Sahnedeki kişi işinin uzmanı, Türkiye’nin en iyisi, dünyada da saygın bir isme sahip...
Belli ki birkaç dakika sürecek bir açılış konuşması yapıp kürsüden inecek.
Ama o da ne...
Bir gürültü, bir uğultu...
Kimsenin konuşmayla ilgisi yok, herkes kendi halinde...
Konuşana zaten büyük saygısızlık, büyük ayıp...
Ama bize, dinlemeye gelenlere de çok büyük saygısızlık...
Kurul, çocuğa cinsel istismarın cezasını 3-8 yıldan 8-15 yıla çıkaran yeni düzenleme ışığında bir çocuğun bacağını bir kez okşayan sanığın eyleminin sarkıntılık olup olmadığını mahkemenin yeniden değerlendirmesini isteyerek, yasa bozması yaptı. Önce kararın nasıl verildiğine gözatalım:
Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi, 15 yaşından küçük D.B’yi markete giderken arabasına çağırıp, kaçıran H.G. adlı sanığa “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, küçük kızın bacağını bir kez okşamaktan” verilen 12 yıl 7 aylık hapis cezasını TCK 103’teki cinsel istismar suçunun unsurları değiştiği ve hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle bozdu. Yerel mahkeme, Yargıtay’ın Adli Tıp’tan rapor alınmadığı gerekçesiyle bozma kararına direndi.
SARKINTILIK MI İSTİSMAR MI
Mahkeme direnme kararında “Çocuğun bacağının okşanması eyleminden olayı mağdurenin ruh sağlığının bozulup bozulmadığına ilişkin Adli Tıp Kurumu İlgili İhtisas Kurulu’ndan görüş alınmasını gerektirecek bir neden yok” dedi. Bunun üzerine dosya YCGK’ya geldi. YCGK’da mahkemenin direnme kararını bozdu. Kararda özetle şöyle denildi:
“Sanık hakkında görülen dava çocuğun cinsel istismarı suçuna ilişkindir. Yerel mahkeme direnme kararından sonra 5237 sayılı TCK`nun 103. maddesinde yapılan değişiklikle birinci fıkraya; ‘Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir’ ibaresinin eklenmesi ve mağdurun ruh veya beden sağlığının bozulması halinde artırım öngören düzenlemenin ise yürürlükten kaldırılması karşısında, suç tarihinde mağdurenin bacaklarını bir kez okşayan sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Bu sebeplerden dolayı mahkemece verilen karar doğru olmamıştır. Bu nedenle direnme hükmünün, karar tarihinden sonra 5237 sayılı TCK`nun 103. maddesinde yapılan değişikliğin değerlendirilmesi ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden belirlenmesi amacıyla diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına”
YCGK’nın bağlayıcı bu kararı ışığında, yerel mahkeme yeni TCK hükmüne göre bacağı bir kez okşamak sarkınlık mı, cinsel istismar mı tartışacak. Yeni yasa ışığında sanığın cezası belirlenecek.
Kurul’un onama kararı ile Fethiye’de yaşayan, emekli maaşı ve işlettiği otelin geliri ile geçinen albay H.G., boşandığı eşi C.G,’ye, faiziyle birlikte 817 bin lira ödedi. Önce davanın nasıl açıldığına bakalım:
‘BU TAZMİNAT KADIN İÇİN ÇOK’
Fethiye’de yaşayan C.G. isimli kadın ile butik otel işleten eşi H.G. anlaşamadılar. Boşanma davası açıldı. Davalı kadın C.G., iyi bir eş ve anne olarak her türlü vazifesini eksiksiz yerine getirdiğini, şiddet gördüğünü, eşinin sadakatsiz olduğunu, ortak hayatın kocasının kendisini evden kovması ile sona erdiğini, daha önce görülüp ret ile sonuçlanan davada haklılığının ispatlandığını savundu. Fethiye 3. Asliye Hukuk Mahkemesi kadın lehine 400 bin maddi 200 bin manevi olmak üzere 600 bin lira tazminat 2 bin lira da tedbir nafakasına hükmetti. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi ise tazminatı çok bularak bozdu.
