Pakize Suda

Ek cinsel organ

15 Mart 2007
GAZETENİN aynı sayfasında iki ayrı haber...<br><br>Ya da şöyle söyleyeyim, gazetenin bize bir iyi, bir de kötü haberi var. Kötü haber, önümüzdeki yıllarda kutup ayıları yok olacakmış.

İyi haber, yine önümüzdeki yıllarda erkeklerin iki adet penisi olacakmış.

"Kutup ayılarından bize ne?" diyeceksiniz.

Bu durumda kötü haber diye bir şey olmuyor ortada haliyle, di mi?

Fakat yanılıyorsunuz.

Kutup ayılarının yok olması demek, insanoğlunun da önünde çifte penisin nimetlerinden öyle uzun uzun faydalanacak zamanı olmaması demek.

Yani küresel ısınmanın kutup ayılarına bir garezi yok.

Unutmayın, her canlı bir gün küresel ısınmayı tadacaktır!

Neyse, uzatmayayım, giderayak da olsa bilim adamları yine yaptılar bir güzellik!

Erkek kısmının rüyasında bile görmediği olay gerçekleşiyor!

Çifte penis!

Bilimsel ifadeyle,

"Gen teknolojisiyle üretilecek ek cinsel organ."

Yani erkek bundan böyle çift etkili deterjan gibi oluyor bir nevi.

Gerçi ortada çalışma falan yok. Bu, bir Alman sosyoloğun gelecekteki cinsellikle ilgili bir öngörüsü.

Öngörü, möngörü...

Önce öngereceksiniz ki...

Fakat sosyolog detaylara girmemiş.

Mesela organların ikisi birden aynı anda çalışabilecek mi?

Amacın, erkeğin seksten daha çok zevk alması olduğunu söylediğine göre öyle olacak gibi görünüyor.

Fakat nasıl?

İki musluklu havuz problemi gibi bir şey çıkıyor ortaya.

Kadına da ek vajina öngörülüyor desem, değil.

Acaba ikinci organ erkeğin boğaz nahiyesinde bir yerlerde mi geliştirilecek ki aynı anda iki organın da yapacak işi olsun!

Sahi, yeri de belirtilmemiş.

Eskisinin ucuna mı eklenecek...

Yoksa dibinde mi bitecek... Bakmışsınız daha da ileriki günlerde penis dediğiniz bir hevenk muz misali.

Aslında, yeri nerede olursa olsun, en mantıklısı ikincinin jeneratör gibi çalışması. Birincinin iflahı kesilince ikinci devreye girecek.

Fakat girmezse -ki nihayetinde bu bir ölçüde kul yapısı olacağından mümkündür- erkek kısmının o büyük derdi ikiyle çarpılmış olacak.

Bu açıdan bakacak olursanız ikinci penis pek de iyi bir haber olmayabilir.

Kadın açısından zaten kara haber. İki penisle adam eve girmez vallahi.

Ne diyeyim...

Deli sosyolog!

MIŞ-MUŞ

Mehmet Ağar’la Mesut Yılmaz buluşmuşlar.


Heyecanlanmayın, bu bir "seçim öncesi klasiği"dir.

Ladin’i dağlarda Apaçiler arıyormuş.

Onlar da bulamazsa Tom Miks girecek devreye.

ABD’li eşler iyi uyku için ayrı odalarda yatıyorlarmış.

En iyi eş öteki odadaki eştir!
Yazının Devamını Oku

Çocuk aklı

13 Mart 2007
ÇOCUKKEN zannederdim ki...<br><br>Yok, çoğul konuşabilirim. Zannederdik ki hırsız, uğursuz, dolandırıcı, tecavüzcü, işte "kötü" diye bildiğimiz ne varsa, o vasıfları taşıyan insanlar topluca bir yerde yaşarlar.

Bizden ayrı bir yerde.

İçimizden biri değillerdir yani.

Bize benzemezler.

Tipleri de benzemez.

Bakınca "şıp" diye anlaşılırlar.

