ASKİ’nin kendi belirlediği tarife ile milyonlarca kişiden su bağlamak için “kanal katılım payı ve şebeke hissesi” adıyla aldığı binlerce liralık bedelin hukuka aykırı bulup iptalinin ardından indirime gittiği ortaya çıktı.
FAHİŞ ÖDENEN PARALAR NE OLACAK
ASKİ, iptal kararından önce örneğin Çayyolu’nda 5 bin lira kanal katılım bedeli istediği dairelerden, 300 lira talep etmeye başlamış. Avukat Selçuk Bağcı ASKİ’ye iptalden önce binlerce lira kanal katılım payı ödeyip, fazla ödedikleri miktarlar için dava açan tüketicilerin sorunlarının hala çözülmediğini söyledi. Bağcı, bakın şu eleştirileri getirdi:
20 BİN LİRAYA VARIYOR
“ASKİ, kendi belirlediği tarifeler yönetmeliği gereği, Ankara’daki tüm tüketicilerden kanal katılım bedeli adı altında fahiş bedeller tahsil etmiştir. Öyle ki, Çayyolu civarındaki sitelerde bir daire için 15-20 bin liraya varan kanal bedelleri alınmıştır. ASKİ’nin tamamen keyfi olan bu uygulamasının dayanağı olan AKSİ Tarifeler Yönetmeliğinin 39. maddesi, sizin daha önce yazılarınıza konu ettiğiniz şekliyle Ankara 2. Vergi Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.
İPTAL KARARLARI GEÇMİŞE YÜRÜR
Vergi mahkemelerinin iptal kararları geçmişe yürür ve iptal edilen işlemi, ilk andan itibaren hükümsüz hale getirir. Bununla birlikte şayet iptal edilen işlem, düzenleyici bir işlemse, ASKİ Tarifeler Yönetmeliği gibi bu düzenleyici işlem nedeniyle menfaati ihlal edilen veya hakkı muhtel olan kişilerin, düzenleyici işlemin iptaline ilişkin yargı kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlanmaları, hukuk devleti ilkesinin gereğidir. Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun 2011/217 E, 2011/616K sayılı ilamı konuyu tereddüde mahal bırakmayacak şekilde aydınlatmaktadır.
ASKİ DÜZELTTİ
Bir ilke imza atan hakim ve savcılar “Kürsü hareketi” adıyla yeni bir hareket başlattı. Hareketin üye sayısı Türkiye çapında 200’ü aştı.
Hareketin duyurusu hakim ve savcıların paylaşım sitesi “adalet.org”tan yapılırken, yargıda eylem tartışması patladı. Bir yargı mensubu hareket için “Adliyeler eylem yeri değil. Sanki bir akıl tutulması yaşanıyor” diye mail attı. Hareketi savunlar ise “Bu ülkede, hangi görüşten olursa olsun, biraraya gelemeyen meslek grubu olarak bir biz kaldık” şeklinde tepki gösterdi. Bakın sitedeki “Kürsü hareketi” tartışması şöyle:
BİZE HER YER TAKSİM
“Sokaktaki vatandaşın ‘Bize her yer Taksim’ sloganıyla bulduğu yerde gösteri yapması anlaşılabilir bir şeyse de, Taksim’de yapılanı ‘Yargının kutsal mabedi’ olarak kabul görmesi gereken ‘Adalet hizmetinin görüldüğü’ adliyelerde yapmaya kalkışmak anlaşılabilir ve hoş görülebilir bir şey değildir.
MESAİ SAATİNDE MAİL
Adliyelerde eylemi (Gezi) eleştirenlerin gerekçeleri de ‘adliyeler eylem yeri değil, duruşma yapamadık, dosyalarımızı okuyamadık’ şeklindedir. Ama bu şekilde eleştiri yazan hakim-savcı arkadaşlarımızın yazılarını yazdıkları saate baktığımızda ezici çoğunluğu mesai saatinde yazıldığı görülecektir. Söylemleri doğruyu yansıtmıyor. Yazıların saatleri yazı başlıklarında yazılı olduğuna göre gerçek budur. Ayrıca buraya yazı yazanların twitter ve facebook hesaplarına yazdıklarını hesaba katarsak gerisini siz hesap ediniz.
