Özgür Bolat

Özgürlüklere kesinlikle karşıyım!

27 Ağustos 2009
Salı günkü yazımdan sonra bir okuyucum sormuş. <br><br>Özgür Bey, ülke için değeriniz nedir?

Ben özgürlüklere karşıyım. Nasıl mı? Arz edeyim.

 

TÜRKİYE, ÖZGÜRLÜKLER ÜLKESİDİR.

 

Türkiye, hiçbir ülkenin sunmadığı özgürlükleri vatandaşlarına sunar.

 

Türkiye’de sigortasız işçi çalıştırma özgürlüğünüz vardır.

 

Yazının Devamını Oku

Ülkeye yön veren bir vakıf!

25 Ağustos 2009
Bu aralar televizyon kanallarında Türk Eğitim Vakfı’nın reklamları dönüyor. İzlemiş olabilirsiniz. Bu reklamda bir bursiyer olarak bana da yer vermişler.

Etkileyici bir reklam. Ama tabii ki bu kısa sürede TEV’in derinliğini ve önemini tam anlamıyla anlatmak zor.

Bir yurtdışı bursiyeri olarak TEV’in anlamını ben anlatmak istiyorum.

BİR BAŞBAKAN’IN ANISI

Eski başbakanlardan Sadi Irmak’a atfedilen bir anı okudum.

"Yıl 1923. İstanbul Üniversitesi'nde öğrenci olduğum sıralar, okul duvarında bir ilan görüyorum. 'Avrupa'ya talebe yollanacaktır.'

Şansımı denedim ve 150 kişi içerisinde 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk 'Berlin Üniversitesi' ne gitsin' diye yazmış.

Zaman geldi. Sirkeci Garı’ndayım, ama kafam öyle karışık ki. Gitsem mi, kalsam mı, orada ben unutulur muyum, para yollarlar mı, gurbet ellerde ne yaparım, diye düşünüyorum.

Bir an gitmemeye karar verdim. Tam dönmek üzereyken, bir müvezzi ismimi çağırdı:

Yazının Devamını Oku

Kürt açılımında Başbakan’ın liderliği (2)

20 Ağustos 2009
İnsanlar için en zor davranışlardan bir tanesi, hassas ve duygusal konuları tartışmak.

Duygusallık artıkça, yeni bilgileri ve karşı tarafı algılamamız zorlaşıyor. Kendi fikirlerimize sımsıkı bağlanıyoruz.

 

Bundan dolayı psikologlar, kızgın ve heyecanlı anlarımızda tartışmamızı öneriyor.

 

Salı günkü yazım Kürt sorunun doğası ve muhteviyatından ziyade, süreç ile ilgili olmasına rağmen, bana gelen mesajların çoğu sorunun doğası ile ilgiliydi ve duygusaldı.

 

Ben Kürt’üm şöyle düşünüyorum; ben Türk’üm şöyle düşünüyorum, gibi.

Yazının Devamını Oku

Kürt açılımında Başbakan’ın liderliği

18 Ağustos 2009
“Dünyanın en tehlikeli işi nedir?” diye sorsam, herhalde söyleyeceğiniz en son şey liderlik olur.

Martin Luther King, Abraham Lincon, John Kennedy, Benazir Bhutto, Che Guevara, Hz. İsa, Hz. Ali gibi birçok lider, bu yolda hayatını kaybetmiştir. Liderlik tehlikelidir.

 

Bu tehlikeyi sadece davasına inanan kişiler göze alabilir. Doğru hareket etmezlerse, risk kaçınılmazdır. Bu risk Başbakan için daha da büyüktür çünkü Başbakan kendisini tek otorite olarak kabul etmektedir. Onun için Başbakan, Kürt açılımı sürecini çok iyi yönetmelidir.

 

SORUNUN OLGUNLAŞMASI

 

Kürt açılımı, Atatürk’ün reformlarından sonraki en büyük sosyal değişim olacaktır.

Yazının Devamını Oku

Aşkın Anatomisi

13 Ağustos 2009
Uzun zamandır insan duyguları ile ilgili araştırmalar yapıyorum ve yazı dizileri hazırlıyorum. İleride bunları yayımlayıp, sizlerle paylaşmayı planlıyorum.

 

İlgimi çeken önemli bir konu da aşk. Neden aşık oluyoruz? Kime aşık oluyoruz?

 

Ayşe Arman’ın dediği gibi ‘seks eşittir aşk’ mıdır?

 

NEDEN AŞIK OLURUZ?

