7 Ağustos 2008
BİLSEYDİM bu işin bu kadar keyifli olduğunu, Kars’tan binerdim bizim trene, bir daha da inmezdim.
Şimdi "Maksat kıç gezdirmek değil, treninizin bir misyonu var Pakize Hanım!" diyeceksiniz.
Var elbet.
Başta bu projeyi akıl edenler olmak üzere, hayata geçmesinde emeği olan herkesi tebrik etmek lazım hakikaten.
Bizlerin arada işe dahil olmamız ise renk katmaktan başka bir şey değil. Esas emek bütün yazını o trende geçirenlerin.
Yazının Devamını Oku 3 Ağustos 2008
Ülkede adeta bir bayram sevinci...<br><br>Allah sevindireceği kuluna eşeğini önce kaybettirir sonra buldururmuş... Bizimkisi de o hesap!
* * *
Aslında parti kapatmak akıllı bir iş değil.
Kapatılan parti doğada 300 sene yok olmayan pet şişe misali varlığını sürdürüyor. Örneğini çok gördük.
Kapatmayıp kendi haline bırakacaksın bunları. Bir süre sonra kendi kendilerini imha ediyorlar.
ANAP’la DYP kapıtıldı mı mesela?
* * *
Şimdi yine bir darbe olsa...
Hapishanelerde "demokratlar"la "cumhuriyetçiler"i aynı koğuşa koyup barıştırırlar mı acaba?
* * *
Antalya, Çanakkale, Selçuk, Marmaris, Bodrum...
Hayretler içerisindeyim!
Oralarda yanacak orman kalmış olmasına!..
* * *
Acilen tedbir alınmalı!
Karadeniz ormanları için.
Baksanıza bir türlü tutuşmuyor keratalar nemden!
* * *
Aman ha!
Yanarken dikkat edin, sırtınızda bikini izi kalmasın.
Aman diyeyim!..
Mühim meseleler bunlar!
* * *
Mavi yolculuk hálá mavi mi yav?
İyi dayandı vallahi.
* * *
Anladık artık.
Kadınla erkek arasında "zaman" farkı var.
Erkek "bugün"de yaşarken kadının hayatında "dün"le "yarın" var.
* * *
Ben Ergenekon’un ne olduğunu çözdüm!
Dünyanın en kapsamlı 1 Nisan şakasını hazırlıyorlar!
* * *
Kene de sinek gibi küçüktür ama mide bulandırmaz. Direkt götürür.
* * *
Ölümü arpadan olmuş at var mıdır acaba?
* * *
Ediz Hun’lu, Hülya Koçyiğit’li, Türkan Şoray’lı, Kartal Tibet’li o ünlü
Türk filmleri günümüze uyarlanarak yeniden çekilse...
Bi sarılmamışlardı. İçimizde ukde olarak kaldı. Yataktan çıkmazlar bu defa haliyle.
Oh be!
* * *
Bu defa da bina patladı.
Abdestsiz gezmeyelim, içimizden devamlı kelimei şahadet getirelim derim ben!
"Dünya fani ölüm ani." Türkiye’de ani ötesi. Boş bulunmayalım!
MIŞ-MUŞ
Bekárlar daha kolay bunuyormuş.E, işleyen demir ışıldıyor tabii; evlilikteki taktik savaşlarını yabana atmayın!
Suudi Arabistan’da yasal 4 eşin üstüne 2 eş daha alan adam gözaltına alınmış.Bence "işin sırrı"nı merak etmişlerdir.
Erdoğan "taze başlangıç" çağrısı yapmış.Eyvah!
Yazının Devamını Oku 2 Ağustos 2008
İnsanın aklına gelmiyor değil doğrusu... Ülkeyi köşe yazarları yönetse keşke!
Bakıyorsunuz, siyaset, ekonomi, aşk, trafik, şehircilik, psikoloji, asayiş, şu bu... Sular seller gibi!
Bir eksiğimiz pratik!
Bir fırsat verilsin derim ben!
*
Türkiye hiçbir şeyde çağ atlayamadıysa dekorasyonda atladı.
Bakıyorum bizim dergilerdeki evlere... Hollywood’da öyle döşenmişi yok.