600 BİN LİRALIK TAZMİNAT
Mahkemenin direnme kararı üzerine 600 bin liralık tazminat YHGK’ya taşındı. YHGK örnek kararında, Türk Medeni Kanunu’nun 174. maddesine göre kusursuz eşin kusurlu eşten tazminat isteyebileceğini bu tazminatı hakimin “uygun bir tazminat” olarak takdir edeceği belirtildi. YHGK kocanın bir tatil köyünün ortağı olmasını ve mal varlığını dikkate alarak, kadın lehine hükmedilen tazminatın “uygun” olduğuna karar verdi.
YHGK kararında özetle şöyle denildi:
YAŞAM STANDARTI KORUNMALI
“Uygulamada tazminat takdirinde önemli başka bir ölçüt de eşin evlenmeden önceki yaşam standartlarıdır. Kuşkusuz boşanan eş bu standartlan kaybedecektir. İşte tazminatın takdirinde, kaybedilen bu standartların da dikkate alınması gerekecektir. Evlilik birliğinin devamı süresince eşin yaşam standartları, aslında desteği yitirilen eşin sosyal ve ekonomik durumu ile doğrudan ilgilidir. Hiç kuşkusuz eşlerin gelirinin olup olmadığı, çalışıp çalışmadığı yitirilecek destek açısından nazara alınması gereken başka bir kriter olacaktır. Eldeki olayda, davalı kadın ev hanımıdır. Evlilik birliğinin giderlerine ancak emeği ile katkıda bulunmaktadır ve iaşesi davacı kocası tarafından sağlanmaktadır. Öncelikle davalı kadın bundan mahrum kalacaktır.
Derneğin temel amacının vajinismus tedavisi ile birlikte cinsellikle ilgili bilinçlendirme olacağını vurgulayan Eserdağ, “Kadınların şiddete uğramasında en etkili sebeplerden biri cinsellik. Ülkemizde yanlış, eksik ve abartılı cinsel bilgilendirme birtakım sorunlara zemin hazırlıyor” diyerek uyardı. Toplumu derinden sarsan Özgecan Aslan cinayetindeki hukuki tartışmaların ardından konunun psikolojik ve tıbbi açıdan da değerlendirilmesi gerektiğini belirten Eserdağ, saldırganın cinsel suçu işleyememiş olmasından dolayı duyduğu nefret neticesinde mağduru katlettiğini düşündüğünü söyledi. Eserdağ ile Türkiye gündemine Özgecan olayı ile bir kez daha gelen kadına şiddetin cinsel boyutu ve derneği amaçlarını konuştuk. Bakın neler söyledi:
“Kadınların şiddete uğramasında en etkili sebeplerden biri cinsellik. Çocuklarda özellikle cinsel kimliğin çok erken yaşlarda 3-8 yaşlarda geliştiğini biliyoruz. Özellikle bu dönemlerde ailenin çocuğunu doğru şekilde bilinçlendirmesi çok önemli. Toplumumuzda kültürel değer yargılarımızda cinselliğin kadın erkek arasında yaşanan duygusal ve bedensel bir temas olmaktan çıktığını görmekteyiz. İlişkide veren taraf kadın, alan taraf erkek gözüyle bakılıyor. Kültürel örüntümüz gereği kadınların kaçan taraf erkeğin de kovalayan taraf gibi bir durum alması sözkonusu. Cinsellik yeterince konuşulamadığı ve tabulaştırıldığından ötürü erken yaşlardan itibaren cinsel şiddete uğrayan genç kız veya erkek pek çok mağdurun olduğunu da gözlemlemekteyiz.
CİNSEL SUÇU İŞLEMEDİĞİ İÇİN ÖZGECAN’I KATLETTİ
Derneğimizin ana amaçlarından bir tanesi de kişilerin ve toplumumuzun cinsellikle ilgili yeterli düzeyde aydınlatılması ve bilinçlendirilmesidir. Çünkü erken dönemde yapılan doğru bilinçlendirme ile pekçok cinsel sorunun ve cinsel hastalıkların önüne geçilebilir. Özgecan olayında saldırganın cinsel suçu işleyememiş olmasından dolayı duyduğu nefret neticesinde mağduru katletiğini düşünmekteyiz. Eğer ki, toplumda cinsellik doğru kanallar tarafından yeterince paylaşılmazsa ve toplumsal bilinç düzeyi yükseltilmezse malesef bu tür cinsel sapkınlıkların artarak devam edeceği kaygısını taşımaktayız. Cinselliği bir tabu olmaktan çıkartmalıyız. Cinsellik her iki tarafın da bir duygusal alışverişi ve paylaşımı olarak görülmesi gerekiyor.