Bu, Tanrı’nın, insanoğlu hiç olmazsa ömrünün ilk yıllarını mutlu mesut geçirsin diye bahşettiği "farkında olmama" haliydi büyük ihtimalle.

Ya da sahiden o yıllarda her şey zannettiğimiz gibiydi.

Bilmiyorum.

Her neyse...

Şimdi bakıyorum herkes bir.

Her çevreden her türlü insan çıkabiliyor.

Hiç ummadığınız biri, çocuk pornocusu çıkabiliyor mesela.

Fakat buna rağmen, geçen gün bir gazete haberindeki fotoğrafa bakarken "A, tipinden de hiç belli değil!" diye saçmaladığımı fark ettim.

Kafamda hálá, herkesin bir tipi olduğu düşüncesi var demek.

Hadi haberin ne olduğunu da söyleyeyim.

Bir adam, karısının, sevgilisinden olan çocuğunu, 21 sene kendi çocuğu sanmış.

Kadının fotoğrafına bakıyorum, "kendi halinde" biri.

Aman yanlış anlamayın, yukarıdaki üçkáğıtçılar vs. sıralamasına dahil etmiyorum kadını. Belki 21 sene önce kocasını aldatıp sevgilisinden çocuk sahibi olan ve bunu kocasından saklayan kadına başka bir yafta yapıştırılabilirdi ama artık "Herkesin bir hikáyesi var" deyip geçebiliyoruz çok şükür.

Fakat işte "farklı" hikáyesi olandan "farklı" tip bekliyorum demek.

Nedense.

"Artist" tipi mesela.

Eski Türk filmlerinin etkisini atamamışım üzerimden.

Oysa biliyorum ki en çarpıcı hikáyeleri, en olmaz gibi görünen çetrefilli durumları hep sıradan insanlar yaşıyorlar.

Sanatçıların hayatı merak edilir hep... İnsanı sarsacak hikáyeler çıkması beklenerek elbet. Oysa, küçük yaştayken babanın evi terk etmesinden fazlasını duymadık pek.

Aykırılıklar da sanatçılara atfedilir daha ziyade. Fakat en álásı yine sıradan insanlara mahsustur.

Görüyorsunuz teoride bir sorunum yok.

Fakat yine de on günlük evliyken sevgilisiyle beraber olan, ondan hamile kalan ama 21 sene çocuk kocasınınmış gibi yapan ve şimdi de greyfurt suyuna kattığı uyuşturucuyla kocasını öldürmeye kalkışan (kocanın ifadesine göre) bir kadının "soğan doğrayan komşu kadın" tipinde olması tuhafıma gitti işte.

Tuhaf olan benim, biliyorum.

"Çocuk aklı"mla mı kaldım nedir...

MIŞ-MUŞ

Erkeklerin yüzde 56’sı esmer seviyormuş.Şimdi mi söylenir bu!

Erdoğan, Baykal’a "Beğen, beğenme, ben Başbakanım" demiş.Bunlar iyi günleriniz Sayın Baykal, önünüzde "Beğen, beğenme, ben cumhurbaşkanıyım" var.

Banu Alkan, "Buzda Dans"ta yarışmacı olacakmış.Partneri Mr. Winch.
Yazının Devamını Oku

ANLATIN ABLANIZA

12 Mart 2007
Sevgili hemşerilerim, siz hala "annenizin kavgası"nı mı ediyorsunuz?

Evde, ev haliyle...

Ağzınızdan çıkanın kayda geçmediği...

Dinleyicisi olmayan...

Hakemi de...

Bi reklam arası verip bi bardak su içmediğiniz.

Böyle Nuh Nebi’den kalma kavgalar öyle mi?

Oysa makyözler makyajınızı yapacaklar, sponsorlar giydirip kuşatacaklar...

Dekorlar, ışıklar, kameralar...

Konuklar...

4, 3, 2, 1...

Başlayacaksınız kavgaya.

Bir derdiniz vardır elbet, dertsiz insan olmaz.

Kocanızla/karınızla probleminiz...

Veya annenizle, oğlunuzla...

Vardır elbet.

