23 Mart 2008
EPEYDİR bekliyorum "En iyi 10 yalan"ı... Fakat sıra gelmedi. Geleceği de yok galiba. Ne demişler... "Tırnağın varsa başını kaşı!" 1. Yalandan nefret ederim.
2. Eleştirilere açığım.
3. Kimsenin özel hayatı beni ilgilendirmez.
4. Ben de şimdi seni arayacaktım.
5. Yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim.
6. Sadece arkadaşız.
7. Kimseyi senin kadar sevmedim.
8. Kimseden bir beklentim yok.
9. Sen benim en iyi dostumsun.
10. Size layık değil ama...
* * *
5’erden 10 tane de erkeklere ve kadınlara has yalan sıralayalım...
Erkekler...
1. Şarjım bitmişti.
2. Toplantıdaydım.
3. Seni hiç aldatmadım.
4. Erkek adamın erkek damadı olur.
5. Kadında ruh güzelliğine önem veririm.
Kadınlar...
1. ... yaşındayım.
2. Okulun en güzel kızıydım.
3. Belim incecikti.
4. Hiç estetik olmadım.
5. Yıllarca peşimden koştu
* * *
Kurumsal ve toplumsal yalanlar var bir de...
1. Bu rejimle bir haftada iki beden inceleceksiniz.
2. Ahenkle dans eden saçlar.
3. Lekelere paydos.
4. Güler yüz, hızlı hizmet.
5. Bu memleketin size ihtiyacı var beyefendi.
6. Memlekete hizmet için buradayız.
7. Önce vatan.
8. Namusum ve şerefim üstüne yemin ederim ki.
9. Elimizde olmayan nedenlerle.
10. AKP’ye oy vermedim.
EN İYİ 10 GEYİK
Erkekler...
1. Ne olacak bizim takımın hali.
2. Fi tarihinde oynanmış maç üzerine yorumlar.
3. Dün akşamki maç üzerine yorumlar.
4. Bu akşamki maç üzerine yorumlar.
5. Gelecek haftaki maç üzerine tahminler.
6. Takım kurma, futbolcu transferi, teknik direktör tayini vs.
7. Cinsel içerikli anılar.
8. Araba alım-satım-kullanma vs.
9. Piyasadaki "moda" kadınların mukayesesi
10. Ne olacak bu memleketin hali.
* * *
Kadınlar...
1. Erkekler
2. Erkekler
3. Erkekler
4. Erkekler
5. Erkekler
6. Erkekler
7. Erkekler
8. Erkekler
9. Diyet
10. Burçlar
* * *
Cinsiyet farkı olmaksızın bütün yaşlılar.
1-10. Hava durumu
MIŞ-MUŞ
Birleşmiş Milletler, 2008’i "Tuvalet Yılı" ilan etmiş.Bizim bunu "Her şeyin içine edilecek" diye anladığımız kesin! Gerçi "deliye her gün bayram".
ABD’de bir kadın, 7 yıllık kocasının kadın olduğunu öğrenmiş.Biz ondan daha uyanığız, AKP’yi 6 yılda çözdük!
Mutlu evlilik tansiyona iyi geliyormuş.Ona kaldıysa "tansiyonun ilacı yok" denilebilir.
Yazının Devamını Oku 22 Mart 2008
AĞLAMAK AYIRIYOR BİZİ
Genellikle aynı şeylere gülüyoruz.
Kim olursak olalım.
Bir tiyatro oyununda mesela... Bir filmde ya da... Her gün, hep aynı sahnede kahkaha sesleri yükseliyor salondan.
Ağlamak ayırıyor bizi birbirimizden.
Ağladığımız şeyler farklı.
Bir insanı tanımanın en kolay yolu bu belki de.
Ne zaman ağladığına bakacaksınız. Neye ağladığına.
YARGIÇ OLSAK BARİ
Herkes savcı, herkes avukat...
İlla bir şey olacaksak yargıç olsak bari.
Hiç olmazsa herkesi dinler, araştırır, düşünür, ölçer tartar öyle karar veririz.
GÖBEĞİNİ
KAŞIYAN ADAM
Kapatma davasına sokaktaki adamın nasıl baktığına dair röportajlara denk geldim televizyonda...
Rastgele mikrofon uzatılmıştı gelip geçenlere...