10 KADINDAN BİRİ VAJİNİSMUS HASTASI
2006 yılında yapılan bir araştırmaya göre de Türkiye’de 10 kadından birinin ilişkiye girmekte zorlanıyor ve vajinismus hastası. Bu da evlilikleri tehdit eden en önemli unsurlardan biri. Vajinismusla ilgili toplumsal bilinçlenme ve farkındalığın artırılmasını hedefliyoruz. Vajinismus başta cinsel sorunlarla karşı karşıya kalan tüm hastalara maddi manevi destek sağlamayı da hedefliyoruz.”
Mahkeme kararıyla babalık testi için DNA örneği alınmak üzere Zeynel C.’nin Ilgaz’daki mezarı açıldı. Ancak, mezardan alınan kemik örneğindeki DNA “kadın karakterli” çıktı. Raporda, “Zeynel C.’ye ait olduğu bildirilen kemik örneğinden kadın karakterli, DNA profili tespit edildi. Sonuçlar İhtisas Dairemizde muhafaza altına alındı” denildi. Mahkemeyi şaşırtan şöyle açıldı:
ÇOCUĞU DEĞİL TORUNU DİYE DAVA
Ankara’da yaşayan Zeynel C., 14 Şubat 2002’de vefat etti. Geriye çocukları İsmail, Satı, İhsan ve Murat kaldı. Çocuklar arasında miras anlaşmazlığı çıktı. Çiftin 25 yıl sonra annesinin karnında ur olduğu sanılıp, doğan bu ilginç hikaye o dönem Hürriyet’e, “Tanrının ihsanıdır adı İhsan olsun” diye haber olan oğlu İhsan C. nüfusta kardeşleri görünen Serpil’e, “O benim kardeşim değil. Torun” diye dava açtı ve soybağının iptalini talep etti. İhsan C. davasında Serpil’in kardeşleri olmadığını, babası Zeynel’in ilk eşi Nefise’den doğan oğlu İsmail C.’nin çocuğu olduğunu öne sürdü. Babası Zeynel C.’nin aslında torunu olan Serpil’i okula kayıt olabilsin ve ortada kalmasın diye üzerine kayıt ettirdiğini öne sürerek, nüfus kaydının düzeltilmesini talep etti. Bunun üzerine mahkeme Ilgaz Aslilye Hukuk Mahkemesi’ne talimat yazdı. Mahkemenin nezaretinde ikisi de ölü olan Zeynel C. ve İsmail C.’nin mezarları açıldı ve DNA örnekleri alındı.
KADIN KARAKTERLİ DNA ÇIKTI
Adli Tıp Biyoloji İhtisas Dairesi’nin 31 Aralık 2014 tarihli raporunda Zeynel C.’ye ait kemik örneği İsmail C.’ye ait diş örneğinin incelendiği belirtildi. Raporda, ise ilginç ifade dikkat çekti:
“Zeynel C.’ye ait olduğu bildirilen kemik örneğinden kadın karakterli, İsmail C.’ye ait olduğu bildirilen kemik örneğinden erkek karakterli DNA profili tespit edildi. Sonuçlar İhtisas Dairemizde muhafaza altına alındı”
Bu raporu 25 Şubat’taki duruşmada okuyan mahkeme, yanlış mezarın açıldığına karar verdi. Mahkeme davacı veya vekilinin de katılımıyla Zeynel C.’nin mezarının tespit edilip, DNA testine esas doku örneği alınması için Ilgaz Aile Mahkemesi’ne yeniden talimat yazılmasına karar verdi ve duruşmayı erteledi.
