Patrick Özdemiroğlu

Buz kovası bazen üşütür bazen yakar!

30 Ağustos 2014
Buz kovası girişiminin modern bir başyapıt olduğu kesin. Ancak onun da bazı sakıncaları yok değil...

Siz bu satırları okurken gezegenimizin bir noktasında en az bir kişi kendi rızasıyla kafasından aşağı buzlu su döküyor. Dünya böyle bir yer. Asla büyük konuşmayın. Neyin ne zaman moda olacağını asla kestiremezsiniz. Önümüzdeki sezon erkeklerin leopar desenli takım elbiselerle dolaşmayacağını kim garanti edebilir? (Balıkçı çizmelerini ve sokakta giydiğiniz ev terliklerini unutmadık hanımlar!)

Dijital dünyanın trend potansiyeli ise çok daha hareketli ve biraz daha farklı. Bu platform sürekli yeni akım yaratma dinamiğine sahip. Gangnam Style ve Harlem Shake gibi şokları henüz tam üstümüzden atmadan buz kovası salgını ile karşı karşıya kaldık. Ama insanlık bu kez iyi bir amaç için çıldırdı. Sadece ALS hastalığına dikkat çekilmedi, milyonlarca dolarla ifade edilen bağış rakamlarına ulaşıldı. Bu yönüyle buz kovası diğer tüm akımlardan ayrılmakta. Tek sorun gezegende “farkındalık yaratma” söz öbeğinin tükenme noktasına gelmesi... (34 günlük rezerv) Lütfen çok acil olmadıkça cümle içinde kullanmayalım.

Zararlı da olabiliyor!

Buz kovası meydan okumalarının sağılığa zararlı olabileceğini doktorlar ve buzdan kaçarken kafasını demir direğe vuran o kız bize anlatabilir. Ancak geride bıraktığımız hafta gerçekleşen bir hadise kadar değil...

Yazının Devamını Oku

Evlilik, Facebook ve özel hayat

23 Ağustos 2014
Balayı fotolarını kocasından izinsiz sosyal medyada paylaştı, öfkeli adam soluğu mahkemede aldı çünkü...

Modern insanın döngüsü: Erken kalkıp ofise gidiyor, toplantı aralarında kahve içiyor, akşamları sosyalleşiyor, sıklıkla yalnızlaşıyor, tatile gidip kendini yoruyor, işine dönüp dinlenmeye devam ediyor. Adına hayat dediğimiz bu kıskaç geriye iki ayrı kırıntı bırakmakta: İyi anılar ve kötü anılar.
Savunma mekanizmalarımızın kötü anıları bastırıp iyileri hatırlamak gibi zorlu bir mesaisi olduğunu biliyoruz. Ama iyi bir haber verelim. Sadece iyi anıların paylaşılıp köpürtüldüğü alternatif bir yaşam alanı daha var. Ona da Facebook diyoruz. Facebook fotolarına ve durum güncellemelerine genel olarak bakıldığında insanoğlunun mutlu bir organizma olduğunu bile düşünebilirsiniz. Ancak küçük bir sıkıntı ortaya çıkabiliyor. Çünkü kiminin iyi anısı, bir diğerinin kâbusu olabilmekte...
İtalya’da balayı yapan bir evli çift ile ilgili bu hafta okuduğum bir haberi buna örnek verebiliriz:
Balayı fotoları eş tarafından Facebook’ta paylaşılıyor. 10 yıl önce çekilmiş olan fotoların kendisinden izinsiz herkese açık şekilde paylaşılmasından rahatsızlık duyan koca ise eşini fotoları silmeye ikna edemiyor. Adam çareyi mahkemeye gitmekte buluyor. Hâkim, kocanın talebini haklı bularak fotoların kaldırılmasına ve eşin kocaya tazminat ödemesine karar veriyor. Bu hikâyeden ‘konu ilişkiler olduğunda tek kazanan avukatlardır’ın yanı sıra başka sonuçlar da çıkarmak mümkün. Gelin, madde madde sıralayalım:
Sizin için güzel olan bir anı başkasında aynı hisleri tetiklemeyebilir.
Facebook ve Instagram’da paylaşılmadıkça mutlu anılar tamamen gerçekleşmiş sayılmaz.
Bir erkek, işi mahkemeye götürmediği sürece haksızdır.