Hepsi "Oh iyi oldu"! mealinde bir şeyler söylediler (Ki oy oranlarına bakarsanız onların çoğu AKP’yi iktidar yapanlardı). Şimdi gerekçeleri "Zaten Tayyip Erdoğan’ın boyu çok uzundu" kıvamında şeylerdi.
Böyledir "Göbeğini kaşıyan adam"...
Övgüsünün de sövgüsünün de bir mesneti yoktur.
O SİZE LAYIK
"Her ülke layık olduğu kişilerce yönetilir."
Bundan esinlenerek diyorum ki, "Her kadın/erkek layık olduğu erkeği/kadını sever."
Sakın şikáyet etmeyin sevdiğinizden!
Siz onu "dünya nüfusu"nun içinden seçip çıkardınız!
Öyle ya, dünyanın öbür ucundaki adam, alt kat komşunuz misali değil mi teknoloji sayesinde?
Bir bildiğiniz vardı herhalde aradan çekip çıkarırken!
E, o zaman?
36 BEDEN ŞİŞMANLAR
Kilolu kadınların da modaya uyabileceğine...
Modanın sadece zayıflar için olmadığına...
Modacıların büyük beden elbiseler de ürettiğine dair müjdeli haberlere rastlıyoruz zaman zaman.
İyi, güzel de...
Haberi süsleyen fotoğraflara bakıyorsunuz... Kızlar yine çırpı!
Ha, 34 değil de 36 bedenlermiş!
Kilolu dedikleri bu yani!
Tövbe tövbe!
PRATİK SIFIR
Erkekler kadınları anlamadıklarını söylüyorlar ya... Hele bir de iki kadını başbaşa sohbet ederken görseler iyice kafaları karışır.
Kadınlar kendi aralarında gayet mantıklı konuşmalar yaparlar. "İlişkiler konusunda da" yani.
Birbirlerinin ilişkisini masaya yatırırken mesela... Dünyanın en akılcı insanıdırlar.
Sonra...
Sonra kalkıp sevgilisinin yanına gider o kadınlardan biri...
Tanımazsınız.
Nasıl anlatsam... Teori sular seller gibi, pratik sıfır!
HAYALLER BİRLEŞİR Mİ...
Evlilik her zaman uzak geldi bana.
Galiba hayallerin nasıl birleşeceğine takıldım kaldım.
Sahi nasıl birleşir iki kişinin hayali?
Kesişir belki bir yerde ama örtüşmez.
Biri vazgeçecek demek kendi hayallerinden...
Ötekinin hayallerinin peşinden gidilecek beraberce...
Kim vazgeçecek peki?
Kim daha iyi pazarlayabilirse hayallerini o kazanacak öyle mi?
Ama vazgeçen günün birinde mutlaka çekip gitmez mi?
MIŞ MUŞ
ÆSibel Can "Yaşlanınca saçımda aklar olsun isterim" demiş.Tabii tabii... Ama o yaşlılık ha bire ertelenir, hiç gelmez.
ÆŞairler yazarlara göre genç ölüyormuş.E, yazarlar uzun uzun içini dökerken şairler on kelimenin sekizini içine atınca tabii...
ÆAKP hükümeti, ormanlarda turistik tesis kurulmasına yasal dayanak hazırlayan bir tasarıyı TBMM Başkanlığı’na sunmuş.Bana sorarsanız iddianamede bir tek bu olabilirdi.
Yazının Devamını Oku 20 Mart 2008
"BANA üstünde oturulacak bir koltuk çizebilir misin tasarımcı!" desem...<br><br>Ve biri de kalksa çizse hakikaten. Bu aynı zamanda mutluluğun da ta kendisi olurdu herhalde.
Mesele şu:
Hiçbir koltukta rahat edemiyorum.
Ve her birinin, üstünde kimsenin on dakikadan fazla oturmayacağı varsayımıyla imal edildiğini düşünüyorum.
Bilmiyorum... Benim vücudumda bir tuhaflık olma ihtimali de var elbet. Kimsenin bir şikáyeti olmadığına göre... Demek rahat rahat oturup durmaktalar.
Fakat ben bir türlü yerleşemedim.
Akşamlarım, mütemadiyen kıpırdanıp rahat bir pozisyon aramakla geçiyor. Bakıyorum, bulamadan yatağa geçme vakti gelmiş.