Fakat geçen gün yine o dergilerden birini karıştırırken aklıma bakın ne geldi... Daha doğrusu dudaklarımdan şu "veciz" söz döküldü:
"Yataklar zenginleşirken sevişmeler fakirleşir!"
Bir düşünün gençliğinizin kalbinizi yerinden çıkaran sevişmelerini... Ya dökük bir bekár evinin kirli yatağında, ya dandik bir kanapede, ya mütevazı yatağınızda gerçekleşmiştir.
Sonra...
Gelsin şahane yatak örtüleri, kırlentler, kuştüyü yastıklar, ipek çarşaflar, sanat eseri yatak başları...
Ve 20 yıllık evlilik!
"20 yıllık evliliğe rağmen zengin sevişmeler yaşanabilir" demeyin sakın!
Olamaz çünkü. Eşyanın tabiatına aykırı.
Hem "zengin"den kastım, fantazi boşluğu değil. Fantazi dediğiniz şey bitmiş ilişkiye suni teneffüs yapmaktır bir nevi. İlk günlerinizi düşünün... Fantaziye falan gerek yoktur. Bir odada yalnız kalmak dünyanın en büyük fantazisidir zaten.
*
Antibiyotikler...
Sanki yutulurken zarfa konup üstüne adres yazılıyor... "İdrar yolları."
O da gidip elinle koymuş gibi idrar yollarını bulup işini görüyor!
Yok değilse, günde 2000 mg.’lık antibiyotik yutarken... Mesela diziniz için... Boğazınızın şişmesi nedendir?
Hem de "geniş spektrumlu" yazarken üzerinde?
Geniş spektrum falan anlamam ben, nerenize niyet edip içiyorsanız bu mereti, oraya gidiyor!
*
Bilinen bir hikáyedir ama hepimizde var olan ve benim neredeyse "bütün kötülüklerin anası" olarak gördüğüm "çifte standart"ı öyle güzel anlatır ki...
Kadının biri, bir gün, uzun zamandır görüşmediği bir dostuna rastlamış. Laf lafı açmış, sıra kadının kızıyla oğlunun evliliklerine gelmiş.
"Kızım çok şanslı" demiş kadın... "Harika bir damadım var. Her sabah kahvaltıyı hazırlayıp yatağa getiriyor, kızımı kaldırmıyor. Masal gibi sürüyor evlilikleri."
"Oğlun peki?" demiş öteki.
"Ah! Hiç sorma! Bir tembel karısı var ki... Her sabah kahvaltıyı yatağa istiyor körolası!"
*
Yeryüzündeki en akılsız canlı, insan bana sorarsanız.
Bir şeyi deneye yanıla öğrenmekten bile aciz.
Dünyanın neresinde, kim birilerini öldüre öldüre itibar kazandı?
Yahut öldüre öldüre ne istiyorsa aldı?
Kim nereye vardı, hangi davayı kazandı?
Not: "Günahsız insanları öldüre öldüre" demedim. Özellikle. Çünkü o zaman insanların bir kısmının günahkár ve öldürülebilir olduğu sonucu çıkıyor sanki. Bu da hoşuma gitmiyor.
MIŞ MUŞ
Yalın "Çenesi düşük kadınları severim" demiş.İyi. Seçeneği bol.
2006’da Ordu’da yapılan fındık mitinginde Ergenekon’un parmağı olduğu iddia edilmiş.Dün pilavın dibi tuttu; Ergenekon’dan şüphe ediyorum!
Türk tipi türban dünyada yükselişteymiş.Biz Köşk’e çıkarmak suretiyle yükselteceğimiz kadar yükselttik, sıramızı savdık!
Yetişkin nüfusun yüzde 46’sı içki içiyormuş.Bir de başka yüzde 46’mız var biliyorsunuz. 46, 46’ya karşı!
Tayyip Erdoğan "Terörün ilacı tam demokrasi" demiş.Fakat ne yapacaksınız ki demokrasi bazı şahıslarda "kontrendike"dir.
Yazının Devamını Oku 31 Temmuz 2008
KORKARIM yakında konuşmaya başlayan çocukların ilk öğrendiği kelime bu olacak!
Fail.
Failler belirlendi...
Faili belli...
Faili meçhul...
Yazının Devamını Oku 29 Temmuz 2008
Hİç sokak adı yok aklımda İzmir’den...
