Belki diyet yapmak, spor salonuna gitmek için biraz geç kaldınız. O halde teknolojinin nimetlerinden faydalanmanın tam sırası
Zayıf, tombul, balık etli, uzun boylu, minyon tipli fark etmiyor. Neredeyse hepimizin tek bir hedefi var: İçinde olduğumuz kilodan hızlıca uzaklaşmak. Bunu sağlık için yapıyoruz, bir mağazaymışçasına her bedenden kıyafete servet dökmemek için yapıyoruz. Ancak itiraf edelim tüm diyet başlangıçları aslında ülkemizin hidropolitik konumuna dayanmakta. Üç yanımız deniz ve havuzlarla çevrili olmasa, 15 gün sürecek bikini ve mayo defilemiz uykuları kaçırmasa diyet ve fitness endüstrisi bu kadar büyüyebilir miydi?
Her konuda olduğu gibi forma girme hadisesinde de dijital araçlardan faydalanmak mümkün. Teknoloji özellikle kış kilolarını vermekte geç kalanlar için çeşitli fırsatlar sunmakta. Sadece ilk ay gittiğiniz spor salonuna yıllık bağışlar yaparak Türk sporuna katkı verenlerdenseniz bir göz atmanızda fayda var.
İnternet sınıfları
Haziran ayı ve hava durumu aksini iddia etse de sonunda tatil mevsimine girdik. Ancak adına ‘dijital hayat’ denilen kanıksanmış bilim kurgu rutinimiz, tatilleri planlama yöntemlerimizi bile değiştirmiş durumda. Artık nerede ve nasıl tatil yapacağımıza deneyimlerini usanmadan paylaşan internet kullanıcılarının yorumlarına ve kıt notlarına güvenerek karar veriyoruz. Çünkü web gezegeni bize sadece bir oda veya ev tutarken tek tuş pratiği getirmiyor, söz konusu enformasyon paylaşımıyla dünyanın en gıcık müşterilerinin kalite standardını kiralama imkânı veriyor. Bu yüzden bu hafta ev kiralama alanındaki (bence) en başarılı örnekten biraz bahsedeceğim: Airbnb.
Airbnb nedir?• Brian Chesky ve Joe Gebbia, San Francisco’daki evlerinin kirasını ödeyemeyince bir odayı kiraya vermek zorunda kaldı. Sundukları hizmet bir şişme yatakta konaklama ve kahvaltıdan ibaretti. Airbedandbreakfast.com 2008 yılında işte böyle ortaya çıktı. Kısa süre sonra sitenin adı airbnb’ye evrildi. • 192 ülkede 500 bin ev, Airbnb’nin kiralık listesinde yer alıyor.
• Ev kiralamak isteyenler bu liste içinden tarih girerek seçim yapıp, ev sahibine talep gönderiyor. Ev sahibi kabul etmeden süreç başlamıyor. Kısacası, ev sahiplerinin “Bekara ev yok” hakkı sistemde saklı tutulmuş.• Para, konuk giriş yapana kadar Airbnb sisteminde tutuluyor.
• Airbnb, konukların verdiği kiranın yüzde 6 ila 12’sini, ev sahibi gelirinin ise yüzde 3’ünü komisyon olarak cebe indirmekte.
Bunları bilmiyordunuz!
• Ronaldinho, Dünya Kupası süresince Brezilya’daki evini kiralamak için Airbnb sitesine ilan verdi. Günlüğü 15 bin dolar olan evin yedi yatak odası, altı banyosu mevcut. Biraz pahalı ama şöyle düşünün: Bir tuvalete iki kere girmeyeceksiniz.
Bilimkurgu filmlerindeki geleceğe ulaşmakta bir miktar geç kalmış olabiliriz. Özellikle uçan arabalar, yere dokunmayan kaykaylar ve ışın kılıçları konusunda derin bir hayal kırıklığımız var. Ancak Google’ın geçtiğimiz hafta yeni prototipini tanıttığı sürücüsüz otomobiller ‘gelecek’ kavramını biraz daha yaklaştırıyor insanoğluna. Trafik ve yol bilgilerini, diğer araçları ve yayaları analiz edip kaza riskini en aza indiren bu sürücüsüz otomobillerin özelliklerine göz atalım.