Yazının Devamını Oku

Arabanızı o dev otoparkta nasıl bulacaksınız?

16 Ağustos 2014
En iyi dostun kitaplar, köpekler ve arkadaşlar olduğu dönem geride kaldı.

En iyi arkadaşınız artık açık ara akıllı telefonunuz. Bu hafta Mustafa Sarıgül’müş-çesine kendimden üçüncü kişi gibi bahsetmek pahasına yazıyorum: İşte Patrick’in vazgeçemediği akıllı telefon uygulamaları…

Kafası karışıklara Valet

Hayatta park yeri bulmak kadar zor olan az şey var. Arabayı nereye park ettiğini hatırlamak da onlardan biri... Valet adlı basit uygulama ile aracı park ettiğiniz noktayı haritaya işaretliyor, dönüşte otomobilinizi dakikalarca aramıyor ve hayatınızdaki insanla tartışma fırsatını bir sonraki krize kadar erteliyorsunuz. Bitmedi. Valet, saatli otoparkları tercih eden tutumlu sürücüler için zaman ayarı düzenleme seçeneği de sağlamakta. Nereye koyduğunuzu hatırlamadığınız otopark fişini sürekli kontrol etmenize artık gerek yok.

İflah olmaz dalgınlara Shush

Modern insanın sürekli girdiği iki şey var: depresyon ve toplantı. Titreşimdeki bir telefon, çalandan daha çok gürültü yaptığından ben de çoğu kişi gibi toplantı öncesi telimi sessize alıyorum. Ancak sıklıkla cihazın sesini tekrar açmayı unutuyor ve aramaları duymuyorum. Gördüğüm cevapsız aramaların sayısı fazla olduğundan geri dönmeyi de erteliyorum. Shush benim gibi dalgınlar için ideal bir uygulama. Telefonu sessize aldığınızda otomatik olarak kaç dakika sonra tekrar sesi açmanız gerektiğini ve sesin şiddetini ayarlıyorsunuz.

Ferahlık arayanlara Clean Master

Temizlik, dünyanın en rahatlatıcı eylemlerinden biri. Tabii ki siz yapmıyorsanız... Akıllı telefonlar için de bir temizlik ustasından yardım istemek mümkün. Clean Master uygulaması telefonun içindeki gereksiz dosyaları sizin için buluyor, temizliyor, hafızayı artırıp cihazın performansını yükseltiyor. Clean Master’ın sistem taraması yaparak casus yazılımlara karşı cihazınızı koruduğunu, uygulama yöneticisi ile bellek üzerinde kambur gibi duran app’leri size şikâyet ettiğini de ekleyeyim.

Pimpirikli paylaşımcılara Fing

Yazının Devamını Oku

Akıllı telefonun sualtı imtihanı

9 Ağustos 2014
Bana ulaşan birçok şikâyet (bazı) cihazların su altına sokuldukları an arıza yaptıkları yönünde.

Sony, Experia Z serisiyle akıllı telefon dünyasına gerçekten yepyeni bir soluk getirdi. Hatta bu inovasyon, dokunmatik ekranlardan sonra akıllı cihaz donanımına gelen en büyük yenilik olabilir. Evet, su geçirmez Experia’ların su altında fotoğraf ve video çekmesinden bahsediyorum. En azından telefonların ayırt edici özelliklerinden biri olarak su geçirmezliğinin vurgulandığını belirtmeliyim. Özellikle Experia Z2’nin suyun altında bir buçuk metreye kadar yarım saat çekim yapabilmek gibi bir iddiası mevcut.

Açar açmaz test

Tabii ki söz konusu cihazı satın alanların da telefonun kutusunu açar açmaz su altı testi yapmalarına şaşmamak gerekiyor. Ancak bana ulaşan birçok şikâyet (bazı) cihazların su altına sokuldukları an arıza yaptıkları yönünde. Yerli ve yabancı dijital kaynaklar da benzer şikâyetlerin varlığını gösteriyor. İşin ilginç tarafı bozulan cihazlar servise götürüldüğünde kullanıcı hatası nedeniyle garantinin geçersiz olduğunun söylenmesi ve “Cihaz su almış” denmesi. Bu, yatak satan bir firmanın kullanıcısına “Ama üstüne yatmışsınız efendim” diyerek sitem etmesine benziyor.
Experia Z2 su altında çekim yapmasa da harika bir telefon. Ancak mevcut ve potansiyel kullanıcılar Sony’den gelecek bir açıklamayı hak ediyor. Telefonlar su altında kullanılıyor mu? Kullanıcı hatası neleri kapsıyor? Bu köşe kendilerine tabii ki açık.