Popomu rahat ettirsem başım açıkta kalıyor, başıma yer bulsam belim "Ben de varım" diyor...
Elimde dört tane takviye kuvvet misali yastık...
Ha, resmi temastaki devlet başkanı gibi oturursanız mesele yok. Fakat öyle sopaya geçirilmiş gibi kaç dakika oturabilir insan?
O durumda "Var mısın Yok musun?" izlenir mi?
Devlet başkanları bile bir süre sonra ayaklarını karşıdakinin burnuna sokma pahasına bacak bacak üstüne atıyorlar falan...
* * *
Daha önce de şikáyetçi olduğumu hatırlıyorum. Hatta yataklar da vardı işin içinde. Kimse tınmadı, o ayrı.
Sahiden yatakların durumu daha da vahim. Sabahları yorgun uyanmamızın müsebbibi yataklardır bana göre.
Fakat bilim adamları burnumuzla genzimize taktılar. Alete bağlayıp takip ediyorlar biliyorsunuz. Uykuda nasıl nefes aldığınıza, ne şiddette horladığınıza falan bakıyorlar.
O arada bu adam ne şekil alır, kolunu bacağını nereye atmak ister de atacak yer bulamaz... Kimsenin aklına gelmiyor bakmak.
* * *
Her ay bir umutla alıyorum elime dekorasyon dergilerini...
Bakıyorum, tasarım ve tasarımcı konusunda bir sıkıntı yok çok şükür!
Koltuklar, kanepeler, sandalyeler, ibadullah...
Kumaşlar, renkler, biçimler...
Hepsi birer sanat eseri hakikaten.
Bakmaya doyamıyor insan.
Mesele de bu zaten. Tasarımcılardan bakılası koltuklar, sandalyeler çıkıyor.
Alıp kenara koyacak, arada karşısına geçip bakacaksınız.
Kim demiş "biblo" denen şey illaki sehpanın, şunun bunun üstüne konulabilecek büyüklükte olacak diye?
Tasarımcılar şaheser peşindeyken "oturmak için koltuk yapma işi" mobilyacılara kalıyor haliyle. E, onlar da babadan ne gördülerse, o.
* * *
"Derdin bu mu?" diyeceksiniz.
Öyle demeyin, memleket ne durumda olursa olsun; her birimiz "neci" olursak olalım neticede her akşam bir koltuğun üstüne tünüyoruz!
Hem bakın gündemden kopmamak için yazının başlığını ne koydum!
MIŞ-MUŞ
Erdoğan, "Toprağımıza bereket ekiyorlar" demiş.Biçmeden sarhoş!
Suudi Arabistan’da 100 yaşında adam 26’lık kızla evlenmiş.Platonik evliliktir o!
Kedilerin anavatanı Türkiye’ymiş.Çakallarla tilkileri biliyorduk da...
Yazının Devamını Oku 18 Mart 2008
HANİ bazen, savaşın bittiğinden habersiz, saklandığı delikte bilmem kaç yıl geçirmiş adamların haberini verir gazeteler...<br><br>Nasıl ilişkiyi kesmekse artık dış dünyayla... Sahi nerededir bu sığınaklar?
Bazen benim de sığınasım geliyor.
Haberim olmasın ne olup bittiğinden.
Başka ülkeye yerleşmek falan çözüm değil zira. Bu devirde dünyanın neresine gitseniz fark etmiyor, haberler peşinizde.
En iyisi sığınak sahiden.
Gireceksin içeri... Üç yıl, beş yıl...
Ne bir ses, ne bir nefes.
Biraz erzak, çokça kitap, o kadar.
Fakat aslında bizim için bu da çözüm değil. Çünkü kaç yıl durursan dur, çıktığında değişen bir şey yok. Birileri birileriyle savaşıyor durmadan. Sadece tarafların adı değişmiş oluyor.
* * *
Şimdi sığınaktan "necefli maşrapa"ya geçiyorum.
Gençler bilmez, televizyonun tek kanallı olduğu yıllarda, yetişmiş teknik eleman azlığından mıydı artık, yayın habire kesilirdi. Fakat seyirciyi o esnada cızırtı eşliğinde karıncalanmakta olan ekrana baktıracak kadar aciz de değildi kimse.
Uzatmayayım, her defasında ekrana dayarlardı "necefli maşrapa"yı.