Korkmayın, Google’ın otomobili kendi kendine gidiyor ama araçta yine de iki adet koltuk bulunmakta. Her ne kadar o koltuklar sadece yolcular için olsa da var mı var.
Araçla, bir çocuğu ergene dönüştüren ara gazı vermek, tek eli viteste bırakmak, drift yapmak, patinaj çekmek gibi manuel eylemleri gerçekleştirmek mümkün değil. Ancak kontak düğmesine çok havalı şekilde basmanızın önünde teknik bir engel bulunmuyor. Evet, tabii ki konsola bardak koyabileceksiniz. Direksiyon ve pedalları olmayabilir ama bardak koyma yerleri olmayan bir otomobilin üretilmesi artık teklif dahi edilemiyor.
Google aracı tamamen elektrikle çalışıyor. Kısacası pahalı benzin derdinin yerini pili bitecek otomobiller alacak. “İnce uçlu araba şarjı olan var mı?” sorusunu duymaya hazırlanın. Otomobil tek şarjla yaklaşık 160 kilometre yol yapabiliyor. Otomobil dünyasının kanayan yarası ‘kör noktalar’ da artık tarihe karışıyor. 360 derecelik radarları, kameraları ve sensörleri olan bir araçtan bahsediyoruz.
Araçta yolcuları korumak için emniyet kemerleri de bulunmakta. Ultra yüksek teknolojiye dayanan tüm güvenlik önlemleri, emniyet kemerlerinin hegemonyasını kıracak noktaya gelememiş belli ki. Otomobilin çıkabildiği azami hızın saatte 40 kilometre olduğunu ekleyeyim. Bu hayati bilgi, heyecanlı bir gece geçirmek için babasının Google arabasını kaçırmak isteyecek gençlerin işine yarayabilir.
Google’ın sürücüsüz otomobilleri yol tariflerini sadece haritalardan alıyor, asla kenara çekip bir kişiye adres sormuyor. Google resmî olarak açıklamasa da aracın cinsiyetini buradan anlayabiliyoruz. Google’ın ısıtmalı direksiyon, zayıf gösteren dikiz aynası, İsveç masajı yapan koltuk gibi lüks donanımlara çok eğilmediğini de eklemek gerekiyor. Koltukların karşısında rotayı, sıcaklığı ve yolculuğun bitmesine ne kadar kaldığını gösteren bir ekran mevcut. Ancak yakın gelecekte bu ekranda Chrome ve YouTube’u görmeyi bekleyebiliriz.
Kısacası internette satılan tüm ikinci el otoların hatasız, çiziksiz ve boyasız olacağı ilginç bir gelecek bizi bekliyor. Google’ın otomobilini alacaklara şimdiden hayırlı olsun.
Eskiden sadece profesyonellerin hayal edebileceği fotoğraf makineleri bu günlerde amatörlerin de geçici heves sahiplerinin de ulaşabileceği teknoloji ve fiyat aralığına geldi. Buna bağlı olarak satışlar ve kullanıcı portföyü genişledi. Ancak bu profesyonel makinelerin hâlâ çok önemli eksikleri var: Onlarla telefon edemiyor, whatsapp son görülme saatini kaprise çeviremiyoruz.
Modern insanın yanında sürekli taşıyacağı aygıt kotasını, onu dünyaya bağlayan çok işlevli bir cihaz dolduruyor. Ve o akıllı cihazlar da her geçen gün daha iyi fotoğraf çeken yeni modellerle yer değiştirmekte.