Adı yoktu ki sokakların... Numarası vardı. Zaten çocukluğum caddede geçti... Mithatpaşa Caddesi’nde...
İlk genç kızlığımsa Basın Sitesi’nde...
Nihayet annemleri Köprü 126 Sokak’ta bırakıp geldim İstanbul’a.
İstanbul...
Pürtelaş’ların, Kavak Mustafa’ların, Merkep Kaçırtan’ların, Yelüfürdü’lerin şehri.
Çok sevdim İstanbul’un sokak adlarını.
Kimine güldüm,
Bazısını merak ettim,
"Yok artık!" dediklerim oldu,
Ama hepsini sevdim.
Bir sokakta büyümek isterdim doğrusu.
Ve büyüdüğüm sokağın bir adının olmasını.
Sanki o sokakların daha esaslı hikayeleri olurmuş gibi...Saçma, biliyorum ama...
Hele bir de bir ağaç varsa...Şöyle asırlık...
Yahut bir çeşme...Tarihi...
Düşünüyorum da, bir biz varız anılarımda. Ablam, ben, komşu çocuklar yani.
Evimizin önünde, caddenin kıyısında, oyunlarımız ve biz.
Dekor yok.
Bir yıkık duvar...
Bir boş arsa...
Yorulunca oturduğumuz basamaklar...
Hatırlamıyorum.
Bugüne kadar roman yazmaya soyunmadıysam bundan olabilir bakın!
Alay etmeyin, ciddi söylüyorum.
İnsanı yazmaya kışkırtan şeyler vardır.
Sokak adları işte mesela...
Yahut aklınızda yer etmiş bir fotoğraf, eskilerden kalma...
Bir bahçe...O bahçede bir salıncak...
Bir erik ağacı...
Bir çardak...
Bir tahta kapı...
Bir merdivenli yokuş...
A! merdivenli yokuş vardı bakın!
Evet, evet, Mithatpaşa Caddesi’ndeki evimizin tam karşısında merdivenli bir yokuş vardı. Hatay’a çıkan.
O yokuşun hemen başında oturan komşularımızın tahtadan, bana kocaman gelen bahçe kapısı da vardı. Üstündeki halkayı vururduk kapıya... Tak tak tak! Bahçeye inmeden, kapının mandalina bağladıkları ipini çeker açarlardı kapıyı.
Sonra bahçe...126 Sokaktakine kadar iki evimizin de bahçesi vardı.
Tamam, troleybüslerin geçtiği koca bir caddede oturuyorduk... Tamam da...
Her biri birer roman kahramanı olabilecek sokak satıcılarını nasıl unutabilirim mesela.
Mahallenin bakkalını...
Ayakkabı tamircisini...
Boş bir arsada olmasa da gecelere kadar süren sokak oyunlarını...
Nasıl unuturum...
Ah bir de "Bostan Aralığı" gibi bir ismi olsaydı oturduğumuz sokağın...
Yazının Devamını Oku 29 Temmuz 2008
HİÇ şurada burada doğum günü kutlayan bir gruba denk geldiniz mi?<br><br>Kız grubu olacak ama.
Bekárlığa veda partisi de olabilir. Onun kızlar tarafındaki ismi "kına gecesi" oluyor di mi? Her neyse... Bir gün bir yerde rastlarsanız dikkat edin.
Kutlamadan anladıkları üç şey vardır bu dünya güzellerinin:
Bir: Ha bire lavaboya gitmek
İki: Cep telefonuyla konuşmak.
Yazının Devamını Oku 27 Temmuz 2008
TAM "Sanat için bu ilk defa oluyor" diyecektim ki aklıma bir dizi estetik operasyon geçirmemiş "sanatçı" kalmadığı geldi. "Cumhuriyet Kadınları" projesini duymayanınız kalmamıştır... Hani Nurseli İdiz’in Atatürk kılığına girdiği proje... O plastik makyajla halletmişti işi biliyorsunuz, aynı projede manken Çiğdem Savaş’a Tansu Çiller olma görevi verilince, gençler daha mı "idealist" oluyorlardır nedir, "Olacaksam tam olayım" demiş Savaş ve bir dizi operasyon için bıçak altına yatmış.
Yani hayatını bundan sonra Tansu Çiller benzeri olarak sürdürecek.