Necefli maşrapa, bir antik eserdi ve TRT’nin elindeki tek antik eser görüntüsüydü.
Fonda bir müzik, ekranda "necefli maşrapa"...
Ve biz öyle açtık ki televizyona, arıza oldu deyip işimize gücümüze bakmak yerine öyle oturmaya devam eder, uzun uzun "necefli maşrapa"yı seyrederdik.
Evet, uzun uzun ve defalarca. "Necefli maşrapa" bütün programlardan daha uzun kalırdı ekranda. Şöyle söyleyeyim, o günlerden bir tek program hatırımda değilken "necefli maşrapa" hem mıh gibi aklımda hem dün gibi gözümün önünde.
Gençler için söylüyorum, "maşrapa"nın ve "necef"in ne olduğunu bilmiyorsanız sözlüğe bakın bi zahmet. Açıklamasını yaparak tembelliğinize tembellik katmış olmayayım.
* * *
Nihayet sadede geliyorum.
Nereden aklıma geldi yıllar sonra "necefli maşrapa?"
Şimdi, benim zaman zaman sığınaklara sığınasım geliyor ya...
Yani ruhum arıza yapıyor hani...
İşte o zamanlarda "necefli maşrapa" misali bir yazı olsa elimde...
Her daim güncelliğini koruyan bir yazı...
Sürüversem okurun önüne...
Olmaz di mi?
Okur, seyirci kadar hoşgörülü değil.
"Seyirci" dediysem "eski seyirci" elbet. Yenisi... Ha, maşrapa sonunda en çok SMS atana hediye edilecek olsa falan, belki.
MIŞ-MUŞ
AKP, kapatma davasının millete karşı açıldığı görüşündeymiş.Fakat DTP için aynı fikirde değiller. Yüzde 5 milletten sayılmıyor. Herkes kendine Müslüman!
14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla doktor korosunun verdiği konserdeki türkülerin sözlerinden "sarhoş" ve "şarapçı" ifadeleri ayıklanmış.Ne diyelim... Ayıklama, ayıklanırsın!
Kapatmaya AB ve ABD de tepkiliymiş.Fakat ne yapalım ki biz alıştık bi kere... Alışmış kudurmuştan beterdir!
Yazının Devamını Oku 17 Mart 2008
"Yaş almak nedir?" diye sorsalar...<br>"Anneye hak vermektir" derim. O kadar sık hak vermeye başladım ki anneme...
Yüzde yüz fikir birliği içerisinde olmamıza pek az kaldı.
Dilimiz, değer yargılarımız, önem sıralamalarımız... Hepsi aynı olmaya başladı.
Aşk mesela...
Gözden düştü, yerini "sağlık"a bıraktı.
Önce sağlık!
"Başını sokacak ev" mesela...
Eskiden umurumda değildi böyle şeyler. Kazandığını yiyen "seyyar" ruhlunun tekiydim.
Fakat şimdi...
Ne tuhaf!
Başını sokacağı uzun yıllar varken önünde bunu hiç önemsemeyip gitmeye yaklaşırken telaşa düşmek!
"İnadına" bir hal olmalı, bu "demir atma" isteği.
Neyse... Gittikçe anneme benziyorum yani.
Siz de kendinizi bir yoklayın bakalım...
BENZEMEK SIRAYLA
Madem söz annelerden açıldı...
Dikkat ettiniz mi bilmiyorum, çocuklu kadınlar "gelişmeye mahkûm" oluyorlar. "Gelişmek"le "mahkûmiyet" bir arada olur mu?
Olur.
Çünkü bir mecburiyetten bahsediyorum.
Pek de gönüllü olunmayan bir durumdan.
50’li yaşlarını süren iki kadın düşünün... Biri anne, öteki değil... Ve annenin çocuğu 20’li yaşlarının başında olsun.
Şimdi o kadın, yani anne olan, bilgisayar kullanmaktan tutun da, Amerika’da master yapabilecek üniversitelerin özelliklerinden, spor ayakkabı markalarına kadar her şeyi bilmek ve takip etmek zorundadır.
Öteki kadında bilebilir bunları ama keyfi isterse.
Bakın çocuğun bir de böyle iyi yanı var. Sizi zamana uydurur.
Yani çocuğunuz varsa annenize benzemeniz biraz gecikebilir.
