Gelen maillerin büyük bölümü 3 ay 4,5 ay 10 ay gibi sürelerle, bir yıldan az süreyle evli kalıp, çocukları olmayan ancak hala eski karılarına yıllardır yoksulluk nafakası ödeyen, bu yüzden hapse giren genç erkek okurlarımdan. İsimlerinin saklı tutulmasını isteyen bu gruptaki erkek okurlarımın isyanı ve ortak talebi şöyle:
“Bu yasa insan haklarına aykırı kadını da erkeği de itibarsızlaştırıyor. Evlilik süresine bakılarak yoksulluk nafakasına süre sınırı getirilsin.”
Sosyal medyada örgütlenip, “Medeni Kanun değiştirilsin” diye imza kampanyası açan nafaka mağduru babalar bir başka grup. Üçüncü gruptakiler ise ikinci eşler. Kocaları ilk karılarına nafaka ödeyen ikinci eşler de çok dertli.
İKİNCİ EŞLER DE DERTLİ
Bu maillerden biri Bursa’dan Ayşegül’den. Madalyonun diğer yüzünü göstermiş. Kocasının çalışan ilk karısına 10 yıldır nafaka ödediğini belirterek, “İnsanın kendi evladına bile verilen nafaka süreli 18 yaşa kadar iken, el olmuş gününü gün eden eski karısına neden ömür boyu baksın?” diye isyan ediyor. O da Medeni Kanun’daki süresiz nafakanın kaldırılmasını istiyor. TBMM’ye seslenen Ayşegül’ün o maili özetle bakın şöyle:
ADALETSİZLİĞİ KALDIRIN
“Bu adaletsizliği ortadan kaldırın. Kişiler kaç sene evli kaldı ise o kadar sene nafaka ödesin. Süre sınırı konsun. Ayrılınca çocuk yoksa, kadın zenginse, sağlıklı, çalışıyorsa İslam ülkelerindeki gibi en fazla 4 ay nafaka alsın. Ya da Avrupa ve Amerika’daki gibi olsun. Lütfen bu kanun değişsin.
Aile mahkemesi, çalışmayan ve ailesi ile yaşayan genç eski eşi için 550 lira yoksulluk nafakası ödemesine hükmetmiş. Nafakayı da ödüyor ama isyan ettiğini belirterek, şu soruyu soruyor:
“Ben bir ömür boyu niye yoksulluk nafakası ödeyecekmişim, neden? Karım yoksul değil ki? Çalışabilir ama çalışmıyor. Ödemezsem hapis cezası olduğu doğru mu?”
M.T.’yi isyan ettiren, Medeni Kanun’un 175. maddesindeki, “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir” düzenlemesi hep tartışılıyor. Anayasa Mahkemesi(AYM) “süresiz nafaka” düzenlemesini bir kez reddetti bu nedenle 10 yıl süreyle iptal edilmesi mümkün değil.
MAĞDUR BABALAR DÜZENLEME İSTİYOR
“Mağdur Babalar” adıyla örgütlenen “süresiz nafaka mağduruyuz” diye bayrak açan M.T. gibi boşanmış erkekler ise bu konuda Meclis’ten adil ve hakkaniyete uygun bir düzenleme istediklerini belirtiyorlar. O babalardan mail yağdığı gibi biri de beni telefonla aradı ve “4,5 ay evli kaldım 5 yıldır nafaka ödüyorum. Kaç sene evli kalındıysa o kadar sene nafaka verilsin. Kanun böyle değiştirilsin. Daha adil olmaz mı?” diye sordu.
1 GÜN EVLİ KAL ÖMÜR BOYU NAFAKA VER
TBMM Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Olayları Araştırma Komisyonu’nda 3 Mart 2016’da konuşan boşanma davalarının temyiz incelemesini yapan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Ömer Uğur Gençcan’ın M.T’nin isyanına da hak veren şu tespiti ile başlayalım:
Mail atan okurlarım gibi, annemin, kamu kurumunda çalışan bir arkadaşımın ve bizzat benim de başıma geldi. Özellikle dokunmatik telefonlara SMS yoluyla gönderilen “hediyeli soru servisi, ingilizce kelime soru servisi, spor servisi” vs gibi kampanya mesajlarını siliyorum derken yanlışlıkla onaylayabilirsiniz. Ya da “RET” veya “İPTAL” mesajı atmayı unutmuş olabilirsiniz...
