Paylaş
Öteki şarapların arasında.
Bir gün elime aldım... A! O bir ZEYTİNYAĞI!
Fakat vallahi benim suçum yok!
Zeytinyağı şişeleri aşmış! Kendini, beni, zeytinyağını...
Tamam yağlar da çok çeşitlendi falan ama illaki şişeler!
* * *
Bir dekorasyon mağazası...
Vazoların bile 2 ila 5 milyar eski lira arasında olduğunu söyleyeyim, siz anlayın nasıl bir yerde bulunduğumuzu.
Kardeşimle dokuna dokuna geziyoruz.
Alacağımızdan değil.
Hayır, alırız da sordum tapusu yokmuş hiçbirinin!
Sahi neden pahalı bunlar bu kadar?
"Tasarım" dedi kardeşim.
E, sanayi sitesinden aldığımız tabure de birinin tasarımı değil mi neticede?
Hayır, ne yaptı adam bunları tasarlarken?
Cenderede miydi?
Benim yazılarımın da her biri tasarım değil mi bir nevi?
Neden bu kadar para etmiyor?
Ben böyle "incilerken", zaten daima benden bağımsız hareket eden çantam o tasarım vazolarından birine çarptı ve...
ŞANGIR!
Bir anda kardeşimin "Türk bayrağı"na dönüştüğünü gördüm.
Yüz kıpkırmızı, dudaklar bembeyaz!
Ben...
Çok profesyonel davrandım!
Sanki her gün bir tasarım vazo kırarmışım gibi hiç oralı olmadım.
Ben tınmayınca, onlar da tınmadılar, "Canınız sağolsun" dediler, çıktık gittik mağazadan.
* * *
Dost başa, seyirci üst başa bakıyor.
Bu yüzden şu televizyon işi başladığından beri mecburen alışveriş canavarı oldum.
Bir giydiğimi bir daha giyme gibi bir özgürlüğüm yok.
Bazen deniyorum, hemen cevabı geliyor...
"Pakize Hanım, o ayakkabıları mart ayında bir kere daha giymiştiniz."
"Ah! Farkında değilim, çok özür dilerim!"
Neyse uzatmayayım, birkaç ay önce bir alışveriş furyasında bir çift ayakkabı alıp atmışım bir kenara. Kutusunda gününü bekliyor ayakkabılar. Geldi nitekim o gün, açtım kutuyu...
A! İkisi de sağ tek!
"Bu senin salaklığın değil" diyeceksiniz...
Evet, haklısınız.
Ben de zaten "esas kahraman"ı arıyorum.
Zira mağazanın elinde hiç kalmamış aynı ayakkabıdan. Hepsi satılmış.
Yani biri, iki sol teki almış gitmiş.
Gidiş o gidiş.
Giyiyor zahir.
İki bacağı aynı gibi duran kadınlar var...
Onlardan birine denk geldi herhalde.
Örnek vermek gerekirse Gülben Ergen diyebilirim.
Oh! Güzelim kadına b.kumu da atmış olayım durduk yerde!
* * *
Bu benim klasikleşmiş hikáyem.
Bilenler bir daha, bir daha anlattırırlar. Belki duymayan kalmıştır diye tekrar şey ediyorum...
Bir zamanlar bir sevgilim var...
Bir akşam beni arabasıyla eve bırakıyor, vedalaşıyoruz, gidiyor.
Fakat benim içime bir kurt düşüyor. (Aslında doğduğumdan bugüne kadar hiç terk etmedi beni o kurt.) Bir taksiye atlayıp peşine düşüyorum. O gidiyor, biz gidiyoruz.
Bir ara bakıyorum, önümüzde yok!
Kaçırmışız!
Arka koltukta kendimi bir o yana bir bu yana atıyorum, şoföre söyleniyorum... Derken arkadan ısrarlı bir korna!
Sevgilim!
Çoktan sollamışız meğer. O da az önce evine bıraktığı sevgilisinin o saatte, orada, bir taksinin içinde ne aradığını merak edermiş.
Bütün gece hesap sorduk birbirimizden.
Ne o gecenin bir saatinde evinin aksi yönünde nereye gittiğini anlatabildi, ne ben orada ne aradığımı anlatabildim.
MIŞ-MUŞ |
İngiltere’de bir kadın, 21 yaşına kadar görmediği babasından hamile kalmış.Demek hasreti fazla uzatmayacaksınız! Japonya’da 7.2’lik deprem sadece 6 can almış.Daha beter! "Elle gelen düğün bayram" diyememiş gidenler! |
Paylaş