ÜÇ BÜYÜKLERDEN SONRA BİZ
Gruplardaki üye sayısına bakıldığında Türkiye’nin üç büyüklerinden sonra biz geliyoruz. Trabzon’un yerini kaptık. Sırada diğerleri var. Dördüncü sıraya yerleştiğimize göre önümüzde üç basamak kaldı demektir. Adalet/hak sevdalılarının durumu o kadar kötü değil demek ki.
Kadın okurum B.Y, özel bir şirkette çalıştığını 2010’da evlendiği kocasına boşanma davası açtığını, Çayyolu’nda aldıkları ve eşinin üzerine tapulu villa için annesinden miras kalan evi satarak edindiği 150 bin lirayı verdiğini, bu parayı geri alıp alamayacağını sormuş.
Yargıtay içtihatları ışığında okurum, ayrı bir mal rejimi seçmedikleri için eşiyle birlikte “edinilmiş mallara katılma rejimine” tabi. Çünkü, Medeni Kanun değişikliğinin yürürlüğe girdiği 1 Ocak 2002 tarihine kadar “mal ayrılığı rejimi”, bu tarihten sonra ise “edinilmiş mallara katılma rejimi” geçerli. Okuruma yanıtım, bir avukata da danışarak, aile mahkemesinde “katkı payı ve katılma alacağı” davası açabileceği şeklinde.
ANNESİNDEN KALAN KOOPERATİF HİSSESİNİ SATTI
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 26 Haziran’da kadınlar lehine yeni bir “katkı payı” kararına imza attı. Dosyaya göre İzmir’de 1971’de evlenen çift 2003’te boşandı. Davacı-davalı kadın annesinden miras yoluyla intikal eden kooperatif hissesini satarak, davalı-davacı kocası adına kayıtlı İzmir Konak’taki 2 ve 18 numaralı bağımsız bölümlerin alınması sırasında verdi. Kocasından daireler için 300 bin lira katkı payı, şirket hisselerine dönük ise 50 bin lira katılma alacağı talep etti. Kadının tanıkları özel bir kolejde çocukları doğana kadar 9 yıl çalıştığını, tazminatları ve annesinden kalan kooperatif hissesinin parasını gayrimenkulleri alırken, kocasına verdiğini anlattılar. İzmir 4. Aile Mahkemesi 19 Nisan 2010 günlü kararıyla (2006/344 esas ve 2010/360 karar) kadının bu davasını reddetti.
HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA TERS
Temyizde Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 15 Şubat 2011’de bozma kararı (2010/5844-2011/729) verdi. Bakın bozma kararında ne denildi:
“Davacı karşı davalı kadın adına kayıtlı kooperatif payının satış tarihi ile (20 Kasım 1986’da) dava konusu 2 ve 18 nolu bağımsız bölümlerin edinme tarihleri çakışmaktadır. Olağan hayat akışına ve Yargıtay’ın önceki uygulamalarına göre kadın adına kayıtlı kooperatif payının satışından elde edilen gelirin bir başka yere harcandığı ileri sürülüp kanıtlanamadığına göre aynı tarihlerde satın alınarak sonradan davalı-davacı koca adına tescil edilen bağımsız bölümlerin edinilmesinde katkıda bulunulduğunun kabülü gerekir.
SATIŞ BEDELLERİ BELİRNEREK, KATKI PAYI ÖDENMELİ
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu benzer bir davada ilginç bir karar verdi. Kararda, aynı şikayetle motorundan ses gelen hafif ticari araç sahibini, aracın tescil belgesinde “hususi” yazdığı gerekesiyle tüketici saydı. Kurul bu tip ticari araç sahibi olanlar da diğer tüketiciler gibi harç ödemeden Tüketici Mahkemeleri’nde ayıplı mal davası açabileceklerine karar verdi. Önce örnek davanın nasıl açıldığını anımsatalım:
Ankara’da H.İ.K adlı vatandaş 2008’de bir hafif ticari araç satın aldı. Aracın sabahları zor çalıştığını, motordan soğukken ses geldiği, defalarca yetkili servise götürdüğünü ancak bu durumun iki yıldır çözümlenemediğini belirterek Ankara 4. Tüketici Mahkemesi’nde dava açtı. Davacı vatandaş ayıplı aracın bedeli olan 27 bin 860 liranın faizi ile ödenmesini istedi.
