kasım tarihleri arasında çeşitli etkinliklerle kutlandı.
İtalya İstanbul Başkonsolosu Elena Sgarbi, “Yemek bizi sadece hayatta tutan bir şey değil aynı zamanda ulusal kimliğimiz, bizi bir arada tutan önemli bir unsur ve kültürümüz için de çok önemli. İtalyan kültürü söz konusu olduğunda Leonardo Da Vinci’yi es geçemeyiz. Hele de ölümünün 500. yılı olduğu düşünüldüğünde...” demiş.
Biz de benzer aktivitelerle yurt içinde veya yurt dışında Türk Mutfağını tanıttığımızı hayal ediyorum :
Fatih’in İstanbul’u fethettiği 29 Mayıs haftasında ‘Saray Yemekleri Haftası’, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Bey’in ölüm yıldönümünde ‘Bursa’da Osmanlı Yemekleri Haftası’,
29 Ekim’de Cumhuriyetin kuruluş yıldönümünde ‘Anadolu Yemekleri Haftası’ gibi.
Turizm Bakanımız Mehmet Ersoy’un gastronomi turizmini önemsediği, 2020 yılını ‘Türk Mutfağı Yılı’ olacağını müjdelediği düşünüldüğünde, bu projeler hayata geçer, projelendirilirse neden olmasın?
ULUDAĞ MÜZİK FESTİVALİ BAŞLADI
Benim gibi köpek sahibi birçok insanın da buna katılacağını düşünüyorum. AVM’lerde, birçok kafe ve restoranda girişte evcil hayvanla girilmez yazar.
Bazı düşünceli işletmeler de tam tersini yapar, girişlerinde köpek dostu bir mekan olduğunu vurgular.
Büyükşehirlerde bu konuda geniş bir toleransın olduğunu biliyorum. Peki ya Bursa’da?
Benim bildiğim köpek dostu mekanlar o kadar az ki, bir elin parmağı kadar. Sizler de köpek dostu otel ve restoransanız kapınızda bunu yazın belli edin.
Şimdilik elimdeki listeye göre köpek dostu mekanlar:
Cafe restoranları
- Club K9 Cafe Restoran /Osmangazi
Mardinliydi ama Türkiye’nin öbür ucu Edirne’de doğdu. İstanbul’da geçen çocukluk ve gençlik döneminin ardından Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu Turizm Rehberlik Bölümü’nden mezun oldu ve gönlünü turizme verdi. İstanbul Rehberler Odası ve Türkiye Turist Rehberleri Birliği’nin Genel Sekreterliği görevlerinde bulundu. Bildiklerini ve öğrendiklerini Mardin’e taşımak, Mardin’i Turizme açmak istiyordu. Ancak Mardin’in bırakın turizmi sadece 3 yıldızlı bir oteli ve küçük bir lokantası dışında hiçbir turizm işletmesi yoktu. Olmaması olmayacağı anlamını taşımıyordu. Kadın eli değmesi gerekliydi. Büyük bir hayali vardı, Mardin’i turizm ile tanıştıracak…
Terör kaynaklı güvenlik sorunu nedeniyle turizm geliri yok denecek kadar az, çiftçisi tarımdan uzaklaşmış, bir başka gelir kaynağı olan sınır ticareti de Ortadoğu’daki savaş nedeniyle bitme noktasına gelmiş, işsizlikle boğuşan, kadınların pek çoğunun eşleri olmadan evlerinden çıkamadığı bir kentte, bu gerçekten de cesaret isteyen bir işti.
Birçok dinden ve kültürden insanın bir arada yaşadığı bu kentte, Mezopotamya’nın ortak yaşam değeri olan ‘mutfak kültürünü’ araç olarak kullanıp, insanların istihdam edilmesine katkı sağlamak hedefiyle, beraberindeki 21 kadın, tarihi bir Süryani konağını özgün değerlerine uygun olarak restore edip, bir restoran haline getirdiler. Böylece Mardin’in ilk turistik işletmesi ve aynı zamanda bölgenin ilk ve tek şef restoranı olma özelliği taşıyan ‘Cercis Murat Konağı’ hayat bulmuş oldu.
Yıl 1999… Hayatının değişim yılı olmuş, etrafındaki birçok insanın da hayatını değiştiren kadın oldu. Konfiçyus’un dediği gibi ‘Ya karanlığa küfredecek ya da bir mum yakacaktı’ Bir mum yakarak hayatını, bir şehri, beraberindeki yüzlerce, binlerce hayatı da aydınlattı.
Bu başarılı Anadolu kadını, şef, mutfak uzmanı, bir şehri turizme kazandıran insan Ebru Baybara Demir.
Şimdilerde Tedx konferansları ile başarılarını herkese anlatarak umut aşılamaya çalışan Ebru Baybara Demir’in başarıları, Mardin’e gelmesinin ardından başladı.
- 2001’de Dünya Gazetesi tarafından verilen ‘Türkiye’nin Başarılı Kadını Ödülü’nü kazandı.