Siz bu ülkenin evladı değil misiniz arkadaşlar?

E, o halde koşacaksınız televizyona!

"Abla"nıza anlatacaksınız.

Abla çok.

Seçip beğenin.

Dört duvar arasında kavga etmek çok demode.

Çağ dışı adeta.

Her şeyi bir kenara bırakın, anılarınızın belgesi olsun istemez misiniz?

İleride çocuklarınıza göstermek?

"Bak yavrucuğum, bu, babanla yüzde 65 izlenme payı aldığımız kavgamız"

Çocuklar övüneceklerdir büyük ihtimalle.

****

Bakın bugün kavga ediyor olmanız da şart değil.

Hatta eşinizden yıllar önce boşanmış bile olabilirsiniz. Fırsatı kaçırmış olmuyorsunuz.

Bu durumda bile koşabilirsiniz stüdyoya...

"10 yıl önce boşandığım eşim 20 yıl önce saçımı çekmişti"

Eğer eşiniz Hakk’ın rahmetine kavuşmadıysa onu da bulur getirirler. O saç çekme hadisesinin hesabını sorarsınız.

İçinizde kalmasın.

Hem bir nevi "nostalji" yapmış olursunuz. Ekranlar herkese açık.

Yeter ki edecek kavganız olsun.

Du bakalım nereye varacak bunun sonu... Türk Sineması’nda bir dönem seks furyası vardı, bir tek "normal" film çekilmiyordu. Geldi geçti.

Bu da geçer bakarsınız.
Yazının Devamını Oku

Merak ettiklerim

11 Mart 2007
Dizi filmlerdeki, hiçbir nazın usandırmadığı, "sabırlı áşık" erkeklerin orijinali nerede bulunur?<br><br>"Bin Yapı A.Ş."de bana göre iş var mıdır? Ben böyle kadın kıymeti bilen şirket görmedim. "En iyi on mezarlık" ile "En iyi on çete" ne zaman ilgimize ve bilgimize sunulacaktır?

Krizsiz bir cumhurbaşkanlığı seçimini bu gözler görecek midir?

Ne TSK yanlısı, ne TSK karşıtı listede yer alan gazeteciler hangi başlık altında toplanacaklardır?

Sokaktaki adam "akreditasyon"un ne olduğunu biliyor mudur?

Elif Dürüst’ün, gülümsediği bir fotoğrafı var mıdır?

Yatağın üzerine yüzükoyun uzanıp, ayak bileklerini çapraz birleştirerek topuklarını popolarına yaklaştırmak suretiyle objektife tabanlarını gösterdikleri pozun, kadınları çok seksi yaptığına ilk kim kanaat getirmiştir?

Emicilik çocuk bezinde mi daha önemliydi, kadın pedinde mi?

Bundan 25 yıl önce kafasına kül tablası fırlattığım lakin denk getiremediğim sabık erkek arkadaşım, ortama özenip "Ben de şiddet görmüştüm" diye televizyona çıkar mı?

"Bu yaz hepimiz beyaz giyeceğiz" başlıklı haber yapıp, altına rengárenk giyinmiş manken fotoğrafları koyan arkadaşlarımız için yapabileceğimiz bir şey var mıdır?

Filmlerde, sevgililerden birinin konuşacak çok şeyi varken neden öteki için daima "konuşacak bir şey yok"tur?

Seda Sayan ile Nihat Doğan evlenmişler midir evlenmemişler midir?

Küresel ısınmaya, "Dünyanın son demlerini görmek bize nasip oldu" diye iyi tarafından bakabilir miyiz?

Cem Hakko’nun zamazingosu sahiden de "Musevi sosyetesinin en güzel kızı" mıdır yav?

Bülent Ersoy, uzaydan bakınca bile gözüküyor olabilir mi?

En mühim sağlık sorunlarının soğan kavurarak tartışıldığı, şarkıların türkülerin tencerenin içine bakarak söylendiği, mutfak önlüğü takmış adamların sabah jimnastiği yaptığı televizyon programlarının yaratıcılarını tebrik etmek yeterli midir?