İşte Savaş’ın yaptığı "Sanat için ilk defa oluyor" diyecektim ki öteki "Sanatçılar" geldi aklıma.
"Sanatçı" deyince oyuncularla şarkıcıları düşünmeyin hemen! Çeşitli dalları var "sanatın"... Ve değil yüzünü gözünü düzelttirmek, vajinasını toplattıranı var "sanat" için.
Öyle demeyin... O da bir sanat!
Herkes ıkına sıkına şarkı söylemeyi öğrenebiliyor, görüyoruz fakat "öteki iş"... O herkesin harcı değil. Fizik yetmiyor, "kimya" da gerekiyor.
Gerçi son zamanlarda sanki dev bir laboratuvar kuruldu Türkiye’de, Kadınlar için harıl harıl çalışılıyor! Kimyası "sanat"a uygun olmayan kadın kalmadı neredeyse.
Biz yine gelelim Çiğdem Savaş’a.
Kızcağızı takdir edeceğim etmesine de... Önce sargıları açılmadan ziyaretine gitmek, "Ameliyat sırasında haber geldi bir yanlışlık olmuş, siz aslında Safiye Ayla olacakmışsınız, operasyon o yönde yapıldı" demek istiyorum. Tepkisine bakacağım, ona göre...
* * *
Psikiyatrlar "Kimlik ve kişilik sorunu olabilir" demişler.
Ayol kız durduğu yerde "Benden bir Tansu Çiller yaratın" demedi ki!
Abuk da olsa bir sebebi var. Buna karşılık gazetelerin arka sayfa güzellerinden birini gözüne kestirip gazeteyi kaptığı gibi doktorun kapısına giden kadınlar biliyorum.
Hem herkesin bir gün 1 dakikalığına bile olsa ünlü olacağı şu topraklarda kız akıllılık etti! Onunki biraz daha uzun sürecek hiç olmazsa.
Radikal’in bile baş sayfasına çıktı, ne diyorsunuz siz!
Uğraşıp ölüme çare bulsaydı tıp sayfasından öteye geçemezdi.
* * *
Bu vesileyle şu Cumhuriyet Kadınları projesiyle ilgili bir endişemi dile getirmek istiyorum. Paranoyak deyin, ne derseniz deyin... Bu proje Cumhuriyet düşmanlarının aklından çıkmış olmasın sakın!
Hayır, Nurseli İdiz’in Atatürk olmasından başlayarak Çiğdem Savaş’a kadar olay ancak bu kadar komikleştirilip ucuzlatılabilirdi de onun için diyorum.
MIŞ-MUŞ
Oktay Kaynarca "Özgü’den ayrıldığımda bir hafta ağladım" demiş.Nasıldı o laf... "Hem ağlarım hem giderim."
Ay’da yürüyen astronot "Uzaylılar var ve E.T’ye benziyor" demiş.Uzay konusunda bunca yılda aldığımız yol tek bir bilgiden ibaret zaten: Adamlar bir b.ka benzemiyorlar!
Düzeltme
Perşembe günü "Gitmek... Yeniden" başlıklı yazımda bir el sürçmesi sonucunda bir hata yapmışım. "Gitmek" başlıklı yazının Hürriyet’te yayımlanma tarihi 10.03.2002 olacaktı.
Yazının Devamını Oku 26 Temmuz 2008
Bu aralar herkesin morali bozuk, herkes sinirli.<br><br>"Bu aralar mı?" diyeceksiniz... Haklısınız, bu topraklarda 365 gün olağan haldir bu. Fakat yazın iyice abartıyoruz durumu "Yaz siniri uygulaması" gibi bir şey yani.
Dükkán, banka, devlet dairesi... İçinde personel bulunan herhangi bir yer... Kapıdan giriyorsunuz... O da ne!
Galiba az önce bir felaket geldi başlarına ve siz de hemen üstüne gittiniz!
Geçen gün dayanamadım, sordum bir kitapçıda... Hani olur ya, biri geldi enselerine silahı dayadı, kasayı boşalttı, çekti gitti! O çıktı kapıdan ben girdim! Öyle bir yüz ifadesi herkeste.
Değil tabii.
E, ne peki?
Sıcakmış!