FATURA DETAYLARINA DİKKAT
Sonra ne mi oluyor? Farkına bile varmadan bu servislerin ücretlerini her ay düzenli ödüyorsunuz. Hele cep telefonu faturalarınız otomatik ödemede ve e-faturalarınızı da incelemiyorsanız. Aylar sonra farkına varınca bu kez iptal çilesi yaşıyorsunuz. İstemediğiniz bir servisi “iptal” için günlerce uğraşmak zorunda kalıyorsunuz. Serinkanlı ve son derece kibar müşteri temsilcilerinden şu yanıtı alıyorsunuz?
“Şu tarihte siz SMS/e-mail kampanyamızla abone olmuşsunuz. Geçmişe dönük ücret iadesi de maalesef yapmıyoruz.”
Meğer ben de geçen yıl haziranda bir ingilizce soru servisine abone olmuşum. İşim ilginç yanı önce dondurup sonra hattını kapattığım cep telefonuma bu sorular gönderilmiş. Yarışmalara katılmışım. Bu servis için her ay 15 TL ödediğimi müşteri temsilcisinden öğrendim. Benim adıma kayıtlı aynı operatörün cep telefonu hattını kullanan annemin de başına aynı şey geldi. O da SMS’le “hediyeli soru” servisine abone olmuş. 25 TL olması gereken faturasını hediyeli soru servisi nedeniyle 66 TL olarak ödemişiz aylarca.
Bilişim Hukuk Derneği(BHD) Başkanı Avukat Kürşat Ergün’le konunun uzmanı olarak konuştum. Kanunen yasaklanmasına rağmen izinsiz SMS/e-mail gönderimi ile bu tip servislere farkına bile varmadan onay veren ya da “RET” mesajı atmadıkları için abone yapılan vatandaşların izlemesi gereken hukuki yolları sordum. İşte Ergün’ün yanıtları:
ONAY ANLAMINA GELMEZ
“1 Mayıs 2015’ten itibaren reklam amacıyla izinsiz SMS ya da e-mail yanında her türlü faks, akıllı ses kaydedici sistemler ve telefon gibi iletişim araçlarının reklam amaçlı olarak izinsiz kullanılması kanunla yasaklandı. Cevapsız çağrı olması ya da “RET” mesajı göndermemek onay anlamına gelmez. Ayrıca tüketici istediği her an onayına son verme hak ve yetkisine sahiptir. Tüketicilerin gerçekleştirdiği alışverişler esnasında kendisi ile iletişime geçilmesi amacıyla firmaya iletişim bilgilerinin verilmesi halinde bu durum onay kabul edilebiliyor. Bu tip bilgileri gerekli görmediğiniz firmalara vermeyin.
Okuruma yanıtım, evet.
Neden mi?
Yargıtay, son örnek kararı ile cihaz yerleştirip eşi dinlemeyi özel hayatın ihlali olarak değerlendirdi ve dinleyen eşin boşanmasına karar verdi. Yargıtay eşinin kendisini cihaz yerleştirip dinleyerek, boşanma davası açtığını söyleyen diğer eşi haklı buldu. Yargıtay, 2 Aralık 2016 tarihli kararında bakın özetle şöyle dedi:
“Eve cihaz yerleştirip diğer eşi dinlemek boşanma sebebidir. Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.”
BOŞANMAK İSTİYORSANIZ SİZ DAVA AÇIN
Yargıtay kararları çerçevesinde siz cihaz yerleştirip eşinizi dinlemek yerine bir avukat kanalıyla boşanma davası açın. Avukatınız boşanma davası çerçevesinde aile mahkemesinden telefon kayıtlarının dökümlerini mahkeme kanalıyla incelenmesini isteyebilir. Aldatıldığınızın ortaya çıkması halinde mahkeme, sizi boşanmada “kusurlu” görmezse, size “kusursuz eş” olarak maddi ve manevi tazminat ödenmesine de hükmedebilir. Ama, siz son örnek karar çerçevesinde cihaz yerleştirip kocanızı dinlemeyin.