Bilim adamları, bazı insanları laboratuvara davet etmeyi ne zaman akıl edecektir? Misal, Yeşim Salkım.

MIŞ-MUŞ

Erdoğan, "Kadına ayrımcılık ırkçılıktır" demiş.Teori sular seller gibi.

Zengini çok ülkeler liginde 6. sıradaymışız."Zengini çok, kendi fukara ülkeler" ligi yok di mi?

Kırmızı domates tarih oluyormuş."Domatesin kırmızı halini bilenler" olarak biz de elbet.
Yazının Devamını Oku

Kadının derdi

10 Mart 2007
Havva’dan bu yana...<br><br>Hadi bırakalım Havva’yı, anneannemize kadar gidelim. Ne çok şey değişti.

Arada uçurumlar var adeta.

Annemizle bile hatta...

Ama buna rağmen...

Hálá...

Bu devirde...

Kadınların, ilişkide partnerinden en çok duymak istediği sözlere dikkatinizi çekerim.

Almanya’da bir yazar bu konuda bir araştırma yapmış ve aşağıdaki sonucu kitabında okurlarına duyurmuş:

 "Sen kilo mu verdin?"

 "Gülümsemeni çok seviyorum."

 "Hayat sensiz çok yalnız."

 "Bu elbise sana çok yakışıyor."

 "Nasıl oluyorsa, sen hep daha genç görünüyorsun."

 "Çok güzel gözlerin var."

 "Yeni saç modelin çok yakışmış."

Kadının derdi genç, güzel, ince, seksi, şık olduğunu duymak.

Hani bu devirde artık biraz da akıldan fikirden "aferin" almak ister zannediyor insan.

Fakat kadının hálá böyle bir talebi yok anlaşılan.

Tamam, partnerle her yol neticede yatak odasına gider ve artık o son noktaya gelindiğinde, aklın fikrin, kaşın gözün önüne geçtiği görülmemiştir pek.

Tamam da, benim bir tespitim var.

Kadın sadece sevgilisinden değil, yeryüzündeki bütün erkeklerden aynı sözleri duymak istiyor.

Vallahi.

Araştırma meraklıları bir araştırma daha yapıp "Müdürünüzün sizi ’akıllı ve başarılı’ mı, yoksa ’güzel ve çekici’ mi bulmasını istersiniz?" diye sorsunlar kadınlara...

Ben tahmin edebiliyorum sonucu.

Ne diyelim...

"Kadın aklından fikrinden zaten emin, teyide gerek duymuyor" deyip teselli bulalım.

Bir mankenler aklanamadı

Ve gelelim son günlerin en mühim hadisesine.

Bekáreti kendinden menkul Şebnem Schaefer siyasete soyundu!

Soyunmak dediysem, "Bir işe girişmek" manasında annesi!

Yoksa kızınızın "bildiğimiz kızlardan" olmadığını biliyoruz.

Memlekete hayırlı uğurlu olsun hakikaten.

"Alt tarafı bi partiye üye oldu, ne hayırlısı ne uğurlusu?" diyenler olacaktır.

Evet ama hedefi milletvekilliği, hatta başbakanlıkmış.

Bu girişten sonra benim de birçokları gibi "Siyaset Şebnem Schaefer’a mı kaldı" diyeceğimi zannediyorsanız yanılıyorsunuz.

Şimdi gözlerinizi kapatın, tanıdığınız, bildiğiniz, televizyonda, şurada burada gördüğünüz milletvekillerini bir bir aklınızdan geçirin.

"Kalite kontrolü" yaparak elbet.

Hepsinin aklını, zekásını, ağzından çıkanı, cebine gireni, yaptıklarını, ilişkilerini düşünün.

Şimdi... Bu kızcağızdan pek mi üstünler?

Nesi uygun değil milletvekilliğine?

Sarışınlığı?

Gençliği?

Güzelliği?

Ha anladım, mankenliği.

Zaten memleketimizde "yüz kızartıcı suç" olarak bir mankenlik kaldı.

