Yanlarındaki erkeklerin görüntüsü yok imgelem dünyamda, ama kadınların var: Kabartılmış, file içine tıkılmış saçlar; omuzları vatkalı, belden büzgülü giysiler ve mantar ayakkabılar?
Orta Avrupa’dan Mersin’e gelip Filistin’e geçmek için gemi bekleyen Yahudi göçmenlerdi bunlar. Exodus filmindeki gibi kaçak gemiler miydi, yoksa posta gemileri mi, bilemem.
Ama yıllar sonra “Ve Leylaların evinde Polonyalılar!” diye bir dize olup şiirime girmişlerdir. Demek ki Leylaların evinde Polonyalılar varmış.
‘YAHUDİ’ KAVGASI
Mersin’de Filistin’deki Arap-Yahudi savaşının öyküleri yankılanırdı. Çok değilse bile Yahudiler vardı Mersin’de. Elbette bizim Bahçe Mahallesi’nin Fellahları! Bizim Araplarımız “Fellah” denmesine kızarlar ama kızsınlar. Yoksa “Etim Türkü” olduklarını söylerim.
Elbette bizimkileri, hemşerilerimizi, komşularımızın akrabalarını tutacaktım.
Gözüme bir Yahudi çocuk kestirmiştim, benim yaşımda. Karşılaşırsam pataklayacaktım. 11-12 yaşındaydım. Çocuğa Fabrikalar Caddesi’nin köşesinde rastladım. Üzerine yürüdüm. Çocuk pısmadı, karşı koydu. Toz toprağın içinde yuvarlanmaya başladık.
Derken kulağıma kocaman iki parmak yapıştı. İriyarı bir adam. Öteki iki parmağının arasında
“1951’de çıkan Yerel Dil ve Diyalektlerin Öğrenimi Hakkında Deixonne Yasası bunların arasında Breton, Bask, Katalan ve Oksitan dillerinde öğretim yapılabileceğini ilan etmiş (Madde 10), bu dillerin üniversitelerde öğretim ve araştırma konusu yapılacağını da saptamıştır (Madde 11)” diyor.
Bölgesel Diller ile ilgili 11 Ocak 1951 tarihli ve 51-46 sayılı yasanın 10. maddesinde Breton, Bask, Katalan ve Oksitan dillerinin etki bölgelerinde bu dillerin öğretim dili olduğu, bu dillerde öğretim yapılacağı değil, bu dillerin öğretilebileceği yazmaktadır.
Söz konusu yasa Bas-Lauriol (1975) ve Toubon yasaları ile yürürlükten kaldırılmıştır.
KÜRTÇÜLER NE DER BU İŞE!
Baskın Oran, “Fransız Dilinin Kullanılmasına İlişkin 4 Ağustos 1994 tarihli” Toubon yasasına da atıf yapmaktadır. Söz konusu yasanın 21. maddesinde yasanın yasaklamalarının Fransa’nın bölgesel dillerine ilişkin mevzuat uygulamalarına engel olmayacağı yazar. Ama aynı yasanın ilk iki maddesi de şöyle der:
1. Anayasa gereğince Cumhuriyetin dili, Fransız dili Fransa’nın kişilik (kimlik) ve ortak mirasının bir temel unsurudur.
2. Fransızca öğretim, çalışma, karşılıklı ilişki ve kamu hizmetleri dilidir.
Toubon yasasının 21. maddesini bize örnek gösteren Baskın Oran aynı yasanın 1 ve 2. maddelerine karşı çıkamayacağına göre bu maddeleri Türkiye’ye uygulayalım:
Erdoğan Teziç’in “Anayasa Hukuku” (Beta Yayınları); devlet ve millet egemenliğinin bölünemeyeceğini söyleyen Oktay Uygun’un “Federal Devlet”i (On İki Levha Yayıncılık, s. 318); Ozan Erözden’in “Ulus-Devlet”i var, bilgilenmek için. Kürtçülerin iddialarını kanıtlamak uğruna gerçek ve doğruları kanırtan biri okunacağına, ders kitabı söylemiyle (discours) yazılmış nesnel metinleri okumak akıl ve ruh sağlığına yararlı olur.SAPTIRMIŞ
Ama ben Baskın Oran’ı neşelenmek için okudum: 6.11.04 tarihli (“Fransa’da Frank diye bir ırk yokmuş”) başlıklı yazımda muhterem profesörün bazı kavramları nasıl saptırdığını yazmıştım. Merak eden okur!
