Hani o arabaları durdurup sallayan gruplardan birine "Bizimkini sallamasanız..." deseydi biri kazara... Linç edilebilirdi oracıkta.
Bu şiddet ve hatta hiddet ve celál içeren kutlamalar, "Nasıl geçirdik ama" diye diye sevinmeler aslında kendimizi hiç beğenmediğimizden, hiç de öyle büyük falan görmediğimizden herhalde. Biliyoruz aslında çapımızı.
Öyle beklemiyoruz ki başarıyı, geliverince deliriyoruz.
(Bu yazı 20 Haziran’dan önce yazılmıştır. Her şeye rağmen bir kutlama daha yapmış olmamız dileğiyle.)
*
Önce danalar, sonra kuşlar, tavuklar, sonra keneler...
Şimdi de arılar.
Fakat arılarınki biraz farklı.
Yok olmuşlar.
Evet, arıların yüzde 30’u "sırra kadem basmış!"
"Ben zaten bal yemiyorum, şişmanlatıyor" demeyin!
Bitkiler döllenemeyeceği için gıda krizi yaşanacakmış.
Uzun lafı kısası... Kibirli insanoğluna hayvanlar áleminden bir not var galiba.
*
Birinin kolunda da kuş görsem...
Yahut kelebek...
Yok!
Akrep olacak illaki!
İsim dövdürmeye gelince sıra "en sevilen"in ismi olduğuna göre, akrep de en sevdikleri hayvan herhalde. Allah Allah, kimseden duymadık oysa!
Benim bilmediğim bir sebebi vardır mutlaka. Hani dövmenin felsefesiyle ilgili falan... Ama bana sorarsanız, herkes "acıtan", "öldüren", "korkutan" olmak istiyor. Onun tezahürü bu akrep dövmeleri.
*
Ağaçların altına masaların dizildiği kır lokantalarında bazı tiplerin ne işi olduğunu merak ediyorum doğrusu.
Orada bulunması doğal olan her şeye itiraz ediyorlar.
Ortalıkta dolanan kediye, masaya düşen dutlara, arıya, kelebeğe.
Tamam, sinek istenmez ama kafamıza şıplayabilir endişesiyle kuşlara bile karşılar.
Sahi ne işiniz var kardeşim kırda? Size göre yüzlerce yer varken?
*
Sevişme patlaması yaşanıyor.
Herkes ha bire sevişiyor.
Osmanlı gibi Türkiye Cumhuriyeti de devirlerle ifade edilseydi, içinde bulunduğumuz zaman "Sevişme Devri" olarak geçerdi tarihe herhalde!
Mesela eskiden kızlar evlenmeden sevişmezdi, şimdi alfabeyi sökmeden başlıyorlar.
Sonra 50-55 dediniz mi, el etek çekilirdi bu işlerden. Şimdi tıbbın gayretiyle, neredeyse arkasından ittirmek suretiyle 90’ına kadar seviştiriliyor insanlar.
Ayrıca hiçbir ilişki eskisi gibi yıllanmadığından sevişmeler makul sayıya inmiyor haliyle. Mütemadiyen "Yeni sevgiliyle ilk heves" halleri!
Hadi yıllandı diyelim... Bu defa aportta bekleyenlere kaptırma endişesi var. Sıkıysa sevişme! Yataktan beş dakikalığına kalkıp tuvalete gittin, döndüğünde yanındakini bulamama tehlikesi var! Devir o devir! Boş bırakmayacaksın yani.
Sonra gazetelerin, dergilerin insanı fişteklemesi de var. Sevişmeyeceği varsa sevişesi geliyor insanın!
Uzatmayayım, insanoğlunun zaman içerisinde eli, ayağı, dişi, şusu busu ihtiyaca göre nasıl tekamül etmişse, sıra cinsel organlarında diyorum!
Hakikaten onun da tekamül etmesi lazım artık!
"Seri sevişmeler"e uygun hale gelmesi lazım!
Transistörlü radyo gibi kaldı!
MIŞ MUŞ
Japonlar, kız arkadaş bulmakta zorlanan erkekler için pille çalışan, arkadaş canlısı, şirin görünümlü, şarkı söyleyip dans edebilen, öpücük veren kız arkadaş üretmişler.Onlardan bizde çok var. Fakat evlendikten sonra arıza yapıyorlar, sırf konuşabiliyorlar, o kadar!
Sevgililerinin kendisine ev ve araba aldığı iddia edilen Ece Gürsel, "Borcunu ödediğim erkekler bile oldu" demiş.Kızım şunun ortasını bul!
İşsiz sayısı 2.5 milyonu bulmuş.Çaresi var, en az 3 çocuk yapın!
Kaçkar Dağları Milli Park sahasındaki yaban keçilerini kavurma yapıyorlarmış.Güldürmeyen Karadeniz fıkrası!
Asabi kadın, erkek bebek sahibi oluyormuş.Çağlar boyu bir türlü uzlaşamadığı cinsin dünyaya gelmesine vesile olacak olmanın asabiyetidir belki de!
Hadise "Beyinsiz adama dayanamam" demiş.Beyinsiz adam yoktur! Fakat kafatasının içinde değil biraz daha AŞAĞIDADIR onlarınki!