Üçkáğıtçılar, dolandırıcılar, hırsızlar, çete mensupları, hepsi aklandı bir tek mankenler aklanamadı.

Tamam "Şebnem’i Allah yolladı, hatta keşke 50 Şebnem daha olsa da memleket kurtulsa" demiyorumama bir mankenin siyasetçi olmak istemesinde, hele bu memleket şartlarında, bir tuhaflık yok,onu demekistiyorum.

MIŞ MUŞ

5 yaşındaki Dilara’nın rögara düşüp ölmesi üzerine İstanbul’un belediye başkanları Abant’ta "rögar zirvesi"nde buluşmuşlar.Baş ağrısı bahane.

Kenan Evren "Benden bölücü olur mu yani!" demiş.Evet, o bile olmaz gibi duruyor.
Yazının Devamını Oku

Mart’ın 8’i

8 Mart 2007
PAKİSTAN’da bir çiftçi, karısının böbreğini satıp traktör almış. Kırıkkale’de 60 yaşında bir kadın, 75 yaşında bir erkek tarafından kaçırılmış.

ABD’de bir kadın, hamile olduğunu doğururken anlamış.

Mini etek geri dönüyormuş.

Nükhet Duru, "Erkeği salıyorum çayıra, Mevlam kayıra" demiş.

Tecavüze uğrayan Suudi kız, mahkemede 90 kırbaç cezasına çarptırılmış.

Erkek örümcek, dişisine bekáret kemeri takıyormuş.

Gelibolu’da bir kadın, kocasının yalanları yüzünden intihar etmiş.

Son demlerini yaşadığını ifade eden Hülya Avşar, iki yıl içerisinde çocuk yapacakmış.

Bülent Ersoy, elde edemediği tek şeyin çocuk olduğunu söylemiş.

Kocasını döven kadın için "evden uzaklaştırma" kararı veren mahkeme daha sonra çifti boşamış.

ABD’de bir adam, karısını öldürdükten sonra parçalara bölmüş.

Almanya’da eski kadın milletvekili erkek olmuş.

İngiltere’nin veliaht prensi Charles’ın eşi Camilla’nın rahmi alınmış.

Tansu Çiller’in gafları tiyatro sahnesine taşınmış.

Paris Hilton’a konan fotoğraf ambargosu kaldırılmış.

Doğu’da kızlık zarı diktirmek yaygınmış.

Diyarbakır’da, hamile olduğu için cinsel ilişkiye karşı çıkan kadını kocası öldürmüş.

Danimarka prensesi, aşkı için tacı bırakmış.

Britney Spears kendini asmaya kalkmış.

Türk kadınlarının çoğu, kadının aldatmasını erkeğin aldatmasından daha geçerli bir boşanma sebebi olarak görüyormuş.

Namus cinayetlerinde öldürülen kızların çoğu bakire çıkıyormuş.

Ankara’da, eşinden boşanmak isteyen kadını babası öldürmüş.

FIFA, Kanada’da Müslüman kız futbolcu Esmahan’ın sahaya türbanıyla çıkması nedeniyle oyundan atılması kararını doğru bulmuş.

Boşanmada söz kadınınmış.

Kadın, ömrünün 31 yılında diyetteymiş.

Kadına tacizde Avrupa üçüncüsüymüşüz.

Bilfen okullarının tamamının müdürü kadınmış.

Yeliz Yeşilmen, seyit soyundan geliyormuş.

Kadınlar kokuya göre eş seçiyormuş.

Gamze Özçelik’ten sonra Aysun Kayacı ile Arzu Yanardağ da "cep mağduru" olmuşlar.

İstanbul Esenler’de tecavüze uğrayan 18 yaşındaki Seyhan boğularak, annesi bıçaklanarak öldürülmüş.

Bir işadamının eşi, boşanmak için kocasının 1 milyar dolarlık mal varlığının yarısını istiyormuş.

Mısırlı kadın televizyoncuyu, Suudi prens özel jetiyle kaçırmış.

Alanya’da geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybeden 19 yaşındaki kız, dört kişiye hayat vermiş.