Ayol, klima var, içerisi morgdan sadece iki derece yüksek!
Olsun!
Biliyorlar ki aylardan temmuzdur ve dışarısı yanıyordur!
Ve de en önemlisi herkes tatildedir, onlar çalışıyorlardır!
Gerçi kolayını bulmuşlar, hangi kitabı sorsanız, bakmadan etmeden "Yok" diyorlar. Yurdum insanının pratik zekásına kurban olayım, kendilerine yarı tatil durumu icat etmişler oracıkta!
Fakat yine de sinirleri bozuk. Ve o anda bir şezlongta uzanıyor olmamalarının tek suçlusu sizsiniz!
Devlet buna bir çare bulsun!
Bütün işyerlerine yazın üç ay çalışma yasağı getirsin mesela!
Hayır, zaten personelin yarısı tatilde, öteki yarısı da burnumuzdan getiriyor madem...
GÜLBEN ERGEN’İ TAKDİR ETTİM
Gülben Ergen’i her zaman çok takdir ediyorum.
Çalışkanlığını, azmini... Ne yönetimi deniyordu ona, hani oturuş kalkışından kiminle nasıl konuşacağına kadar her şeyin planlanması hadisesi? Neyse işte onu yapmasını da çok takdir ediyorum.
En son anneliğini takdir ettim.
Sen kalk, röportajın orta yerinde çocuğuna şeftali rendele!
Gülben Ergen fukara değildir. O şeftaliyi rendeleyecek başkaları vardır evde mutlaka.
Ama hayır!
Röportaja ara veriyor, şeftaliyi kendi rendeliyor.
Ki o Gülben Ergen işinde gayet profesyonel biridir ve o röportajın işin önemli bir kısmı olduğunu da bilir.
"Ama çocuk sözkonusu olunca normaldir" diyeceksiniz... Tamam, çocuğun ateşini ölçmek için, yahut ne bileyim uyutmak için kalksa... Hani olur ya, annesinden başka kimseyle uyumuyordur... Fakat şeftali rendelemekten bahsediyoruz. Ha, belki de başkasının rendelediği şeftaliyi yemiyordur Atlas bebek, olabilir.
Neyse uzatmayayım, sahiden de çok takdir ediyorum Gülben Ergen’i. Değil mi ki kalktı o şeftaliyi rendeledi, röportajı yapan Zeynep Özkartal’ın (Milliyet Pazar-20 Temmuz) bunu bize duyurmasını sağladı...
Ne yönetimiydi yahu onun adı?
Hani kendinden bir paket oluşturup sunuyorsun?..
MIŞ MUŞ
Rafel El Roman "Şarkılar yazdığım kadın henüz karşıma çıkmadı" demiş.Bence kadın saklanıyordur. Bir anneyi çocuklarından nasıl ayırdığını gördüyse...
Zayıflamak için günde fazladan 3 lt. su tüketip tuzu azaltan kadının beyni zarar görmüş.Fark etmez! "Ne pahasına olursa olsun" zayıflamak isteyen insanların zaten beyni doğuştan biraz zarar görmüş oluyor.
37 yaşında bir kadın 14. çocuğuna hamileymiş.Bu da "seri doğum" oluyor herhalde!
Antalya’nın Manavgat ilçesinde bir genç, Manavgat ırmağında karpuz soğuturken boğulmuş.Erkeğin ölümüne giden yol midesinden geçer!
PARA YARATICILIĞI ÖLDÜRÜR!
Artık neredeyse paranın yaratıcılığı öldürdüğüne hükmedeceğim.
Ne yapıyor parayı bulan?
Kendinden önce bulmuş olanları taklit ediyor.
Hepsi bu!
Onların bindiği cipten alıyor...
Onların giydiği markaları giyiyor...
Onların gittiği mekánlara gidiyor...
O da bir tekne alıyor...
O da Bodrum’a gidiyor...
O da Amerika’da, hem de aynı şehrin aynı mahallesinde bir ev alıyor...
O da çocuğunu aynı okula yolluyor...
Hatta aynı kadınlarla, aynı erkeklerle "aşk" yaşıyor...
Para çoğaldıkça alternatif azalıyor mudur nedir.
Yahut hepsinin ideali, hayali, hedefi aynıymış demek!
Yazının Devamını Oku