Bir akıllı telefonla (filtrelerin de yardımıyla) artık sanat eserini andıran karelere imza atmak mümkün. Ancak unutmayın; foto sanat için değil, foto toplum içindir. Hepimiz Instagram ve Facebook’ta bonus toplamak için evrilen ‘like’ bağımlılarıyız (İnsan söyleyince rahatlıyormuş.)
Bu hafta birçok iPhone kullanıcısının bilmediği kamera detaylarından bahsedeceğim. Çünkü siz o like’lara değersiniz.
“O an” kaçmasın!
İyi fotoğraf karesi sizi beklemez. Bu yüzden ‘o anı yakalamak’ tanımını kullanıyoruz. iPhone’un kilitli ekranından zaman kaybetmeden kamera uygulamasına tek hareketle ulaşabileceğiniz bir kısa yol mevcut. Ekranı en alttan tutarak yukarı itmeniz yeterli. Apple kulaklığının ve iPhone üzerindeki ses açma düğmelerinin deklanşör olabildiğini de ekleyeyim.
Geniş geniş takılın!
Kamera uygulamasına girip en sağa kaydırdığınızda ‘Panorama’ seçeneğini göreceksiniz. Panoramik fotolar çekmek için deklanşöre basıp cihazı yatay olarak hareket ettiriyor, ‘tamam’ dediğinizde tekrar deklanşörle bitiriyorsunuz. Okun üzerine tıkladığınızda çekim yönünü değiştirebilir, bu özelliği istediğinizde dikey olarak kullanabilirsiniz. Artık anneniz ile iki metrelik dayınızı aynı selfie’de bir araya getirebildiğiniz yeni bir dönem başlıyor.
Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki sürekli canımız yanıyor, yüreğimiz sıkışıyor, yumruk boğazımıza, üzüntümüz göğüs kafesimize, empatimiz kafatasımıza sığmıyor. Bugün de maden işçilerimiz için ağlıyoruz; gözyaşlarımızın rengi siyah.
Böyle günlerde teknolojiyle ilgili bir şeyler karalamak çok ama çok zor. Bazen sadece bireyler değil milletler de depresyona girebiliyor. Mutluluk arayışı küresel bir dert. Ve hayatı kolaylaştırmanın modern yolu artık web sitelerinden ve mobil uygulamalardan geçiyor. Ama ne yazık ki bu hizmetler sadece İngilizce...
Happify: İnternet sitesinden veya iOS işletim sistemine uyumlu cihazlardan ulaşılan Happify bilimsel yöntemler kullanarak kişiyi mutluluğa kavuşturmayı amaçlıyor. Sistemin düzenlediği aktiviteler, oyunlar, görevler, yarışmalar da aynı amaca hizmet ediyor. Mutluluk düzeyi testlerle sürekli ölçülüyor.
Get Happy: Bir psikolog tarafından kurulan 0.99 TL’lik iPhone uygulaması her gün iş, eğitim, kişisel gelişim ve ilişkiler gibi konularda mutluluk ipuçları veriyor.
Gratitude Journal: Şükretmeyi seven bir halkız. Gratitude Journal için şükretmenin Facebook’u diyebiliriz. Hayatınızdaki olumlu noktaları bir mutluluk günlüğü haline getirmek bu uygulama ile mümkün.
Haftaya damga vuran viral videolar:
İki işçinin hikâyesi
İnternette video içerik pastası sürekli büyüyor. Özellikle ülkemizde video izlemek ve paylaşmak en vazgeçilemez fiiller arasında. Erişime kapalı olmasına rağmen Youtube Türkiye’de hâlâ popülerliğini korurken, internet gazeteleri de videolu görüntüler sayesinde yarı televizyon gibi çalışıyor.