Yazarın Radikal gazetesinde 6 gün süren yazılarının içeriğini burada eleştirecek değilim. Bir başka gazetede yayınlanmış uzun bir yazıyı bu sütunda eleştirmek gereksiz. Bunu bir dergide yapacağım. Ancak, bu yazılardan hareketle Baskın Oran’ın bir portresini çizeceğim, bilimsel ciddiyetten yoksun olduğunu göstereceğim. Bunun örneklerini 29 ve 30 Eylül 2009 tarihli yazılarımda okumuştunuz. Bugün bir başka saptırmayı bilginize sunacağım:
UYDURMUŞ
Baskın Oran 28 Mart 2003 tarihinde yapılan değişiklikle Fransız Anayasası’na giren “Yersel Yönetim” (Collectivité territoriale) ile ilgili maddeleri densiz bir öfkeyle Türkiye’nin başına kakıyor. Türkiye, Fransa’nın denizötesi toprağı mı ki 6 yıl önce çıkmış maddeleri hemen anayasasına alsın? Şımarık çocuk mantığı. Ancak aynı anayasanın 72. maddesinin son fıkrası bu mantığın suratına şamar gibi iniyor: “Yersel yönetimlerde ulusal çıkarları korumakla, yönetimsel denetimle ve yasaya saygıyı sağlamakla devlet temsilcileri görevlidir.” Hay Allah! Yersel yönetimlerde bir de ulusal çıkarları korumak diye bir şey varmış. Demek ki emanet anayasa ile gerdeğe girilmezmiş!
Ayrıca Fransız Anayasası’nda, Baskın Oran’ın ileri sürdüğü gibi (07.09.09) “Fransa dilleri” (Les langues de la France” diye bir ekleme yok. Baskın Oran bunu da uydurmuş!
50 YIL SONRA
Doğru: Baskın Oran’ın yazdığı gibi Fransız Anayasası’nın 75/1 maddesinde “Bölgesel diller Fransa’nın ortak mirasına dahildir (Les langues régionales appartiennent au patrimoine de la France)” diye yazıyor. Ancak:
Radikal Gazetesi’nde “üniter-devlet” ve “ulus-devlet” konularında “idraksiz Türkler”e ders vermeye başladığını belki duydunuz. Ne var ki daha ilk yazının (06.09.09) başlığı ile saçmalamaya başlıyor ve “Üniter devlet, ulus-devletin aksine demokrasiye engel değil” buyuruyor. Buna göre bütün ulusal devletler demokrasi düşmanı oluyor. Üniter olup da istibdatla yönetilen onlarca devlet demokrasinin has bahçesini temsil ediyor. Kürtçülük yapmak için bilim ve bilginin içine tükürüyor. Allah akıl versin!
KENDİNE ROBERT SÖZLÜĞÜ BUL, BAK
Baskın Oran’a göre “İspanyol” diye, “Fransız” diye etnik gruplar yokmuş. Al başına belayı! 2004 yılında da böyle inci döktürmüş, Fransa’da “Frank” diye bir ırk olmadığını gök gürültüleri içinde iddia etmişti. Ben de 6 Kasım 2004 tarihli yazı ile kurduğu kumdan şatoyu küçük bir fiske ile yıkmıştım. Bugün de böyle bir şey yapacağım:
İlk yazısının girişinde, bizim anayasanın 3. maddesiyle (“Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür”) dalga geçiyor. Türkiye ile mukayese ettiği Fransa anayasasının 1. maddesi şöyledir:
Bu nedenle, niyeti gizlemek için yedi dereden su getirmenin gereği yok!
ATMA ŞAMPİYONU
Prof. Dr. Baskın Oran da bu olasılıklardan birini Kürtler için tercih edebilir. Buna kimse itiraz etmez, edemez. Bunların birini istemiş olsaydı, ben de bunların gerçekleşme olasılıkları konusunda bir yazı yazardım belki. Ama Baskın Oran toplama bilgi terörizmine, fiyakaya başvuruyor. O zaman kaçınılmaz olarak bu malumatfuruşluğu tartışırız.