Önce uzunca bir süre çocuğunuza benzeyeceksiniz.
Yazının Devamını Oku 16 Mart 2008
STAR Gazetesi, Türk toplumunun, dine, dindarlara, asker-siyaset ilişkisine nasıl baktığını ortaya koymak amacıyla bir araştırma yaptırmış. Araştırmayı yapanlar, 33 şehirde 4 bin 500 kişiye birtakım sorular sormuşlar. Bunlardan biri, "Otobüste yanınıza başörtülü otursa tepkiniz ne olur?"
Bundan rahatsızlık duymayacak olanlar yüzde 94.8.
İyi.
İyi de...
Otobüs kimin aklına geldi acaba?
Gerçi kastedilen şehirlerarası otobüs yolculuğu. Yani nispeten uzun bir beraberlik söz konusu.
Fakat yine de, eğer adam otobüs şoförü değilse, hayatının ne kadarını otobüste geçirir?
Bir yolculuk sürse sürse kaç saat sürer?
Eninde sonunda bitecek.
Üç saat, beş saat, on saat... Hani derler "Zehir olsa yutulur".
Hem hangi otobüs?
Hangi güzergáh?
Varan’ın İstanbul-Bodrum otobüsü mü, Çayırağası’nın İstanbul-Erzurum otobüsü mü?
Bu soruları hazırlayanların, Anadolu’nun herhangi bir şehrine gitmekte olan bir otobüsten içeri başlarını uzatmışlıkları var mıdır?
Ayakkabılarını çıkarıp ayakları altına almalar...
Her yerde denkler, sepetler, torbalar...
Çeşit çeşit kokular...
Başörtüsü mü dediniz?
Lafı mı olur?
Diyeceğim, doğru sonuca varmak için otobüs, isabetli bir seçim değil.
ACISIZ ARABESK
GÜNEYDOĞU’da bir paket açılıyor biliyorsunuz. Kürt sorununun siyasi çözümüne yönelik.Gazetelerin yazdığına göre, ilk iş olarak devletin televizyonu TRT’nin bir kanalı bu bölgede Kürtçe yayın yapacakmış.
Yok, "Benim daha iyi bir çözümüm var" falan diyecek değilim... Sadece bir şey hatırladım da...
Bir zamanlar TRT’de arabesk müzik yasağı vardı.
Hey gidi günler!
Geçenlerde baktım, Funda Arar’la Kıraç, Ferdi Tayfur’a özel bir programda onun şarkılarını yorumluyorlardı TRT’de.
"Arabesk sorunu"nu çözmüşüz çok şükür! Neyse konudan uzaklaşmayayım şimdi...
İşte o günlerde, bir yandan halkın arabeske olan sevgisini de göz ardı edemeyen TRT, yani devlet, arabesk sanatçısı Hakkı Bulut’a bir adet "acısız arabesk şarkı" sipariş etmişti. Acısız şarkı!
Yani "devletin vatandaşını düşünmesi" olursa bu kadar olur!
"Bari şarkılarda yüzünü güldürelim" diye mi düşündüler artık... Hani dengeyi sağlamak açısından...
Uzatmayayım, Hakkı Bulut bir adet şarkı yaptı. Fakat adamcağız azılı arabeskçi tabii. Kimbilir ne kadar uğraşmıştır. Nitekim hatırladığım kadarıyla kaş yapmaya çalışılırken göz çıkarılmıştı.
Mesela, şöyle bir söz geçiyordu şarkıda: "Henüz üç yaşında bir kardeşim var, seni ondan bile kıskanıyorum."
Istıraba bakar mısınız?
Sırf ıstırap olsa...
"Psikolojik hastalık" da var içinde. O güne kadar çoluğa çocuğa bulaşmamış olan arabeskseveri bir de üç yaşında çocuktan işkillendirmek!..
Neyse... Olmadı zaten. Tutmadı.
Nereden nereye... "TRT, Kürtçe yayın yapacak" denilince bu geldi aklıma.
MIŞ-MUŞ
İstanbul Milli Eğitim Müdürü, uyuşturucuya alıştırılan arıları öğrencilerin üzerine salmak ve arıların uyuşturucu ihtiyacını gidermek için hangi öğrenciyi soktuğuna bakmak suretiyle okullarda uyuşturucu kullanımını azaltmayı düşünüyormuş.Bakın bazı şeyler vardır, üstüne yorum yapılamaz."Sözün bittiği yer" yani.Ya da "Dilin tutulması" da denilebilir.