Bunları biliyor muydunuz?

-Variety’nin araştırmasına göre Youtube ünlüleri, gençler arasında Hollywood şöhretlerine göre daha popüler.
- Apple’ın eski çalışanı Sam Sung, Apple kartvizitini ve işe giriş kartını açık artırmayla satışa çıkardı.

Yazının Devamını Oku

İşte rızkıyla gelen projeler

26 Temmuz 2014
Girişimci ruhların zengin dayılarından sermaye istediği dönemler bitti. Artık projeler kalabalık kitleler tarafından yatırım desteği alabiliyor. Bunun en popüler mecrasıysa açık ara Kickstarter.

Bilmeyenler için küçük bir hatırlatma yaparak başlayalım: 2009’da kurulan Kickstarter’da yaratıcı proje sahipleri çizgi roman, dans, tasarım, moda, film & video, yemek, oyunlar, müzik, fotoğrafçılık, yayıncılık, teknoloji ve tiyatro alanındaki ürünlerinin prototipini bir meblağ hedefi belirleyerek sergiliyor. Söz konusu tutarı, ürünün ‘Bakın elle tutuyoruz, sanırım bir şey yaptık’ seviyesine gelmesi için gerekli olan minimum rakam olarak ifade edebiliriz. Bu projeye inanan insanlar da gönlünden kopan kadar bağışta bulunuyor. Hedef tuttuğu takdirde para proje sahibine aktarılıyor. Aksi hallerde gözyaşları sel olmakta. Kişisel favorim projelere gelince...

Earin: Hobileri arasında müzik dinlemek olmayan neredeyse yok. Bu yüzden kulak tıkacı görünümlü kablosuz hoparlör Earin’in bir Kickstarter yıldızı olmasına şaşmamalı. Hedefi 179 bin sterlin olan Earin, 972 bin sterlin yatırım toplamayı başardı. Ürünün Ocak 2015’te 79 sterlinlik etiketiyle raflarda ve ortakulak ihtihaplarındaki yerini alması bekleniyor. Tek şarjla 3 saat kullanıldığını, Bluetooth teknolojisiyle akıllı telefonlara bağlanabildiğini de ekleyeyim.

FlyKly Smart Wheel: Evet, İstanbul’u pedala basarak dolaşmak harika bir fikir. Tabii bunu yapmıyorsanız eğer. Çünkü 7 tepe üstüne kurulu harika şehr-i İstanbul, bu işi de sıklıkla yokuşa sürmekte, onun sizi değil sizin bisikleti taşıdığınız bir aksiyon senaryosu hayata geçmekte. Ve benim gibi tembeller için pratik bir çözüm mevcut: elektrikli bisikletler. Ürün trend hale gelmeye başladı bile. Ancak yeni almak yerine evdeki emektar bisikleti elektrikli yapabilirsiniz. Bir Kickstarter projesi olan akıllı lastiği bisikletinize taktığınızda elektrikli oluyor. Lastik, mobil uygulamayla iletişim kuruyor, hız app üzerinden ayarlanıyor (maksimum 32 km/saat). Ürünün fiyatının 590 dolar olması bekleniyor.

Coolest: Kickstarter’da bir çok ilginç proje var ancak çok azı 4.1 milyon dolar toplamayı başarabiliyor. ‘Coolest’ adlı soğutucu, birçok erkeğin evlenme teklifi edebileceği kadar hamarat bir ürün. Müzik dinlemek istediğinizde kablosuz hoparlör, bira içmek istediğinizde açacak, piliniz bittiğinde su geçirmez USB şarj aleti, karanlıkta ışık, toplanacağınız zaman taşınabilir bavul, kokteyl yapacağınız zaman barmaid olabiliyor. Beklenen fiyatıysa 185 dolar.

RAKAMLARLA KICKSTARTER

2009’dan bu yana 6.7 milyon kişi Kickstarter projelerine 1 milyar dolar bağışladı.
2013’te dakikada 913 dolar bağışlandı. 19 bin 911 proje fonlandı. 7 kıtadan bağış yapıldı (Evet, Antarktika’dan da).