 

Her duygunun, dürtünün ve hissin bir fonksiyonu var. Yoksa ortaya çıkmazlardı.

Yazının Devamını Oku

Liderler travma yaratır: bir test

11 Ağustos 2009
Dikkat ettiniz mi? Ülke olarak yıllardır aynı sorunlar ile uğraşıyoruz.

Vergi kaçakçılığı, dolandırıcılık, rüşvet verme, trafik kazaları, trafikte düzensizlik, insan hayatına önem vermeme, doğayı tahrip etme, eğitimsizlik, saygısızlık…

Daha makro boyutta bakarsak; 30 yıldır PKK sorunu var, rejimi tartışıyoruz, başörtüsünü, imam hatipleri, laikliği tartışıyoruz.

Suçu dış güçlerde buluyorsanız, ülke için verebileceğiniz hiçbir şey yok, demektir.

(Tabii bu da dış güçler suçsuz değildir, anlamına gelmez.)

Bu sorunlar neden devam ediyor? Çünkü bunların hepsi ‘sosyal sorundur’ ve ‘sosyal değişim’ gerektirir.

Bizi yönetenler ne yapmıştır? Bu sosyal sorunlara, ‘teknik çözümler’ önermişlerdir.

DURUMU İDARE ETMEK

Yani durumu idare etmişlerdir. Dilimizde ‘idareci’ diye bir kavram var. İnanılır gibi değil.

Yazının Devamını Oku

Korkularla yüzleşmek

6 Ağustos 2009
14 Temmuz’da yazdığım yazıya dair bir kadın okuyucumdan mesaj aldım.

“Ben onu koşulsuz sevdim, ama o beni bırakıyor gidiyor, sonra geri geliyor. Sonra yine bırakıyor,” diyor.

Okuyucumla mesajlaşıyorum. İlişkiyi kontrol eden, adammış izlenimi veriyor.

Ama aslında ilişkiyi kontrol eden kendisi. Daha doğrusu ‘korkuları.’ Kendisine söylüyorum ve olgunlukla kabul ediyor. Şöyle ki:

Her eylem bir seçimdir

Bizim yaptığımız bütün eylemler, bizim kendi seçimlerimizin sonucu.

Ve hepsinin bir gerekçesi var. İşin güzelliği ya da durumu göre kötülüğü, çoğu zaman bu gerekçeyi biz kendimiz de bilmiyoruz.

Günde 2000’den fazla karar alıyoruz. Bunların sadece % 5 ile10’u bilinçli. Hayatta kalmamızı sağlayan güçlü bir mekanizma.

Ama bu mekanizmanın dezavantajları da oluyor. Bilinçsiz bir hayat sürmek gibi. Neyi, niçin yaptığımızı bilmemek gibi. Bundan dolayı davranışımızı değiştirememek gibi.

Yazının Devamını Oku

Halis Toprak bizi ifşa etti!

4 Ağustos 2009
71 yaşındaki Halis Toprak, 17 yaşında bir kızla evlendi. (Kızın adı neydi, bu arada?)

Hemen hemen toplumun her kesimi karşı çıktı. Toplumsal bir baskı oluştu. Ama benim anlamaya çalıştığım, bu baskı neden oluşuyor? Toplum neden istemiyor?

Toplum tarafından kabul görmeyen bir davranışın, mutlaka topluma bir zararı olması gerekir. Toplumda bu zarardan kendini korumak için, bir ‘sosyal baskı mekanizması’ oluşturur.

O zaman sorulacak soru şu: bu evliliğin topluma zararı ne olabilir?

NÜFUS ARTIŞI 

Eski dönemlerde toplumların ve dinlerin amacı mümkün olduğu kadar nüfus oranlarını artırmak.

Bu daha çok işgücü, daha çok asker, o toplumun dinine mensup daha çok kişi demek. Nüfus artışı, evlilik ve hatta çokeşli evlilik yoluyla özendiriliyor. Nüfus azalımı, kürtaj ve adam öldürme yasaklanarak, engelleniyor.

Ama eşler arasında yaş farkının çok olduğu evlilikler, çocuk yapma ve üreme ihtimalini düşürdüğü için çok da desteklenmiyor.

Çünkü o devirlerde yaşlı bir babanın, çocuğun bakımına ve büyümesine katkısı daha az. Ayrıca, yaşlı baba erken yaşta ölürse, o zamanki zor şartlarda çocuğun hayatta kalma ihtimali azalıyor. 

Yazının Devamını Oku