Bazen gündelik koşuşturmacalar altında aslında hayatlarımızın ne kadar değiştiği gerçeğini ihmal ediyoruz. Oysa biz internet ve cep telefonlarının hiç var olmadığı bir dönemi de yaşayan çok tuhaf bir ara kuşağız. 10 dakikada bir Arşimet gibi sokağa fırlayarak “Ne oldu bize!”, “Bu elimdeki aygıtla tüm bunları nasıl yapıyorum?”, “Neden artık hiç Haldun Taner’in önünde buluşmuyoruz?” gibi soruları bağırmamamız mucize gibi... Çünkü insanoğlunun iletişim/ilişki kurma yöntemleri, hayatı algılayış şekli, bilgiyle arasındaki mesafe çok ama çok kısa bir sürede tepetaklak oldu. Mobil iletişime geçiş o kadar hızlı gerçekleşti ki, cep kullanımı ile ilgili nezaket kurallarını bile oturtamadık. Biriyle yüz yüze konuşurken telefon çaldığında karşımızdaki insana mı, yoksa hattın diğer ucundakine mi bir nezaket borcumuz var? Gerçekten, emin değilim. Sosyal bir ortamda tweet, e-posta, Instagram kontrol etmek buzdolabındaki su şişesini kafaya dikmek gibi. Herkes yapıyor, herkes kızıyor.
BUNLARI YAPMAYIN!
Akıllı telefonlarla ilgili bazı gerçekler nezaket kuralları kadar gri değil. Telefon sahipleri aşağıdaki konularda çok dikkatli olmalı:
-Şifresiz kullanmak: Akıllı telefon sahiplerinin yüzde 62’si tüm en özel bilgilerini barındıran cihazlarını şifresiz kullanıyor.
Bunu yapmayın.
-Çıplak foto göndermek: Bu görsellerin yüzde 17’si kazayla yanlış kişiye gönderiliyor. (Bir mecburiyet söz konusu ise hiç olmazsa ekstra dikkatli olalım.)
-Tatil fotosu paylaşmak: Herkese açık şekilde yapılan ve lokasyon bildiren ‘evde değilim’ paylaşımları hırsızlara davetiye çıkarmakta.
Hep bir arkadaşımıza dair bir alışkanlığı ifade etse de “Ortamlarda belgesel izliyorum dersin kim bilecek” yaklaşımıyla yok sayılsa da karşı cinse karşı hep tu kaka edilse de kabul edelim; hayatta porno diye bir realite var. Arkasındaki güçlü ‘lobiden’ midir bilinmez, tüm bu hor görülmelere karşı kocaman bir endüstri olmayı başaran bir dürtü ekonomisi bu. Söz konusu endüstri, ‘yalnız kalan’la sosyalleşen insanoğlu arasındaki devasa farkın ekmeğini en çok dijital dünyada mideye indiriyor. İnternet trafiğinin üçte birini çeken bir rant canavarından bahsediyorum.
Bizde ise biliyorsunuz tüm erotik (olma ihtimali içeren) sitelere erişim yasağı bulunmakta. Ancak “ya- saklar” internet dünyasında erişimleri durduramayacağını kabullendi, sadece yavaşlatmaya razı olduğu evrimini tamamladı. Alexa verilerine göre Türkiye’nin en çok ziyaret edilen ilk 100 sitesi arasında bir porno sayfasının (evet, fareli olan) bulunmasını böyle açıklayabiliriz. Ayrıca porno sitelerine olan erişimin daha eskilere dayanmasının Twitter yasağının ilk günden jet hızıyla delinmesini kolaylaştırdığını araya sıkıştırmam gerekiyor. DNS değiştirme, VPN kullanma gibi teknik alanlardaki bilgi birikiminin eski yasaklara bir teşekkür borcu var.
Dünya bambaşka bir noktada!
Dünyanın çoğu ülkesinde de insanlar üzerinde “porno izliyorum” yazan tişörtlerle dolaşmıyor, yetişkin içerikler çoğu kültürde mesafeli sohbetlerin içine giremiyor.