MAHKEMEDEN GÖREVSİZLİK
Mahkeme davada görevsizlik (16 Şubat 2011 20110/99 esas 2011/91 karar) verdi ve dosyayı ticaret mahkemesine gönderdi. Yerel mahkeme kararında, davacının hırdavatçılık yaptığını ancak tescil belgesinde aracın kullanım şeklinin “ticari” değil “hususi” yazıldığını belirterek şöyle dedi:
ARAÇ KAMYONET, AMAÇ YÜK TAŞIMAK
“Bir davanın tüketici mahkemesinde görülebilebilmesi için davacının tüketici olduğunu kanıtlaması veya sözleşme içeriğinden sözleşmenin tükeci işlemi olduğunun anlaşılması gerekir. Davaya konu araç ve benzeri araçlar üretici firmaların reklam ve ilanlarında ticari araç olarak satışa sunulmakta, araç kamyonet vasfındadır. Yük taşıma amacı asıl olan kamyonet vasfındaki aracı ticari işletme sahibi olan kişinin öncelikle ticari faaliyetinde kullanmak amacı ile satın aldığının kabülü zorunludur.
TÜKETİCİ SAYILAMAZ
Aksi düşünce halinde tescil belgesinde ‘hususi’ yazan tüm araçlar harç ödemeden tüketci mahkemelerinde dava açabileceklerdir. Kaldı ki, yüksek mahkeme kararlarına göre şirket adına kayıtlı ‘hususi’ yazılı binek otomobil araçların davalarına genel mahkemelerde bakılmaktadır. Mahkememiz araç tescil belgesinde ‘hususi’ yazmasının aracın kamyonet vasfını kaldırmayacağı düşüncesindedir. Tüketici Yasası’nın 3/e bendinde tüketici, ‘bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan ve yararlanan gerçek ve tüzel kişiler’ olarak tarif edilmiştir. Bu durumda vergi kaydında ticaretle uğraştığı anlaşılan davacının yük taşımak amacıyla imal edilmiş kamyoneti ticari veya mesleki amaçla edindiğinin kabülü gerekir ve sözleşmenin tarafı tüketici sayılmaz. Ticari iş ve hizmetten kaynaklanan uyuşmazlıkların tüketici mahkemelerinde değil genel mahkemelerde çözümlenmesi gerektiğinden mahkememizin görevsizliğine karar vermek gerekir. Mahkememizin görevsizliğine görevli mahkemenin Ankara Asliye Ticaret Mahekemsi olduğuna.”
Demokratik Sol Avukatlar Grubu yarın (Perşembe) başkan adaylarını seçmek için ön seçime gidiyor. Ön seçimde 7 ismin yarışacağı belirtiliyor. Kulislerde adı geçen bu isimler şöyle:
Erol Aras, Sema Aksoy, Taner Güner, Fikret Aydın, Zafer Doğan Bilgin, Deniz Aksoy, Erdem Akyüz
İLK ADAYLIĞINI AÇIKLAYAN ARAS
Demokratik Sol Grup’tan ilk adaylığını açıklayan Ankara Barosu Yönetim Kurulu üyesi avukat Erol Aras’tı. Aras’la adaylığı ile ilgili konuştum. Bakın ne dedi:
“Ankara Barosu’nun çizgisini saptıramadan hukuk devleti, çağdaş değerler ve önümüzdeki anayasa değişikliği çalışmalarında rejimin niteliklerine yönelik değişiklik teşebbüslerini engellemek adına ve avukatlık sınavı başta olmak üzere gitgide boğma noktasına gelen mesleki sorunların çözümü için başkanlığa adayım. Ülkemizin içinde bulunduğu koşullar savunma mesleğine yapılan en son örneği İstanbul’da görülen artık fiili saldırı, hakaret ve darp suçuyla cüppemize ve varlık nedenimize dönük bu saldırılara karşı Ankara Barosu’nun gür bir sesle ve bağımsızlık mücadelesini vermek üzere adayım. 2012’deki Genel Kurul’da kabul edilen programı zenginleştirerek takip edeceğim. İstanbul, Ankara, İzmir başta tüm barolar ve TBB güçlü bir sesle siyasal iktidarı hukuk devetinin sınırlarının içine çekmeye çalışmalıdır. Bu ses ne kadar güçlü çıkarsa bu mücadeleyi o kadar çabuk başarabiliriz. Tüm arkadaşlarıma başarılar diliyorum”
BAŞKANVEKİLİ DE ADAY
Demokratik Sol Grup’tan ön seçimde aday olan ve adı öne çıkan kadın aday ise Ankara Barosu Başkan Vekili avukat Sema Aksoy. Aksoy’un adaylığı ile ilgili değerlendirmeleri ise şöyle:
Sendikanın şu anda 63 üyesi var. Kuruluş mücadalesini kazanan sendika şimdi de üyelerinden elden topladığı sendika aidatını devletin maaştan kesmesi için uğraş veriyor. Aidat kesintisi yapılırsa üye hakim-savcıların maaşlarından 22’şer lira kesilirken, 22 lira da devlet katkısı sağlanacak.