Yazının Devamını Oku

En iyi PowerPoint sunumunu siz hazırlayın!

19 Temmuz 2014
Bunun kolay iş olmadığının altını çizelim. Bir araştırmaya göre ABD’lilerin yüzde 20’si, bir sunuma maruz kalmaktansa o gün dişçiye gitmeyi yeğliyor.

O halde hayatı bir kanal tedavisine çevirmeden sunum yapmanın yollarına göz atalım

Sabah saatlerinde kahvaltımızı kargalarla paylaşarak yola çıkıyor, adına yaşamak denen maceranın önemli bir bölümünü çalıştığımız kurumların içinde geçiriyoruz. Bu nedenle profesyonel hayatlarımız ve kurumsal ilişkilerimiz kendi içinde ne kadar yapay görünürse görünsün aslında bir o kadar da büyük ölçekte bir gerçekliği ifade ediyor. Ve kurumsal hayatın içine girenler şu iki çıplak gerçekle kısa sürede yüzleşmek durumunda kalıyor:
Hangi işin ne kalitede yapıldığı o işin nasıl sunulduğunun yanında önemsiz bir detaydır.
“Toplantı yapmaktan iş yapamıyoruz” adlı ortak kurumsal kaygı bir toplantıda masaya yatırılmalıdır.
Bu hafta ilk maddenin üzerinde durup iyi bir PowerPoint sunumu yapmanın ipuçlarına bakacağız. Bunun hiç kolay bir görev olmadığının altını çizelim. Bir araştırmaya göre ABD’lilerin yüzde 24’ü bir sunuma maruz kalmaktansa o gün seksten vazgeçmeyi tercih ediyor, yüzde 20’siyse dişçiye gitmeyi yeğliyor. O halde hayatı bir kanal tedavisine çevirmeden sunum yapmanın yollarına göz atalım:
İzleyicilerin koltuğuna oturun: Ne biliyor, ne bekliyorlar? Onlara ne ilginç gelecek, onları ne odaklanmış tutacak? Bu soruların yanıtlarını listelemeden sunumu hazırlamaya başlamayın.
Bir hikâye anlatın: Hikâyelerin giriş, gelişme ve sonuçları olur. Slaytların da olmalı. Sunum bittiğinde insanların aklında vermek istediğiniz o net mesaj yankılanmalı.

Yazının Devamını Oku

“Rüyanız hayrolsun” diyen cihazlar

12 Temmuz 2014
Size radikal bir üründen, Aurora kafa bandından bahsedeceğim. Takanlara lüsid rüya yani rüya görürken aynı anda uyanık kalabilmeyi ve uyurken gördüklerinizi kontrol edebilmeyi vaat ediyor.

İyi bir uyku hayat kalitesini doğrudan etkiliyor. İçinde barındığımız atmosfer uyku kaçırmaya programlanmış binlerce uyaranla dolu. Ofisten sizi eve kadar takip eden stres, “keşke beni takip etse” dediğiniz o kız, finali çok hain bir yerde bittiği için bir sonraki bölümünü izlemek zorunda kaldığınız diziler, son kullanma tarihi olan günlük dertler, malzemesinden çalınmış duvarlar, dışavurumcu komşular ve hatta sivrisinekler... Öyle ki onları tanımasak sivrisineklerin kariyer hedefinin kan emmek değil de kulak etrafında vızıldamak olduğunu düşünebiliriz.
Tabii ki teknoloji bu noktada da devreye girmeyi ihmal etmemekte, daha iyi bir uyku çekmek isteyen ve “Gün bana yetmiyor” diyenler için her gün yeni bir çığır açılmakta. Ben size biraz radikal bir üründen, Aurora kafa bandından bahsedeceğim. Kickstarter’da kendisine büyük destek bulan Aurora, lüsid rüya diye tabir edilen kavramı gerçekleştirmeyi vaat ediyor. Lüsid rüyayı, rüya görürken aynı anda uyanık kalabilmek ve rüya senaryosunu kontrol edebilmek olarak kısaca tanımlayabiliriz. Bunu yapabilenlerin stres düzeyinin azaldığı ve bazı işlerin rüyada pratik edilerek geliştirilebildiği söylenmekte... (Ancak bana zeval olmasın çünkü bu teze mesafemi koruyorum.)
Aurora bir bant olarak kafaya takılıyor, beyin dalgalarını ölçüp göz hareketlerini denetliyor. Ürün, rüyaların görüldüğü REM uykusu evresine gelindiğinde banttaki ışıklar ve akıllı telefon uygulamasından çıkarttığı sesle kullanıcıya rüya gördüğünü anlatıyor. Özetle; ‘Inception’ filmindeki DiCaprio gibi rüyaları kontrol etmeniz mümkün. Akşam Dünya Kupası maçını izleyerek tembellik yapıp uykunuzda o raporu hazırlamak kötü mü olurdu?