YARGITAY’DAN ELEŞTİRİYE SÜREKLİLİK KRİTERİ
İkinci maili atan erkek okurum K.K. ise “Üç yıllık evliliğimiz boyunca eşim hep başbaşa hem de başkalarının yanında sürekli beni eleştirdi. Bıktım bu tavrından. Şu anda işsizim. Sürekli eleştirdiği gerekçesiyle boşanma davası açabilir miyim? Çocuğmuz yok. Eşim çalışıyor ve maddi durumu benden çok daha iyi. Yine de karıma nafaka ödemek zorunda mıyım?” diye sormuş.
Önce ilki...
Sevgili okurum B.A., “Nişanlım evlilik sözleşmesi yapmak istiyor. Hukuki sonuçları nelerdir? Mal paylaşımını da kapsar mı?” diye sormuş.
Diğer okurum T.Z. ise “Beş yıl önce evlendik. Şiddetli geçmisizlik nedeniyle boşanıyoruz. Kocam bana boşanma davası açtı. Kasadaki düğün takılarından kendi anne ve babasının taktığı bilezikleri vermemi istiyor. Hukuken vermek zorunda mıyım?” şeklinde soru yöneltiyor.
* * *
Boşanma davalarının temyiz incelemesini yapan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Uğur Gençcan’a göre Türk hukukunda evlilik sözleşmesi diye bir şey yok. Yapılsa da hukuken bir anlamı yok. “Örneğin ‘evlenmeden sonra kadın eş başını örtecektir ya da başını örtmeyecektir. Evlilik yıldönümünü hatırlamayana para ceza verecektir. Aldatma olursa tazminat istenmeyecektir.’ şeklinde sözleşme yapılamaz. Yapılsa da hiçbir hukuksal sonuç doğurmaz” diyen Gençcan, -Facebook sayfasından- Türkiye’de hep tartışma konusu olan evlilik sözleşmesine ilişkin bakın şu değerlendirmeleri yapıyor:
“Türk hukukunda evlilik sözleşmesi şeklinde bir hukuki düzenleme yoktur. Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkansız olan sözleşmeler adına evlilik sözleşmesi denilse dahi kesin olarak hükümsüzdür.
Hukuken geçersiz bu beyanlar, örnekler:
İŞTE O ÖRNEKLER
Önce, İngiltere’de yaşayan okurum Halit Öztoplu’nun maili ve sorusu:
“İngiltere’de yaşamaktayım, Antalya’da bir yazlığım var. Ancak sıcaklardan ötürü mayıs ve haziranı orada geçiriyoruz. 19 daireden 12’si Rus vatandaşların ve çoğu yıllardır uğramıyor. Rus idareci (Türkçesi yok) bu daireleri günlük kiraya veriyor. Gelir bildiriyor mu bilmiyorum! Bu şahıs, hükümlülüklerinin hiçbirini yerine getirmemekte. Yıllardır hiçbir toplantı yapılmadı, gelir ve giderler hakkında hiçbir bilgi verilmiyor. Kapıcı dairemizin kiraya verilmesi kararlaştırılmıştı, ne olduğu hakkında bilgi yok. Ben oradayken, zaman zaman günlük kiralanıyordu. Tabii geliri hakkında bir bilgimiz yok. Kendisine Rusça isteklerimi bildirdim. Kaale almıyor.
İki problemim var, çözümü için ne yapabilirim ?
1- Havuzumuzu Rusya’da okullar kapandıktan sonra, normal olarak 7 Haziran’dan sonra açıyor. Ben ise, en geç 15 Mayıs’ta açılmasını istiyorum. Çünkü Antalya’da yaz mevsimi uzun ve tek kişi de olsam bunun benim hakkım olduğuna inanıyorum. Yani, asansörü nasıl kısıtlayamazsa, havuzun kullanılımını da istediği gibi kısıtlayamaz. Doğru mudur?
2- Gelir ve giderlerin, aylık olarak tarafıma bildirilmesini istiyorum. E-postama, göndermesi bu olmazsa, verdiğim adrese postalaması veya her ay belirli tarihlerde girişteki panoya aylık olarak, asılmasını istiyorum. Bölgede yaşıyan bir dostum kopyasını alabilir. İkisini de yaptıramadım. Şimdi, noterden ihtarname çekerek bu isteklerimi idareciye bildireceğim. Bunun haricinde yapabileceğim birşey var mıdır?