Baskın Oran kendi ağız tadına göre ideal devletin nasıl olması gerektiğini Radikal Gazetesi’nin 6, 7, 8, 9, 10 ve 11 Eylül 2009 tarihli sayılarında yazdı. Prof. Dr. yazara göre İngiltere, İspanya ve Fransa gibi ülkeler demokratik üniter devletin en iyi örnekleri. En rezili Türkiye! Fransa hakkında şunları yazıyor:
“Üniter devletin mabedi kabul edilen bu ülkenin anayasası (madde 72) Fransız topraklarında çok çeşitli etnik, dinsel, vs. kültürlerin yaşadığını kabul ediyor ve bunların kendi özelliklerine göre nasıl yerinden yönetileceğini anlatıyor.” (06.09.09)
Fransız anayasasını açtım ve 72, 72-1, 72-2, 72-3, 72-4 maddelerini bir kez daha okudum. 2003 yılında yürürlüğe giren “Özel Statülü Yersel Yönetim Mahalli İdare” olarak tercüme edebilecek “collectivité territoriale”lerle ilgili olan bu maddelerde, Baskın Oran’ın iddia ettiği gibi, “Fransız topraklarında çok çeşitli etnik, dinsel, vs, kültürlerin yaşadığı kabul ediyor” olduğuna ilişkin herhangi bir kanıt bulamadım.
Yasada ilgili sözcükler bulunmadığı gibi, bu sözcükleri ima eden herhangi bir sözcük de yok!
Baskın Oran düpedüz okurlarını kandırıyor. Çok ayıp! Yazımın adını boşuna “Atma Şampiyonu Baskın Oran” koymamışım.
Bir kez daha yazıyorum: “Biz anadilde eğitim-öğretim isteriz” demek, “Kürtçenin ilk, orta ve yükseköğrenimin bütün aşamalarında öğretim dili olması”nı istemek anlamına gelir, ki bu da federasyonu ve ayrı devleti işaret eder. Uzlaşma sürecinde doğru sözcük, doğru sıfat ve doğru deyimlerle (terminoloji ile) konuşmak ve yazmak gerekir. Tersi kaos yaratır!
YA KÜRT İŞADAMI
Türkiye’nin “Kürdistan” olarak ilan edilmesi istenen bölgesinin geri kalmışlığı Türkiye Cumhuriyeti’nin ırkçı, ayrılıkçı, ötekileştirici siyasetinden kaynaklanmamaktadır. Cumhuriyet 1923-1950 yılları arasında bir süre bir asimilasyon programı uygulasa bile söz konusu bölgeye ciddi yatırımlar yapmış; sanayinin, hayvancılığın gelişmesi için ciddi girişimlerde bulunmuştur. Doğruyu bulmak için, dönemi suçlamaktan vazgeçip gerçekleri görmek, AKP iktidarı tarafından haraç mezat satılan, özelleştirilen KİT’leri anımsamak gerekir. AKP hükümeti ve liberalizm, devletçiliği mahkûm ettiği için, devlet o bölgeye yatırım yap(a)mıyor. Peki özel teşebbüs ve Kürt kökenli işadamları neden yatırım yapmıyor?
AĞALIK - ŞEYHLİK
DTP ve Kürtçüler kapağını açmak istemiyorlar ama bölgenin geri kalmasının nedeni sanıldığı gibi CHP’nin tek parti rejimi değildir. CHP’nin toprak reformu, tarım reformu yapmasına, Köy Enstitüleri marifetiyle köylüyü eğitme programına engel olan tutucular, muhafazakârlar, İslamcılar, Kürt âyan ve feodallerdir. Bunların Avrupa ve Amerika’da okumuş çocuklarıdır!
DTP ile Kürtçüler demokratikleşmeden, kültürel haklardan, çokkültürlülükten, çiçek bahçelerinden söz ediyorlar, ama bölgede egemen olan feodal yapıdan, aşiret düzeninin terör ve baskılarından neden söz etmiyorlar? Toprak köleliğine, ağalık düzenine bağımlı kronik işsizlikten neden söz etmiyorlar? Tarikatların ve şeyhlerinin neden adını bile anmıyorlar?
Yaşar Kemal bile nihayet “Demokrasiyi istiyorsak, halkımızı seviyorsak, ağalardan, beylerden, şeyhlerden kurtulmalıyız” diyor. (Vatan Kitap, 16.09.09)
Türkiye’nin “Kürdistan” sayılmayan bölgelerinde demokrasiye engel başka şeyler var ama, ağalık, beylik, şeyhlik düzeni yok. Bu düzen nerede ise açık adresini vermek gerek.