Düşlerinizde figüran olmamak için

İlgili bir başka Kickstarter başarısı da 600 bin dolar bağış toplayan uyku maskesi Remee. Zaman aralıklarını baz alarak lüsid rüyaya girilip girilmediğini belirliyor. Alternatif arayanlara ise Dream: ON uygulamasını söyleyebilirim. REM uykusuna girildiğinde uygulama kullanıcının daha önceden seçtiği müzik seçeneklerinden birini çalmaya başlıyor, bunun da lüsid rüyayı tetiklediğine inanılıyor.

Dinç uyanmanın dijital yolu

Sleep Cycle iPhone’dan sonra artık Android platformuna da geldi. Bilmeyenler için hatırlatayım. Uygulamayı yüklüyor, telefonu uyumadan önce yatağınıza koyuyorsunuz. Uykudaki hareketler arttığında uyanmaya yakın olduğunuzu anlayan uygulama, alarmla sizi kaldırıyor. Daha dinç bir ‘günaydın’a sahip oluyorsunuz.

Yazının Devamını Oku

Facebook olmasa doğum gününü bilemezdin

28 Haziran 2014
Bir sosyal deneye imza atarak doğum günüm arefesinde Facebook ayarlarından doğum tarihimi gizledim. Bakın neler oldu?

Küçük bir çocukken kimsenin duymadığı bir iç sesim olmasını sadece bana verilmiş bir hediye olarak görür, dünyanın benim etrafımda döndüğüne inanırdım. Ben bir başrol oyuncusuydum, diğer herkes bu filmin figüranlarıydı. Sadece benim için koskoca bir dünya yaratmaya zahmet edilmesi çok gurur vericiydi.
Sonra hayat çıkageldi ve kimin figüran olduğunu (anlayana kadar) izah etti. Buna büyümek diyoruz. Ancak insanoğlu ne kadar büyürse büyüsün zaman zaman kendini özel hissetmeye ve çocuk olmaya ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacın giderilmesine de doğum günü deniyor.
Doğum günlerinde arkadaşlar arayıp kutlar, dostlarla bir yerde toplanılır, pasta üflenirken hediyeler açılırdı. (Bkz. Bir zamanlar) Ama günümüzde söz konusu ritüel biraz farklı. Artık normalde yolda görse size selam verip vermemekte kararsız kalacakların içinde bulunduğu bir güruh Facebook duvarınıza yürek ısıtan mesajlar atıyor, siz de o yazılanları parmak egzersizi yapar gibi ‘beğeni’yorsunuz.
Bu tuhaf durum beni haylaz bir sosyal deney yapmaya itti. Doğum günümün 17 Haziran olduğu bilgisini 16 Haziran saat 23.00 sularında Facebook ayarlarından kaldırdım. Geçmiş yıllarda duvarıma ortalama 50 kişi kutlama yaparken bu sayının ne kadar düşeceğini merak ettim açıkçası. Ve 17 Haziran’da duvarıma gelen doğum günü mesajı sayısı 0 oldu. (Yazıyla sıfır)
Deney sonucu vardığım gayri resmi sonuçları açıklıyorum:
Facebook tüm teknolojik oyuncaklar gibi sevdiklerimizle kurduğumuz bağ konusunda tembelleştiriyor. Pasta kesmenin yerini telefon, telefonun yerini SMS, SMS’in yerini Facebook mesajı almış durumda.
Facebook’un denklemden çıktığı bir dünyanın hatırlatıcı olarak tek alternatifi var: Anneler. Facebook arkadaşlarınız için doğum gününüzü kutlamak herhangi bir Facebook paylaşımına yorum yazmaktan farklı değil.

Yazının Devamını Oku