HÜRRİYET’İN 33 YIL ÖNCEKİ HABERİ DELİL OLDU
Sosyal medyada hakimlerin bile paylaştığı “Yargı tecavüzü nasıl tanımlıyor” şeması özellikle hukuk çevrelerinde tartışma yarattı. Bu şemaya göre, mahkemeler yerleşik içtihatlar ışığında mağdur ölmediyse, alkol aldıysa, açık giyindiyse ve hamile kalmadıysa “tecavüz değil” kararları veriyor. Önce tartışmayı başlatan paylaşılan o şema:
“Yargı tecavüzü nasıl tanımlıyor” başlıklı şemaya göre, “alkol tükettin mi” sorusuna mağdur “Evet” derse mahkeme “tecavüz değil, rızası var” diyebiliyor. Alkole “Hayır” diyen mağdura bu kez “Açık mı giyinmiştin” sorusu yöneltiliyor. Buna, “evet” yanıtı verilmesi üzerine de “Tecavüz değil” kararı çıkabiliyor. “Silah zoru var mıydı” sorusunun yanıtı “hayır”sa yine “tecavüz değil” seçeneğine ulaşılıyor. “Hamile kalmayasın diye Allah seni korudu mu” esprili şıkkın altındaki “Hayır” yanıtı yine “tecavüz değil” kararı ile sonuçlanırken, diğer seçenekte ise “O zaman iyisin” yazıyor.
Kadın cinayeti sonucu ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen birçok sanık takdire dayalı iyi hal indiriminden yararlanıyor. Sanığın kravat taktığı, duruşmalara katıldığı, mahkemeye saygılı davrandığı ve pişmanlık gösterdiği gerekçesiyle iyi hal indirimi uygulanarak cezalar müebbet hapisten 25 yıla kadar indirilebiliyor. Ben de yargı örgütlerinin temsilcileri ile konuştum. Hakimler iğneyi önce kendilerine batırdılar. Tecavüz davalarındaki sıkıntıları, yapılması gerekenleri tartıştılar. Bakın onların görüş ve önerileri de şöyle:
ŞEMA YARGININ GELENEKSEL KODLARI
YARSAV Genel Başkan Yardımcısı Hakim Defne Bülbül: Bu karikatürize edilmiş şema gerçekten de yargının, kadın tecavüzlerine, kadın ölümlerine ve kadına karşı şiddete ilişkin erkek egemen yargının, saklı, her daim el altında tuttuğu muhafazakar, cinsiyetçi geleneksel kodlarını bize çok güzel anlatıyor. Kadın alkol almışsa, kadın o gece o erkekle görüşmüşse, kadın özgürse, kadın açık giyinmişse, erkek egemen yargı bu cinsiyetçi muhafazakar kodlarla ya eylemi suç olmaktan çıkarıyor ve erkeğin şiddetini “kadın kuyruk sallamazsa diyerek” kabul edilir sayıyor ya da bu el altında tuttuğu hafifletici sebeplerle kadına karşı tecavüzü, şiddeti bir anlamda hoş görüyor. Erkek egemen yargı, özgür bir birey olarak kadının sosyal bir yaşantısı olabileceğini, gece çıkıp kendi seçimindeki biriyle özgür bir cinsel yaşam kurabileceğini, istediği biçimde giyinebileceğini ve “hayır”ın “hayır” anlamına geldiğini kabul etmiyor. Bu bizim saklı utancımızdır. Yargının amacı adaleti gerçekleştirmekse, bu erkek egemen bakış açısı ve bu muhafazakar kodlarla sert bir biçimde hesaplaşmalıdır.
ATAERKİL, TECAVÜZ YASAYLA ÖNLENEMEZ
Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ: Bu şema biraz abartılı biraz da kara mizah. Ancak şimdiye kadar kamuoyuna yansıyan bazı davalarda buna benzeyen indirimler yapıldığına tanık olduk. Bunların hiçbiri de tecavüzü haklı çıkarmaz. Kadına bakış ataerkil ve bu en büyük sorundur. Türkiye’de bütün insanların olduğu gibi yargıda bir miktar ataerkildir. Tecavüzü önlemenin yolu da yasayla tedbir almak değildir. Türkiye’de ne yazık ki bu olaylar bir asayiş sorunu olarak ele alınmaktadır. Çözüm en önce bu sorunun, bir kadın hakları ve kadına yönelen ayrımcılığın önlenmesi sorunu olduğunu kabul etmekten geçer. İstanbul Sözleşmesiyle Türk Hükümeti, eğitim başta olmak üzere birçok alanda tedbir almaya düzenleme yapmayı yükümlenmiştir. Ancak bugüne kadar yükümlülüklerinin hiçbirisini yerine getirmemiştir.
YARGILAMA SÜRECİNDE KADINLAR OLSUN
Hürriyet, 12 Nisan’da, “İyi haber var” manşetiyle vermişti.