Yargıtay Başsavcısı, "DTP’nin kapatılması zaruri ihtiyaçtır" demiş, AKP’ye de kapatma davası açmış.Döndük en başa!
Yazının Devamını Oku 14 Mart 2008
HANGİSİ GERÇEK?
Aynı görüntüden farklı resimler aktarması gibi tuvale ressamların...
Hatta aynı yere, aynı açıdan baktığı halde birbirine benzemeyen kareler çekmesi gibi fotoğrafçıların...
Herkes başka bir Türkiye anlatıyor.
Hangisi gerçek?
FARKI FARK EDEMİYORUM
Fark göremiyorum.
Yok, deterjan reklamı değil. Erdoğan’dan bahsediyorum. Altı yıl önce, hatta belediye başkanlığı döneminde ne idiyse yine o benim için.
Belki ben sahici gazeteci ya da siyaset bilimcisi falan olmadığım için farkı fark edemiyorum.
Ya da şu olabilir:
Bütün ilişkiler kadın-erkek ilişkisine benzer. Kadın ya da erkek, bir süre sonra karşıdakinin çok değiştiğinden dem vurur ya hani... Aslında kimsenin değiştiği yoktur, aşk bitmiştir, gerçek yüzler görünür olmuştur hani... Onun gibi.
ERGUVANLARA
AZ KALDI
Erguvanlar açacak yakında. Bütün güzelliğiyle.
Ama kısacık sürecek yine.
Belki de güzelliği ömrünün kısalığından geliyordur... Evet, evet... Olabilir.
Tadı damağımızda kaldığı için...
Doymak gözden düşürüyor galiba. Her ne ise o doyduğumuz şey... Fark etmiyor.
ÖLÜMCÜL GÜNAH
Vatikan 7 ölümcül günahı güncellemiş.
Bizim de var ölümcül günahlarımız.
Mesela geçenlerde, üç-beş gün öncesine kadar Bülent Ersoy’a hak vermek öyle bir şeydi. Neyse askerlerimiz dönüp geldiler de...
Bir de her daim günah sayılan bir şey var ki o da Sezen Aksu’ya tapmamak!
Sevgili arkadaşımın bunda bir suçu yok. O sadece hepimize dokunan şarkılar yaptı. Biz bu noktaya kendimiz geldik.
GÖRÜNTÜ VAR
SES YOK
Üç liseliden birinin cinsel deneyimi olduğunu yazıyordu geçen gün gazeteler. Aynı gün yine aynı gazeteler her üç kadından birinin cinsel organının adını, her üç gençten birinin bebeğin anne karnında nerede büyüdüğünü bilmediğini, gençlerin yarısının AIDS’in el sıkışmakla bulaşacağına inandığını da yazıyordu.
O "cinsel deneyimli" gençlere tam o esnada ne yaptıkları sorulsa, Nasreddin Hoca gibi "Ben ne yaptığımı biliyor muyum?" diye cevap verecekler demek!
KADININ KARNINDAN
SIPAYI...
"Tarih tekerrürden ibaret" diye boşuna dememişler.
"Kadının karnından sıpayı eksik etmeyeceksin" lafı bu defa Başbakan’ımızın ağzından "En az üç çocuk" olarak döküldü.
Sıra sırttaki sopada. Bakalım onu ne şekilde ifade edecek.
ELÇİYE ZEVAL OLMAZ
Bir arkadaşım dedi ki, "Mafyadan biriyle sevgili olasım var."
Sırf "sahiplenen erkek" aradığı içinmiş.
Bir zamanlar en şikáyetçi olduğumuz şeydi erkeğin sahiplenmesi, şimdi mumla arar olduk demek!
"Vur" dedik öldürdü erkek kısmı.
Benden iletmesi... Elçiye zevál olmazmış, "Modern zaman erkeği"nden pek hazzetmiyor kadınlar, haberiniz olsun!
MIŞ MUŞ
Æ Erdoğan "İzmir’i de alacağız" demiş. Padişah sefere çıktı!
Æ Dershanelere okul disiplini geliyormuş. Yani kızlar hamile kalabilecek, erkekler çete kurabilecek, kapıda uyuşturucu satılabilecek!