Candan Erçetin, 17 Mart’taki seçimi kazanırsa Galatasaraylılar Derneği’nin ilk kadın başkanı olacakmış.

İngiltere’de bir kadın, uyurken, kocasının sevgilisi tarafından öldürülmüş.

ABD’de öldürdüğü kocasının parçalarını çantalara koyup denize attığı iddia edilen kadının yargılanmasına başlanmış.

Bütün kadınların Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun!
Yazının Devamını Oku

Yeşil sizi çok açıyor

6 Mart 2007
"KADINLARA işyeri tacizi"nde Avrupa üçüncüsüymüşüz.<br><br>Nasıl tespit ettiler bilmiyorum ama mahkeme kayıtlarına bakarak değil herhalde. Hani, kaç tane işyeri tacizi davası görülmüş, görülmekte... Veya kaç kişi taciz yüzünden işten ayrılmış, kovulmuş falan... Buna da bakmamış olduklarını tahmin ediyorum.

Aksi halde, "Türkiye’de işyeri tacizi yoktur" denecek kadar düşük çıkardı oran.

Çünkü Türkiye’de tacizden şikáyetçi olan yok pek. Gizli kalıyor dolayısıyla.

Ya rezil olmaktan korkuyoruz...

Ki sahiden de tacizde bulunan değil, tacize uğrayan suçlanıyor daha ziyade. Hani şu meşhur "dişi köpeğin kuyruk sallaması" hadisesi...

Ya tacizin tarifini bilmiyoruz tam olarak. Kapsamını dar tutuyoruz.

Neler tacizden sayılır...

"Yeşil sizi çok açıyor Nihal Hanım" da taciz midir mesela?

Yeşille sınırlı kalsa neyse de, adam her sabah renk farkı gözetmeksizin "sebatkár iltifatkár" olarak çıkıyorsa karşınıza, bu da bir tacizdir benim için.

Fakat kadınların çoğu için tecavüz yoksa taciz de yok sayılıyor.

Ya da taciz bir miktar hoşumuza gidiyor. "Güzel kadın taciz edilir" diye bir kanaat oluşmuş kadın kısmında. Tacizcisi ne kadar çoksa, kendini o kadar ayrıcalıklı hisseden kadınlar bile vardır belki işyerlerinde.

Diyeceğim, o veya bu sebeple tacizi yok saydığımız içindir ki Avrupa üçüncüsü çıkıyoruz.

Cesareti kırılmıyor tacizcinin.

Korkmuyor, çekinmiyor, utanmıyor.

Ayıplayanı bile yok ki niye utansın?

İyi bir şey yaptığını düşünüyor bile olabilir.

Öyle ya... Fena mıdır bir kadın için erkeğin ilgisi?

O ilgiyi bulamayacak yaşları da gelecektir elbet!

Onun için tacizcisinin kıymetini bilmelidir kadın!

Ortalıkta, "Kadının ne istediğini bilen erkek" edasıyla dolaşan tacizciler bile vardır belki.

* * *

Böyle yuvarlanıp gidiyoruz netice olarak.

Ha, tacizden çok büyük rahatsızlık duyduğumuz da oluyor elbet.

Ne zaman?

Bizim dışımızda, başkaları arasında geliştiğinde.

Kadınlar nedense çok sinirleniyorlar işyerindeki başka kadınların tacize uğramasına. Diğer felaketlerden farkı bu belki de tacizin. Başına tebelleş olduğu kişiden ziyade etrafındakileri rahatsız etmesi. Hani bazı kadınların "Ben dururken..." diye düşündüğüne bile inanası geliyor insanın.

Son olarak...

İşyeri tacizi beslenip büyütülüyor.

Bazen kışkırtılarak, bazen izin verilerek, bazen katlanılarak...

Hatta zaman zaman çalışanlar arasındaki var olma mücadelesinde, silahlardan biri olarak hüküm sürdüğüne inanıyorum tacizin.

Kimse atıp tutmasın, şurada kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz.