“Bazı etnik araştırmacılar kabileci toplumu ayrılıkçı olarak ayrı bir kategoride ele almakta; millileşmemiş bu etnik yapılar ile devlet kurumuna hâkim baskın yapı arasındaki anlaşmazlıkların, demokratik isteklerden değil, baskın olmayan grubun devlete hâkim olmak istemesinden kaynaklandığını belirtmektedirler. Etnik grup isteklerinin devletin verdiğinden daima fazla olacağı, etnik grup ile devlet arasındaki karşılıklı anlaşmalarda devam eden sürecin masum kültürel isteklerden otonomiye ve ayrı bir devlete doğru giden bir aşama olduğu görüşüne göre etnik grup için nihai amaç, tam bağımsızlık olarak belirtilmektedir.” (s. 25)
* * *
Benim anadilde eğitim-öğretim hakkı istemenin özerklik, federasyon, bağımsızlık anlamına geleceğini on yıldır yazmakta olduğumu anımsayalım. “Anadilde eğitim-öğretim hakkı” istemenin Kürtçe konuşmak, Kürtçe öğrenmek hakkı anlamına geldiğini inatla ileri süren cahil tayfası, doğruyu söyleyeni faşizmle suçlayarak baskı yapmaya çalışır.
Kürtçülük sorunu için çözüm yolu aranıyorsa, işe azdan çoğa doğru değil, en çoktan aza doğru konuşmak gerektiğini de yazdım. Kürtçüler en fazladan başlamalı ki daha sonra mızıkçılık yapıp ek istekte bulunmasınlar. Önce Kürtçüler ne istediklerini söyleyecek, AKP hükümeti ne verebileceğini açıklayacak. Tıkanma noktası bu yöntemde çok daha kolay ortaya çıkar.
* * *
Safiye Dündar’ın kitabından epeyce uzun bir alıntı daha yapacağım:
“Devlet kurumlarına sahip olmayan etniklik, ülke içindeki baskın etnik yapıdan farklılaşarak kendini ayrıştırması neticesinde onunla rekabete girmekte, bu durum ise etnikliği kuvvetlendirerek grup arasındaki dayanışmayı artırmakta; bu dayanışmanın artmasıyla grubun değerlerine vurgu yapılmakta ve nihayetinde etnik milliyetçilik kendini göstermeye başlamaktadır.”
“Bu süreç içinde, etnik grup tarafından bir yandan insan hakları, kültürel çoğulculuk gibi birtakım kavramlara vurgu yapılırken, bir yandan da mozaik yapıya atıfta bulunulmaktadır. Devlette eşit paylaşımlarla yola çıkan bu hareketlerin nihai hedefinin bağımsız bir devlet kurmak olduğu görülmektedir. Bunlara örnek olarak, İspanya’da Basklar, Sri Lanka’da Tamiller, Kanada’da Quebec ve Fransız azınlık gösterilmelidir.” (s. 32)
Kadir Topbaş bu soruyu yanıtlayamaz demeyin, vallahi de, billahi de yanıtlar, bir kulp bulur. AKP’nin “Kadir Topbaş kafası” doğu sorununun da sorumlusunu buldu: Atatürk döneminde, Şeyh Said isyanına karşı çıkartılan Takrir-i Sükûn Kanunu!
BOBSTİL İSLAMCILAR
Bir zamanların acilci goşistleri olan günümüz “Bobstil İslamcıları”na göre AKP patentli sözde açılıma CHP direnmekte imiş! İyi de AKP’nin bir açılım programı mı var? AKP, PKK’ya ne önerecek? PKK ve onun siyasal temsilcisi şimdi ne isterlerse istesinler, AKP bunlara ilk ve son hedefleri olan özerklik, federal devlet, bağımsız devlet paketini sunacak mı? Bunu açıklaması gerek!
CHP’ye saldıranların büyük bir çoğunluğu yaptıkları işten sadik (sadistçe) bir zevk alıyorlar. Ancak “Doğu-Güney-Doğu’ya Açılım” konusunda CHP’nin hiçbir program ve projesinin olmadığını ileri sürmek utanç verici bir pişkinlik olmalı.
1990’DAKİ RAPOR
“Açılım” konusunda yazmaya karar verince, TRT’den dostum, CHP’nin basın danışmanı Baki Özilhan’a telefon ettim. Baki Özilhan, 1. SHP’nin “Güney ve Güneydoğu’ya Bakış ve Çözüm Önerileri”ni (Temmuz 1990); 2. CHP Doğu ve Güneydoğu Komisyonu’nun hazırladığı Doğu ve Güneydoğu Raporu’nu (Ocak 1999); 3. Haziran 2001 tarihli CHP Demokratikleşme Raporu-İnsan Hakları ve Hukuk Devleti’ni; 4. ve 5 maddelik “Türkçeden Farklı Dillerin Kullanılması Hakkında Kanun Teklifi’ni (1989) gönderdi.
Hepsini dikkatle okudum. Gazete yazarları arasında, SHP’nin hazırladığı Temmuz 1990 tarihli rapora CHP’nin sahip çıkmaya hakkı olmadığını yazanlar oldu.