Æ Erdoğan şimdi de işçiyle kavgaya başlamış.
Belki bu da memlekete hizmetin bir türlüsüdür... Herkesi bir bir döverek adam etmek!
ÆBaykal, Erdoğan’a "Kandil’in sorumlusu sensin" demiş.
Asker döndü, Baykal dönemedi.
Æ Saddam ile Usame’nin bağı fos çıkmış. E, iki cambaz bir ipte oynayamazdı zaten.
Yazının Devamını Oku 13 Mart 2008
İDDİA ediyorum, şu hayatta işi en zor olanlar, eline, içini doldurması için muhtelif büyüklükte gazete köşesi verilmiş insanlardır! Çünkü başka hiçbir işte her gün düzenli olarak birilerini kızdırma ve dolayısıyla düşman kazanma durumu söz konusu değildir.
Siyasetçiler var diyeceksiniz... Ayol en kızılana yüzde 47 oy çıktı, Allah herkese böyle "düşmanlar" nasip etsin!
Bakın mesela, haftanın beş günü masanın başında şu aşağıdaki muhasebeyi yapıyorum şahsen:
* * *
TELEVİZYON PROGRAMLARI...
Olmaz!
Ha bire övecek halin yok, elbet bir kusur bulacaksın. Fakat sen de aynı işi yapıyorsun; şimdi biri çıksa "Tencere dibin kara, seninki benden kara" dese... Haklıdır.
O halde, geç bunu!
* * *
SİYASET...
Olmaz!
Saçların sarı, bir...
Çok yapan var, iki...
Tehlikeli konu, asker kızmasa hükümet kızar, hükümet kızmasa aynı fikirde olmayan okur kızar, üç...
Bunu da geç!
* * *
EKONOMİ...
Ne alaka?
Hálá YTL’yi kafanda TL’ye çevirmeden miktarı kavrayamıyorsun!
Gerekçeye bile gerek yok, hemen geç bunu!
* * *
YEME, İÇME, GEZME...
Aman aman!
Mahalle bakkalı bile yazı bekler, başını alamazsın...
Her yerde şöyle ağız tadıyla bir kahve bile içemez olursun. Önce yazasın diye yağcılıktan, sonra yazmadın diye husumetten.
Üstelik hesabın üç mislini bırakıp gitsen, kimseyi inandıramazsın.
Geç!
* * *
BAKIN BAŞIMA NE GELDİ...
Yok, bunu da geç!
Buna da "ciddi" köşe yazarları kızıyor. Şahsi yazılara yani. Aynı gazetede olmaktan utanç duyanlar bile çıkabiliyor. Kimseyi yerinden etmeyelim şimdi!..
* * *
HAYVANLAR
Tamam da, kaç kere yazabilirsin?
Vallahi "pet shop" sayfasına taşıyıverirler adamı!
Hem okur kızıyor.
"İnsanlar varken..." diye mektup döşeniyor hemen. Sanki biz alternatif olarak hayvan seviyormuşuz gibi.
Bunu da geç mecburen!
* * *
ESKİ AŞKLAR, YENİ SEVGİLİLER, AŞK HAKKINDA EN YENİ FİKİRLER
Eveeet... Geriye bu kalıyor.
"Overlokçu kızlar"ı aydınlatmak!
Overlokçu kızlar alınmasın, bununla bütün kadınları kastediyorum. Aşk meşk meseleleri söz konusu oldu mu hepimiz birer "overlokçu kız" oluyoruz. Hangi eğitim seviyesinde, hangi sosyal sınıftan olursak olalım.
Ve haliyle neredeyse kadın nüfusu kadar okur çekiyor bu konular.
Fakat iki mahzuru var bunun da.
Birincisi, annem kızıyor. Uluorta konuşulmazmış böyle şeyler.
İkincisi, okur sayısı 70 milyona varsa, camiada adam yerine konmuyorsunuz.
Şimdi sorarım size ne yazsın bu fakir?
MIŞ-MUŞ
Bülent Ersoy "Piyasada sürtük çok" demiş.Her ülkeye bir Bülent Ersoy lazım!
Yaprak Dökümü’nün Şevket’i kokain alırken yakalanmış.Adam bu döküm işini ciddiye aldı!
Yazının Devamını Oku