BAKANLIK HSYK’YA SORDU
Adalet Bakanlığı, Yargıçlar Sendikası’nın “üyelerimizden sendika aidatı kesin” başvurusu üzerine bakanlık “Bu iş benim görev alanıma girmiyor” diye Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na başvurdu. HSYK da bakanlığın gönderdiği başvuruyu değerlendirdi. HSYK, “Bu konu Kurulumuzun görev alanına girmiyor” kararı verdi. Bakanlığa bu bu şekilde resmi kanaldan yanıt en kısa sürede iletilecek.
AİDAT BİLMECESİ
Yargıçlar Sendikası Başkanı Ömer Faruk Eminaoğlu’nun, Büro-İş Sendika üyeliğiyle maaşından aidat kesintisini yapan bakanlığın başkanı olduğu sendikanın üye aidatı kesintisini yapıp yapmayacağı ise merak konusu. Tüm bu gelişmeleri Eminağaoğlu’na sordum. Bakın nasıl değerlendirdi:
DÜNYADA İLK
“Yargıç ve cumhuriyet savcıları olarak 2011 yılında ilk sendikamız olan YARGI-SEN’i, meslek esasına dayalı olarak kurunca, hakkımızda hem yargıç ve savcılar sendika kuramaz, hem de meslek esasına dayalı olarak sendika kurulamaz denilerek iki gerekçeye dayanılarak kapatma davası açılmış ve sonuçta dünyada ilk kez yargı kararı ile yargıç ve savcıların sendikası kapatılmıştı. Bu kapatma kararını Yargıtay’da onamıştı. Kapatma kararı, açılan iki gerekçeden sadece bir gerekçeye dayandırılmıştı. O da yargıç ve cumhuriyet savcıları olarak, hizmet kolu esası yerine meslek esasına göre sendika kurduğumuz için bu sendikanın kapatıldığı idi. Ama sonuçta önemli bir kazanımda elde edilmiş, yargıç ve savcıların sendika kurabileceği yargı kararı ile ortaya konmuş, ancak bunun yönteminin, meslek esasına göre değil de, hizmet kolu esasına göre olabileceği yargı kararı ile ifade edilmişti. Bu süreçte sendikadan aidat kesilmesi yoluna ise gidilmemişti.
BÜRO-İŞ SENDİKA AİDATIMI KESTİLER
Kapatılan Yargı-Sen’in yerine geçen yıl Yargıçlar Sendikası kuruldu. İlki kapatıldığı için Türkiye’de yargının ikinci sendikası olma özelliği taşıyor. Sendikanın şu anda 63 üyesi var. Kuruluş kavgası veren sendika, şimdi de üyelerinden elden topladığı sendika aidatını devletin maaştan kesmesi için savaşıyor.
Yargıçlar Sendikası üyesi hakim-savcıların maaşından 22 lira sendika aidatı kesilecek. Devlette katkı olarak her üye için 22 liralık sendika aidatı katkısı sağlayacak. Ama sendika aidat kesintisi sorununu hala aşamadı. Yargıçlar Genel Sekreteri Mustafa Karadağ aidat kesintisi mücadalelerini ve kuruluş süreçlerini bakın nasıl anlattı:
BAKANLIK: AİDAT KESİNTİSİ YAPILABİLİR
“Yargıçlar Sendikası Başkanımız Ömer Faruk Eminağaoğlu, Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığı’na Büro-İş Sendika üyeliğiyle ilgili aidat kesintisi yapılmasını talep etti. Çankırı Başsavcılığı durumu bakanlığa sordu.