MIŞ-MUŞ

Boşanmada söz kadınınmış.Allah son gürlüğü veriyor demek.

Siyasette vaat sezonu açılmış.Biz tecrübeli seçmenler olarak o vaatleri indirim sezonuna sokmayı biliriz.

Şebnem Schaefer, DYP’ye katılmış.Annesi?
Yazının Devamını Oku

Neşe’nin ped sorunu

4 Mart 2007
"KADIN sorunları" deyince ne geliyor aklınıza? Hayır sıraladıklarınızdan hiçbiri değil

Kadının ped sorunu var arkadaşlar.

Bir türlü doğru pedi bulamadı kadın.

"Nesi doğru olacak, ped dediğin birbirinin aynısı" diyeceksiniz.

Hayır efendim!

Pedin, kadını yerinde durdurmayanı var, lök gibi oturtanı var.

Kadın pedle buluştuğunda yerinde duramayacak. Hoplayacak, zıplayacak, tenis oynayacak, at binecek, dans edecek...

Sokakta zıplamayan bir kadın gördüğünüzde, öyle doğru yolunda giden... Bilin ki doğru pedi seçmemiştir.

Seçmiş olsa halbuki... Bakmışsınız beş metrede bir amuda kalkıyor.

Bu seçememek yüzünden "hayattan silinen" bile var.

Vallahi.

Gözümle gördüm geçen gün televizyonda.

Dört arkadaş kafede oturuyorlardı fakat birinin ismi var cismi yoktu. Hatta sandalyeyi boş görünce delikanlının biri oturmaya kalktı fakat kızlar arkadaşlarının üstüne oturtmadılar çocuğu.

Neyse sonra eline doğru pedi tutuşturdular da kız ete kemiğe büründü.

* * *

Bu arada arkadaşlıklara da dikkatinizi çekerim.

Bencillik sıfır.

"Aman ben pedimi buldum ya" diyen yok.

Kimsenin gönlü arkadaşının "ped mağduru" olmasına razı değil.

Biz görmedik doğrusu böyle dostluklar.

Bir arkadaşım da "Pakize, sende bir huzursuzluk seziyorum, pedin mi iyi değil senin?" desin de çantasından bir paket çıkarsın...

Hiç olmadı.

Ne diyeyim, Allah herkese hayırlı arkadaşlar nasip etsin.

Arkadaş, arkadaşın pedine muhtaç.

Daha da önemlisi, Allah herkese doğru pedi seçecek akıl fikir versin. Zira yıllardır görmekteyiz ki ped insanı rezil de eder vezir de. Allah kimseyi, "elden ayaktan düşüren ped"lerle karşılaştırmasın.

* * *

Ayol nedir bu sahiden?

Ne beklenir bir pedden?

Emicilik, sızdırmazlık değil mi?

E, bunu sağlamak da pek zor olmasa gerek.

Hayır, benim bilmediğim marifetleri de mi var diye merak ediyorum.

Yaylısı mı çıktı mesela ki üstüne oturunca zıplıyorsunuz?

Ya da neftyağı sürülmüşü?

Yoksa gaz gidericilisini, ağrı kesicilisini yaptılar da benim mi haberim yok?

Çünkü kadın o dönemde karnındaki ağrı, şişkinlik, huzursuzluk yüzünden kıpırdayamaz. Pedine güvensizlikten ziyade...

Hali olmaz oynamaya, şuna buna.

Zaten pek tavsiye de edilmez atlayıp zıplaması.

Birkaç gün de duruversin ayrıca. 365 gün kıpraşılacak diye bir şey yok.

MIŞ-MUŞ

Helin Avşar, "Kalın kitap okumaktan sıkılıyorum" demiş.Hatta kitabın kapağı renkli, yaldızlı falan da olsun mümkünse.

Burak Kut, "Beni kadınlar büyüttü" demiş.Halbuki biz askeri birlikte büyüdük.

Dünya çapında, kadın siyasetçi sayısı %17 artmış.Vallahi bizim Türkiye olarak bir dahlimiz yok!
Yazının Devamını Oku