Yargıtay 15. Dairesi, ilginç bir karara imza atarak, sahte çek ve benzeri suçlardan 12 yıl hapis cezası kesinleşen ve hakkında yakalama kararı çıkarılan bir sanığı haklı bulup kesinleşen mahkumiyet kararlarını bozmuştu.
Cezası infaza verilen E.Ö. adlı sanık Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin kendi verdiği onama kararını itiraz üzerine kaldırmasının ardından yeniden aynı mahkemede yargılandı. Sonra bakın ne oldu?
E.Ö. bu suçlardan beraat etti.
Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi, 10 Aralık’ta duruşmada bozma kararı ışığında, 6 yıllık cezasını kaldırdı ve bu suçlardan beraatine karar verdi.
AVUKAT SARICA:
E.Ö.’nün avukatı Alper Sarıca ile konuştum. Kararın nasıl alındığını ve ne anlama geldiğini sordum. Bakın ne dedi?
Aileler adalet mücadelesinde yalnız bırakılmaktan yakınıyorlar ve toplumun duyarlı olmasını istiyorlar. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin otel sahibi Tevfik Bayram’a verilen 11 yıl 1 ay 10 günlük cezayı “eksik” bulup bozan kararında ise satır arasında kalan son derece ilginç bir ayrıntı dikkat çekiyor.
Bu ayrıntı bakın şöyle:
GÜÇLENDİRME YAPMAMAK AYRICA KUSUR
Yargıtay, Bayram’a verilen cezayı bozarken, binayı Deprem Yönetmeliklerine uygun hale getirmemeyi ve taşıyıcı sistemde güçlendirme yapmamayı “kusur” olarak nitelendirdi ve suç saydı. Böylece; oteller, iş merkezleri başta ve çok sayıda kişinin bulunduğu binalarda Deprem Yönetmeliği’ne uygun güçlendirmeme yapmak suç kriteri olarak bu karara geçti. Karar örnek niteliği taşıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, kentsel dönüşüm kapsamında Ankara’da Demetevler başta olmak üzere Türkiye çapında, risk altındaki 6.5 milyon konutu incelemeye almıştı. Karar bu 6.5 milyon binanın sahip ve müteahhitlerini yakından ilgilendiriyor ve kritik önem taşıyor.
DÖRT YILDIR HUKUK SAVAŞI VERİYORLAR
Van’da 23 Ekim 2011’de meydana gelen 7.2 büyüklüğündeki depremin ardından 9 Kasım 2011’de meydana gelen Richter ölçeğine göre 5.6 büyüklüğündeki ikinci depremde aralarında DHA muhabirleri Sebahattin Yılmaz ve Cem Emir’in de bulunduğu toplam 24 kişi yaşamını yitirmişti. Hepimizi yasa boğan bu olaydan sonra başta meslektaşlarımızın acılı aileleri olmak üzere aileler hukuk savaşı başlatmışlardı. Otel sahibi Tevfik Bayram’a 11 yıl 1 ay 10 gün hapis verilmişti. Ailelerin temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesi kararı oyçokluğu ile bozmuştu. Eylemin ağırlığı ve ölen sayısının fazlalığı nedeniyle eksik ceza tayin edildiği sonucuna varan Yargıtay otel sahibinin eyleminin sadece binada hasar tespiti yaptırmamakla ve oteli işletmeye açmakla sınırlı olmadığını belirtmişti. Beş sayfalık karar satırbaşları ile bakın şöyle:
KONUT OLARAK İNŞAA EDİLDİ GÜÇLENDİRİLMEDİ
“Van ilinin birinci derecede deprem bölgesi olmasına rağmen statik projesi, statik hesap raporu ve zemin raporu olmaksızın 1964 yılında konut olarak inşaat tekniğine ve mevzuatına aykırı şekilde, 2011 yılında ölmüş bulunan babası M. Sıddık Bayram tarafından inşa ettirilen 1969 yılından itibaren otel olarak işletilen bodrum, 5 normal kat ve üstü çelik konstrüksiyon çatı sistemi kapatılmış bulunan kaçak teras kattan oluşan otel binasını söz konusu eksikliklerini bilmesine rağmen 1975, 1998 ve 2007 tarihli afet bölgelerinde yapılacak yapılar hakkında yönetmelik hükümlerine göre yetkisi ve olanağı bulunmamasına rağmen güçlendirmediği.