Adalet Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı 1 Kasım 2012 tarihli yazısında “Hakim ve savcıların sendika kurma ve sendikaya üye olması hususu yargısal bir iş mahiyetinde olup, Başkanlığımızca bu konuda bir görüş belirtilmesi mümkün bulunmamaktadır. Öte yandan hukuki geçerliliği tartışmalı dahi olsa gerçekleşmiş bir sendika üyeliği, hakkında iptal yönünde verilecek bir mahkeme kararına kadar hukuken geçerli olacağından geçerliliği devam eden üyelik nedeniyle sendika aidat kesintisi yapılabileceği değerlendirilmektedir” görüşünü bildirdi ve maaşından bu sendika üyeliği ile ilgili aidat kesintisi yapıldı.
Bakanlığın bu görüş yazısı ilgi tutularak bu kez Yargıçlar Sendikası üyelerinin aidatlarının da maaşlarından kesilmesi için başvurulunca, Bakanlık bu yazıya rağmen bizi HSYK’ya gönderdi. HSYK ise hala bir yanıt vermedi. Bizim üyelerimizden aidat kesintisi yapılmıyor. Biz kendimiz elden topluyoruz. Eğer bu kesinti yapılırsa, 22 lira üyelerimizin maaşından kesecek 22 lira da devlet katkısı sağlanacak.
HSYK bu güne kadar bize bir yanıt vermediği gibi sorunun çözümü için bir tevessülatta da bulunmadı, bizim taleplerimizi görmezden geldi.
A.S., “Bir bavulla evi terk ettim. Boşanma davası açtım. 200 bin lira değerindeki düğün takılarımın hepsi evdeki kasada kaldı. Kocam ben evi terk edince kilidi değiştirdi. Kalan eşyalarımı bile vermedi. Dava açıp takılarımı ve çeyizlerimi geri isteyebilir miyim? Tazminat davası açabilir miyim” diye sormuş. İşte yanıtım.
DÜĞÜN TAKISI KADINA HEDİYE
Yargıtay içtihatları ışığında düğünde takılan takılar kadına ait. Medeni Kanun’a göre, ziynet eşyası (takı) tabiatı gereği kadına ait mallardan sayılıyor. Kadına akrabalar tarafından verilmiş “hediye” olarak nitlendiriliyor. Hatta bunlar, erkek veya onun akrabalarının taktıkları yazılı delille ispatlanamadıkça, karının evlilik birliğine getirdiği “şahsi mal” sayılıyor. “Kocaya bağışlama” hali hariç tutuluyor sadece. Boşanma sonrası takılar kadından geri alınamıyor. Yargıtay içtihatlarında, “Evlenme sırasında kadına hediye edilen ziynet eşyaları kadına aittir. Boşanma halinde geri verme yükümlülüğü yoktur” deniliyor.
KADIN TAKISIZ TERK ETMEZ
Takılarla ilgili durum böyle. Ancak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu “hayat deneylerine” dayanarak, geçen Nisan ayında ilginç bir takı kararı verdi. Kurul, “Evi terk etmeyi tasarlayan kadının takılarını önceden götürmesi de çıkarken üzerinde taşıması mümkündür. Ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğu kabul edilmeli açtığı dava reddedilmelidir” dedi. Okurumun davasına benzeyen bu davada şöyle karar verildi:
MAHKEME KABUL ETTİ YARGITAY BOZDU
Kayseri’de 2010’da T.K. adlı erkek, Z.K. adlı kadınla evlendi. Çiftin evlilikleri sadece beş ay ve Z.K. evi terk etti. Z.K. boşanma dilekçesinde içinde elbiseleri olan bir bavulla evi terk ettiğini 28 bin 640 lira değerindeki düğün takıları ile çeyizinin ise evde kaldığını öne sürdü. Kayseri 1. Aile Mahkemesi, davayı kısmen kabul etti. Z.K.’nın çeyizleri ile bilirkişi raporuna göre CD görüntüleri ve fotoğraflardan tespit edilen takıların iadesi veya 11 bin 555 lira olan bedelinin yasal faiziyle davacı kadına ödenmesine karar verildi.