YÖNETİCİ VEKİL GİBİ SORUMLU
Arkadaşımız hamile ve Başbakanlık muhabirliği yapıyor. Türkiye’nin gündemi sıkışık ve işi çok yoğun. Evine çoğu zaman gece yarısı gidebiliyor. Tek istediği şey de o saatte yatıp uyumak oluyor. Bir gece komşu gürültüsü yüzünden hiç uyuyamamış. Kalkmış bana mail atmış.
Önce onun maili:
“Üst kat komşularım evde sürekli topuklu ayakkabı ile geziyor. Yüksek sesle konuşup tartışıyorlar. Gürültü yapıyorlar. Bir yıl oldu. Dün gece uyuyamadım topuk seslerinden. Sabah 08.00’de tekrar. Buna yapılacak birşey yok mu?”
Bu da öteki arkadaşımın maili:
“5 katlı bir apartmanın en üst katındayım. Alt katta oturan ev sahibi, diğer alt kat komşularım kapıları çok hızlı kapatıyor. Çelik daire kapılarını çarpıyorlar. Apartman sarsılıyor. Müziği gürültülü dinliyor. Evde duramıyoruz. Ne yapacağımızı şaşırdık? Bunu önlemenin yolu ne öğrenmek istiyorum, şaşırdım”
* * *
Benzer şekilde okurlarımdan, gece yarısı ev dekorasyonunu değiştirmeye karar verip, kanepe, halı, eşya çekerek, apartmanı ayağa kaldıran, kavga eden, sürekli gürültü yapan komşularından onlarca şikâyet maili var.
Dava açmak için ya da adli sicil kaydı almak için yolunuz en az bir kere düşmüştür. Ama şu günlerde dava açacaksınız adliyeye gitmeden önce “hangi mahkeme gidiyorum” diye bakmanız gerekiyor. Neden mi? Çünkü adliye binasına artık sığamıyor. Ek binalara bölündü. Şimdi yeniden bölünmeye ve bir kez daha taşınmaya hazırlanıyor.
Önce Ankara Adliyesi’ndeki icra mahkemeleri ve icra müdürlükleri “fiziki yetersizlik” gerekçe gösterilerek Yenimahalle’ye, iş ve ticaret mahkemeleri Balgat’ta taşındı. Şimdi de Ankara Merkez Adliyesi’ndeki tüketici, asliye hukuk ve sulh hukuk mahkemelerinin, yeni kurulacak ağır ceza mahkemelerine yer açmak için Dışkapı’ya taşınması kararı alındı. Taşınma gerçekleştiğinde Ankara Adliyesi üçüncü kez bölünmüş olacak. Fikri ve sınai haklar mahkemelerinin zaten ayrı binada hizmet verdiğini dikkate alınca Ankara Adliyesi şu anda dörde bölünmüş durumda.
Bu işten şikayetçi olan başta vatandaş sonra da avukatlar. Avukatlar, mahkemelerin farklı yerlerde bulunmasının işlerini zorlaştırdığı artık rutin duruşmalarına bile yetişemediklerini belirterek, son taşınma kararına ateş püskürüyorlar.
AVUKATLAR BÖLÜNMEYE KARŞI
Ankara Barosu Başkanı Hakan Canduran’a sordum. Canduran, iki taşınmada olduğu gibi bu üçüncü taşınmaya da itiraz ettiklerini söyledi. Başkan Canduran yaşanan sıkıntıyı ve itiraz gerekçelerini bakın şöyle anlattı:
“İş ve ticaret mahkemelerini geçen yıl adliye olarak hizmet vermeye uygun olmayan Balgat’taki bir binaya taşıdılar. Ankara Barosu olarak, taşınma kararını duyar duymaz harekete geçtik. Taşınmaya karşı imza kampanyası başlattık. Binlerce avukat imza attı. Taşınmayı engelleyebilmek için dava açtık. Adliye’de koridor yürüyüşü ve basın açıklamaları yaptık; dönemin Adalet Bakanı’nı, adalet ve yargı bürokrasisini ziyaret edip yanlış yaptıklarını anlattık. Ama bizi dinlemediler.
GARABET BİNA