Ancak porno siteler (serbest olduğu bölgelerde) sürreal trafiklere ulaştıkları gerçeğine tur bindirmiş ve PR ataklarına geçmiş durumda. Dünyanın en popüler porno sitesi (adı bende kalsın) geçen hafta video izletmek için çevreci bir kampanya başlattı mesela. Site, yeni açtıkları bir kategoride (onun da adı bende kalsın) izlenen her 100 video için bir ağaç dikeceğini açıkladı. Bu kampanya için yeni bir kategorinin seçilmesinin isabetli bir karar olduğunun da altını çizelim. Çünkü ayda 1 milyar video izleten site sahipleri dünyanın tamamını yeşile boyamak zorunda kalabilirdi.
Kısacası, mevzu sosyal sorumluluk olduğunda sektörler küçük birer detay haline gelebiliyor. Belki gelecekte tarih kitapları küresel ısınmayı erotik videoların durdurduğunu yazacak. Ama ben yine de yüzlerce yıl sonra bir porno ormanının içinde piknik yapacak insanların mangalı harlarkenki tarif edilemez tedirginliğini düşünmeden edemiyorum.
Facebook dünyanın neredeyse her ülkesinde açık ara bir numaralı sosyal paylaşım mecrası olmayı başarmış durumda. Ancak Rusya onlardan biri değil.
Rusya’nın Mark Zuckerberg’i olarak nam salan 29 yaşındaki Pavel Durov, 2006’da VKontakte adını verdiği sosyal paylaşım sitesini kurdu. Bu tarihten çok kısa süre önce Facebook’un hayata geçmesini ve iki sitenin neredeyse siyam ikizleri kadar birbirini andırmasınıysa tatlı bir tesadüf olarak yorumlamak mümkün. Müzik paylaşımının çılgınca serbest olması ve Rusça mönüleriyle ülkede hızla büyüyen VKontakte, Rusya’da ve SSCB’den kopan birçok ülkede bir numaralı sosyal platform haline geldi. Özetle, Durov sayesinde Rusya kendi ‘milli Facebook’unu yaratmayı başardı. Bugün 100 milyonun üstünde üyesi bulunan bir VKontakte’den bahsedebiliyoruz. Bu üyelerin 60 milyonu siteyi her gün ziyaret ediyor.
Hisseleri Putin’in kankası aldı
Ancak ‘milli’ olmak bile bazen hükümet baskısına çalım atmak için yeterli olmayabiliyor. Putin yönetiminden gelen kullanıcı kişisel bilgi istekleri ve bazı muhalif grupların kapatılması taleplerine karşı direnen Durov, kendi kurduğu V-Kontakte’den geçen hafta kovuldu. (Belki de ona Rusya’nın Steve Jobs’ı demeliydik) Yönetim kurulu koltuklarındaysa bugün büyük hissedar olarak Putin’in kankalarından Alisher Usmanov ve Igor Sechin oturmakta. Durov’un yanında yer alan tüm ortaklar 2013’ten bu yana hisselerini parça parça Usmanov ve Sechin’e satmış ve Durov yönetim kurulunda bir süredir tek direnişçi olarak kalmıştı.
Peki, VKontakte neden bu kadar önemli? Hayır, bazı yılmaz Türk erkekleri yıllardır bu mecrayı istila ettiği için değil. Site, Rusya’nın çok fazla ilgilendiği çok devasa bir bölgedeki tekel sosyal mecra aslında... 2011 sonundaki seçimlerden sonra başlayan eylemlerin de Ukrayna tarihini değiştiren geniş çaplı protestoların da VKontakte’de örgütlendiği biliniyor.
Bir yandan basın üzerinde Kremlin baskısı artarken öte yandan Rus parlamentosu internetle ilgili arka arkaya yasalar çıkarmakta. Tüm sosyal medya siteleri sunucularının Rusya’da bulunması, kullanıcı bilgilerinin altı ay saklanması gibi maddelerin Ağustos ayında blog ve medya siteleri için genişletilmesi bekleniyor.
Daha önce hakkında adli bir soruşturma açılan ve 2013’te bu dosyası sümen altı edilen Pavel Durov’un mesajı aldığı kesin. Hisselerini sattı, kovulduktan sonra ülke dışına çıktı.